İHD ve TİHV: OHAL uygulamaları sürüyor

İHD ve TİHV, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla 11 aylık hak ihlali raporunu açıkladı, "OHAL sürüyor" dedi.

İnsan Hakları Derneği ( İHD) İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nın açılış etkinliğini Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleştirdi. Polis ablukası altında gerçekleşen eyleme, İHD İstanbul Şubesi Başkanı, Avukat Gülseren Yoleri, TİHV Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İHD Genel Sekreteri Leman Yurtsever, Cumartesi Anneleri ve çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.

'140 BİN İNSAN DOĞRUDAN ETKİLENDİ'

Yoleri, İHD ve TİHV'in hazırladığı raporu okudu. Yoleri, ülkenin, 19 Temmuz 2018'de resmen kaldırıldığı ilan edilen OHAL rejimiyle yönetildiğine dikkat çekti.
OHAL sürecinden 140 bin insanın doğrudan etkilendiğine işaret eden Yoleri, "KHK'lar ile 125.678'i kamu görevinden çıkarma olmak üzere toplam 131.922 işlem gerçekleştirildi. Bu işlemlerden 2.761'i kurum-kuruluş kapatma işlemidir. Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.200'dür. Komisyon 8.100'ü kabul, 83.900'ü ret olmak toplam 92.000 başvuru hakkında karara varmıştır" dedi.

11 AYLIK HAK İHLALİ RAPORU

Siyasal iktidarın ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan politikalarının yine 2019 yılında yaşanan yaşam hakkı ihlallerinin başlıca sebebini oluşturduğunu kaydeden Yoleri, İHD ve TİHV ‘in Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre, 2019 yılının ilk ayında yaşanan hak ihlalleri şöyle sıraladı:
"Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 10 kişi yaşamını yitirmiş, 4 kişi de yaralanmıştır.
Silahlı çatışmalar nedeniyle en az 30 sivil olmak üzere toplam 489 yaşamını yitirmiştir.
Güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların çarpması sonucu en az 2 kişi yaşamını yitirmiş, 2 kişi de yaralanmıştır.
Mayın ve sahipsiz bomba vb. patlaması sonucu 3 kişi yaşamını yitirmiş, 3 kişi de yaralanmıştır.
Cezaevlerinde hastalık, intihar, şiddet vb. çeşitli gerekçelerle en az 38 kişi yaşamını yitirmiş, 5 kişi de yaralanmıştır.
Zorunlu ya da muvazzaf olarak askerlik görevini yaparken en az 17 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş, 6 kişi de yaralanmıştır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre iş kazaları/cinayetleri sonucu Türkiye'de 2019 yılının ilk 11 ayında en az 1606 işçi yaşamını yitirmiştir.
2019 yılının ilk 11 ayında ise en az 305 kadın erkek şiddeti sonucu öldürülmüştür."

'ASKERİ OPERASYONDA SİVİLLER KATLEDİLDİ'

Raporda, Türk devletinin işgalci saldırılarına dikkat çekilerek, "Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik başlattığı askeri harekât sırasında, sınır hattında bulunan ilçelere havan mermisi vb. patlayıcıların isabet etmesi sonucu en az 19 sivil yaşamını yitirmiş, 132 sivil de yaralanmıştır" denildi.

İŞKENCE VE DİĞER KÖTÜ MUAMELELER

Raporda şu bilgi ve görüşlere de yer verildi:
"TİHV’e 2019 yılının ilk 11 ayında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 840 kişi başvurmuştur. Başvuranların 422‘si aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini belirtmişlerdir. 11 ayda gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğrayan kişi sayısı 830. Yıl içerisinde 7 zorla kaçırma ve 79 kişi ajanlık dayatması ile karşı karşıya kaldı.
İHD verilerine göre ise, 2019 yılının ilk 11 ayında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğradığını iddia eden kişi sayısı 830’dur.

