'İmralı'da işkence var, muhalefet sessiz kalamaz'

“Tecrit Siyasetine Karşı Barış Hakkı” başlıklı konferansta, İmralı tecridinin büyük bir işkence olduğu belirtildi. Konferansta muhalefetin de resmi ideolojinin dışına çıkması gerektiği vurgulandı.

Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) “Tecrit Siyasetine Karşı Barış Hakkı” başlığıyla düzenlediği konferans devam ediyor.


'HEPİMİZ TECRİT ALTINDAYIZ'


Konferansın “Tecrit, Hukuk ve Politika” başlığının olduğu birinci oturumunda konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, tecrit ve hukuksuzluk durumunun birçok yerde yaşandığına ve benzer sorunlar yarattığına işaret etti. Güney Afrika’da da benzer bir durumun yaşandığını ve hâlâ etkilerinin sürdüğünü, daha önce orada yaşanan durumun burada tekrar ettiğini ifade etti. Tecridin sadece cezaevi ile tanımlanamayacağını dile getiren Keskin,“ Tecrit, aslında muhalifin söz hakkını ortadan kaldırmaktır” dedi.


Tecridin yaşamın kısıtlanması anlamına geldiğini de ifade eden Keskin, “Aslında hepimiz tecrit altındayız. Birazcık Kürdistan’dan söz etmek gerekiyor. Dört parçaya ayrılmış, parçalanmış bir coğrafya. Dört devletin ve buna bağlı olarak emperyalist güçleri ilgilendiren büyük devasa bir sorundan söz ediyoruz. O yüzden çözülmesi kolay değil. Sadece bir devleti ya da dört devleti değil tüm dünyayı ilgilendiriyor. Sorunun çözülememesinin temel nedeni de bu” diye konuştu.


MUHALİFLERE ELEŞTİRİ


İstiklal Mahkemeleri’ni hatırlatan Keskin, “Bu coğrafyada her zaman soykırımın, Kürdistan’da işlenen bütün suçların kılıfı olmuştur. O nedenle bugün kendine bugün muhalefetim diyenler bunların  hepsi yeni oluyormuş gibi konuşuyor. Çünkü ilk defa Kemalistlere dokunuluyor. Kendi kurdukları cumhuriyetin bütün haksızlıklarına sessiz kaldılar. Bugün onlara dokunduklarında ses çıkarmaya başladılar. Bugün iktidarın SADAT ile ilişkisi ile Mustafa Kemal’in Topal Osman ile ilişkisi arasında fark yoktur. Her zaman bu tür paramiliter yapılar vardı. Resmi ideolojinin kırmızı çizgilerine hapsedilmiş bir muhalefet ve sadece Tayyip Erdoğan’a yapılan bir muhalefet olarak değerlendirirsek çok yanlış yapılır” diye belirtti.


Kemalistler ile İslamcıların kavgalarının gerçek bir kavga olmadığını dile getiren Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü:

 
“Bu, sadece bir kardeş kavgasıdır. Bunlar, Kürdistan söz konusu olduğunda yan yanalar. Ermeni, Dersim soykırımında yan yanalar. O nedenle onların kavgaları arasında sıkıştırılmış bir toplumuz biz. Yol bulmaya çalışıyoruz. Eğer bugün Kılıçdaroğlu kalkıp yanlışlar yaptık diyorsa, işte ona bunu dedirten de Kürt siyasetidir. Kadın kurtuluş hareketi ve LGBT+ler sayesindir. Gerçek muhalifler bunlardır. Diğer bütün kesimler sahte bir kavga sürdürüyorlar.”


'İLK GÜNDEN BERİ İMRALI'DA TECRİT VAR'


Tecride dair görüşlerine devam eden Keskin, şunları söyledi: “Öcalan ilk Türkiye’ye getirildiğinde on iki avukat olarak Yolava’da savcılığa gittiğimizde, ‘Savcı, yetkili ben değilim’ dedi. Biz durmadan yetkili arıyorduk. Savcı, ısrarla yetkilinin kim olduğunu bilmediğini söylüyordu. Normal hukuk sistemlerinde o yetkili. Böyle bir sisteminden söz ediyoruz. İmralı’da kendi içi hukuklarına aykırı bir sistem inşa etmişler. O nedenle İmralı’yı ayırmak gerekiyor. Ayrıca orada ilk günden beri tecrit sürüyor. Oradaki tecrit, İmralı’nın kendisi Özel Harp Dairesi’ne bağlı bir yapıdır.”


