ECPM Foundation Direktörü : PKK ‘terör listesi’nde olmamalı

Avrupa Hıristiyan Siyasi Hareketi Vakfı (Sallux-ECPM Foundation) Direktörü Johannes de Jong, Türkiye’nin baskıcı bir diktatörlükle yönetildiğini, PKK'nin 'terör listesi'nden çıkarılması gerektiğini belirtti.

Avrupa Parlamentosu'nun (AP) 23-26 Mayıs tarihleri yapılacak yeni dönem seçimlerinde ‘Hıristiyan değerlerini’ temel alarak katılacak partilerin çatı örgütü ECPM, Rojava ve Şengal’de Kürtler ile farklı dini azınlıkların tanınması ve korunması için daha fazla çaba sarf edileceği iddiasında.

Avrupa Hıristiyan Siyasi Hareketi’nin (ECPM) çalışmalarını destekleyen vakıf olan Sallux-ECPM Foundation Direktörü Johannes de Jong, Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) temel önceliklerinin Kuzey ve Doğu Suriye ile Şengal’deki kazanımların Avrupa’da tanınması, korunması ve güçlendirilmesi olduğunu söyledi.

Johannes De Jong, halen ikisi Hollanda, ikisi Polonya, biri Almanya ve biri Slovakya’da olmak üzere AP’de 6 parlamenterle temsil edilen ECPM’nin özellikle ‘ekonomik açıdan demokratik konfederalizme yakın olduğunu kaydediyor. De Jong, her ne kadar halen AP’deki muhafazakâr grup içinde yer alsalar da ekonomi politikaları açısından neo-liberal veya muhafazakâr olmadıklarının altını çiziyor. De Jong ayrıca Avrupa’ya göçün göçmenlerin sorunlarını çözmediği ve göçmenlerin geldikleri ülkelere yönelik siyasi ve ekonomik desteğin daha faydalı olduğu görüşünde.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’yle giderek yerleşen sistemin Ortadoğu için önemli olduğunu vurgulayan De Jong, Türkiye’deki Kürt sorununa da değindi. De Jong, PKK yasağının kaldırılması gerektiğine işaret ederken, yasağın Avrupa ülkelerinin dışişlerince argüman olarak kullanıldığını ve hem Kürtlerin hem de kendi çalışmalarının önünde engel olduğunu belirtiyor.

Halen Suriye ve Irak’taki Kürtler-Êzidîler, Asuri-Süryaniler ve diğer azınlıklar üzerine çalışmalarıyla bilinen Sallux-ECPM Foundation Direktörü Johannes de Jong, Avrupa’da yükselen göçmen karşıtlığı ile AP seçimlerinde birçok ülkeden adaylarının yarıştığı ECPM adaylarının bu halklara yönelik çalışmalarına dair sorularımızı cevapladı.

Son yıllarda Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtler ve diğer halklar tarafından hayata geçirilen bir model var. Sizce bu modelin halklar ve inançlar için anlamı nedir?

Kuzeydoğu Suriye halkları, Ortadoğu’nun en azından son yüzyıldaki en önemli projesini hayata geçiriyorlar. Halkların iş birliğini, kadının özgürleşmesini ve dinlerin serbestliğini temel alan bu model, tam da en ihtiyaç duyulan bir anda ortaya çıktı. Ve bana göre ise bu, dünyadaki en ilham verici gelişme. Tabii ki bu insanların hayata geçirdiği bir proje ve bundan dolayı da elbette mükemmel olmayabilir ama yine de ‘kötüye karşı mücadelede’ halkların ‘iyiyi yaratmasına’ en güzel örnek niteliğinde. Kuzey-Doğu Suriye’dekiler Ortadoğu halklarının bunu başarabileceğini göstererek, Avrupa ve ABD’de var olan tüm önyargıları kırıyorlar. Bence Avrupa ve Amerika bu insanlara müteşekkir olmalı ve mümkün olan her açıdan onlara yardımcı olmalıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı ECPM ve üyesi tüm siyasi partiler Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ve Demokratik Suriye Güçleri’ni (QSD) destekliyorlar.

 

ECPM adayları bu ay yapılacak AP seçimlerine ‘Güçlü Değerler, Güçlü Uluslar ve Güçlü Avrupa’ sloganıyla katılıyor. Aynı anda özellikle göçmen karşıtlığı üzerinden yükselen bir ırkçılık var. ‘Hıristiyanlık değerlerini’ baz alan sizin göçmen meselesine bakışınız nedir?