HAPİSHANELER VE TUTUKLU ÇOCUKLAR

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü’nün TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na açıkladığı verilere göre 15 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 355 ceza infaz kurumunda toplam 286 bin 500 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. 11 bin civarında tutuklu ve hükümlünün kadın olduğu ifade edilmiş, kesin tutuklu ve hükümlü sayıları verilmemiştir. Cezaevlerinde 3 bin 100 çocuk hükümlü ve tutuklu bulunurken, 780 çocuk ise anneleri ile birlikte cezaevlerinde kalmaktadır.
Cezaevlerinde çeşitli gerekçelerle (çıplak arama, kelepçeli muayene, ayakta tekmil vererek sayım uygulamalarına itiraz gibi) girişte ve sonrasında devam eden kaba dayak, siyasi suçlardan tutuklananların "terörist" olarak yaftalaması ve bu gerekçeyle şiddete maruz kalmaları, her türden keyfi muamele ve keyfi disiplin cezaları, hücre cezaları, sürgün ve sevk uygulamaları yakın tarihte görülmedik boyutlara ulaşmıştır.
Bunun dışında denetimli serbestlik tedbirine tabi kişi sayısı Ekim 2019 itibarı ile 238 bin 365 kişidir. Ayrıca tutuklama kararı verilmeyip adli kontrol kararı ile serbest bırakılan kişi sayısı Ekim 2019 itibarı ile 478 bin 867’dir.

İMRALI TECRİDİ

Tecrit uygulaması büyük bir sorun teşkil ediyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari milletvekili ve Demokratik Tolum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven’in 7 Kasım 2018 tarihinde Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başladığı süresiz dönüşümsüz açlık grevine cezaevlerinden 3 bin 200 kişi katıldı. 30 Nisan 2019 tarihinde 15 mahpus, 10 Mayıs 2019 tarihinde ise 15 mahpus açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle Tekirdağ Cezaevi’nde Zülküf Gezen, Gebze Kadın Cezaevi’nde Ayten Beçet, Oltu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde Zehra Sağlam, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Medya Çınar, Elazığ Cezaevi’nde Mahsum Pamay, İzmir Şakran Kapalı Cezaevi’nde bulunan Yonca Akici ve Osmaniye Cezaevi’nde Siraç Yüksek isimli mahpuslar cezaevinde hayatlarına son verdiler. Açlık grevleri 26 Mayıs 2019 tarihinde son bulmuştur. İmralı Hapishanesi’nde tutulan Abdullah Öcalan ve diğer 3 mahpus, avukatları ve aile bireyleri ile en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüşmüş ve o tarihten beri görüşmeler durdurularak tecrit yeniden devreye konulmuştur.

KÜRT SORUNU

Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Ortadoğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamı halen sürmekte ve başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açmaktadır. Bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir.
Sokağa çıkma yasakları devam ediyor. 16 Ağustos 2015'ten 1 Temmuz 2019 tarihine kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 51 ilçede tespit edilebilen en az 369 resmi sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. 2019'da 18 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Aylarca süren "sürekli sokağa çıkma yasakları" sonucunda yaklaşık olarak 1 milyon 809 bin kişinin kasıtlı olarak "keyfi bir biçimde özgürlüğünden mahrum bırakıldığı" belirtilmelidir. Devletin tamamen kontrolü altında bulunan bölgelerde ikamet eden kişiler temel haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır ve bu kişilerin su, yiyecek ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara erişimleri uzun süreli olarak yasaklanmıştır.