'MUHALEFET RESMİ İDEOLOJİNİN DIŞINA ÇIKMALI'


Uluslararası hukuk kurumlarının Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukların suç ortağı olduğunu belirten Keskin, “Denetim mekanizmalarını işletmiyorlar.  Hiçbir şey yapmadıkları için bu durumdayız. Türkiye’nin işlediği suçları görmezden geliyorlar. Kürt siyaseti, kadınlar ve diğer bütün öteki kesimler, güçlüler. Bizim gücümüz de biatsiz olmamızdan geliyor. Hepsi etkileniyor bundan. Bundan eminim. Birbirimize güvenerek başka bir şansımız yok” dedi. Kemalistlerin kendilerini sorgulaması gerektiğini kaydeden Keskin, “Muhalefeti resmi ideolojinin kırmızı çizgilerinin dışına çıkması için zorlamamız gerekiyor” diyerek, sözlerini noktaladı.


'BÜYÜK BİR İŞKENCE UYGULANIYOR'


Keskin’in ardından “Uluslararası Hukukta Tecrit ve İncommunicado (Mutlak İletişimsizlik) Hali” başlığıyla Asrın Hukuk Bürosu'ndan Avukat Cengiz Yürekli, konuştu. Yürekli, tecridin çok ciddi psikolojik zararlarının olduğu ve büyük bir cezalandırma olduğunu belirterek tecridin kabul edilemez olduğunu belirtti. Hücre cezası olarak belirtilen cezanın “insan temasından yoksun bırakma” anlamına geldiğini ve uluslararası hukukta kesinlikle yasaklandığını belirten Yürekli, bugünkü tecridin tamamen hücre cezasına denk geldiğini vurguladı. Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecridin bugün mutlak iletişimsizlik hali olan “Incommuicado”ya denk geldiğini belirten Yürekli, bu cezalandırma yönteminin uluslararası sözleşmelerde kesinlikle yasaklandığını vurguladı. Yürekli, “’İncommiucado’ Türkiye’de 1990’lı yıllarda gözaltında kaybedilen tutukluların durumudur. Yani bu durum aslında cezaevlerinde değil gözaltındakilere uygulanan bir cezadır. Bundan dolayı cezaevinde uygulanması doğru değildir. Bu çok büyük bir işkence yöntemidir” ifadelerini kullandı.


CPT'YE ÇAĞRI


CPT’nin “Incommiucado” kavramını doğrudan İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar için kullandığını ve 2016 yılından beri sürdürüldüğünü kaydeden Yürekli, CPT’nin bu kararını ise İnfaz Hakimliği’ne dayandırdığını dile getirdi.  2016 ile 2019 yılında geliştirilen kimi eylemselliklerle ancak temasların sağlandığını belirten Yürekli, “14 aydır yapılan yarım yamalak bir temastan bu yana hiçbir temas yok. Geldiğimiz nokta burası. Bu sebeple yaşananlar tecridi aşan bir durum yani ‘incommiucado’dur. Çünkü hiçbir temasımız yok, ne durumdalar bilmiyoruz. Tüm başvurularımıza rağmen bağımsız denetleme kurumlarından dönüş olmuyor. Bunların hiçbiri İmralı’ya gitmedi.  Biz bundan dolayı CPT’nin buraya gelerek İmralı’ya gitmesi gerektiğini belirtiyoruz ama hiçbir şekilde buraya gelmiyor, 14 aydır haber almamamıza rağmen. CPT başından bu yana böyle değildi. Çünkü bugüne kadar 8 defa İmralı’ya gitti. Bu ziyaretlerinin ilki 1999’daydı” dedi.


