Çözüm toplumsal projelerde

Olivier Besancenot: Sağın argümanları hazır. Göçmenler, işsizliğin sebebi, göçmenler, yoksulluğun sebebi… Bu uzatılabilir. Ama sol ise göç konusunda net ve somut politikalara sahip değil. Elbette hareket özgürlüğü ve yerleşmeye karşı olamayız.

Eylül ayında Avrupa’da göç konusunda yeni bir politika devreye girdi. Bu politika değişiminde Fransa’nın da yeni yasa ve yönetmeliklerle, farklı bir yola girdiğini görüyoruz.
Eski NPA Hareketi’nin cumhurbaşkanı adayı Olivier Besancenot, Avrupa’da yoğunlaşan göçe karşı hazırlanan yeni yasaları ve bu yasaların getirdiği değişimi ‘yeni bir kırılma noktası’ olarak görüyor. Şu anda Anti Kapitalist Parti yönetiminde bulunan Olivier Besancenot, Avrupa solunun da göç konusunda yaşanan değişimin karşısında yeterli bir duruş ortaya koymadığını belirtiyor. Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde göçün önemli bir faktör olduğunu da söyleyen Besancenot, aynı zamanda ciddi siyasi ve vicdani değişimin olduğunu vurguluyor.
Yeni Özgür Politika Gazetesi'nden Selma Akkaya, Besancenot ile göç ve göçe karşı getirilen düzenlemeler üzerine görüştü.

Göç politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün Avrupa çapında milliyetçi yükseliş var. Bunun içerisinde temel polemik konusu göçmen sorunu. Artık sadece belli sağcı isimler tarafından değil daha geniş kesimler tarafından ‘göç akışını kurutmak’ gibi kavramlar, daha doğrusu politikalar tartışılır oldu. Bundan bahsedenler şimdi Avrupa seçimlerinde aday isimler. Sadece ülke bazında politika belirleme yetkisi değil aynı zamanda bu isimler Avrupa çapında bir politika belirleme pozisyonuna geçecek. Bu ciddi anlamda göç konusunda bir politik kırılmanın yaşandığını gösteriyor. Bu sadece sağda değil sol içerisinde de bu anlamda kırılmalar olduğunu görüyoruz.

Göç konusunda farklı tartışmalarda mevcut. Hareket özgürlüğü ve işçi hakları kapsamında sol çevrelerde tartışma yürütülüyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?  

Sol içerisinde dolaşım özgürlüğü üzerine çeşitli tartışmalar vardı. Örneğin birkaç yıl önce Fransa ve Avrupa’nın birçok yerinde Romenlere dönük böyle bir tartışma başladı. Her ne kadar sınırsız dünyalardan bahsetsek ise iş somut politikaya gelince bu anlamda aslında düşüncelerin farklılaştığını görüyoruz. Bu nedenle her kesim, göç konusunda somut politikaya geldiğinde bir nevi işte tam da bu arka plandaki teorik olarak söylediklerinin aksine tutumlar içerisinde olabiliyor. Sağın argümanları hazır. Göçmenler, işsizliğin sebebi, göçmenler, yoksulluğun sebebi… Bu uzatılabilir. Ama sol ise göç konusunda net ve somut politikalara sahip değil. Elbette  hareket özgürlüğü ve yerleşmeye karşı olamayız.

Ülkesinden kaçma ve sınırları aşma hakkını kabul edersek, o zaman bir yer de vermeliyiz bu insanlara. Öyleyse: Fransa’da, Akdeniz’i geçenleri memnuniyetle karşılamalıyız. Hiç kimse denize ortasında bırakılamaz. İltica hakkı savunulmalıdır – hatta iltica prosedürünün genişletilmesi düşünülmelidir. Somut olarak gelen göçmenlere yaşamak ve çalışmak için araçlar verilmeli. Hiç kimse göçmenleri, ücret ve sosyal hakları düşürmekle suçlayamaz. Göçmenleri bu şekilde araçsallaştırmak, sadece işverenlerin sorumluluğunu gizleme amaçlıdır. Onları suçlamak onursuzluktur.

Ama bugün artık yaşanan kriz ve savaşlar düşünüldüğünde daha büyük insani hareketlenmelerin yaşanacağını öngörmek gerekiyor. Önümüzdeki yıllar içerisinde hareket ve yerleşme özgürlüğü konusu daha önemli bir sorun haline gelecek. İşte bu anlamda geliştirilecek politika ya da politik vizyon geleceğe dair toplum projenizin bir parçası olarak çok önemli bir yerde duruyor.

Fransa özgülünde nasıl bir tartışma mevcut?
Özellikle Fransa’da, başka yerlerde olduğu gibi, derin siyasi karışıklıklara doğru ilerliyoruz. Mekanlar ve politik sınırlar kalıcı olarak yeniden yapılandırılabilir. Brezilya’nın Bolsonaro zaferi, küresel bir krizle belirginleşen dönemin bir dönüm noktasını onaylıyor. Gölde ateş var. ABD’de, seçimler göç konusunda devasa bir referanduma dönüştü. Günün gelgiti, kara bulutlar ile dolu. Bu küresel hareket, kök salmakta olan sosyal, ekolojik, ekonomik ve politik krizler üzerinde gelişiyor. Şimdilik, esas olarak aşırı sağ veya neofasistlerin popülist akımlarının ortaya çıkmasına yol açıyor. Göç konusu bu siklonun kalbinde.(Siklon: Rüzgarların dönmesiyle oluşan kuvvetli fırtına) Onun için ne kadar önemli?