Öncelikle şunu belirtmek isterim: ECPM, birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinde benzer fikirleri paylaşan çok sayıda partiyi şemsiyesi altında topluyor. Seçmenler Almanya’da ‘BündnisC; Hollanda’da ChristenUnie/SGP gibi partilere oy verebilecekler. ECPM kampanyasında AB ülkelerinde yukarıda andığım gibi partileri destekliyor ve AP’de temsil edilemememiz durumunda çalışmalarımız daha zor olacak.

ECPM olarak, ANF okuyucularının da yabancısı olmadığı konfederalizm fikrini savunuyor ve bu amaçla kampanya yürütüyoruz. Bizler bir yandan birlikte çalışmak için AB’ye ihtiyaç olduğunun altını çizerken, diğer yandan da AB ülkelerinin ancak ve ancak güçlü demokrasiye sahip olmaları ve tüm üye ülkelerin kendilerini eşit görmeleri halinde ayakta kalabileceklerini vurguluyoruz. Bu ise sadece güçlü değerlere dayanılması halinde mümkün olabilir. ‘Güçlü değerler’ ise, herkesin insan onurunu temel alan güçlü hissiyat demektir.

İnsan onurunu temel alan bizler, göçmenleri ve mültecileri ‘kıymetsiz’ veya ‘düşman’ olarak gören anlayışı kesinlikle reddediyoruz. Ancak bizler yine de Avrupa’ya gelmenin herkes için bir çözüm olmadığını düşünüyoruz ki, Avrupa’ya gelen birçok göçmen gerçekte çok mutsuz ve eskisinden çok daha kötü durumlara düşüyor. Bizlerin çabaları daha çok göçmenlerin geldikleri ülkelerdeki temel özgürlük ve onurlu insani yaşamı desteklemeye odaklıdır. Örneğin bu amaçla AB ve üye ülkelerdeki siyasi karar alıcıların Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni desteklemeleri gerektiğini anlatıyoruz. Avrupa ve diğer kıtalar arasında adil bir ekonomik balanstan yanayız ve herkesin aynı oranda temel özgürlükleri hak ettiklerine inanıyoruz.

 

AP’nin yeni yasama döneminde başta Asuri-Süryaniler ve Êzidîler olmak üzere Ortadoğu’daki dini azınlıklara duyarlılık oluşturulması için ne tür bir çalışma öngörülüyor?

Biz (Kuzey ve Doğu Suriye’deki) kazanımlar üzerine bir şeyler inşa etmek istiyoruz. Asuri-Süryaniler ve Êzidîlerle çalışmaya başladığımızda AB düzeyinde onların etnik-dini gruplar olarak siyasi haklarının tanınması söz konusu değildi ve siyasi karar alıcılar onlar için vakit harcamıyordu. Ama bu hem AB düzeyinde hem de ülkeler düzeyinde radikal bir biçimde değişti. Bu konuda çok gerilerden geldik ve şimdi bu siyasi taleplerin giderek daha fazla kabul gördüğü bir pozisyondayız. Ve istediğimiz sonuç alınana kadar da bu konuda zorlamaya devam edeceğiz. AB’nin hem Êzidîlerin hem de Asuri-Süryanilerin öz yönetim ve öz savunma haklarını anayasal güvenceye alması gerekiyor. Bu arada çalışmalarımızın daha çok ABD’de belirli bir sonuca ulaşmasından ötürü de benzer ölçüde mutluyuz. 

Her ne kadar ABD’de bu konuda çalışan tek batılı organizasyon olduğumuzu iddia etmesem de her iki halkın siyasi ve öz savunma haklarını da içeren yegâne lobi faaliyetini yürüttük. AB düzeyinde ise önümüzdeki 5 yılda bu haklara odaklanacağız ve özellikle de yeniden inşa için AB desteğinin sağlanması için bastıracağız.

Burada eklemem gerekir ki, Êzidîler ve Asuri-Süryanilerin hem kendileri arasında hem de birbirleriyle olan birlik ve iş birliğini devam ettirmeleri ve de büyütmeleri gerekli. Avrupa’da bu alandaki partnerlerimiz olan Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) ile Şengal Diaspora Meclisi buna önemli birer örnek ve sadece onlarla birlikte bugün yapmış olduğumuz şeyleri yapabilirdik.

