Özcan: ABD Biden ile fabrika ayarlarına döner

Biden başkanlığında bir ABD'nin fabrika ayarlarına geri döneceğini söyleyen HDP Washington Temsilcisi Giran Özcan, Türkiye ile var olan ilişkinin daha da gerilebileceğine işaret etti.

ABD’deki başkanlık seçimleri, 3 Kasım’da Demokratların adayı Joe Biden ile Cumhuriyetçilerin adayı ve halen başkan olan Donald Trump arasında yapılacak. Seçime günler kala iki aday hakkında da birçok iddia ortalıkta dolaşırken seçim sonucu, küresel hegemonya açısından bazı değişimler getirmesi bekleniyor.

Biden seçilirse Trump’ın yumuşattığı Türkiye ile olan ilişkilerin daha fazla krize doğru gideceğini ifade eden HDP Washington temsilcisi Giran Özcan, ABD seçimini ANF’ye değerlendirdi.

ABD seçimlerine az bir zaman kaldı. Anketlerde de Biden, Trump'ın önünde görünüyor fakat 2016 seçimde de Hillary Clinton öndeydi anketlerde. Bu yanılma yeniden yaşanabilir mi?

Anketler hiçbir zaman matematiksel olarak bir kesinlik sunmaz, bunu Türkiye'den de çok iyi biliyoruz. Elbette genel bir fotoğraf çekiyor ama yine de bu fotoğraf tam anlamıyla net bir sonuç vermiyor. Seçime 20 günden az bir zaman kaldı ve bu süre zarfında her şey değişebilir. Ama şunu da söylemek lazım; kamu araştırma şirketleri 2016'daki seçimden çok güzel dersler çıkardı. O zaman için hata payı çok yüksekti çünkü Trump'a oy verecek insanlar, bundan utandıkları için anketlere dürüst cevap vermiyordu. Ayrıca o dönem için kamu araştırma şirketlerinin genel ön yargısının da sonuçlara yansıdığı dile getirildi. Anket ve kamu araştırma şirketleri 2016'dan aldıkları derslerin sonuçlarını 2020 seçiminde uyguladıklarını belirtiyor. Şu an Amerikan seçimi standartlarında ve yenilendiğini söyledikleri araştırma yöntemleri ile de Biden'ı hatırı sayılır bir farkla önde gösteriyor anketler. Ama şunu da belirtmekte fayda var, buradaki anketler genel Amerikan oyunu yansıtıyor fakat Amerika'da seçimler eyalet eyalet yapılıyor. Örneğin 2016'da Hillary Clinton, Trump'tan 3 milyon daha fazla oy almasına rağmen seçimi kaybetti. Belli başlı eyaletleri kaybettikleri ve orada da delege usulü seçim yapıldığı için 3 milyon oy farkı çok da bir anlam ifade etmedi. Fakat bu yılki seçimde eyaletlerin de birçok delegesinin Biden tarafından alınacağı yönlü sonuçlar var.

ABD seçimleri hep düşük katılım ile gündeme geliyor, bu yıl da düşük katılım bekleniyor mu?

Bu yılın seçimlerinin rekor kıracağı düşünülüyor. Zaten Amerika'da kısmen seçim başladı. Bazı eyaletlerde erken başlıyor. Onun yanı sıra pandemiden kaynaklı posta yoluyla oy kullanma yolu da açıldı. Trump buna bayağı karşı çıktı ama engelleyemedi. Çünkü tarihe de baktığımızda Amerika'da oy kullanma oranı arttığında Demokratlar yükselişe geçiyor. Hem bu oy verme kolaylığının getirilmesinin sayıyı artıracağı düşünülüyor hem de çok büyük bir kesim, bunun Amerikan tarihinin en önemli seçimi olduğu kanısında. Çünkü olağanüstü şartlardan geçiyoruz. Bu elbette sadece Amerika'nın bir iç meselesi değil, küresel hegemonyanın hem içeride hem de dışarıda tartışıldığı bir dönemdeyiz. Çünkü Amerikalılar kendi hegemonyalarını düşürecek yeni küresel güçlere karşı nasıl bir strateji geliştireceklerini yoğun bir şekilde tartışıyor.

Henüz dış kısmı konuşmadan biraz daha ABD içindeki olaylara bakarsak... Black lives Matter, Covid-19 pandemisi ve bunun beraberinde gelen ABD ekonomisindeki kayıpların Trump'a etkisi nasıl oldu?

