19 Aralık'ın yıl dönümünde tek tip elbise dayatması

20 cezaevinde 28 tutsağın katledildiği, onlarcasının yaralandığı 19 Aralık Cezaevi katliamının üzerinden 17 yıl geçti. Kadın tutsakların "Diri diri yaktılar" sözü hafızalarda kazınırken, 19 Aralık da diğer cezaevi katliamları gibi cezasız kaldı.

F tipi cezaevi sistemine geçişi gerçekleştirmek için 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine aynı anda binlerce asker ve polis tarafından düzenlenen operasyonda, 28 tutsak katledildi, onlarca tutsak yaralandı. Katliam arasında 2 asker de askerler tarafından öldürüldü.

12 tutsağın hayatını kaybettiği 1996 yılındaki ölüm orucu direnişi nedeniyle "tecrit" esaslı cezaevi sistemini hayata geçiremeyen Türk devleti, 2000 yılında bu kez tecridi "F tipi cezaevleri" ile gündeme getirdi.

Dönemin DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti, 2000 yılının Ocak ayının başında 6 F tipi cezaevinin bitmek üzere olduğunu açıkladı. Bu açıklama üzerine tutsaklardan ve insan hakları örgütlerinden tepkiler geldi. Tutsak aileleri, Galtasaray Lisesi'nin önünde oturma eylemi başlattı, bu eylem

polisin saldırılarına rağmen katliamın gerçekleştiği 19 Aralık gününe kadar sürdü. Ailelerin her eylemi, polisin şiddeti ile karşılaştı.

Tecrit esaslı olan F tipi cezaevi sisteminin temel hedefi, siyasi tutsakları politik kimliklerinden arındınmak ve iradelerini teslim almaktı. Tutsaklar bu nedenle F tipi cezaevi sistemini kabul etmiyordu. İtirazları dikkate almayan hükümetin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 8 Mayıs günü bir grup gazeteciyi Kocaeli F Tipi Cezaevi'ne götürdü. Ertesi gün hükümet medyasında, F tipi cezaevlerinin 5 yıldızlı otel konforunda olduğu yazıldı.

Hükümetten her şeye rağmen F tipi cezaevi sistemine geçileceğinin açıklaması sürekli gelirken, medyası da kamuoyunu hazırlıyordu.

20 EKİM'DE AÇLIK GREVİ BAŞLADI

Kamuoyunun tepkisinin dikkate alınmaması üzerine tutsaklar, 20 Ekim 2000 tarihinde süresiz açlık grevine başladı. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise "Boşuna açlık grevi falan yapmasınlar. F Tipleri uygulanacak" yanıtını verdi. 2000 yılının 19 Kasım'ına gelindiğinde tutsaklar, açlık grevini

ölüm orucuna çevirdi. Bir yandan ölüm orucu sürerken, insan hakları örgütleri ile aydın ve yazarlar da temaslarını artırdı. Kamuoyu baskısının sonucunda Adalet Bakanı'ndan bu kez, F tiplerinin ilgili meslek kuruluşlarının katılımıyla mimari, hukuki ve tıbbi açıdan yeniden değerlendirileceği açıklaması geldi.

Ancak 11 Aralık'a gelindiğinde hava yeniden değişti. Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Mehmet Bekaroğlu, Kamer Genç, Tunay Dikmen ve TTB İkinci Başkanı Metin Bakkalcı'dan oluşan heyetin Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklularla yaptığı görüşmeler Adalet Bakanlığı'nın F tipi cezaevlerinin açılmayacağı konusunda güvence vermemesi üzerine 11 Aralık'ta tıkandı.

15 Aralık'ta ise Adalet Bakanı Türk, "Mutabakat ancak oda sistemi kabul edildiğinde olur. Ölüm orucunu bırakın" dedi. Ertesi gün, aydın ve sanatçılardan oluşan heyet, görüşmelerin başlaması için yeniden Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Ancak başvuru kabul edilmedi.

DİRİ DİRİ YAKTILAR

18 Aralık günü Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, bir araya geldi. Bu operasyon öncesindeki son hazırlık toplantısıydı. Ertesi gün sabaha karşı 20 cezaevine aynı anda operasyon düzenlendi ve devlet bir katliama imza attı. Tutsaklar, operasyona bedenleri ile direndi. Binlerce özel hareket polisi ve askerinin katıldığı katliamda, binlerce mermi, gaz bombası, sinir gazı, yaygın bombası gibi araçlar kullanıldı.

