Danimarka Parlamentosu’nda Öcalan konulu konferans-YENİLENDİ

Danimarka Parlamentosu’nda, Öcalan'a dönük tecride ilişkin bir konferans yapıldı. Konferansta Öcalan'ın özgürlüğü, açlık grevi eylemcilerinin desteklenmesi ve PKK’nin terör listesinden çıkarılması konuları tartışıldı.

Danimarka Parlamentosu’nda  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a karşı uygulanan tecride ilişkin bir konferans düzenlendi. Konferansa, çoğunluğu Danimarkalılardan oluşan yaklaşık 100 kişi katıldı. İktidar partisi ve muhalefet partilerden milletvekilleri de konferansta bulundu. 

Konferansta Öcalan'ın özgürlüğü, açlık grevi eylemcilerinin desteklenmesi ve PKK’nin terör listesinden çıkarılması konuları öne çıktı. Türkiye’ye karşı ciddi yaptırımların uygulanması önerisi de tartışıldı. 

Global Seniors, Kürt Forumu ve Danimarka Helsinki Komitesi tarafından düzenlenen konferansın moderatörlüğünü Villo Sigurdsson yaptı.

'KÜRTLER BİZİ YALNIZ BIRAKMADI'

Konferanstaki konuşmalardan satır başları şöyle:

Danimarka Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Başkanı Michael Aastrup Jensen (Danimarka hükümet partisi Venstre'nin Milletvekili):

"DAİŞ'e karşı bizi yalnız bırakmayan dostlarımızı, Kürtleri korumak için umarım ki bir çözüm bulacağız. Onları yalnız bırakmamalıyız çünkü onlarla aynı saflarda yer aldık."

'SAVAŞ KÜRTLERLE BİRLİKTE SÜRDÜRÜLMELİ'

Per Bo (Globale Seniors): "Trump'ın Amerika askerlerini çekmesi hepimizi şaşırttı. Amerikalı, DAİŞ'e karşı savaşan Pentagon yetkilileri ve birçok uzman, hatta hükümet yetkilileri Trump'a karşı çıktılar. Danimarka Savunma Bakanı da buna karşı çıktı ve DAİŞ'in daha Suriye'de bitirilmediğini ve savaşın Kürtlerle birlikte sürdürülmesi gerektiğini söyledi."

'ERDOĞAN İNSAN HAKLARINA UZAK'

Carl Erik Foverskov, (Danimarka Helsinki Komitesi'nden): "Türkiye Suriye, yurt dışı ve Türkiye'de insan haklarını katlediyor. Kürtleri ezmek için elinden geleni yapıyor. Efrîn bunun en açık örneği. Sur gibi tarihi yerler yerle bir edildi. Öcalan, Mandela gibi bir lider olarak bu savaşı bitirebilecek düzeye sahip. Öcalan'ın sadece Türkiye Kürtleri üzerinde değil, diğer ülkelerdeki Kürtler üzerinde de etkisi var. Amerika'nın Rojava'dan zamansız çekilmesi yeni savaşlara gebe. Erdoğan'ın Türkiye'si demokrasi ve insan haklarına çok uzak bir ülke."

'ÖCALAN'IN TEKRAR DEVREDE OLMASI GEREK'

Reimar Heider, Alman yazar ve tercüman, Öcalan'a Özgürlük Komitesi'nin başlatıcısı: "Öcalan yıllarca ateşkeslerde bulundu ama Türk devleti, Avrupa'yı izolasyon için ikna etti. Öcalan'a yapılan izolasyon aslında bir savaş çağrısıdır. Diğer yandan diğer Kürt liderlerine, Selahattin Demirtaş'a da baskılar yapılıyor. Çözüm süreci çöktükten sonra savaş hiç olmadığı kadar şiddetlendi. Bu nedenle Leyla Güven öncülüğünde açlık grevleri yapılıyor. Savaşı bitirmek için Öcalan'ın tekrar devrede olması lazım. CPT gibi yetkili kurumlar çok duyarsız. Öcalan ailesiyle görüşebilmeli, telefonla konuşabilmeli, mektup yazabilmeli ve alabilmeli. Avrupa'nın duyarsızlığı hepimizi çok şaşırtıyor. Amnesty International hiçbir zaman Öcalan hakkında siyasi kampanya yapmadı. Oysa o da siyasi bir mahkûm. Lütfen açlık grevlerine sahip çıkalım ve Öcalan'a izolasyonun kaldırılması için kampanyalara destek verelim."

