Prof. Paech: İmralı Avrupa’nın en karanlık sayfasıdır

Uluslararası hukuk ve siyaset uzmanı Prof. Norman Paech CPT raporlarına ve AİHM’in kararlarına rağmen Avrupa’nın tecrit karşısındaki sessizliğini “İmralı hukuk ve insan hakları açısından Avrupa’nın en karanlık sayfasıdır” sözleriyle eleştirdi.

Alman bilim insanı Prof. Norman Paech sadece Almanya’nın değil, Avrupa’nın da önde gelen uluslararası hukuk ve siyaset uzmanlarından biri. Almanya’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumunu ve Kürdistan’daki gelişmeleri yakından takip eden isimlerin başında gelen Prof. Paech birçok barış ve savaş karşıtı inisiyatifinin de kurucuları arasında yer alıyor.

Süper güçlerin başını çektiği dış müdahalelere karşı verilen mücadelelerin öncülüğü yapan Prof. Paech, 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren batıda barış kültürünün oluşmasında katkısı olanların başında geliyor.

Prof. Norman Paech ANF’ye verdiği söyleşide; Öcalan’ın esaretiyle sonuçlanan uluslararası komplonun çıkış nedenleri, Avrupa’nın İmralı’daki tecride neden sessiz kaldığı ve Öcalan’ın özgürlüğünün bölgedeki gelişmeleri nasıl etkileyeceğine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

“Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük hareketinin liderliğini almadan önce batılı güçlerin bu hareketle arası iyiydi” tespitinde bulunan Prof. Paech, Kürt Halk Önderi ile yaptığı iki görüşmenin detaylarını ve ona ilişkin edindiği ilk izlenimleri de anlattı. Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğünün Ortadoğu’da önemli değişimlere kapı aralayacağını düşünen İşte Prof. Norman Paech’in sorularımıza verdiği yanıtlar:

- Sizce bir halkın önder olarak gördüğü bir isim neden cezaevinde?

Sayın Öcalan’la en son 1999 yılının başında Roma’da görüştüm. O tarihlerde bir Avrupa ülkesine kendisine kalacağı yer arayışında olan Öcalan, İtalya’ya sığınma başvurusunda bulunmuştu. Kendisiyle yaptığım o uzun sohbette bundan sonraki süreçte Avrupa’da güvenli bir bulması için neler yapılabileceğine dair tartışmalar yürüttük. Çünkü hiçbir Avrupa ülkesinde Abdullah Öcalan güven içinde değildi, gittiği her yerde tehlikelerle karşılaşıyordu. Zaten bilindiği gibi en son Yunanistan’dan Kenya’ya sürüldü ve ABD/İsrail istihbaratının tertiplediği operasyonla Türk devlet güçlerince esir alındı.

Şimdi sorunuza gelirsem; Öcalan gibi değerli bir ismi böyle uzun bir süre cezaevinde tutmak, üstelik ağır bir tecrit cenderesine almak büyük bir insanlık suçudur. Şüphesiz Öcalan’a karşı böyle bir tutumun sergilenmesinde Avrupa’nın da önemli bir rolü var, çünkü başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bir işlerinin olmadığını ısrarla ifade ettiler. Üstelik ülkelerinin parçalanasında rol oynayan ve bu sorunun köklerinde bir şekilde payı olan Avrupa, meşru bir mücadele yürüten Kürtler yerine bir suç örgütü konumunda olan Erdoğan rejimiyle işbirliğini tercih ediyor. Bana kalırsa bu denklemle bakıldığında Sayın Öcalan’ın neden hala cezaevinde olduğu daha iyi anlaşılıyor.

‘ÖCALAN İLE KÜRT HAREKETİNE BAKIŞ DEĞİŞTİ’

- Peki Kürt özgürlük mücadelesinin çıkışına dönersek, Kürt Halk Önderi neden önce bu küresel güçlerin hedefi oldu ve şimdi de neden onun bu esaretine ve tecrit altında tutulmasına sessiz kalıyorlar?

Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük hareketinin liderliğini almadan önce batılı güçlerin bu hareketle arası iyiydi. Bu hareketin gidişatına ve içeriğine dikkat edilecek bir mevzu söz konusu değildi, taa ki Öcalan’ın öncülüğündeki bu hareketin, Kürt halkının diğer halklar gibi ‘kendi kaderini tayin hakkı’ etmesi, özgür ve eşit yaşaması için mücadele vermesine, Kürt halkına bir kimlik/bilinç kazandırmaya çalışmasına kadar. Çünkü uluslararası düzen Kürt halkını ötelemişti, Öcalan ile birlikte bu halk sahne çıktı, talepleri ve mücadelesi dikkat çekmeye başladı. Bu mücadelenin başarılı olması da sözüne ettiğim düzenin bozulması anlamına geliyordu ve bu da pek kimsenin işine gelmiyordu. Ayrıca Kürtler yaşadığı topraklar dörde bölünmüş durumda, Kürt halkının tek bir mücadele etrafında toplanması bu dört ülkenin düzeninin bozulması anlamına geliyordu. Bir de bu ülkelerin başında gelen, en fazla Kürt nüfusuna sahip Türkiye’nin NATO üyesi olması da eklenince batılı güçler, Kürtlerin mücadelesine sırtını çevirip kendi partnerlerini desteklemeyi tercih ettiler. Maalesef bu durumda hala bir değişiklik yok.

- Sayın Öcalan’ın kaçırılıp esir düşmesini sağlayan aynı batı; CPT’nin birçok raporuna ve AİHM’in “Öcalan adil yargılanmadı” gibi kararına rağmen 21 yıldır da İmralı’da Türk devletinin kurduğu işkence ve tecrit rejimine de sessiz kaldılar. Bu şekilde de Avrupa kendi kuruluşlarını boşa çıkartmıyor mu? İnsan hakları ve uluslararası hukuk alanlarında önemli çalışmaları olan bir isim olarak size göre burada ciddi bir sorun yok mu?

Sayın Öcalan için İmralı’da kurulan cezaevi ve tecrit sistemi Avrupa’nın hukuk ve insan hakları siyasetinin en karanlık sayfasını oluşturuyor. Bu durum aynı zamanda Avrupa’nın belli başlı ülkesi olan Almanya için de geçerli, İmralı sistemi Alman hukuk ve insan hakları siyasetinin en karanlık sayfasıdır. Aynı Almanya ve Avrupa Erdoğan’ın bütün saldırgan siyasetine, Efrîn’i işgal ederek yağmalamasına, Rojava’ya işgal etmesine, Güney Kürdistan’a saldırmasına göz yumuyor. Tabii Erdoğan’ın bu siyaseti Avrupa başkentlerinde, kamuoyu önünde sık sık eleştiriliyor, ancak pratikte buna karşı hiçbir şey yapılmıyor ve Erdoğan da gittikçe pervasızlaşıyor. Bölgede Türk ve batılı ülkelerinin bu işbirliğinin nedeni, en başta Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Erdoğan’ın mülteci şantajıdır. Burada büyük bir çelişki var; çünkü mülteci akışına neden olan savaşlar batının desteğiyle çıkartılıyor, ondan sonra da aynı batı mültecilerin gelmemesi için Erdoğan’a tehditlerine boyun eğiyor.

‘KÜRTLER BATININ EN BÜYÜK ÇIKMAZI’

- Peki İmralı’daki tecrit sistemi ve Kürt Halk Önderi’nin esareti bu denklemin neresinde yer alıyor?

Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullar bu denklemin en önemli parçası. Bakın aynı durum Filistin halkına karşı da sergileniyor. Filistinler sadece siyasi açıdan değil, insani ve etik olarak da bakıldığında ‘kendi kaderini tayin’ hakkına sahip olmaları gerekiyor. Ancak gelinen aşamada batının Filistin sorununa yaklaşım ortada. Kürtler ve Filistinliler Ortadoğu’da batılıların yüz üstü bıraktığı halklardır. Bu yüzden bu halklara yaklaşım ‘kara delik’ olarak da adlandırabileceğimiz batının en büyük çıkmazı.

