‘Sri Lanka Modeli’ ve Kürdistan -III

Rajafakse modelini sahada gerçekleştirecek olan ordu da bu modele bağlı bir planlamaya gitti, adı “Gömme-Silme” eylem planıydı. Şehirler, köyler ve tüm diğer yerleşim alanları bu planlama dahilinde kuşatıldı, bombalandı, boşaltıldı.

Karuna Amman’ın yollarını ayırmasıyla birlikte LTTE ciddi bir yara aldı. Birkaç yıl sonra Sri Lanka’nın paramiliter gücü olan Karuna ‘Gömme-Silme’ konseptinin de önemli bir parçası olacaktı.

LTTE’nin doğu bölgesi komutanı ve müzakere heyeti üyesi olan Karuna Amman, 2004 yılının Mart ayında LTTE ile yollarını ayırdı. Karuna, ayrılığın sebebi olarak kendince gerekçeler öne sürdü. LTTE içinde doğu bölgesine yönelik haksızlık yapıldığını, kayırmacı davranıldığını, bunu kabullenemeyeceğini söylüyordu. Öne sürdüğü bu gerekçelerdeki amaç doğu bölgesini arkasında tutabilmekti. Oysa bunlar ihanetin üstünü örtmeyi amaçlayan perdeden ibaretti. Karuna’nın LTTE ile bilinen görüş ayrılığı 2002 Oslo müzakerelerine dayanır. Müzakereler sırasında hareketinden kopması için kimi güçlerin tuzağına mı düştü, yoksa kopuş süreci çok daha öncesine mi uzanıyordu, bu muamma olarak kaldı.

2004’te Karuna ihaneti ile LTTE iki parçaya bölünürken, Karuna’ya göre barış ve müzakere sürecinden gayet memnun olan LTTE liderliği sürecin devamından yanaydı. 2002’de iç tartışma şeklinde gelişen bu ayrışma 2004’e geldiğinde bir kopuş halini aldı. LTTE liderliği, Karuna’yı bildiri yayınlayarak hain ilan etti. Karuna ise hakkındaki iddiaları reddederek LTTE liderliğini suçladı.

Karuna’nın yollarını ayırmasıyla birlikte LTTE ciddi bir yara alırken, Tamil anavatanı sayılan Sri Lanka’nın kuzey ve doğu bölgelerinden, doğu kısmını kaybetti. Zira ülkenin kuzey ve doğu kesimleri uzun bir süredir fiili olarak LTTE’nin kontrolü altındaydı. Tüm idari güvenlik, eğitim, hukuk vb. işler buradaki fili yapı tarafından yürütülüyordu. Bir nevi defacto devletten söz etmek mümkündü. Kuzey ve doğuda fiili Tamil devleti, güney ve batıda resmi Sinhal devleti, uzun bir süredir devam eden Sri Lanka gerçeğiydi. Bu durum resmileşecek miydi yoksa Sinhaller kendi hukuk ve iradesini tüm adaya hakim mi kılacaktı?

Karuna kendisine bağlı 3 bin militanı da peşinden sürükledi. Doğu bölgesinde LTTE liderliğine müsaade etmiyor, var olan etki alanlarını da ortadan kaldırıyordu. Bu durumu Sri Lanka hükümeti sevincini gizleyerek yakından takip ediyordu. Karuna’ya bazı çevrelerce bazı vaat ve teminatların verildiğini tahmin etmek hiç de zor değildi. Hükümet, ABD ve hatta Hindistan istihbaratı en güçlü şüphelilerdi.

KARUNA SRİ LANKA’NIN PARAMİLETER GÜCÜ OLDU

Karuna’nın kopuşu ile belli ölçüde zayıflayan ve kuzeydeki hakimiyet alanı ile sınırlı kalan LTTE’nin üzerine askeri olarak daha rahat gidilebileceği hesaplanıyordu. Tamil çıkarlarını savunduğu için LTTE’den ayrıldığını iddia eden Karuna’nın maskesinin düşmesi çok zaman almadı. Sri Lanka ordusuyla açıktan işbirliğine yönelirken, kontrgerilla yöntemlerini eski örgütünün üye ve sempatizanlarına karşı acımasızca uygulamaktan da geri durmadı. Artık sahiplerinin silahı ve sözcüsüydü. İhaneti askeri boyutta sınırlı kalmadı. Devlet destekli Tamil yapılanmalarıyla ilişkilenerek parti oluşumuna gitti.

