AP’de Kürt konferansı: Kürt sorunu demokratikleşmeyle çözülür

AP’deki Kürt konferansı ikinci gününde devam ediyor. Konferansta, Türk devletinin işgalci politikalarına dikkat çekilirken, “yaptırım uygulanmalı” vurgusunda bulunuldu. Kürt sorununun bölgenin demokratikleşmesiyle çözülebileceği dile getirildi.

Avrupa Parlamentosu’nun ev sahipliği yaptığı 16’ncı uluslararası Kürt konferansının ikinci gününde, Türk işgali ve DAİŞ değerlendirildi. 

İkinci günün ilk oturumunu Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) grubundan İsveçli Evin İncir yönetti. İlk panelde Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye/Rojava işgali kapsamında Ortadoğu’daki durum ele alındı. 

İncir, Rojava’nın işgal edildiği bir dönemde bu konferansın yapılmasının önemli olduğunu söyledi. “Uluslararası camia Rojava konusunda tamamen sessizliğe bürünmüş durumda” diyen İncir, AB ve AB ülkelerine baskı uygulamak için bu tür konferansların önemli olduğunu kaydetti. İncir, Rojava’da “etnik temizlik” yaptığını vurguladı. 

TÜRKİYE’NİN YAYILMACI HEVESLERİ

Günün ilk konuşmasını ABD’deki Tennesse State Üniversitesi’nden Kirmanc Gundi, Türkiye’nin yayılmacı emellerini değerlendirdi. Gundi, Erdoğan rejiminin Türkiye’yi içe dönük olmaktan çıkarıp dışa dönük hale getirmeyi başardığını ve yeni Osmanlı İmparatorluğu emeline kapıldığını kaydetti. 

Gundi, “Eski Osmanlı topraklarını yeniden Türkiye’ye bağlamayı konuşmaya başladı” dedi. Bu sürecin üç aşamada gerçekleştiğini söyleyen Gundi, öncelikle yardımlarla nüfuzunu kullandığını belirtirken, yatırımların ikinci aşamayı, askeri müdahalelerin üçüncü aşamayı oluşturduğunu ifade etti. Libya ve Afganistan gibi ülkelere yardım adı altında yapılan sızmayı anlatan Gundi, daha sonra yatırımlarla yeni ilişkiler kurulduğunu söylerken, bu şekilde Türk ekonomisine milyarlarca dolar akışı sağlandığını kaydetti. Gundi, “Türkiye ekonomisi güçlendikçe, Erdoğan daha da hırslandı.  Körfez ülkelerinde askeri üsler açmaya başladı. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra ilk defa Katar’da askeri üs açmayı başardı” diye konuştu. Daha sonra Katar ve Suudi Arabistan arasındaki gerilimi hatırlatan Gundi, Türkiye’nin 2017 yılında Sudan’da da en büyük askeri üssünü kurduğunu ve 99 yıllık bir sözleşme yapıldığını ifade etti. Gundi, “Ancak Sudan’da böyle bir gücü barındıramayacağını anladı, zira El Beşir geçen yıl devrildi, Ortadoğu ülkelerinin ne tepki vereceği çok hesap edilmemişti” dedi.   

‘ÖNCE TÜRKİYE’DEKİ IRKÇI ANAYASA DEĞİŞMELİ’

Türkiye’nin bu hedeflerini gerçekleştirmesinin çok zor olduğunu belirten Gundi, “Türkiye inatla dünyanın değiştiği gerçeğini göz ardı etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihte kaldığını kabul etmedi. Türkiye bir mozaik (…) Ancak Türkiye’nin ırkçı davranışları nedeniyle, Anayasa’nın ırkçı dile sahip olması nedeniyle hem içeride ve hem dışarıda birtakım çatışmalar yaşamaya devam etti” dedi. Türkiye’nin yayılmacı emellerinin sonucu olarak Suudi Arabistan’la sorunlar yaşandığını ifade eden Gundi, değişim için “Önce Türkiye’deki ırkçı anayasanın değiştirilmesi ve tüm etnik kimlikleri temsil eden bir mahiyete kavuşması gerekiyor. Bunun için de Batı’nın ikiyüzlülüğünün son bulması gerekiyor. Batı Türkiye’nin saldırgan tutumunu onamasaydı, bu durum yaşanmazdı. Bu yayılmacı politikanın durması için bir an önce harekete geçilmeli” şeklinde konuştu. 

SONDERGAARD: KÜRT SORUNU BÖLGENİN DEMOKRATİKLEŞMESİYLE ÇÖZÜLÜR

Danimarka’dan Kızıl-Yeşil İttifakı üyesi Soren Sondergaard, “Kürtler Gordion düğümü mü, yoksa her şeyi açacak anahtar mı?” sorusu etrafında değerlendirmelerde bulundu. Sondergaard, emperyalist güçlerin bölgede sorunun çözümünü istemediğini belirterek, “Çözüm ancak coğrafi yapının tümden değiştirilmesiyle çözülebilir” dedi.  Kürt meselesinin çözümünün tüm bölgeye barış getireceğini kaydeden Sondergaard, “Kürt sorununu bölgenin demokratikleşmesiyle çözebiliriz” diye ekledi. Sondergaard, “Kürt hareketinin ilerici ilerlemesi korunmalı (…) Demokratik konfederalizm fikri desteklenmeli (…) Rojava’ya karşı başlatılan savaşın durması gerekir” dedi. 

