’18 Mayıs direniş manifestosudur’

MLKP komutanlarından Ferzad Canla, 18 Mayıs’ın bir direniş manifestosu olduğunu ifade ederek İbo ve Haki’lerin bıraktığı mücadele geleneğini zaferle taçlandıracaklarını söyledi.

Medya Savunma Alanlarında görüştüğümüz MLKP Hüseyin Demircioğlu Akademisi komutanlarından Ferzad Canla, 18 Mayıs 1973 yılında Amed zindanlarında katledilen TKP/ML ve TİKKO'nun kurucusu ve '71 devrimci başkaldırısının önderlerinden İbrahim Kaypakkaya'ya dair konuştuk.

İbrahim Kaypakkaya ve 18 Mayıs dendiğinde akla direniş ve başeğmezlik geldiğini biliyoruz. Bu tarihi günlere siz nasıl bir anlam biçiyorsunuz?

Mayıs ayının devrimci direniş tarihimiz bakımından anlamı büyüktür. Mayıs büyük kahramanlıklara tanıktır. Başta '71 devrimci başkaldırısının önderlerinden İbrahim Kaypakkaya, PKK'nin kurucularından Haki Karer, Ferhat Kurtay ve dörtler, bu ölümsüz kahramanlarımızı sevgi ve saygıyla anıyorum. İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş'le beraber '71 devrimci başkaldırısının önde gelen, devrimci hareketimizin bir dönemine damgasını vuran devrimci önderlerimizden biridir. '71 devrimci başkaldırısı, düzenden siyasal olduğu kadar ideolojik olarak da bir kopuştur. Söz konusu kopuş Kaypakkaya'da daha derin ve daha anlamlıdır. Kaypakkaya 50 küsur yıldır egemenliğini sürdüren parlamentarist, reformist, revizyonist ve sağ oportünist gelenekten kopuşu ideolojik-teorik bir forma kavuşturduğu için yeri doğal olarak ayrıdır. Kaypakkaya genç devrimci yaşına rağmen, teori ve politika sorunlarına olduğu kadar, kadro ve örgüt sorunlarında da şaşırtacak denli bir hakimiyet gösterir. İbrahim Kaypakkaya, 12 Mart 1971’de TİİKP Merkez Komitesi’ne seçilir. Ve henüz 22 yaşındadır. ''Doğu Anadolu Bölge Komitesi '' sekreteridir. 24 Nisan 1972’de TKP/ML-TİKKO’yu kurar. Aydınlık-TİİKP oportünistlerine karşı devrimci ve marksist bir mevzilerden güçlü ve etkili bir mücadele yürütür. Sonuç alamayacağını anladığı andan itibaren de, PDA-Aydınlık oportünizminden yolunu ayırır. '71 devrimci başkaldırısının diğer önderleri gibi Kaypakkaya yoldaşta da büyük bir adanmışlık ve tutarlılık vardır. Bunu işkenceli sorgu süreçlerindeki başeğmez direnişinden de görüyoruz. O, aylar süren yoğun işkencelerde, siyasi savunma yapmış, örgütsel bilgi ifade edebilecek tek söz dahi söylememiş ve bunu da bir duruş haline getirmiştir. Bu örnek baş eğmez tavrıyla ''ser verip sır vermeme'' geleneğinin mimarı ve bayrağı olmuştur. Sonra ki bütün onyıllarda onbinlerce devrimci bu İbocu tavrı örnek almış ve gelenek böylece kesintisiz bir şekilde sürdürülmüştür. 18 Mayıs bir direniş manifestosu, bir direniş geleneği olarak, bir İbo'cu duruş olarak bu topraklarda hala anlamından bir şey kaybetmemişse, bu kuşkusuzdur ki geleneğin ne denli köklü olduğunu gösterir. Oynadıkları tarihsel devrimci rollere bağlı olarak, Mahir ve Deniz'den sonra İbrahim'in katledilmesiyle onlardan doğan boşluk uzun süre doldurulamadı. Bu devrimci önderlerin '71 devrimci başkaldırısındaki çıkışları gibi, katledilmeleri de devrimci tarihimiz bakımından yeni bir dönemi ifade ediyordu. Onların yokluğu, '74-80 devrimci yükseliş sürecini ve sonrası dönemi de etkiledi. Fatura ağır olmasına ağır oldu ve fakat her şeye rağmen devrimci gelenek de sürdürüldü, sürdürülüyor.

