'İktidarın koruması altında olmasa işkence edemezler'

HDP Gençlik Meclisi üyelerinin 8 günlük gözaltında işkence görmesini değerlendiren HDP’li Züleyha Gülüm, bu tip işkencelerin artmasının sebebinin cezasızlık ve iktidarın buna alan açması olduğunu söyledi.

AKP iktidarının ağzından düşmeyen “İşkenceye sıfır tolerans” sözüne rağmen gözaltı ve cezaevlerinde işkence sayıları her geçen gün artıyor. Üç yıla yakın OHAL dönemi boyunca gözaltı ve cezaevlerinde işkence sayısı hızlı bir artış gösterdi. Hatta devlet işkenceyi olağanlaştırdı. Örneğin İnsan Hakları Derneği’nin 2018 yıllık raporuna göre kayda geçmiş, sadece kolluk kuvvetlerinin uyguladığı toplam 4513 işkence vakası bulunuyor. Bunların çoğu da gözaltı, cezaevi, yeri belli olmayan alanlar ve eylemlerde yaşanıyor.

2019’un son yarısından özellikle cezaevlerinde ve gözaltındaki işkencelerin sayısı ise bir hayli kabarık. Zira 200 gün süren ve Kürt mahkûmların başlattığı açlık grevleri süresince de birçok hak ihlali ile işkence kamuoyuna yansıdı. Yakın zamanda ise gözaltına alınan HDP Gençlik Meclisi üyeleri, 8 günlük gözaltı süresince işkenceye maruz kaldıklarını ifade etti. Özellikle ters kelepçe ve darp işkencesine maruz kalan gençler, doktorların da rapor yazmadığına dair bilgileri kamuoyu ile paylaştı.

İşkencenin sistematik hale gelmesi ve yargı yolunun işkence ispatına nasıl kapatıldığını, yakın zamanda Adalet Bakanı’na Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Esin Kavruk’a dayatılan iç beden muayenesiyle ilgili soru önergesi veren HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’e sorduk. Gülüm, işkence vakalarına yargı yolunu kapatılmasının ana sebebinin ‘kanıtlanma’ önüne konulan engeller olduğunu söyledi.

İŞKENCE DAHA GÖZALTINA ALINIRKEN BAŞLIYOR

Aynı zamanda avukat da olan Gülüm, işkencenin daha gözaltına alınırken başladığını özellikle ters kelepçe, kişilerin araçlara bindirilirken darp ve yine gözaltı aracı içerisine biber gazı atılması gibi örneklerin olduğunu ifade etti. Öte yandan doktor ya da adliyeye götürülürken birçok tutuklu ya da gözaltındaki kişinin çıplak arama dayatmasına maruz bırakıldığını da belirten Gülüm şunları söyledi: “Yasada ters kelepçe takılmasını gerektiren durumlar çok sınırlı sayıda. Ama bugün görüyoruz ki birçok kişiye bu durumlar ortaya çıkmasa da ters kelepçe işkencesi yapılıyor. Bu bir işkence yöntemi olarak kullanılıyor. Ya da sürekli yere bakacaksın, başını kaldırmayacaksın tarzında aşağılamalara yönelik işkence metotları var. Hakaret, küfür de bu işkenceye dâhil ki bunlar en sık yaşananları çünkü iz bırakmıyor. Psikolojik işkence dediğiz kategoriye giriyor bunlar. Gözaltındakilerin ihtiyaçlarını karşılamama, tuvalete götürmeme, açlık grevi sırasında su ve şeker vermeme gibi… Son olarak HDP gençlik meclis üyelerinin gözaltına alınmasında yaşanan durumda olduğu gibi. Gençlerin ters kelepçeye itiraz ettiği için kameranın olmadığı bir odaya götürülüp burada fiziksel işkence yapıldığı ve şiddet uygulandığını gördük. Ki o gençler neredeyse yürüyemez hale getirildi ve bunların bazıları avukat arkadaşların da gözleri önünde yaşadığını onlar da aktardı. Bunlar en sık yaşananları ama bir de şu var gözaltına alınmaksızın kaçırılma, zorla olmayan şeyleri anlatmaya zorlama vb.”

CEZALANDIRILACAĞINI BİLSELER YAPMAZLAR

İşkence takibi yapılamamamsın önündeki en büyük engelin adaletli bir şekilde işlemeyen yargı sistemine olduğunu vurgulayan HDP’li Züleyha Gülüm “Zaten işkence ispatında olay ya kamerasız odada ya da ne hikmetse sürekli bozuk kameranın olduğu odada gerçekleşiyor. Kötü muamele ve işkence vakalarından doktor muayeneleri yüzeysel ve üstün körü yapılıyor. Zaten güvenlik güçlerinin yanında yapıldığı için de zorlama durumu var ve bu durumda işkencenin tespit edilmesi mümkün değil. Yapan kişiler yanındayken kişi nasıl ifade edecek durumu. Bunu sağlanabilmesi için doktor ve o kişinin birebir kalması gerekli. Öte yansan işkence için suç duyurusunda bulunuyorsunuz ama etkili soruşturma yürütülmüyor. Bazen ileride kanıtlar istense de çoğu delil eksik veriliyor. Ama tespit de edilse cezalandırma yöntemine gidilmiyor. Özellikle gözaltı işlemlerinde uygulanan kötü muamelede savcı ya da mahkeme heyetinin değerlendirmesi ‘gözaltına alınırken uygulanan bir şiddettir ve orantılıdır’ yönünde oluyor ve beraat kararları veriyor ya da hiç soruşturma dönüşmüyor.

Bu, talimatla yürütülen yargının sonucu öte yandan zaten polisin ve kolluk kuvvetlerinin işkencesi iktidar tarafından onan, bu şekilde sürdürülmesi istenen bir durum olduğu için cezalandırmaya gidilmiyor. Çünkü cezalandırsa bunu yapacak kimse bulamaz. O yüzden de yargı yoluyla bu durumlardan sonuç almak mümkün olmuyor. Bizler de bakanlıklara bunları soruyoruz ama toplamda baktığımızda ‘böyle şeyler yaşanmamıştır’ diye bakan bir tarz ya da inkâr ve üstünü kapatan bir yaklaşım var. Zaten bu insanlar iktidarın koruması altında olmasa bu suçları işleyemez. Cezalandırılacağını bilseler yapmazlar. İnsanların öldürüldüğü ve ceza almadığı bir ülkede kötü muameleden de ceza alamayacaklarını biliyorlar.”