Yine burada önemli bir noktayı eklemem gerekiyor: Bizler, Asuri-Süryaniler ve Êzidîlerin hakları konusunda aktif bir biçimde lobi faaliyeti yürüten yegâne Hıristiyan siyasi organizasyonuz. Avrupa’daki sol partilerin de bu konuda çalıştıklarını takdir edip, değerli buluyorum ama ancak onların pro-aktif bir biçimde lobi faaliyetleri yaptıklarını göremedim. Ve AB ile ABD’deki birçok karar alıcı onları pek dinlemiyor.

Biz bu noktada önemli bir boşluğu dolduruyoruz. Birçok kere Kuzey Suriye ve Irak’taki halklar ile buradaki yöneticiler arasında köprü rolünü oynadık ve insanların yaşamı söz konusu olduğu müddetçe de bu çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu nedenlerden ötürü AP seçimlerinde BündnisC ve ChristenUnie/SGP’ye oy verilmesini istiyoruz. Örneğin yüzde 5 barajının artık uygulanmaması sayesinde BündnisC’nin (Almanya’da) bir sandalye çıkarabilmek için sadece yüzde 0,6 oya ihtiyacı var.

 

Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Hollanda’da ama özellikle de Almanya’da büyük bir Kürt kitlesi yaşıyor. Bu insanların büyük çoğunluğu siyasal sorunlardan ötürü geldiler. Sizce örneğin Hollanda’daki Kürtlerin temel sorunları neler?

Bizler siyasal bir lobi kuruluşu olarak öncelikli olarak kendi ülkelerinde yaşayan Kürt-Êzidî ve Asuri-Süryanilere odaklanıyoruz. Kendi gözlemim, Avrupa’daki bu topluluklar ile vatanlarında kalan diğerleri için Avrupa’da siyasal olarak seslerini yükseltmeleri, Avrupa’daki siyasal yapılara ve onların siyasal tartışma yollarına ilişkin anlayışlarını geliştirmelerinin oldukça önemli olduğudur. Ben bunu söylüyorum, çünkü oldukça yetenekli bulduğum bu insanların hem AB’ye hem de ülkelerindeki duruma etki edebileceklerini düşünüyorum.

 

PKK’nin AB’nin ‘Terörist Örgütler Listesi’nde tutulması nedeniyle birçok Kürt mağdur oluyor. AP ise Kürtlerin birçok vesileyle taleplerini dile getirdiği kurumlardan biri. ECPM’nin bugüne kadar ve bundan sonra Kürt sorununun demokratik, eşitlikçi ve insan haklarına saygılı bir sistem içinde çözülmesine yönelik çabaları neler?

Almanya’daki üye partimiz BündnisC, Belçika’da verilen PKK’nin terör örgütü olmadığı yönündeki kararının uygulanması ve listeden çıkarılması için resmen çağrı yaptı. ECPM olarak özellikle DAİŞ tehdidinin büyüklüğü nedeniyle önceliğimizi Suriye ve Irak’a vermiştik. Bu bizim Türkiye’de yaşananlara sessiz kaldığımız anlamına gelmiyor. Türkiye’nin baskıcı bir diktatörlükle yönetildiği konusunda oldukça açık konuştuk. Türkiye’nin ne söylediği veya düşündüğüyle ilgilenmedik ve YPG ve PYD ile soru sormadan çalıştık.

PKK’nin listede olmasının bizim işimizi zorlaştırdığı doğrudur çünkü bu argüman özellikle dışişleri bakanlıklarındaki üst düzey memurların korkularını gizleme, (Kürdistan’da) sahada yaşanan gerçek durumu anlamama için kullanılıyor. Avrupalı bakanlık görevlilerinin Avrupa’nın çıkarları konusunda yanlış bir bakış açıları var. Çabalarımız öncelikli olarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin tanınması, askeri olarak ve yine yeniden inşada desteklenmesidir. Orada var olan demokrasi, eşitlik ve insan haklarının desteklenmesi ve korunması noktasında yapabileceklerimize odaklanıyoruz. Biz bunu tüm Ortadoğu için bir başlangıç noktası olarak görüyoruz.