Bu soruyu cevaplamak için biraz Trump'ın nasıl bir vaat ile seçildiğine bakmak lazım. Trump'ın 2016'daki kampanyasının en önemli sözlerinden biri Washington'daki siyasi eliti dizginlemekti. “Bataklığı kurutacağım” diye bir slogan çıkartmıştı. Burada dinozorlaşmış ya da kemikleşmiş bütün siyasi eliti dağıtacağını kendi kitlesine vadediyordu. Bunun sonucuna baktığımızda Trump'ın birçok devlet kurumunun rollerini hem uluslararası anlamda hem de ulusal düzeydeki kurumlar bunlar, değiştirdiğini söyleyebiliriz. Kampanya süresi içinde verdiği bu sözü belli ölçülerde tuttu, kendi tabanını da tatmin etti. İkinci en önemli sözlerinden birisi de ekonomiyi büyüteceğiydi. Kendisi de bir milyarder, iş adamı, bu anlamda Amerika’yı da güçlü bir hale getirip zenginleştireceğini ilan ediyordu. Trump'ın ilk 3 yılına bakıldığında, borsada ciddi bir büyüme oldu. Ama halkın gelir seviyesinde ise gerileme oldu çünkü Trump'ın bahsettiği ekonomik büyüme tamamen sermayeye ilişkindi. Trump ekonomik kalkınma olarak şirketlerin, piyasaların vergi yükünün azaltıp bu şekilde zenginleştirerek; bu zenginliğin de bir şekilde halka aktarılacağını savunan bir programla seçildi. Geriye doğru bakarsak bu sözünü de parçalı bir şekilde tutmuş olduğunu, şirketlerin gelirlerinin artıp vergilerinin düşürülmesi ile büyüdüklerini gördük. Ama pandemi sürecinin devreye girmesi ile birlikte borsadaki kazanımlar da bir çırpıda silindi. Hatta Amerika'da analistler ekonominin küçülmeye doğru gideceğini de ifade ediyor. Zira şu an ABD'de insanlar artık dar bir boğazdan geçmeye başladı.

Irksal haklara gelirsek, bu zaten ABD'de epey kırılgan bir durum ve tarihsel bir boyutu var. Trump da bu kırılganlığa hassasiyet göstermedi ve gerilimin tırmanmasına da sebep oldu. Yalnız bunun seçime yansıması şöyle: Bir taraftan Trump karşıtlığını konsolide ederken, diğer yandan toplumsal olaylara sert müdahale isteyen, güvenlikçi politikaları destekleyen Trump'ın kendi kitlesini de motive etti. Elbette şu an sokak çatışmaları durdu fakat o dönemin her iki adaya da ne sağlayıp sağlayamayacağını tam olarak kestirmeyeceğiz. Çünkü her ikisinin de tabanını motive edecek şeyler yaşandı.

Peki, şimdi dünyayı konuşacak olursak, mesela Türkiye özelinde Biden ya da Trump'ın seçilmesinin iki ülke arasında ilişkilere etkisi ne olur?

Bu sorunun cevabını hem küresel hem bölgesel hem de ulusal açıdan bakıp vermek lazım. Artık Rusya ve Çin'in kafa tutması ile birlikte hegemonyasının geriletildiği bir ABD var karşımızda. '80'ler ve '90'larda ciddi bir güç olan ABD; ekonomik olarak Çin'in, askeri ve bazı siyasi yönlerden de Rusya'nın müdahaleleriyle karşı karşıya. Türkiye'nin de bu anlamda ABD’ye kafa tutanlarla ilişkilerinin iyi olması, hatta askeri düzeyde Rusya ile yapılan anlaşma burada çok ciddi tepkilere yol açmış durumda, bunu artık herkes net bir şekilde biliyor. 70-80 yıllık ABD'nin ya da NATO'nun Güneydoğu karakolu olan Türkiye; NATO'nun bizzat kurulma sebebi olan Rusya'dan ciddi anlamda ağır silahlar alıyor. Yine bölgede de Rusya ile daha fazla ortaklaşarak manevralar yapıyor. ABD'deki kongrede, güvenlik kurumlarında ve kamu algısında artık Türkiye'nin bir müttefik değil, hasım olduğuna dair bir düşünce var. Bu çevrelerin de Türkiye ile olan ilişkinin yeniden gözden geçirilme isteği biliniyor. Ama Trump yetkilerini kullanarak birçok anlamda kararların önüne engel koydu. ABD'de şöyle bir yasa var, Rusya ile ciddi anlamda askeri anlaşma yapan bütün ülkelere otomatik olarak yaptırım uygulanıyor. S-400'leri alması açısından Türkiye'ye de otomatik bir yaptırım devreye girmesi gerekirken Trump bunu engelledi.

