’15 Ağustos zindan direnişine cevap oldu’
’15 Ağustos zindan direnişine cevap oldu’
’15 Ağustos zindan direnişine cevap oldu’
15 Ağustos atılımını Amed zindanında esaret koşullarında karşılayan M. Sait Üçlü, atılımın 12 Eylül faşist cuntasına geri adım attırarak idamları durdurduğunu söyledi. Üçlü, “15 Ağustos’tan sonra hiçbir idam yapılmadı. İdamları durduran 15 Ağustos atılımıydı” dedi.
12 Eylül darbesi ile tutuklanarak, kesintisiz 20 yıl PKK davasından cezaevinde kalan ve şu an BDP Siyaset Akademisi bünyesinde çalışan M. Sait Üçlü,15 Ağustos 1984 atılımını Amed zindanında karşıladı. 15 Ağustos atılımının gerçekleştiği koşulları ANF’ye değerlendiren Üçlü, 15 Ağustos atılımın 12 Eylül faşist darbeye karşı özellikle Amed zindanında geliştirilen direnişe verilmiş bir yanıt olduğunu söyledi.
15 Ağustos’un önemine değinirken, özgürlük ve hakikat arayışıyla ilgili her halkın tarihine damgasını vuran önemli günler ve olaylar olduğuna dikkat çeken Üçlü, “15 Ağustos Kürtlerin özgürlük arayışında böyle bir gündür. Sözün eyleme dönüştüğü andır. Özgürlükte karar kılma anıdır. Kürtlerin tarihinde, yaşamında ve özgürlük arayışında bir toplumsal atılımı ifade eder. Bu köleliğe dayalı eski statüyü kabul etmeme, yeni yol, yöntem ve araçlarla özgürlük arayışını derinleştirmektir. Bu Kürt halkı için özgürlük arayışında bir tür kararlaşma ve irade beyanı anlamına geliyor. 15 Ağustos artık Kürtler açısında kendi küllerinden yeniden var olma, diriliş ve direniş bayramıdır. Köleliği geliştiren merkezi devlet sistemi ile ana nehir uygarlığını esas alan ve özgürlük arayan güçler arasında bir hesaplaşmadır. Bir özgürlük çıkışıdır. Bu açıdan yeni bir diriliş ve direniş bayramıdır” dedi.
15 Ağustos’un bir diriliş ve direniş atılımı olduğu kadar, demokratik birliği yaratma mücadelesi olduğuna da vurgu yapan Üçlü, ulusal kongre çalışmalarına da dikkat çekti. “Denilebilir ki 15 Ağustos Kürtler açısından yeni bir ‘demokratik statü’ arayışıdır. Bu arayışı gerçekleştirmek için yeni mücadele biçimlerini araç ve yöntemlerini devreye koymaktır. Bu Kürtlerin özgürlük arayışında bir toplumsal atılımı ifade ediyor” diye konuştu.
15 Ağustos’un, Kürtlerin kölelik tarihi, özgürlük arayışı ve 12 Eylül Faşist cuntasıyla bağlantısına vurgu yapan Üçlü, “Belki de sözün bittiği yerde ortaya çıkan zorunlu bir tarihsel atılımdır” sözleri atılımın gerçekleştiği tarihi hassas döneme dikkat çekti.
19. ve 20. yüzyılda inkar ve imhaya karşı Kürtlerin verdikleri mücadelelerin tümünün yenilgi ve katliamlarla sonuçlandığını kaydeden Üçlü, PKK’nin çıkışına dikkat çekerek şöyle dedi:
“20. yüzyılın son çeyreği, Ortadoğu’nun bu en kadim halkı açısında belki de son özgürlük arayışıydı. Özgürlük arayışı, kimlik sorgulanması sözün bittiği yerde başladı. “Bitirdik, mezara gömdük” denilen noktada yeniden dirilme ve direniştir. Fakat özgürlük arayışı, daha arayışın başında iken, doğduğu yerde yok edilmek istendi. 12 Eylül darbesi bunun bir sonucudur. Kenan Evren faşist cuntası genelde Türkiyeli emekçilerin, özelde Kürt halkının özgürlük arayışını, en doğal demokratik istemlerini yok etmek için her türlü yol ve yöntemi mubah gördü. Halka ve emekçilere karşı seferberlik ilan etti.