Tutsaklar kendilerine karşı, gaz bombaları ve ateşli silahların yanı sıra kıyafetlerinde herhangi bir hasar oluşturmayan ancak insanın derisini eriten kimyasal bir madde kullanıldığını da anlattı.

12 tutsağın katledildiği Bayrampaşa Cezaevi'nde yaralı olarak çıkartılan kadın tutsakların kameralara yansıyan görüntüleri ve "Diri diri yaktılar" sözleri, katliamın fotoğrafı olarak tarihe düşüldü.

Devletin "hayata dönüş" adını verdiği katliamda öldürülen tutsakların isimleri şöyle:

"Bayrampaşa Cezaevi: Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ördekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefinur Tezgel, Yazgül Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Özlem Ercan.

Ümraniye Cezaevi: Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Ata Akçagöz ve Rıza Poyraz.

Çanakkale Cezaevi: Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı, İlker Babacan

Bursa Cezaevi: Murat Özdemir, Ali İhsan Özkan

Çankırı Cezaevi: İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez

Uşak Cezaevi: Berrin Bıçkılar, Yasemin Cancı

Ceyhan Cezaevi: Halil Önder"

28 tutsağın yanı sıra iki asker de askerlerin açtığı ateşte hayatını kaybetti. Hükümet ve medyası, askerlerin, tutsakların açtığı ateş sonucu hayatını kaybettiğini iddia etti, ancak adli tıp raporları gerçeği ortaya çıkardı.

YARALI HALDE F TİPİ CEZAEVLERİNE KONULDULAR

Katliamdan sağ çıkan tutsakların büyük bir bölümü inşaat halindeki F tipi cezaevlerine, bir kısmı da 12 eylül döneminden kalan tecrit hücrelerine konuldu.

F tipi cezaevlerine sürgün de işkenceye dönüştü. Zaten yaralı olan tutsaklar, saatlerce bekletildikleri ring araçlarında dövüldü. Cezaevi girişlerinde dövülerek çırılçıplak soyulup, saçları kazıtıldı. Ardından hücrelere atıldı. Tutsaklar, mektup, ziyaret ya da faks yoluyla aileleri ve avukatları ile iletişim kurmaları yasaklandı. Aileler günlerce yakınlarından haber alamadı.

KARAR MGK'DA ALINDI

Katliam, devletin en üst düzeyindeki kurumları arasında tam bir mutabakatla gerçekleştirildi. Katliamda Milli Güvenlik Kurulu, Hükümet ve Meclis'teki muhalefet partilerinin kararı, onayı ve oluru vardı. "Ölüm oruçlarına son vermek için operasyonun yapıldığı" iddiasının gerçeği yansıtmadığı, dava dosyalarına giren operasyon planları ile ortaya çıktı. Operasyona hangi askeri birliklerin katılacağından hangi silahları kullanacağına kadar her türlü ayrıntının yazılı olduğu planlar, katliamdan bir yıl önce hazırlanmıştı.

Hükümetin iddia ettiği gibi, 19 Aralık katliamı ile ölüm orucu eylemi son bulmadı. Aksine F tipi cezaevlerine sevk ile birlikte eyleme yeni katılımlar oldu. 21 Mart 2001 günü Sincan F Tipi Cezaevi'nde Cengiz Soydaş'ın yaşamını yitirmesinin ardından, ölümler peşpeşe geldi. Eylemde, bugüne kadar 19 Aralık ve Küçükarmutlu operasyonları da dahil olmak üzere 124 kişi yaşamını yitirdi.

19 Aralık Cezaevi katliamı, devletin katliam siciline eklenen katliamlardan biri olurken, cezaevlerindeki baskı ve saldırıların artışı bakımından da emsal oldu. Tecrit, disiplin cezaları, hücre aramaları, çıplak arama, hastane ve mahkeme sevkleri sırasında gerçekleşen saldırılarla cezaevlerinin rutin gündemi haline gelirken, AKP hükümeti, bu baskı ve saldırıları tek tip elbise dayatması ile yeni bir boyuta taşıma hazırlığında.