SİYASİ HAK İHLALLERİ

31 Mart ve 24 Haziran yerel seçimlerin hemen ardından HDP’li seçilmiş belediye başkanı, belediye eş başkanı, il genel meclisi üyesi ve belediye meclisi üyelerinden 61 kişiye KHK'lı oldukları gerekçesiyle mazbataları verilmemiş, HDP'li 5 belediye meclisi üyesi ile 2 il genel meclisi üyesi de bu süreçte tutuklanmıştır. 19 Ağustos 2019 tarihinde sabahın erken saatlerinde ise İçişleri Bakanlığı kararı ile HDP'li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden alındığını ve onların yerine aynı illerin valilerinin görevlendirildiğine dair açıklama yapılmıştır.
HDP'nin 20 Kasım 2019 tarihinde açıkladığı Kayyım Raporu'na göre 19 Ağustos ile 16 Kasım 2019 arasında toplam 24 HDP'li belediyeye kayyım atanmış ve 13 belediye eş başkanı da tutuklanmıştır. Bugün itibarıyla kayyım atanan belediye sayısı 28 olmuştur. Kayyımların göreve geldikten sonra ilk iş olarak belediye meclislerini fiilen feshetmeleri sonucu seçmen iradesi yok sayılmış, yerel demokrasi imkanları da tümüyle ilga edilmiştir. Başta HDP'nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere çok sayıda seçilmiş Kürt siyasetçinin tutuklu bulunması veya hapis cezaları ve uzak cezaevlerine sürgünler ile cezalandırılmaları adil yargılanma, seçme seçilme, örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi pek çok temel hak ve özgürlüğün ihlaline yol açmaktadır.

139 GAZETECİ TUTUKLU

Kasım ayı itibarıyla hapishanelerde 139 gazeteci ve medya çalışanı bulunmaktadır. 2019 yılının ilk 11 ayında 65 gazeteci gözaltına alındı, 19 gazeteci ise tutuklandı. 32 gazeteci hakkında soruşturma, 19 gazeteci hakkında dava açıldı. 61 gazeteci toplam 196 yıl 10 ay hapis cezasıyla, 5 gazeteci 42 bin Türk Lirası para cezasıyla cezalandırıldı. 11 gazeteci saldırıya maruz kaldı ve yabancı uyruklu 2 gazeteci sınır dışı edildi. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün (RSF) her yıl yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 157. sırada yer aldı. 2002 yılında ise bu endeksin 99. sırasında yer almaktaydı.
2019 yılının ilk 10 ayında sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle en az 1784 kişi gözaltına alındı, 336 kişi tutuklandı.

TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ

2019 yılı kural olarak barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, ancak keyfi bir şekilde izin verildiği ölçüde istisnai olarak toplantı ve gösteri yapılabileceğinin olağan hale getirilmeye çalışıldığı bir yıl olarak yaşanmıştır. Bir başka deyiş ile 2019 yılı bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlallerin ve kısıtlamaların kural haline getirildiği bir yıl olmuştur.
2019 yılın ilk 11 ayında belli bir güne/eyleme yönelik 61 etkinlik yasaklanmıştır. Yine aynı süre içerisinde valilikler ve az sayıda olmak üzere kaymakamlıklar tarafından tüm eylem ve etkinlikler 2 gün ile 1 ay arasında değişen sürelerde en az 96 kez yasaklanmıştır. 30 Kasım 2019 itibarıyla kesintisiz eylem yasağı Van'da 1111 güne, Hakkari'de ise 255 güne ulaşmıştır.
2019 yılının ilk 11 ayında kolluk güçleri toplantı ve gösterilere yönelik 1274 kez müdahalede bulunmuştur. Bu saldırılar sırasında en az 69 kişi yaralanmış, 3741 kişi gözaltına alınmıştır. 35 kişi tutuklanırken 15 kişi hakkında ev hapsi, 120 kişi hakkında ise adli kontrol kararı verilmiştir.
Adalet Bakanlığı'nın resmi verilerine göre ise 2018 yılında 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettikleri iddiasıyla 8 bin 728 kişi hakkında soruşturma açılmış, bunlardan 4 bin 837 kişiye kamu davası açılmıştır. 2018 yılının yarısının OHAL altında geçmesine ve diğer yarısının 7145 sayılı kanunla valilere tanınan OHAL yetkilerinin kullanılmasıyla yaygın olarak yasaklamalarla geçmesine rağmen bu kadar çok kişiye dava açılması baskı ortamının ne kadar kuvvetlice uygulandığını göstermektedir.