71 DEVRİMCİLİĞİ VAROLUŞ BİÇİMİDİR

İbo'nun Mahir ve Denizlerle ortak ve ayrı yanlarına dair neler söylenebilir?

Bu üç devrimci önder ve onların önderliğindeki devrimci örgütler, '71 devrimci başkaldırısıyla özdeşleşmiştir. Ortak yanları söz konusu olduğunda en başta belirtilmesi gereken büyük devrimci adanmışlıktır; söz ile eylem tutarlılığıdır; halka ve devrime-ideallerine sarsılmaz ve sonuna kadar tereddütsüz bağlılıktır; siper yoldaşlığıdır; mücadeleyi cepheleştirme eğilimidir; güçlü iktidar bilinci ve perspektifidir. Bunu, bu devrimci önderlerin silahlı devrimle, silahlı mücadeleyle kurdukları ilişkideki devrimci arayış ve yönelimlerinden; mücadele araç ve biçimleriyle yaratıcı ve öncü tarzdaki ilişkilenişinden de görebiliriz. Böyle olduğu içindir ki, '71 devrimci başkaldırısı, düzenden köklü ve kesin bir hesaplaşma ve kopuş eylemidir. Bu eylemin kurucu özneleri tarihe derin ve büyük bir not düşmüşlerdir. Zira '71 devrimci başkaldırısı, bir siyasal mücadele anlayışı ve tarzı, bir devrimci varoluş biçimi olması nedeniyledir ki bir döneme damgasını vurmuştur. Anı belirlediği gibi, geleceği de derinden etkilemiştir. Devrimci pratikle kurdukları ilişki üç devrimci önderde de gelişkindir. Kaypakkaya, Deniz ve Mahir'den farklı olarak Marksizm-Leninizm'den daha fazla etkilenmiştir. Deniz, devrimci teoriden daha uzakken, Mahir devrimci teoriye çok daha yakındır; teorik analiz gücü gelişkindir. Fakat İbrahim, Mahir'den de farklı olarak Marksizm-Leninizm'in genel doğrularını tavizsiz bir biçimde savunma ve bunu Türkiye ve Kürdistan devrimine uyarlama çabası çok daha belirgindir. Özellikle başlarda sınıf görüş açısı ve devrimci proletaryanın tarihsel rolüne dair vurgular çok daha güçlüdür. İbrahim yoldaş, salt bir gençlik lideri değil, işçiler ve emekçi köylülük içerisinde bizzat bir devrimci kitle çalışması örgütleme yönelimi bakımından da diğer devrimci gençlik liderlerinden ayrılmaktadır. Ne var ki, Türkiye ve Kürdistan’ın maddi toplumsal gerçeğini doğru tahlil edememiş, Çin devriminin gelişim çizgisini taklit etmeye yönelmiş ve Maoculuğun temel görüş açısını ne yazık ki aşamamıştır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan devriminin gelişim çizgisi söz konusu olduğunda giderek daha fazla Maoculuğa sarılmıştır. PDA-Aydınlık oportünizmiyle yaşanan iç mücadelenin de bu gelişmede özel bir rolü vardır. Özellikle ''15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinden sağcılığa duyulan tepki nedeniyle abartılı ve yanlış sonuçlara gitmiş ve bu tarihten itibaren de yüzünü daha fazla kıra ve köylülüğe çevirmiştir. Ne yazık ki bütün Marksist etkilenmesine ve özelliklede Kemalizm ve Kürt ulusal sorunundaki devrimci Marksist çözümleme ve tavrına; yine Sovyet modern revizyonizmine ve sosyal emperyalizme karşı sergilediği Marksist duruşuna rağmen, Maocu görüş açısını aşamamıştır. Sonuç olarak aralarındaki çok önemli ve büyük farklılıklara rağmen devrimci '71 başkaldırısına önderlik eden İbo-Deniz ve Mahir devrimci demokrasi çizgisini aşamamışlardır.

İBO’DAN HAKİ VE KEMALLERE UZANAN KÖPRÜ TARİHSEL BİR SÜREKLİLİĞİ İFADE EDİYOR

Kaypakkaya'nın Kemalizm ve Kürt sorunundaki devrimci duruşunun güncel anlamı nedir?