Toplumsal soruyu gölgede bırakmak, nesnel önemin yüksekliğiyle ele almak mı? Hayır, hala sosyal ve ırkçılık karşıtı meselelerin tamamlayıcı olduğunu düşünüyorum. Bu iki konu hakkında yüksek sesle konuşabilmeliyiz. Hakim olan görüş şu an göçmenleri günah keçisi ilan etmek. Halen bu konuda sol olarak da gerçek bir projeye sahip değiliz.

Örneğin, askeri çatışmalar ve emperyalist müdahaleler, bazı göç hareketlerine yol açıyor. Hareket ve yerleştirme özgürlüğü, ‘olağan-üstü’ kavramlar değildir: somut bir acil durumla ilgili hayati haklardır. Halklar istedikleri yerde yaşamak, kalmak ya da ayrılmak için özgür olmalı. Bizim sorumluluğumuz, kendi devletlerimizin ve savaşan devletlerin emperyalist politikalarıyla savaşmak. Göçmenler zevk için kaçmıyor.
Solun bir diğer kaybettiği nokta da, göçmenleri savunurken, göçün nedenlerine karşı yeterince mücadele etmedi. Sağ, göç politikasına oynadığı her dönem göçmenleri, ülkede yaşanan krizin sonuçlarıyla suçladı. Biz topluma, göçe kaynaklık eden küreselleşme, emperyalist savaşlar, iklim sorunu, doğal afetler gibi nedenleri yeterince, sorumlularıyla birlikte açıklayamadık. Sağ argüman haline getirdiği göç sorunuyla taban kazanırken, biz artık göçmenleri savunduğumuz için taban kaybeder duruma geldik. Bu acı bir durum.
2014’ten bu yana Akdeniz ve çevresinde 17 bin kişi, Avrupa topraklarına sığınmak isterken öldü. Bu insani, aynı zamanda büyük bir politik sorun. Yaşanan savaşın sonuçlarını ağırlığını hiç konuşmuyoruz. Yüksek sesle kekemesiz bir şekilde hem siyasi hem de askeri anlamda yapılanları ve politikaları eleştirmek durumundayız. Kim batıya, dünyanın birçok köşesine yayılma hakkı verdi. Kim yüz yıllarca kölelik, sömürgecilik ve yağmacılık hakkını verdi. Bugün yaşanan aynı değil mi? Bu size hak olabilirken, yerinden ayrılmak durumunda kalanların neden yerleşme hakkı olamıyor?

Bugün, göç konusunu ele aldığımızda – yasal göç de dahil olmak üzere, politik, ekonomik veya ekolojik kısıtlamalarla olsun- ‘zorunlu’ göçten söz ediyoruz. Gerçekten kalmak ya da ayrılmak için seçme şansı olmayan insanlardan bahsediyoruz. Göç, bir kalp krizi, bir acıdan bahsediyoruz. Bu insanların  sefalet ve umutsuzluğunun nedenleri iyi anlamak ve onlar için bizim üstesinden gelmemiz gereken süreçler olduğunu söylüyoruz. Fransa’da göçmenler sorun değil, bunu iyi anlamak ve anlatmak gerekiyor. Onlar eşitsizlikler yaratmıyorlar, kimsenin ağzından ekmek çalmıyorlar. Bunu kabul ederek işe başlamalıyız. Sadece ‘göçün sorun olmadığını’ anlatmak için bile hızla kollarımızı sıvamalıyız.

Elbette sayımız az. Avrupa çapında özelde Fransa’da bu konuda net düşünen sayısının azlığı mücadeleyi güç kılıyor ama ‘ilk olarak tüm kurtuluş mücadeleleri bir azınlıktı’yı bilmekle, yola koyulabiliriz! Örneğin erkeklerden daha fazla sayıda olan kadın hakları savaşı, on yıllardır onlarca yıldır bir azınlık oldu. Bu az diye bu mücadeleden vaz mı geçildi? Hayır. Bize daha az baskın yapan bir politikayı savunmuyorum; Sadece zamanın gelgitine direnme ihtiyacım var. Bu nedenle Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlanılan bu dönemde, bu mücadeleyi büyütmemiz gerektiğini hatırlatmakta fayda var.

Sağ hep göç konusunu sosyal hakların tehlikeye girmesiyle bağdaştırıyor?
Göç ile vatandaşların sosyal haklarını tehlikeye atmak arasında matematiksel bir kural veya mekanik bir ilişki yoktur. Fransa’da, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, egemen sınıflar, pek çok insanın yapmak istemediği işleri yapmak için zorla yabancı işçi arıyorlardı. O dönem o işçileri yerli işçilere karşı ücret düşüklüğüyle kullanmaları o göçmen işçileri dışlama anlamına gelmiyordu. Savaş verilmesi gereken dönemin egemen sınıflarıydı. Sağ zaten her dönem göçmenleri kendi siyasi çıkarları için bir tehlike olarak gösterdi. Biz bu durumda ne yapmalıyız? sorusu daha önemli. Bugün de göçmenlere karşı değil, egemen sınıfa karşı mücadele verilmesi yönünde kitlelerle buluşulmalıdır. Bu konularda geliştireceğimiz politik vizyon aslında nasıl bir demokrasi tanımı ve demokrasi beklentimiz olduğununda işaretidir. Göç konusu, artık sosyal ve ekonomik savaşın bir parçası.