Tam da bu noktada Diyarbakır zindanı bir kilometre taşıdır. Binlerce insan sorgusuz sualsiz tutuklanarak Diyarbakır zindanına doldurulmuştu. Kürt özgürlük hareketini bitirmek için, cuntacılar tarihte eşine az rastlanır işkenceler geliştirdi. Onlarca tutsak kaba işkencelerle katledildi. PKK tutsaklarının şahsında Kürt halkının özgürlük arayışı yok edilmek isteniyordu.”
PKK’li tutsakların işkence, teslim alma ve imhaya karşı ölümüne bir direniş geliştirdiklerini belirten Üçlü, direnişin özünde daha büyük direniş ve devrime çağrı olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yargılandıkları askeri cunta mahkemelerinde sömürgeciliği yargılayarak bir halkın haklı davasına sahip çıktılar. Mazlum Doğan 21 Mart 1982’de üç kibrit çöpüyle Newrozu kutlayarak tarihi çıkışı gerçekleştirdi. Mazlum Doğan’ın zulme imha ve inkâra karşı direnişe bir çağrıydı. Çağrıya çağrıyla yanıt verdi dörtler. Bedenlerini ateşe vererek, bir halkın kararlılığını ortaya koydular. Daha sonra 14 Temmuz büyük ölüm orucu devreye girdi. Direniş dalgası zindan duvarlarını aşarak halka ulaştı…
Tam da bu noktada 15 Ağustos, karanlık, dipsiz, ölüm-imha-inkâr uçurumunun kenarında bir kanatlanma hareketi olarak ortaya çıktı. Direniş ve diriliş devrimi başlamıştı.”
Zindan direniş halkaları kesintisiz sürerken Ocak 1984 direnişinde 5 tutsağın yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Üçlü, “PKK davasında idam alan tutsaklar son mektuplarını yazmış, son sözlerini hazırlamış ve idama gidecekleri anı bekliyorlardı” diyerek 15 Ağustos’un idamları durdurduğuna dikkat çekti:
“Dışarıyla tüm ilişkiler kesikti. Hala siyasi içerikli tüm haberler kesilip sansür edildikten sonra gazeteler sınırlı olarak tutsaklara veriliyordu. Fakat eski denetimi de çoktan kaybetmişlerdi. Direnişler, Cunta politikalarını boşa çıkarmıştı.İşte böyle bir ortamda, 15 Ağustos bir bomba gibi düştü Türkiye’nin gündemine! İçerde adeta herkes şok içindeydi. Çünkü kimse böyle bir çıkış beklemiyordu. Korkunç işkencelere maruz kalan tutsaklar açısında bu çok önemliydi. Cuntanın tam “bitirdim yok ettim” diye bas bas bağırdığı bir ortamda bu atılım hepimizi derinde etkilemişti.
Sonuçta idamlar bıçakla kesilir gibi durdu. 15 Ağustos’tan sonra hiçbir idam yapılmadı. İdamları durduran 15 Ağustos atılımıydı. Fiziki işkenceler de giderek hızını kesmeye başladı. Bazı aydınlar cesaretlenmeye ve cuntayı dolaylı da olsa eleştirmeye başladı. Toplumu sindiren korku yumağı parçalanmaya ve dağılmaya başladı. Bir halk, kendi küllerinden yeniden doğuyordu.”
15 Ağustos atılımının her şeyden önce meşru savunma çizgisi olduğunu belirten Üçlü, “Meşru savunma her halk için vazgeçilmez bir haktır. Özgürlük arayışı bu temelde derinleşmeli, ‘demokratik kurtuluş ve özgür yaşam’ şiarı yeni araç ve yöntemlerle somutluk kazanmalıdır” dedi.