Bu konularda Kaypakkaya yoldaşın duruşu, devrimci hareketimiz bakımından dikkat çekicidir. Kaypakkaya, Mustafa Suphi yoldaşın önderlik ettiği TKP'yi sahiplenirken, Şefik Hüsnü ve ardıllarının oportünist ve revizyonist TKP'sini mahkûm etmiş ve Suphi TKP'sinin mirasçıları olarak yeni bir dönemin başlatılmasına önayak olmuştur. Aynı devrimci tavrı, resmi ideoloji olan Kemalizme karşı cepheden aldığı tavırda da görüyoruz. Türkiye siyasal tarihini devrimci bir gözle okuma yoluna giderek, '60 Anayasasının savunulamayacağını ifade etmiş, düzenden kesin bir kopuşu gerçekleştirmiş ve tam anlamıyla burjuva yasallığının dışına çıkmayı başarmıştır. Ve yine ordu ve darbe yanlısı her türlü yaklaşımı kesin bir şekilde ret ve mahkum etmiştir. Sadece parlamentarizm değil, darbeci-orducu gelenekle de arasına kalın bir sınır çekmiştir. Bir Türk devrimcisi olarak Kaypakkaya'nın, Kürt sorunuyla kurduğu ilişkide tutarlı devrimci ve enternasyonalist bir çizgidedir. Kürdistan’ın gerici egemen sınıflar tarafından işgal ve ilhak edildiğini; Kuzey Kürdistan'da da bu işin Türk egemen sınıfları tarafından sürdürüldüğünü tarihsel gelişimi içerisinde ortaya koymuş ve ezilen bir ulus olarak bütün ulusal demokratik haklarının gasp edildiğinin altını kalın harflerle çizmiştir. Kürt ulusunun devlet kurma hakkı başta gelmek üzere bütün ulusal demokratik haklarını kayıtsız koşulsuz savunmuştur. Ezen ve ezilen ulusların devrimcilerinin görevlerinin farklılığına dikkat çekmiş; Türk devrimcilerinin ayrılmadan yana, Kürt devrimcilerinin de birleşmeden yana propaganda ve ajitasyon yapmaları gerektiğinin titizlikle altını çizmiş; önyargı ve güvensizliklerin ancak bu yolla aşılabileceğini vurgulamıştır. Kaypakkaya şovenizme olduğu kadar sosyal şovenizme karşı da tutarlılıkla mücadele etmiştir. Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları savunulmadan tutarlı demokrat olunamayacağını tam bir açıklıkla ifade etmiştir. Kaypakkaya'nın Kemalizm ve Kürt ulusal sorunundaki çözümlemeleri o güne kadar ki en ileri çözümlemelerdir. Kemalizm çözümlemeleriyle, Kürt ulusal sorunundaki, çözümleme birbirini tamamlamaktadır.

Açıklıkla ifade etmeliyiz ki, '74-80 devrimci yükselişi döneminde olduğu gibi, daha sonraki dönemlerde de Kaypakkaya'nın Kemalizm ve Kürt sorunundaki bu tutarlı duruşu yalnızca Türkiye devrimci hareketini değil, Kürdistan devrimci demokratik hareketinin de gelişimini dolaysız bir şekilde etkilemiştir. Kürt ulusal özgürlük hareketinin gelişiminde de Kaypakkaya yoldaşın çözümleme ve duruşunun önemli bir rol oynadığı bir gerçektir. İbo’dan Haki ve Kemallere uzanan köprü bir tarihsel sürekliliği ifade ettiği gibi, enternasyonal devrimciliğinde bir denek taşı olarak bu günde kesintisiz sürdürülmektedir.

KAYPAKKAYA’NIN BAŞLATTIĞI GERİLLACILIK PKK İLE ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜ

Kaypakkaya'nın Dersim'de başlattığı kır gerillacılığı, PKK tarafından daha zorlu bir süreçte ete-kemiğe büründürüldü. 12 Mart yarı-askeri faşist darbesiyle değişen güç ilişkileri koşullarında bir biçim olarak kırdaki bu çıkış son derece önemlidir. Ne yazık ki, devrimci hareketimiz genel olarak '71 devrimci başkaldırısından olduğu gibi, bu çıkıştan da doğru devrimci sonuçlar çıkaramadı. Fakat PKK bu çıkışı, '84 Eruh-Şemdinli baskınıyla doğru anlamlandırdı. Her şeyin bittiği denilen bir dönemde bir dirilişi gerçekleştirdi. Ve devrim düzeyinde bir gelişme ve özgürleşme eylemi ortaya çıkardı. Bölge devletlerinin müşterek bir sömürgesi olan Kürdistan'da bölgesel ve uluslararası devrimci sonuçları büyük olan muazzam bir devrim ocağı yarattı. Evet, Kaypakkaya o günlerde Kürt ulusal sorununda yaptığı çözümlemelerinde bu ve benzer olasılıkları söz konusu yaparken ne denli isabetli ve öngörülü bir yaklaşım içerisinde olduğunu gösterdi.

TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU KÜRDİSTAN’DAN GEÇMEKTEDİR

Kaypakkaya'nın enternasyonalist yöneliminin Haki ve Kemallerin sahsında PKK saflarında sürdürüldüğünü söylediniz. Bu gün bu geleneğin sürdürülmesi ne anlama gelmektedir?

Kürdistan devriminin bölgesel bir devrim olarak uluslararası devrimci sonuçları bakımından önemli roller oynadığını söyledik. Bunu Rojava devrimi ve Kobani direnişi sürecinde de gördük. Ortadoğu’da güç ilişkilerinin şekillenmesinde önemli roller oynayan Kürdistan devrimi bölgede karşılığını yarattığı ölçüde, hem bir Kürdistani devrim olarak gelişecek ve hem de bir bölge devrimi olarak gelişecektir. Dün Kürdistan devriminin yolu Türkiye’den geçiyordu; bu gün ise Türkiye devriminin yolu Kürdistan’dan geçmektedir. Bu bir realitedir. Belki çelişkili gibi gelebilir; ama gerçek şudur ki, Kürdistan devrimi hem Kürdistan'ın dört parçasında birleşik bir devrim olarak gelişme olanağına ve hem de her bir parçasıyla, özelliklede Türkiye devrimiyle ilişkisi içerisinde birleşik bir devrim olarak gelişme olanaklarına da sahiptir. 12 Mart'ta kuruluşunu ilan ettiğimiz Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH)'miz bu gelişmeye yanıt olma arayışıdır. HBDH, İbo'ların, Deniz'lerin, Mahir'lerin, Haki ve Kemal'lerin özlemleridir. Kaypakkaya ve Haki'lerin ve 18 Mayıs direniş manifestosunun, devrimci mirası bugün Kürdistan ve Türkiye coğrafyasında can bedeli direnişlerle sürüyor. Gerillanın Kürdistan kentlerindeki direnişin bu gün en büyük güvencesi olduğunu son gelişmelerden de görüyoruz. HBDH kendi formunda bütün boyutlarıyla devrimci şiddeti ortaklaştırdığı ölçüde gelişme daha da anlamlı olacaktır. Sur, Cizre, Nusaybin, Gever ve Şırnak’taki direnişler gerilla mücadelesiyle kent direnişlerinin iç içe geçtiği bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor. Erdoğan ve AKP'si orduyla yeni bir ittifak oluşturarak başlattığı ve bir darbe dönemi olarak sürdürülen topyekûn saldırısına karşı direnişi de aynı şekilde ortaklaştırmak ve topyekûn bir direniş düzeyine yükseltmek, anı olduğu kadar geleceği kazanmak bakımından da son derece önemli ve tarihsel bir sorumluluktur. 18 Mayıs direniş ruhu bu gün direnişi büyüterek, zafere yürümedeki ısrarımızda sürüyor.

ERDOĞAN DİKTATÖRLÜĞÜNE KARŞI SAVAŞALIM

18 Mayıs vesilesiyle halklarımıza çağrınız nedir?

18 Mayıs bir direniş manifestosudur. İbo ve Haki'ler Türkiye ve Kürdistan halklarımıza büyük bir mücadele geleneği bıraktılar. Onların yoldaşları olarak bu geleneği sonuna kadar sürdüreceğiz. Onlara zaferi er ve ya geç ama mutlaka armağan edeceğiz. Bu sözümüzdür. Halklarımızı ve bütün devrimcileri, Erdoğan cuntasına, sömürgeci faşist diktatörlüğün topyekûn saldırılarına; göçertme, ezme ve teslim alma çabalarına karşı direnmeye, mücadeleyi büyütmeye, HBDH saflarına katılmaya ve savaşmaya çağırıyoruz.