Esad rejiminin 8 Aralık’ta çökmesi, Suriye’deki siyasi ve askeri dengeleri radikal biçimde değiştirse de, ülkenin geleceğine dair belirsizlikler varlığını koruyor. Rejimin devrilmesi, çatışmaların ve gerilimlerin tamamen sona erdiği anlamına gelmese de, uluslararası toplum hızlı bir şekilde yeni aktörlerle temas kurarak “yeni Suriye”nin inşasına yönelik diplomatik süreci başlatmış durumda.
İktidar boşluğunu hızla dolduran Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), geçiş sürecinin yönetimini üstlendi. HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani, halen silahlı bir grubun komutanı olarak görülse de, uluslararası aktörler onun siyasi bir dönüşüm geçirmesini ve Suriye’nin yeniden inşasında kilit bir figüre evrilmesini umut ediyor.
Ancak bu iyimser tablo, kısa sürede yerini endişeye bıraktı. Özellikle ülkenin kıyı bölgelerinden gelen Alevi katliamı haberleri hem kamuoyunda hem de uluslararası çevrelerde büyük tepkiyle karşılandı. Colani liderliğindeki yönetimin bu saldırılara dair net bir tutum sergilememesi, yeni dönemin kapsayıcı ve barışçıl olmayacağına dair kaygıları artırdı. Tüm bu gelişmelere rağmen 29 Mart akşamı, Cumhurbaşkanı unvanıyla Colani’nin öncülüğünde 23 kişilik “Suriye Geçici Hükümeti” kabinesi açıklandı. Ancak açıklanan kabine, ülkedeki toplumsal çeşitliliği yansıtmaktan uzak ve tamamen tekçi bir anlayışı yansıtıyor. Colani’nin otoriter eğilimler taşıyan siyasi pratikleri ve kapsayıcılıktan uzak yönetim anlayışı, uluslararası toplumda Suriye’de gerçek bir dönüşümün mümkün olup olmadığına dair ciddi soru işaretleri doğurdu.
Öte yandan HTŞ’nin en büyük destekçisi olan Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerindeki işgalci varlığı ve saldırıları da devam ediyor.
Fransa merkezli Irkçılıkla Mücadele ve Halklar Arası Dostluk Hareketi (MRAP) Eşbaşkanı Renée Le Mignot, Rojava’ya dönük saldırıları ve Rojava modelinin Suriye’nin geleceği açısından önemini ANF’ye değerlendirdi.
‘ROJAVA’DA SAVAŞ VE İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR İŞLENİYOR’
Esad rejiminin düşmesinin ardından ülkede büyük bir değişikliğin olmadığına dikkat çeken Renée Le Mignot, beklentilerin aksine ülkedeki katliamların ve yabancı ülkelerin Suriye’deki sömürgeci varlıklarının devam ettiğini kaydetti. Türk devletinin Suriye iç savaşından bugüne Rojava’ya dönük düşmanca bir politika yürüttüğünü hatırlatan Renée Le Mignot, “Türk devletinin bölgeye dönük saldırıları hem savaş suçu ve hem de insanlığa karşı suçlar kapsamındadır. Rojava Halklar Mahkemesi’nde kanıtlarıyla ortaya konduğu gibi, Türk devleti Rojava’da sivilleri doğrudan hedef alıyor. Katledilenler başında kadınlar, çocuklar ve aileler geliyor. Türkiye sadece sivilleri hedef almakla yetinmiyor aynı zamanda Rojava’da inşa edilen toplumsal sistemi tamamen yok etme niyeti var. Kayıplar, zorla yerinden edilmeler, bunların hepsi savaş suçu kapsamındadır. Bilinçli bir şekilde bir kültürün ve toplumun yok edilmesi ise insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” diye kaydetti.
‘PKK’NİN TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARILMASI İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ’
Avrupa’nın Türk devletine karşı tutumunu eleştiren Renée Le Mignot, Avrupalı yöneticilerin Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şantajlarına boyun eğdiğini ifade etti. Renée Le Mignot, devamla şunları ifade etti: “Daha önce Türkiye’nin Kürt halkına karşı işlediği suçlarla ilgili mahkemelere katılmıştım. Burada PKK ile çıkan sonuçlar bizim için önemliydi. Mahkeme, PKK’nin ile Türkiye arasında yaşananlar bir silahlı çatışma olarak görülüyor ve PKK’nin Cenevre Sözleşmeleri’ne saygı gösterdiğini açıkça ortaya koyuyordu. Bu sözleşmelere, Rojava’da veya diğer parça Kürdistan’da uymayan Türk devletinin kendisidir. Bunları göz önüne alarak, hareket olarak, Fransa’dan PKK’yi ‘terör’ örgütleri listesinden çıkarmasını talep ediyoruz.
‘AVRUPA ŞANTAJA BOYUN EĞİYOR’
Bu gerçekliğe rağmen Kürt halkı her zaman ekonomik ve politik çıkarlar uğruna kurban ediliyor. Avrupa’nın tutumu, özellikle Türkiye’nin göçmenler konusunda yaptığı şantajla ilgilidir. Türkiye, ‘Eğer insan hakları ihlallerini kınarsanız, sınırlarımı açarım ve göçmenler tarafından istila edilirsiniz.’ Bu açık bir yalandır. Üstelik savaşlardan, diktatörlüklerden kaçan insanlara kapılarımızı açmak bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Türkiye’nin yaptığı bu bir şantajdır ve Avrupa da bu şantaja boyun eğiyor”.
‘ROJAVA ORTADOĞU İÇİN BİR MODEL KORUNMALI’
Türkiye’nin aslında Ortadoğu demokrasisi için eşsiz bir model olan Rojava sistemini yok etmek istediğini kaydeden Renée Le Mignot, “Rojava modeli, demokrasinin, birlikte yaşamanın, azınlık haklarına-ister kültürel ister sosyal olsun- saygının bir örneğidir. Kadın-erkek eşitliği de çok önemli. Kadınların korkunç şiddetlere maruz kaldığı bir bölgede, Rojava’da kadın özgürlüğü ve onlara tanınan eşit haklar gerçekten bütün bölge için bir örnek. Rojava’daki kadın savaşçıların varlığı kadınların gücünün en iyi göstergesidir. Kadınların bu bölgede sahip olduğu haklar gerçekten olağanüstü. Rojava, aynı zamanda sosyal ve ekolojik bir deneyimdir. Her ne kadar şu anda yıkımla karşı karşıya olsa da, bu yapı Ortadoğu bölgesi için eşsiz bir örnektir ve hem insani hem de siyasi gerekçelerle mutlaka korunmalıdır” dedi.
‘SURİYE’NİN GELECEĞİ ROJAVA MODELİNE BAĞLI’
Suriye’de iktidara gelen cihatçı örgüt HTŞ’nin gelecek açısından büyük tehlikeler barındığının altını çizen Renée Le Mignot, Rojava modelinin Suriye’nin tamamına taşınmasının sorunlara çözüm olacağını kaydetti. Renée Le Mignot devamla şunları kaydetti: “Esad rejiminin düşüşüyle pek çok kişi sevindi ama laik bir diktatörlüğün yerine İslami bir diktatörlük gelirse, bunun neye yol açtığını İran’da gördük. Dolayısıyla iktidarda radikal İslamcılar olduğu sürece Suriye’de inşa edilecek sistemin geleceğine güvenemeyiz. Ama eğer Rojava modeli esas alınır demokratik bir Suriye inşa edilirse, Kürtlerin ve diğer farklıkların haklarının tanındığı bir sistem kurulursa, bu Suriye için gerçek anlamda bir umut olabilir.”