AİHM'E TEPKİ


CPT’nin İmralı ziyaretlerinden sonra Abdullah Öcalan için “Evet dışarıyla bir ilişki yok. Bulunduğu koşul hücre hapsidir” demesine rağmen AİHM’in “Hücre hapsinde denilemez. Sosyal Güvenlik teşhis. CPT’nin söyledikleri yerine getirilmeli” şeklinde tavsiyelerde bulunduğunu hatırlatan Yürekli, 2014 yılında AİHM’in verdiği karara ilişkin ise; “2014 yılında Öcalan için yapılan hak ihlallerine ilişkin başvuruda AİHM, hukuk dışı bir alanı meşrulaştırılması, varlık kazanması için karanlık bir karar verdi. Verdiği kararların hiçbir açıklaması yok. Hukukla çelişen bir karardır” dedi.


'HABER ALAMIYORUZ'


Abdullah Öcalan’ın avukatları olarak 10 yıldır doğru dürüst bir avukat ve aile görüşünün gerçekleşmediğini aktaran Yürekli, tüm bunların Avrupa hukuku çerçevesinde gerçekleştiğini kaydetti. Yürekli, “Bu durum 24 yıldır devam ediyor. Öcalan bugün 74 yaşında ve biz hiçbir şekilde haber alamıyoruz. CPT’nin her an görüşme gibi bir durumu varken CPT İmralı’ya gitmiyor” şeklinde sözlerini tamamladı.


'ABDULLAH ÖCALAN'LA BİRLİKTE UMUT HAKKI YOK SAYILDI'


ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, konferansın ikinci oturumu olan “Ceza İnfaz Siyaseti ve İnfaz Hakkı” başlığında konuştu. "Umut hakkı"nın Türkiye’de tanınmadığını dile getiren Ergül, ölünceye kadar cezaevinde kalma cezasının Abdullah Öcalan ile birlikte uygulamaya konulduğunu dile getirdi. Ergül, bu durumu “hukukun sıfır noktası” olarak nitelendirdi. Öcalan ve Kürt halkı nezdinde bir “yok etme” iradesinin devrede olduğunu belirten Ergül, “Hukukun bu sıfır noktasının, Sayın Öcalan, Kürt halkı ve toplumsal muhalefet nezdinde istisna olarak uygulandığını gördük. Kürt halkına ve Sayın Öcalan’a düşman ceza hukuku uygulanıyor. Sayın Öcalan koşullu salıverilme ve aftan yararlanmasın diye idam cezası ölünceye kadar cezaevinde kalmaya çevrildi” dedi. Son infaz yasasında yapılan değişikliklerde de siyasi tutukluların kapsam dışı bırakıldığını dile getiren Ergül, “Bu siyasal iktidarın cezaevinden tabut çıkarma iradesini ortaya koyuyor. Bir umut söz konusu değil. AİHM Öcalan ile ilgili kararında umut hakkının olmayışının işkence yasağının ihlali anlamına geldiğine hükmetti. Türkiye bir eylem planı sunmak zorunda. Öcalan’ın özgürlüğü ve umut hakkı birkaç avukatın vicdanına bırakılacak bir olay değil. Kamuoyu buna sahip çıkması gerekiyor” dedi.


'UZATILMIŞ ÖLÜM CEZASI!'


Aynı konu başlığında konuşan İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türkiye’nin ceza kanunlarında ayrımcılık olduğunu dile getirdi. Türkiye’de bir garabet olduğunu vurgulayan Türkdoğan, ceza infaz kanunun değiştirilmesi ve TMK’nin ise kaldırılması gerektiğini dile getirdi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının uzatılmış ölüm cezası olduğunu dile getiren Türkdoğan, “Türkiye’nin kesinlikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını sona erdirmesi gerekiyor” dedi.


2014 yılına kadar Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların sayısının bin 453 olduğunu belirten Türkdoğan, şu an bu sayının 3 bini geçtiğini tahmin ettiklerini dile getirdi. Türkdoğan kesin rakamı ise bilmediklerini belirtti. Türkdoğan, devletin resmi ideolojisini ayakta tutmak için infaz  rejimini ve ceza yasalarını kullandığını sözlerine ekledi. Türkdoğan, “Türkiye’nin normalleşmeye başlaması için geçmişle yüzleşmesi lazım. Bu çatışma çözüm süreçleri için önemli. Türkiye Kürt meselesini barışçıl çözümler üretmeli. Tüm bahsettiğimiz mevzuatlardaki bu durum, bu garabet bu sorunun çözülmesi ile aşılabilir” diye belirtti.