Dile kolay; Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’a yönelik Uluslararası Komplo'nun üzerinden on sekiz yıl, günlerce Türkiye’nin dört bir yanına cenazelerini uğurladığımız yüz canın katledilmesinin üzerinden ise bir yıl geçti. Komplocu güçler Sayın Öcalan şahsında planlarını Şam üzerinden, katliamcı güçler de bombalarını Ankara üzerinden bölgemiz ve halklarımıza dayattı.
Komplodan ve katliamdan bugüne kadar devreye konan binlerce kirli emperyal hesabı buraya yazmaya kalkarsak ne kelimeler ve cümleler buna yeter, ne de sığdırmaya çalışacağımız sayfalar böyle bir çabaya kâr eder. Kanaatimce, sadece bugünlerde Şam ve Ankara merkezli ortalığı kasıp kavuran savaş ve ölüm rüzgârlarına bakmak bile Komplo ile Katliam arasındaki diyalektiği çözümlemeyi mümkün kılabilir.
Kuşkusuz Sayın Öcalan’a yönelmiş Uluslararası Komplo'nun, Ankara Katliamı dâhil olmak üzere, en başından beri ülkede ve bölgede yaşanmış yüzlerce katliamla arasındaki diyalektiğini de bu perspektiften kurmak pekâlâ mümkündür.
Bunun için dünya siyaset tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir komployla Sayın Öcalan’a yeryüzünde adeta ayak basacak bir metre kare alan bırakmayan hegemonik güçlerin bu sürecin sonunda İmralı kayalıklarına çaktıkları çarmıha bir halk önderini germe konusundaki kararlı ısrarların sebebine bakmak gerektiği açıktır. ABD, İsrail, Rusya, Yunanistan başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra Türkiye, Kenya devletlerinin doğrudan, dünyadaki birçok ülkenin de dolaylı olarak dâhil olduğu bu Komplonun neden tek bir kişiyi, mütevazı bir lideri, binlerce yıllık mitolojik öyküleri bile geride bırakacak şekilde hedef aldığı sorusunu sormak gerekir.
Ortadoğu siyasetini ve Sayın Öcalan’ın çizgisini takip edenler bu sorunun cevabını elbette en başından beri bilir ve bugünlerde yaşanan günceli de bu politik görüşle değerlendirmeyi esas alır. Ancak bilmeyenler ya da merak edenler için, Ortadoğu’nun hatta insanlığın başına musallat olmuş Kapitalist Modernist sömürü sistemine karşı, Sayın Öcalan’ın geliştirdiği Demokratik Modernite kuramının, bölge halklarına ve insanlığa, karanlık tünelin ucundaki ışık misali yepyeni bir umut yarattığını belirtmemiz gerekir. Bir başka deyişle, Kapitalist Modernitenin insanlığın üzerine çöken sacayakları olan Ulus Devlet, kapitalizm ve endüstriyalizm enkazı altında nefessiz kalmış birey ve toplumlara, Sayın Öcalan o enkazın altından Demokratik Ulus, Komünal Ekonomi ve Ekolojik Topluma dayanan soluk alabilecek bir 'yaşam koridoru' yaratmış, enkazı kaldırdıktan sonra tozdan dumandan eser kalmayacak pırıl pırıl bir aydınlık geleceğin mümkün olduğunu göstermeyi başarmıştı. O nedenle deminden beri sıraladığımız enkazın üstünde dolaşan komplocu güçler, yaşam koridoruna sığınmış insanları boğmayı kendi karanlık çıkarları için vazgeçilmez gördüler.
Dikkat edilirse, bu enkazın en fazla nefessiz bıraktığı alan güncelde Ortadoğu coğrafyası ve Ortadoğu halklarıdır. Üçüncü emperyal paylaşım savaşının, bugün Ortadoğu coğrafyasında bu düzeyde yaşanmasının nedenini de bu şekilde izah etmek mümkündür. Sayın Öcalan’ın Uluslararası Komplo ile Ortadoğu’dan çıkarılmasından hemen sonra, Ortadoğu üzerindeki üçüncü paylaşım savaşının ivme kazandığını da hatırlatmak gerekir. Kuşkusuz komplocu güçlerin, Sayın Öcalan’ın fiziksel esareti ile sonuçlanan komplo saldırısından sonra, kendisini 18 yıldır İmralı İşkence ve Tecrit Sisteminin enkazı altında boğmaya çalışması da sıradan bir tesadüf olmasa gerek.
Bugün gerek İmralı’da gerekse de tüm Ortadoğu’da doğa talancısı, kadın düşmanı, statükocu Ulus Devlet çizgisi ile demokratik ve ekolojik toplumu, kadın özgürlüğünü esas alan Sayın Öcalan’ın Demokratik Ulus çizgisi tarihi bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele için komplocu güçlerin bölgede İran’daki Molla rejimi, Suriye’deki Baas rejimi, Türkiye’deki AKP rejimi gibi yerleşik, tekçi, statükocu güçleri kullanması ne kadar tarihi bir olguysa IŞİD, El Nusra, Ahrar El Şam gibi kullanışlı tekçi, statükocu, barbar yapıları kullanması da o düzeyde inkar edilemez bir olgudur. Bu güçlerin kendi aralarındaki geçişken esnek ilişkiler için sadece AKP-IŞİD ilişkisini irdelemek bile, statükocu çizgi ile özgürlükçü çizginin mücadelesini ortaya koymaya yeterdir. Hiç kimse bugün artık Ankara Katliamı başta olmak üzere Diyarbakır, Suruç’tan başlayan Antep’te, Haseke’de Kürt düğünlerinin bombalanmasına kadar giden katliamlar silsilesini bu politik realitelerden bağımsız değerlendirme yanılgısına düşmemelidir.
Özcesi; komplo-katliam diyalektiği tarihin kırılma noktasını belirleyecek iki temel çizginin mücadele gerçekliğinin ta kendisidir. Komplo devrede oldukça katliam gerçekliği can yakmaya devam edecek, katliam devreye kondukça komplo daha fazla derinleştirilerek tarihe yön verilmek istenecektir. Arada on sekiz yıl olmasına rağmen 9 Ekim’den sonra 10 Ekim’in gelmesi rutin bir takvim tesadüfü değil, ısrarla kendini hatırlatan tarihi bir gerçekliktir. Yani İmralı kayalıklarında çarmıh durduğu sürece çivilerin kanattığı şey, aslında halklarımızın bilek nabzının ta kendisidir.
Tarihe yön verme adına, halklarımızın İmralı’da çakılan çarmıhı hak ettiği Ortaçağ karanlığına gönderip kanayan bileklerini sararak özgür yaşamı kuracak ellerini gökyüzünün aydınlığına kaldırmasının zamanı geldi de geçiyor!
İdris Baluken - HDP Grup Başkanvekili
Amed Milletvekili