Peki, Biden gelirse ne olur?

Eğer Biden 3 Kasım'da seçimi kazanırsa bu engel ortadan kalkmış olur. Buradaki basında çok açık bir şekilde Trump'ın bu kararların kurumsal kimliği ile değil, tamamen kişisel ilişkileri çerçevesinde verdiğine dair birçok haber çıkıyor. Örneğin 2 hafta önce New York Times tarafından vergi belgeleri yayınlandı. Burada Trump'ın çok fazla borçlandığını ama kime borçlandığının ise bilinmediği vurgulanıyordu. 400 milyon dolar civarı bir borçtan bahsediliyor. Bu kadar borç batağında olan bir başkanın, nasıl objektif kararlar vereceğini sorgulayan bir haberdi bu aynı zamanda. Hatta bu haber Türkiye'ye de bağlandı, özellikle Trump'ın bu yumuşatma politikasının tamamen bu tarz kişisel ilişkilerden kaynaklandığı söylendi. Biden başkanlığında bir ABD'nin fabrika ayarlarına geri döneceğini düşünürsek, Trump'ın geldiğinde pasifize ettiği kurumların tekrar karar mercii olacağını öngörebiliriz. Sonuç olarak kurumların aldığı kararların da bir Beyaz Saray engeline takılmadığını bir süreçte, Türkiye ile ABD ilişkisinin gelecekte daha fazla krize girebileceğini düşünüyorum. Elbette bu işin ABD tarafı, bunun bir de Türkiye yönü var. Türkiye, ABD ile olan 70-80 yıllık ilişkisinin artık çok da kendisine fayda sağlamadığını gördü ve buna göre bir strateji çizdi. AKP-MHP İttifakı’nın Türkiye milliyetçiliği, hatta ırkçılığı üzerinden bir siyaset yürüttüğünü, kendi tabanını bu şekilde konsolide ettiğini; bu siyaseti de dışarıda ve içeride aynı şekilde sürdürdüğünü görüyoruz. Bu anlamda Putin'le siyasetini daha da uzlaştırabilen bir pozisyonda. Aslına bakarsak iki taraf da eski ilişkilerini aynı şekilde yürütemeyecek durumda.

Küresel ölçekte bakarsak yine, özellikle Ortadoğu’da bölgesel ilişkiler de düşünüldüğünde Amerikan seçimlerinin, Kuzeydoğu Suriye'deki Kürtler için nasıl bir anlamı var?

Bu bir önceki soruya da bağlantılı bir cevap çünkü daha önce ABD'nin bir Kürt politikası yoktu. Şimdi ise oluşuyor mu oluşmuyor mu söylemek çok da kolay değil. Ama bir kaos aralığında ya da bir geçiş sürecinde olduğunu söyleyebilirim. Daha önce bahsettiğim gibi ABD’nin Türkiye ile yaptığı 70-80 yıllık müttefiklik çerçevesinde Kürtlere bakış açısı, Türk devletinin ulusal çıkarları ve pozisyonunu gözeten çerçevede idi. Türkiye'nin kendi iç işlerinde sadece insan haklarını ihlal etmesi ya da Kürtlere açtığı savaşı görmezden gelen değil, aynı zamanda buna destek veren de bir ABD vardı. 70-80 yıl boyunca da bu ilişkinin anlaşması gereği böyle sürdü. Ama demin bahsettiğim hem ABD'nin hegemonyasının Çin ve Rusya gibi güçler tarafından geriletilmeye çalışılması hem de Türkiye'nin bu ülkelere yaklaşması; ABD tarafına artık bu anlaşmanın çok da geçerli olmadığını göstermiştir. Bu yüzden ABD'nin, önceden görmemezlikten geldiği halklara, özellikle Kürtlere bu şekilde bakmayı sürdürmek zorunda olmadığını fark ettiğini düşünüyorum. Özellikle Suriye'deki gelişmelerin ve bunda katkısı var. Türkiye'nin IŞİD'e karşı savaşmak istememesi ve çok etkili bir toplumsal gücün, kendi halkını korumak için IŞİD'e karşı savaştığını gören ABD’deki bazı kesimler bu ayrımı fark etti.

Öte yandan hegemonyasının tehdit altında olduğu bir dönemde, özellikle Ortadoğu'da ABD'nin yeni müttefikler ve cepheler arayışına girdiğini söyleyebiliriz. Zira Ortadoğu hâlâ küresel hegemonya için çok önemli bir yer.