Devletle hareket eden ihanetçi Tamil yapılarının ortak söylemi şuydu: “LTTE Tamilleri temsil edemez. Tamil sorunu çözülmek isteniyorsa mutlaka LTTE geriletilmeli, diğer Tamil örgütlerinin önü açılmalıdır.” Tamil iradesi tümden yok edilmek isteniyorsa, önce en güçlü olan bertaraf edilmeli, gerekirse “makbul” alternatifler devlet fideliğinde yaratılıp geliştirilmeli, en sonunda bunların tamamı mutlak otoriteye tabi kılınmalıydı. Savaşın en yoğun olduğu, Tamil anavatanının yakılıp yıkıldığı 2008 yılında ihanetçi Karuna’nın kukla partisi parlamentoya girdi. Kanuna’nın yardımcısı doğu bölgesine başbakan olarak atandı. Karuna da artık yeni kurulan hükümetin üyesiydi. LTTE’nin 2009’da yenilgiye uğratılmasından sonra açıklama yapan Karuna, Sri Lanka ordusuyla ilişkisini ve işbirliğini kabul edecekti.

2004’e geri dönersek, o yıl Karuna ihanetinin LTTE’ye verdiği tahribat dışında, aynı yılın aralık ayındaki Tsunami felaketi de LTTE’ye ciddi zarar verdi. Hint okyanusunda yaşanan büyük depremin tetiklediği Tsunami Tamil bölgesini de vurdu, 2 bini elit savaşçı olmak üzere LTTE 3 bin militanını kaybetti. Ardından gelen 2005 yılı Sri Lanka için yeni provokasyonlar, yeni yönetim ve imha savaşına hazırlık yılı olarak kayıtlara geçecekti.

RAJAPAKSE DÖNEMİ VE KADIRGAMAN SUİKASTİ

2005’te iktidara gelen Rajapakse hükümeti aslında bir savaş hükümetiydi. Sadece niyetlerin fiili savaşa dönüşmesi için olgun zaman beklentisi içindeydiler. ABD ile askeri, istihbarı ve lojistik ilişkiler sürerken, Rusya, Çin, Pakistan ve Hindistan ile benzer amaçlı alışverişler de devam ediyordu. Yeni Rajapakse hükümeti Batı dünyasıyla bu kirli ilişkilerini görünmez kılmak amacıyla sık sık batı karşıtı konuşmalar da yapıyordu. Çin’e sunulan limanlar karşılığında ciddi maddi destek almıştı. Askeri amaçlı Rus helikopterleri son imha saldırıları için hazır bekletiliyordu. Hindistan LTTE’ye kapılarını tümden kapattığı gibi, Sri Lanka ile istihbarat paylaşımını arttırmıştı.

Nasyonalist ve dinci ortakları JVP ve JHU ile yaptığı anlaşmaya bağlı olduğunu dile getiren Rajapakse; Tamillerle kendi kaderini tayin hakkı ve Tamil anavatanı gibi kavramların reddi üzerinden bir barış süreci gelişebileceğini söylüyordu. Derken 13 Ağustos 2005’te kritik bir gelişme yaşandı. O gün Rajapakse hükümetinin Tamil kökenli dışişleri bakanı Kadırgaman uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Kadırgaman, uluslararası alanda LTTE’nin karalanması ve yalnızlaştırılması amacıyla en fazla mücadele eden kişiydi. LTTE, bu eylemle ilişkili oldukları iddiasını reddetti. Bütün işaretler bu suikastın karanlık odaklarca gerçekleştirildiğini gösteriyordu. Okların hedefinde ise Sri Lanka silahlı güçleri ve onların desteklediği LTTE’den ayrılarak devletlerle iş tutmaya başlayan Karuna Amman tayfası vardı. Kendi halkına zulmedenlerin yanında, o zulmü haklı göstermek için canhıraş bir şekilde çabalayan Kadırgaman birlikte hareket ettiği yaptığı güçlerce Tamillere yeni saldırıları meşrulaştırmak için ortadan kaldırılmıştı.

Bu arada Avrupa Birliği 2006 yılında LTTE’yi “terörist örgütler” listesine aldı. “Barış” görüşmeleri sürerken bunun ne anlama geldiği çok açıktı. LTTE’ye teslimiyet dayatılıyordu. Bunun kabul edilmemesi halinde Sri Lanka hükümetinin önüne atılacağı ve her türlü uygulamasına göz yumulacağı ima ediliyordu. Zira devlet başkanı Rajapakse de savaşa göre yeni düzenlemelerle ordusunu hazırlıyordu. LTTE’ye karşı savaşta uzun yıllar görev almış generaller kritik görevlere getirildi.