'ERDOĞAN ENGELLENMELİ'

Ulla Sanbæk (Alternatif Partisi'nden milletvekili): 

"Kürtlerin mücadelesini destekliyorum. Avrupa'da yaşayan Türkiyelilerin Erdoğan'a oy vermelerini bir türlü anlamıyorum. Erdoğan'ın yeniden seçilmesi engellenmeli."

Tue Magnusen (İşkenceyi Önleme Komisyonu üyesi):  "Konferansın sonuç bildirgesinde Öcalan'ın adı geçmeli. Tüm politik tutsaklar ve Öcalan serbest bırakılmalı. Aynı zamanda kesinlikle PKK 'terör örgütleri listesi'nden çıkarılmalı."

Danimarka Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Başkanı Michael Aastrup Jensen MF (V).  "Avrupa, Türkiye'deki ve Kuzey Suriye'deki Kürtlerin durumunu iyileştirmek için birçok şey yapabilir.

Türkiye'de durum içler acısı. AB çok şey yapabilir. Türkiye gittikçe Avrupa'dan uzaklaşıyor. ABD çekildikten sonra neler yapılabilir, gerçekten bilmiyorum. Trump'ın ne yapabileceği bilinmiyor. Yapabileceğimiz şey, Erdoğan'a baskı yapmaktır."

Holger K. Nielsen MF (Sosyalist Halk Partisi Milletvekili): "DAİŞ'e karşı savaşı biz değil, Kürtler yaptı; onlar kazandı. Amerikalılar sadece havadan destek verdi. Kürtler sadece iyi birer savaşçı değil, aynı zamanda güvenilir müttefikler. Avrupa Suriye'deki savaşta taraf olma ya da müdahaleci olma hakkını yitirdi. Rusya, Türkiye ve İran, Avrupa'yı bir kenara itti. Şunda hepimiz hemfikiriz ki Erdoğan, Kürtlerle savaşmak istiyor, DAİŞ ile değil. Kürtler batılı müttefikleri tarafından yalnız bırakıldı. Çaba sarf etmeliyiz; Kürtler bu zor durumdan en iyi şekilde çıksın diye. Politik bir görüşme süreci başlatılmalı ve Kürtler bunun bir parçası olmalı. 

HDP'li seçilmişlerin serbest bırakılması için Avrupa'daki politikacılar daha aktif olmalı. Türkiye karşı çıkıyor diye NATO suspus kalıyor. Erdoğan'a karşı güçlü bir muhalefet de var ve desteklenmeli. Erdoğan sandığı kadar güçlü değil. Ekonomisi batmak üzere. Avrupa mülteci anlaşmasından dolayı kendisini rehinleştirmiş. Türkiye baskı altında tutulmalı."

Danimarka Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Başkanı Michael Aastrup Jensen MF (V):  "Danimarka, NATO düzeyinde bir şeyler yapabilir. Bizi en çok zor duruma düşüren, Türkiye'nin jeopolitik durumu. Zor duruma düştüğünde bizi mültecilerle, terörle, Rusya'ya gitmekle ya da NATO'yu terk etmekle tehdit ediyor."

'TÜRKİYE BASKI YAPILARAK TAVİZE ZORLANMALI'

Holger K. Nielsen MF (Sosyalist Halk Partisi Milletvekili): "Türkiye'nin ekonomisi çok iyi gitmiyor. Ekonomik olarak Türkiye zor duruma düşürülüp politik tavizler vermeye zorlanabilir. Aynı zamanda Erdoğan'ın Türkiye'de popülaritesi gittikçe düşüyor. Muhalefet daha güçlü hale getirilebilir."

Danimarka Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Başkanı Michael Aastrup Jensen MF (V): "PKK'nin terör listesinde olması ya da olmaması çok büyük bir anlam taşımıyor. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı vardır. 