- Çatışmaların son bulması ve bölgenin barışa kavuşmasına dair Kürt Halk Önderi’nin fikirlerini nasıl buluyorsunuz?

Abdullah Öcalan’la 1996 yılının ortalarında Şam’da yaptığım ilk görüşmeyi iyi hatırlıyorum. O görüşmede Ortadoğu’da Kürtlerin bir statü hakkına sahip olmaları konusunda sıkı bir tartışma yürütmüştük. Kendisi bu görüşmede Kürtlerin farklı devletlerin sınırları içinde yaşadığını ve bu yüzden de Kürdistan’ın kurulması yerine Ortadoğu’da bir halklar federasyonu fikrinden söz ediyordu. Ancak böyle bir federasyonla Kürtler ve diğer halkların özgür/eşit yaşayabileceğini ifade etmişti. Barışçıl perspektiften ele aldığı bir federasyonun çatısı altında eski sömürge sınırlarının zamanla ortadan kalkabileceğini ve bu şekilde bölgedeki bütün halkların haklarının garanti altına alınabileceğini söylemişti. Yıllar sonra Rojava’da bu proje hayat buldu ve orada yaşayan halkların eşit içinde yer aldığı demokratik bir yönetim kuruldu. Öcalan’ın fikirleri ışığında oluşturulan Rojava’daki bu sistem şu ana kadar ilk ve tek girişimdir. Bu yüzden de Rojava Türk devletinin saldırılarına maruz kaldı, batının da buna sessiz kalması bana göre de insan hakları ve demokrasi açısından batının en büyük yarasıdır.

“ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLGEDE YENİ BİR SÜREÇ BAŞLATIR”

- Şayet Kürt Halk Önderi özgür olursa, bu durum sizce Ortadoğu’ya nasıl etkiler?

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü Türk devletinin az önce sıraladığım saldırgan politikasının bitişi ve Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen ABD ile süper güçlerin siyasetinin değiştiğini gösterecek çok önemli işareti olur. Onun özgür kalması Ortadoğu’da yeni bir sürecin de kapısına açar, bana kalırsa bölge hükümetlerini demokratikleştirecek, bütün halkların özgür ve eşit yaşamasına yol açabilecek süreç de böylelikle başlamış olur.

- Son olarak şunu da sormak istiyoruz; 1996’daki ilk görüşmede Kürt Halk Önderi’ne ilişkin ilk izlenim ve gözlemleriniz nelerdi?

Biz o zaman bir bilim insanı heyeti olarak kendisini ziyaret etmiştik. Kendisi hareket alanının dar olmasından yakınmıştı. Görüşmemizde iki nokta öne çıkmıştı. Birincisi; silahlı mücadelenin geleceğiydi, çünkü 1996 yılının şartlarında NATO’nun üstün teknolojisiyle donatılan bir orduya karşı silahlı mücadelenin başarılı olma şansı gittikçe azılıyordu. İkincisi ise; Kürt hareketine karşı yöneltilen ‘bölücü’ ve ‘aylıkçı’ suçlamalar karşısında Öcalan’ın var olan sınırlar içinde halklar için bir federasyon talebiydi. Her iki nokta İmralı’da aldığı pozisyonun ve yaptığı değerlendirmelerin temelini oluşturdu. Bu anlamda Öcalan’da bir süreklilik var; kendisi yıllardır barış ve demokrasi çizgisini savunuyor, kendisinin bu duruşu sadece Kürtler için değil, Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar için çok değerlidir.

PROF. NORMAN PAECH KİMDİR?

Prof. Norman Paech 1938 yılında Almanya'nın Bremerhaven kentinde dünyaya geldi. Tübingen, München ve Paris üniversitelerinde hukuk ile siyasal bilimler eğitimini alan Prof. Paech 1975-1982 yılları arasında Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde profesörlük yaptı. 1982'den 2003'e kadar ise aynı üniversitede siyaset ve ekonomi dersleri verdi. 1977-1986 yılları arasında ise Demokrat Hukukçular Birliği başkanlığını yaptı. 2005-2009 arasında federal parlamenter olan Prof. Norman Paech, bu dönemde Sol Parti'nin dışişleri sözcüsü olarak görev yaptı.