KONSEPTİN ADI: GÖMME-SİLME

Topyekûn bir saldırı için kamuoyu desteği de önemliydi. Medya bu konuda önemli bir rol oynadı. Şöyle bir kara propaganda yapılıyordu; LTTE barışa yanaşmayan, tüm dünya tarafından terörist bir örgüt olarak kabul edilen, ülkenin kuzeyini işgal edip, yüzbinlerce Tamilli sivili rehin alan vahşi bir örgüttü, bu sivil halkı LTTE zorbalığında kurtarmak gerekiyordu. O günlerde “Mücadelemiz Tamil halkına karşı değil, terör örgütü LTTE’ye karşıdır” sözleri en çok duyulan sözlerdi.

Rajapakse rejimi ABD’den askeri, istihbarat, uydu ve eğitim desteği, AB ve Hindistan’dan politik destek Rusya, Çin ve Pakistan’dan askeri ve mali yardım sağlamıştı. Böylesi bir atmosferde devlet başkanı Rajapakse şu sözlerle operasyon için düğmeye basıldığını kamuoyuna duyuruyordu: “Birliklerimiz teröristler tarafından rehin alınan yüzbinlerce sivili kurtarmak üzere insani yardım operasyonlarını başlatmıştır.” İlk önce yoğun hava bombardımanları gerçekleştirilerek sivil halkın bölgeyi boşaltması amaçlandı. Bu şekilde halk ile LTTE’nin bağlantısı kesildikten sonra tümden askeri imha devreye konulacaktı. Bunun için de kapsamlı bir plan önceden hazırlanmıştı. Rajapakse modeli kayıtlara geçen bu konseptin ana başlıkları şöyleydi:

1- Sarsılmaz bir politik irade olacak ve en ufak bir taviz verilmeyeceği sık sık vurgulanacak. LTTE’nin tümden ortadan kaldırılmasının asıl hedef olduğu, bunun için verilecek kayıpların göze alındığı, hiçbir iç ve dış baskının dikkate alınmayacağı dile getirilecek.

2- LTTE ile tekrar müzakereye dönülmesini öneren hiçbir formül ciddiye alınmayacak, politik çözüm önerileri kesin bir dille reddedilecek

3- LTTE ile hiçbir bağlantı kurulmayacak. Orduya sınırsız yetki verilecek, her türlü sivil kayıp da göze alınacak.

4- Medya tamamen kontrol altına alınacak. Operasyonun sonuçları, gidişatı ve ölümler dahil her şey hükümetin kontrol ve onayından sonra servis edilecek.

5- Askeri operasyonlar sürerken meydana gelebilecek her türlü insani krize rağmen asla geçici bile olsa ateşkes ilan edilmeyecek.

6- Askere sınırsız inisiyatif verilecek, olası savaş suçları nedeniyle mahkeme önüne çıkarılmayacakları taahhüt edilecek.

7- Askeri emirleri mutlak bir şekilde yerine getirecek askeri personel görevlendirmesine gidilecek, başkaca bir liyakatin aranmasına gerek duyulmayacak.

8- Askeri harcamalar için bütçe artışı sağlanacak, asker sayısı arttırılacak. Bu amaçla yapılan düzenleme sonucu askeri harcamalar bütçenin yüzde 40’ını oluştururken, asker sayısı yüzde 70 artışla 180 bine ulaştı.

Operasyona başlamadan iki ay önce bölgede daha önce görev yapmış emekli askerler ise gönüllü ya da senet karşılığı olarak göreve çağrıldı. Operasyona komuta edecek general de emekli olmasına rağmen göreve çağrılan ve yeniden üniforma giydirilen bir subaydı. Hükümet gizli genelgelerle de planın diğer halkalarını tamamlamayı amaçlıyordu. Bölgede tüm doktorların göreve çağrılması, hastanelerin tam teşekküllü hale getirilmesi, operasyon bölgesindeki savaş dışı personelin güvenli bölgelere çekilmesi, bulundukları yeri terk etmek isteyen sivillere olanak sağlanması ve teşvik edilmesi bunlardan yalnızca birkaçıydı.