Holger K. Nielsen MF (Sosyalist Halk Partisi Milletvekili): "Kürt çözümü politik olmalıdır ve Öcalan bunun için çok önemli bir şahsiyet. Onun bırakılması birçok kapıyı beraberinde açacaktır. Kürtler kendi kaderlerini tayin etme ya da otonom, federasyon içinde yaşamalıdır. Sevr Antlaşması tarihte Kürtlere yapılmış en büyük kötülüktür. Kürtler de bir olmalıdır ve ortak hareket etmelidir. Bence PKK o listeden çıkarılmalıdır. "

Danimarka Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Başkanı Michael Aastrup Jensen MF (V): "Güney Afrika örneği bizim için iyi bir örnek. Mandela için yaptıklarımızın aynısını Kürtler için de yapabiliriz. Bence Suriye'nin inşa sürecinde Avrupa daha büyük rol oynayacaktır. Bu bizim için bir fırsat olabilir. Bu şekilde Türkiye'yi baskı altında tutabiliriz. Rusya ve Amerika, Suriye'nin inşa sürecinde oraya para yatırmazlar."

Avukat Mahmut Şakar ise konferansta yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Leyla Güven açlık grevinin 92. gününde. Kürdistan ve Türkiye hapishanelerinde, Güney Kürdistan’da, Strasbourg’da, Galler’de ve Avrupa’nın pek çok kentinde devam eden açlık grevleri var ve gittikçe de yayılıyor. Açlık grevcilerinin tek bir talebi var, o da Kürt Halk Önderi Sn. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır. Bu talebin nedenlerini ve önemini anlamak için İmralı sistemini ve hedeflerini anlamak gerekiyor. 

İmralı, baştan beri  bir izolasyon adası olarak düşünülmüş ve buna göre yeniden dizayn edilmiştir. Tecrit, bu hapishanenin ve sistemin kuruluş mantığında vardır. İdari ve hukuki açıdan İmralı sistemi,  mevcut rejimin dışında bir istisnai rejim olarak inşa edilmiştir. İmralı sistemi, Sn. Öcalan’ın  günlük yaşamından avukat ve aile görüşüne kadar her şeyi belirleyen MGK’ya bağlı Başbakanlık Kriz Merkezi tarafından yönetilmiştir. Ve zaman içinde sadece Öcalan için çıkarılan onlarca yasa ile özel bir hukuk yaratılmıştır. 20 Temmuz 2016 darbesi sonrasında ilan edilen OHAL ve KHK’ler ile bu sistem tüm ülkeye hakim hale getirilmiştir. 

Tecrit ile savaş yeniden derinleşmiş, bu süreç Kürt halkına da özellikle, 2015-2016 yılında Kürdistan’da pek çok kentin yıkımı ve katliamlarla yansımıştır. Aynı süreç Efrîn için işlemiş ve Rojava’nın tümü için de bir tehdit haline gelmiştir. Bu yüzden, tecrit sadece bir insan hakları problemi değil, aynı zamanda Kürt halkı ve tüm halklar için savaş, yıkım anlamına gelmektedir. Türk devletinin otoriterleşmesinin yolu da buradan geçmiştir. Bu nedenle, tecride karşı mücadele, aynı zamanda savaşa, şiddete, tek adam diktatörlüğüne karşı mücadeledir. Direnişin bu kadar yaygın ve kararlı olması, tecride karşı direnişle herkesin kazanabileceği bir yeni sürecin açılacağı gerçeğidir.  İmralı sistemi açısından da söylenecek temel şey, bu sistemin kısmi bazı değişimlerle düzelemeyeceğidir. Siyasal açıdan olduğu kadar hukuki açıdan da tek çözüm, İmralı sisteminin lağvedilmesi ve Sn. Öcalan’ın özgür olmasıdır."

SONUÇ BİLDİRGESİ

Konferansın sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:

"Türkiye'de politik tutsakların koşullarıyla ilgili oldukça kaygı duymaktayız. Leyla Güven'in başlatmış olduğu açlık grevine de dikkat çekmekteyiz. Türk devletinden tüm tutuklu belediye başkanlarını ve milletvekillerini serbest bırakmasını talep ediyoruz. Onların yeri cezaevleri değil. 

Danimarkalı politikacılara çağrıda bulunmak istiyoruz; Türk devleti ile tüm ilişkilerde politik tutsakların durumunu takip edin ve bu konularda Türk devletine taleplerde bulunun."