‘TÜRKİYE ÇEKİLMELİ, YAPTIRIM UYGULANMALI’

Rojava ziyaretini anlatırken Türk devletinin saldırılarına, boşaltılan köy ve kentlere dikkat çeken Sondergaard, “Eğer Erdoğan bu kadar korkuyorsa, bir barış gücü talep edelim. Türkiye’nin çekilmesi gerekiyor. Bu hedef için Türkiye’ye birtakım yaptırımlar uygulamalıyız” şeklinde konuştu. 

CHAIBI: FRANSA VE AB KÜRTLERE BORÇLU

Avrupa Birleşik Solu /Kuzey Yeşil Solu (GUE/NGL) grubundan Fransalı Leila Chaibi, Türk işgalini değerlendirdi. Chaibi, işgal olduğunda Fransa’da çok önemli bir tepki ortaya çıktığını belirtirken, ancak Fransa Cumhurbaşkanı’nın sadece sözlü tepki vermekle sınırlı kaldığı tepkisinde bulundu. Chaibi, Fransa’daki DAİŞ saldırılarını hatırlattıktan sonra, “Bu saldırıların Suriye’den planlandığını biliyoruz. Rojava Kürtlerin mücadelesi olmasaydı başka saldırılar olacaktı. Kürtler en büyük bedeli ödedi.  Fransa ve AB olarak Kürtlere karşı birçok açıdan borçluyuz. Öncelikle demokratik bir borcumuz var. Kürtler karmaşık bir alanda barışçıl bir model hayata geçirdiler (…) Rojava tecrübesi, Avrupa’da da esin kaynağı oldu” dedi. İkincisinin, Rojava’nın cinsiyet özgürlükçü yaklaşımının olduğunu belirten Chaibi, diğer bir boyutun da ekolojik olduğunun altını çizdi. Chaibi, bu değerlerin aynı zamanda Avrupa’nın değerleri olduğunu söylerken, Avrupa’da da otoriter hükümetler ve hakların gerilemesiyle saldırı altında olduğunu kaydetti. Chaibi, “Kürt kadınlarının mücadelesinin evrensel olduğunu ifade ederken, “Bizim de görevimiz sizin mücadelenizi kendi mücadelemiz yapmaktır” dedi. 

ÇETİN: DAİŞ, AVRUPA’NIN DESTEKLEDİĞİ İKTİDAR ALANLARINDA GELİŞTİ

Belçika’dan Kürt Gazeteci Ferda Çetin, “Kürtler layık oldukları ve almaları gereken desteği almıyor” diyerek, uluslararası toplumda pratik anlamda desteğin olmadığını söyledi.  DAİŞ konusu etrafında değerlendirmelerini sürdüren Çetin, DAİŞ’in halen tehdit oluşturduğunu söyledi. Çetin, bugün dünyanın birçok yerine onlarca “DAİŞ” olduğuna dikkat çekti. Çetin, “DAİŞ Ortadoğu’da sosyo-kültürel dinamikleri iyi bilen (…) İslam’ın yarattığı gelenekleri alışkanlıkları iyi bilen ve onları değerlendirebilen bir harekettir” dedi.  DAİŞ’in örgütlendiği ülkeler ve bu ülkelerin Avrupa ile olan ilişkilerine işaret eden Çetin, “DAİŞ ve El Kaide’nin Avrupa’nın desteklediği iktidar alanlarında gelişiyor” dedi. Bu örgütlerin aynı zaman da Batı karşıtı, Musevi karşıtı ve kadın karşıtı olduğunu kaydeden Çetin, “DAİŞ’e katılanların da bu gerçekleri bilerek katıldıklarını” ifade etti. DAİŞ’e karşı mücadele için DAİŞ ile bilen, Ortadoğu’yu bilen ve bölgenin yerlisi bir hareketin olması gerektiğini belirten Çetin, DAİŞ’in öte dünyada cennet kurmayı vaat ederken, buna karşı o coğrafyada cennet kurmayı vadeden bir harekete ihtiyaç olduğunu söyledi. Çetin, “Bu hareket PKK’dir” dedi. Çetin, ABD Talibanlarla, El Kaide ile görüşmeler yaparken, PKK’yi “terörist” ilan ettiğini söyledi. Trump’ın PKK’yi DAİŞ’ten daha tehlikeli gördüğünü söylediğini hatırlatan Çetin, bunun sistemler arası bir çatışma olduğuna dikkat çekti.