Rajafakse modelini sahada gerçekleştirecek olan ordu da bu modele bağlı bir planlamaya gitti, adı “Gömme-Silme” eylem planıydı. Şehirler, köyler ve tüm diğer yerleşim alanları bu planlama dahilinde kuşatıldı, bombalandı, boşaltıldı. Yıllardır süren düşük yoğunluklu savaş, topyekün savaşa dönüşüyordu

TARİH; 29 MAYIS 2009…

2006 yılının Ekim ayından 2007’nin başlarına kadar geçen sürede Tamiller denetimindeki birçok yeri kaybettiler. 2008 yılının ilk günlerinde ise Sri Lanka devleti resmi olarak arabulucu olan Norveç’e ateşkesi bitirdiklerini bildirdi. Ardından da ordunun doğu bölgesine yöneldi. Zaten ihanetçi Karuna’nın orada önemli bir hakimiyeti bulunduğundan buranın ele geçirilmesi ve LTTE’nin kuşatılması çok zaman almadı. Ordu topyekûn savaşı hiçbir etik değer tanımayarak yürütürken, olası aykırı sesleri engellemek amacıyla Rajafaksa da sık sık kamuoyunu yönlendiren konuşmalar yapıyordu. En çok dile getirdiği konu; yürüyen savaşın bir Sinhal- Tamil savaşı olmadığı, vatanseverler ile vatan hainleri arasında süren bir savaş olduğu argümanıydı. Farklı bir şeyi ifade edenler derhal “hain” olarak damgası yiyordu.

Bu arada LTTE her geçen gün alan ve güç kaybediyordu. Savaşın sonlarına doğru sivil kayıplar artınca ABD, AB ve BM sivil ölümlerden dolayı Sri Lanka yönetimini uyardı. Bunlar bir nevi timsah gözyaşlarıydı. 19 Mayıs 2009’a gelindiğinde Rajapakse tüm dünyaya savaşın bittiğini, LTTE’nin yenildiğini duyurdu. Asya’nın bu uzak coğrafyasında bilanço ağırdı; on binlerce insan yaşamını yitirmiş, yüz binlercesi yerinden yurdundan edilmiş, yerleşim alanları yıkılmış, sayısız işkence, tecavüz ve infaz suçu işlenmişti.

Bazı devletlerin girişimiyle BM Güvenlik Konseyi’nden Sri Lanka’da yaşananların gündeme alınması talep edildi. Ancak “Olup bitenler Sri Lanka’nın iç sorunu” diyen Çin, Vietnam, Japonya ve Rusya buna karşı çıktı. Güya yaşananlardan rahatsız ve tepkili olan ABD ile büyük batılı güçlerin patronluğunu yaptığı IMF, Temmuz 2009’da yani katliamlardan hemen iki ay sonra Sri Lanka yönetimine verilmek üzere 2,5 milyar dolarlık Stand-By yardımını onayladı.

TÜRK DEVLETİNİ ARATMAYAN YÖNTEMLER…

LTTE Lideri Probhakaran dahil, sağ ele geçirilmesi muhtemel tüm komutan ve militanlar katledildi. Sağ yakalanan kadın ve çocuklar da buna dahildi. Probhakaran’ın 12 yaşındaki küçük oğlunun sağ yakalandığına dair görüntüler ortaya çıkmasına rağmen kurşuna dizilerek öldürüldü. Aynı şekilde Tamil News haber spikerliği de yapan kadın şarkıcı da sağ ele geçirenler arasındaydı. Görüntülerle bu durum sabit olmasına rağmen spiker kadına tecavüz edildi, öldürüldü ve çıplak görüntüleri teşhir edildi. Bunlar açığa çıkan Sri Lanka’nın birkaç savaş suçuydu.

Sinhal milliyetçileri, Rajapakse’nin zafer konuşmasının ardından sokaklara döküldüler. Savaşın sadece son bir ayında on binlerce kişinin ölümüne yol açan, işkenceleri, tecavüzleri, infazları bağrında taşıyan kirli süreci çılgınca kutladılar. Kutlamakla yetinmeyip, Tamilleri evlerine bayrak asarak kutlamaya zorladılar. Bununla da yetinmeyen rejim, daha önce LTTE mezarlığının bulunduğu yerlere karakol binaları inşa etmeye kalkıştı.

Ancak üzerinden yıllar geçmiş olsa da rejim hala korku içinde. “Terör” bitmiş, ama ülkeye hala demokrasi gelmiş değil. Sri Lanka basın ve düşüncü özgürlüğü sıralamasında dünya ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. Ülke çok daha fazla dışa bağımlı hale gelirken ve silahlı mücadeleye yol açan, büyüten tüm sorunlar yerli yerinde dururken Sri Lanka yönetimi Tamil sorununu çözdüğünü zannediyor.

Yarın:

- Türk devletinin ‘Çöktürme Planı’na giden süreç nasıl başladı?

- AKP ‘çözüm ve barış’ derken neye hazırlık yapıyordu?

- Rojava direnişi ve İmralı görüşmeleri planı nasıl etkiledi?