KADINA YÖNELİK HAK İHLALLERİ VE ERKEK ŞİDDETİ

İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 numaralı Koruma Kanunu'nun uygulanmıyor. 2019 yılının ilk 11 ayında en az 305 kadın erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. En az 46 kadın tecavüze, 204 kadın tacize, 556 kadın şiddete maruz kaldı. Resmi rakamlar ise şiddete uğrayan kadın sayısının 10 binlerle ifade edildiğini, şiddet sonucu yaşamını yitiren kadın sayısının ise daha yüksek olduğunu göstermektedir.

MÜLTECİLER

Türkiye'de 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi sınırlama nedeniyle hukuki anlamda mülteci statüsü alabilmiş yalnızca 28 kişi bulunuyor. Ancak gerçek anlamıyla ele alındığında İçişleri Bakanlığı'nın son açıklamasına göre Türkiye'de toplam mülteci sayısı 4,9 milyondur. Bunun 3 milyon 634 bini geçici koruma kapsamında, 337 bini uluslararası koruma kapsamında bulunmaktadır.
Bu kişiler Türkiye'de sekizinci yıllarını tamamlamış olmalarına rağmen hukuken 'geçici koruma statüsü'ndedirler ve iltica hakkına erişememektedirler. Diğer hak ve hizmetler ise büyük oranda Suriye'den gelenlere odaklanmakta; sayıları yaklaşık 500 bini bulan Afganistan, İran ve Afrika ülkelerinden gelen mülteciler göz ardı edilmektedir. Türkiye'de tüm mültecilerin içinde bulunduğu güvencesizlik hali, zorunlu olarak ülkelerinden ayrılan bu kişilerin, daha güvenli başka ülkeler aramasına neden olmaktadır.

İŞ CİNAYETLERİ VE İNTİHARLAR

OHAL KHK'ları ile kamudan (135 bin) ve özel sektörden ihraç edilip işsiz bırakılan 200 bin civarında emekçinin aileleri ile birlikte yaklaşık bir milyon insan açlığa mahkûm edilmiştir. Sivil ölüm diye tabir edebileceğimiz ihraçlar çok ağır bir ekonomik ve sosyal hak ihlali oluşturmaktadır. OHAL Komisyonu'nun bu hali ile çözüm üretmesi mümkün değildir. Bütün ihraçların tek bir KHK ile geri alınıp kurumların kendi içinde disiplin soruşturma süreçlerinin işletilerek darbe teşebbüsü ile ilişkili olanların tespiti yapılabilir. İhraçlarda "iltisak" kavramının kullanılmasının tamamen hukuka aykırıdır. Bu nedenle OHAL gerekçesine bağlı olarak sadece darbe teşebbüsü hususu araştırılarak karar verilebilir.
İşçi katliamlarının sayısının giderek artması ise oldukça vahimdir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclis'inin verilerine göre iş kazaları/cinayetleri sonucu Türkiye'de 2019 yılının ilk 11 ayında en az 1606 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
TÜİK'in ilgili istatistiklerinde 'intihar nedeni' olarak 'geçim zorluğu' ölçütü incelendiğinde AKP'nin iktidarda olduğu 2002 ile 2018 yılları arasında 4 bin 481 kişinin intihar ettiği ortaya çıkmaktadır."

FİNCANCI: DİRENMEK HAKTIR

Açıklamanın ardından Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı söz aldı. Hak ihlallerinin giderek arttığını hatırlatan Fincancı, şunları kaydetti: "21.yüzyıl ne yazık ki tam hızıyla güvenlik politikalarıyla sürüyor. Bu rapor o güvenlik politikalarının bir sonucudur. Biz bu güvenlik politikalarına dur demezsek, biz insan olarak özne olma hakkımız mücadele etmezsek bu güvenlik politikalarıyla, daha çok ihlalle daha kalın raporlarla karşı kalacağız. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi eğer hak ihlallerine yol açan devletler varsa bu devletlere karşı direnmeyi hak sayar. O nedenle direnmek gerekir. Dayanışarak direnmek gerekir. Çünkü bizi bölerek yönetmeye çalışanlara karşı kadınlar olarak, trans bireyler olarak, çocuklar olarak, insan hakları mücadelesinin içinde olanlar olarak, emekçiler olarak hep beraber direnmemiz ve dayanışma içinde olmamız gerekiyor.”