El Ahram: Öcalan'ın özgürlüğü için büyük bir kampanya zamanı

Mısır’ın 1875 yılından bu yana yayın yapan en eski günlük gazetelerinden Al-Ahram'ın editör ve yazarlarından Dr. Fethi Mahmood, hafta başındaki köşe yazısını Kürtler ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ayırdı.

Son yıllarda birçok gazete, dergi ve dijital yayın yapan siteler Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın savunmalarından kesitler veya daha önce avukatlarıyla yaptığı görüşme notlarından alıntılar yaparak ya da köşe yazıları, analiz ve dosyalar halinde işledi.

Bu kez Mısır'ın köklü gazetelerinden Al-Ahram'ın editör ve yazarlarından Dr. Fethi Mahmood 17 Ağustos Pazartesi tarihli köşe yazısını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne ayırdı.

Dr. Fethi Mahmood’un yazısı şöyle:

"Kürtler tarihte birçok çatışma ve savaşta yer aldı. Özellikle de İslamiyet'in gelişimi ile birlikte Kürt aşiret, aile ve kabilelerinin İslamiyet'i kabul etmesinin ardından İslamiyet için birçok çalışma yürüttükleri biliniyor. Selahattin Eyyubi ve Saîdê Kurdî gibi kişilerin yürüttükleri İslamiyet'i yayma çalışmalarını örnek gösterilebilir. Selahattin Eyyubi Kudüs’ü özgürleştirerek Eyyubi devletini kuran ve İslamiyet'i en iyi yayan ve bugüne getirilmesine büyük katkı sunan bir kişi olarak bilinir. Kürtlerin ataları Moğollara karşı da büyük bir direniş göstermişti.

Ortadoğu bölgesinde eskiden beri Kürt davası çok önemli bir yer tutar. Ari olan Kürtlerin dağlık ülkeleri İran, Suriye, Irak ve Türkiye arasında kalan, zamanla bu ülkelerin sınırlarına dahil edilerek dört parçaya ayrılan bölgede bulunuyor.

Dünya Savaşı öncesinde Kürt liderlerine bağımsız bir ülke kurmaları için birçok sözler verilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması için 1920 yılında Paris’te yapılan Sevr Anlaşması Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin özerkliği için bir temel oluşturdu. Bu temel üzerinde bir yıl içinde bağımsız bir devlet kurulması da planlanmıştı. Mustafa Kemal bu anlaşmayı kabul etmeyince Kürtlerin yanında yer alan, bağımsızlıkları için onlarla çalıştığını söyleyenler de Kürtlerden uzaklaşarak Türkiye’nin yeni rejimi ile çıkarlarının peşinden koşmaya başladılar. Bu da Türkiye’nin şiddetle 1920-21 yıllarında başlatılan Kürt devrim çıkışlarını bastırmasına imkan sundu, fırsat verdi. Bu anlaşma ve Kürtlere sırt dönülmesinden sonra Kürtler bölgede dört parçaya ayrılan ve kendi toprakları üzerinde ülkesiz yaşayan en büyük ulus olarak tarihe geçmeye başladı.

Moğolların yıkılmasından sonra Osmanlı ve Safevi devletleri Kürdistan üzerine egemenliklerini kurmaya çalıştılar. Her ikisinin amacı aynı olmasına rağmen Kürdistan üzerinde çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle aralarında çelişki ve çatışma çıktı.

Kürtler Türkiye'nin on yıllarca katliam, öldürme, soykırımdan geçirme saldırıları ile karşı karşıya kaldı. Kürtler bu katliam, soykırım, öldürme saldırılarına karşı durmak örgütleme ve mücadele araçlarını oluşturdu.

Bunun başında da1970’li yıllarda tarihi liderlerden Abdullah Öcalan tarafından bağımsız ve özgür bir Kürdistan’ı kurmak için kurulan Partiya Karkerên Kurdistanê yani Kürdistan İşçi Partisi (PKK) geliyor. Bu parti 1980’li yıllardan itibaren amansız bir silahlı mücadele vermeye başladı ve devam ettirdi.

Türkiye’nin bu mücadeleye cevabı binlerce Kürt köylerini yakıp, yıkmak oldu. Ayrıca Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan her yerde takip edilmeye başlandı. Öcalan’ı esir almak için 1998 yılında Suriye topraklarına girme girişimde bulunuldu. Öcalan Suriye topraklarının Türkiye tarafından işgal edilmesinin önüne geçmek için Şam’dan çıktı. Birçok ülkeyi dolaştı ancak 15 Şubat 1999 yılında Kenya’nın başkenti Nairobi havaalanında uluslararası güçlerin özellikle de İsrail istihbarat örgütü MOSAD’ın yardımı ile Türkiye tarafından yakalandı.

Öcalan yakalandığı 15 Şubat 1999 yılından bu yana çok zor şartlar altında İmralı adasındaki cezaevinde tutuluyor.

Öcalan tutulduğu İmralı cezaevinde başta Kürt sorunun çözümü olmak üzere bölgesel sorunların çözümü için ciddi projeler geliştirdi. Geliştirdiği projeleri savunmalar adı altında yayınladı. Özellikle de Demokratik Uygarlık Manifestosu adı altındaki savunmasında ciddi çözüm yolları ve projeler sundu. Düşünce yolundaki yürüyüşü ve ilerleyişi önemli gelişmelere neden oldu. Geliştirdiği çözüm proje ve önerilerinde silahlı mücadele yerine demokratik, barışçıl, diyalog yolu ile çözüm modelini geliştirdi. Bunun için çözümün tüm detay ve ayrıntılarını içeren bir yol haritasını hazırladı. Öcalan’ın bu barışçıl çözüm arayışlarına Türk devleti Kürtleri soykırımdan geçirmek için büyük bir savaşla cevap verdi.

Öcalan’a göre demokratik ulus çözümü Kürt ulus devletinin kurulmasının yerine en makul modeldir. Bu modelde iktidarcı, ulus devletçi yapı yerine federal devlet sistemi daha çözümleyici olarak kabul ediyor. Ki doğru olan da budur. Öcalan’ı uzun zindan koşullarındaki ve daha önceki düşüncelerini takip edenler onun bir düşünür, araştırmacı, çözümleyici, düşünce ve felsefe sahibi olduğunu, sadece bir grup mücadelecinin başkanı olmadığını görür. Öcalan’ı takip eden partisinin de ayrılıkçı bir yapı olmadığı, onun yerine Özgürlük ve Yurtseverlik örgütü olduğunu da görür.

Öcalan 1993 yılında, 1995 yılında tek taraflı ateşkesler ilan etti. Ancak Türk devleti her zaman bu ateşkesleri reddetti. Öcalan 1998 yılında kendisine karşı başlatılan komplodan önce Eylül ayında yine ateşkes ilan etti. Ve savaş yerine barışçıl yöntemlerle Kürt sorununu çözmek istediğini açıkladı. Türk devleti Öcalan’ın bu talebini Kürt sorununun çözümü için bir fırsat olarak değerlendirme yerine şiddetli bir savaş ve Kürtlere karşı uygulanan bir vahşetle cevap verdi.

Ancak burada bir gerçek var ki Abdullah Öcalan Ortadoğu ve özellikle de Kürt sorununun çözümü için barışçıl ve demokratik bir çözüm önerisi sunuyorken, etnik temizlik amacı ile politika yürüten Türkiye rejiminin sorunu barışçıl yöntemlerle çözmeye niyeti yoktur. Türkiye için önemli olan kendi iktidarını sürdürmek ve bunu yaparken de DAİŞ gibi terörist gruplarla askeri ve siyasi ilişkisini devam ettirmektir.

İşte Türkiye rejiminin yürüttüğü etnik temizlik politikadaki ısrarı PKK tarafından çok defa tek yanlı ateşkes kararına barışçıl bir yanıt vermesine izin vermiyordu. Tabi ki bu talihsiz durum da öyle devam edemez. Bu da kaçınılmaz iki seçenek koyuyordu her iki tarafın önüne; ya özgürlükçü, barışçıl ve demokratik bir çözüm siyaseti ile sorun çözülecek ya da büyük bir savaş olacaktı.

Türkiye’nin bu etnik temizlik amaçlı politikasına rağmen 21 yıldır İmralı Cezaevi’nde bulunan Öcalan çok defa barışçıl çözüm ve ateşkes elini uzattı. Bu nedenle Öcalan’ın özgürlüğü için büyük bir kampanyanın örgütlenmesi zamanı geldi ve geçiyor. Bu kampanyaya katılımı sadece farklı ülke ve bölgelerde bulunan Kürtler değil tüm herkesin katılım sağlaması gerekiyor. Dünyanın her yerinde bulunan aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, işçi emekçi herkesin katılması ve bunun için uluslararası bir Komite ya da koordinasyonun kurulması ve aynı zamanda Türkiye rejiminin işlediği insanlığa karşı suçları ortaya koyan ve cezalandırılması için de gerekli yatırımların yapılması gerekiyor. Çok iyi çalışıp baskıcı Erdoğan sisteminin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Öcalan şimdi tüm Afrika’nın Güney Afrika diktatörlüğü ve faşist rejimine karşı özgürlükçü ve barışçıl lider olarak kabul ettiği Nilson Mandela gibi hem Kürt halkı, hem Ortadoğu hem de ezilen tüm halklara en iyi barışçıl, demokratik çözüm modeli sunabilen örnek bir lider olarak biliniyor, tanınıyor ve öyle de kabul ediliyor. Çünkü Mandela da daha zindandayken ülkesinin sorunlarını barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesi için mücadele veren ve daha zindandayken ülkesinin başına geçen bir liderdir. Öcalan’ın da öyle olması için böyle bir uluslararası kampanya gereklidir.