'İnsanlar neden bedenlerini açlığa yatırıyor diye sorulmalı'

Cezaevlerindeki açlık grevleri devam ederken Marmara Bölgesi TUHAY-DER üyesi Yüksel Gözde, kamuoyunda ciddi bir duyarsızlık olduğunu belirterek, "Neden insanlar bedenlerini açlığa yatırıyor? Bu soruların cevapları devlet pratiğine yanıttır" dedi.

Tecridin ve baskıların sonlandırılması talebiyle cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi devam ediyor. 20 Kasım 2020’de başlayan grev Türkiye’deki 120 cezaevine yayıldı. Gruplar halinde beşer gün boyunca sürdürülen açlık grevi eylemi 14 Temmuz’dan bu yana 15 güne çevrildi.

Marmara Bölgesi Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUHAY-DER) üyesi Yüksel Gözde, hak ihlallerinin açlık grevleriyle beraber daha arttığını ancak bu sürece bazı kurumlar ve ailelerin dışında duyarlılık gösterilmediğini söyledi: Her zaman genel bir çağrı yaptıklarını belirten Yüksel Gözde, "STK’ler toplumsal duyarlılık göstermeli. Cezaevi izleme komiteleri var. Haftada bir açıklamaları var, bunları önemsiyoruz. Ama bu ses yükseltilmeli. Dışarıda yansımasını bulmalı. Aileler gereğini yapıyor ama onların da çağrısı tüm toplumadır. ‘Vicdan ve duyarlılık göster’ diyorlar" şeklinde konuştu.

CEZAEVLERİNE DAİR TOPLUMSAL YANKILAR OLMALI

Yüksel Gözde, 2010-19 sürecine atıfta bulunarak Kasım’da başlayan ve yine aynı talepleri içeren açlık grevlerine yönelik duyarsızlığın ve kanıksama durumunun söz konusu olduğunu yorumladı. Kurum olarak sık sık çocukları grevde olan aileleri ziyaret ettiklerin, ailelerin de bu konuda şikayetleri olduğunu aktaran Yüksel Gözde, toplumsal bir meseleye karşı başlatılan grevlere karşı yine toplumsal bir yankı olunması gerektiğine dair serzenişler olduğunu belirtti.

Yüksel Gözde, Türkiye'de birkaç yılda bir cezaevlerinde başlayana grevlere karşı da şunları söyledi: "İki üç sende bir açlık grevlerinin yaşanmasının sorumlusu devlettir. Diğer yandan da duyarlılık ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. 2018-19 süreçlerinde büyük bir duyarlılık vardır. Sahiplenme vardı ama son gelinen noktada aynı duyarlılık ve katılım var diyemeyiz. Doğrusu işlenen bir suç var ve suç kültürüne toplumsal boyutta neredeyse katılmıyor. Kanıksamak böyle bir şeydir. Tecride yönelik İmralı’da başlayan ağır bir tecrit var ve zindanlara yayılan ve toplumsal alanda da yansımasını bulan zincirleme bir süreç var. Yapılması gereken bu süreci sahiplenmek. İmralı’da neler oluyor, zindanlarda neler oluyor? Neden insanlar bedenlerini açlığa yatırıyor? Bu soruların cevapları devlet pratiğine yanıttır."

‘KORKUYU AŞMAMIZ GEREKİYOR’

Vicdani bir yerde de durdurduğuna dikkat çeken Yüksel Gözde, bedenlerini açlığa yatıranların günden güne eridiklerini ve bunun vicdanen kabul edilmediğini söyledi. Duyarsızlığın bir nedenini de korku olarak gördüğünü çünkü topluma AKP’nin korku saldığını ama bunun kenara çekilmek için bir gerekçe olmadığını sözlerine ekleyen Gözde, "Eğer korkuyu aşamazsak cesareti haykıramazsak daha da kötüye gitme ihtimali yüksek. Sistem, rejim bunu uygun görüyor. ‘Konuşma, bilme’ diyor ve en sonunda da neredeyse muhalif de kalmadı. Seslerini nasıl duyuracak bu insanlar? Bu da ciddi bir sorun. Öncelikle burada sahiplenme, katılım olmalı. Yoksa daha da büyük tehlikeler önümüze çıkar" diye konuştu.

HASTA TUTSAKLARIN DURUMLARI ÇOK DAHA AĞIRLAŞTI

Cezaevlerinden kendilerine gelen hak ihlallerini de aktaran Yüksel Gözde, ortak alanların kullanıma kapatıldığını, tutukluların hala açık görüş yapamadıklarını ve koğuşlar arası iletişimin de kapatıldığını söyledi. Bir çeşit izolasyon politikasının sürdürüldüğünü ve hasta tutsakların bu süreçte çok zarar gördüklerini de vurgulayan Yüksel Gözde, "Tedaviler yapılmıyor. Askıya alınmış salgın gerekçe gösterilerek. Sağlık sorunları daha ağırlaştı. Birinci doz aşılar yapılmış ancak ikinci doz kısmen yapılmış. Aileler kaygılı. Çocuklarının gözlerinin önünde erimesi kabul edilmiyor. Buna yönelik kamuoyuna da, Adalet Bakanlığına büyük bir serzenişleri var" dedi.

CEZAEVLERİNE SES VERMEK ZORUNDAYIZ

Duyarlılık çağrısında bulunan Yüksel Gözde, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Adalet bakanlığı söz vermişti. Buradan da çağrımız verdiği sözün arkasında durması gerekir. Devlet ciddiyeti bunu gerektirir. Duyarlılıktan uzaklaştık. Toplumsal boyutta sivil toplum örgütleri, kurumlar, aydınlar da gereğini yapmadı. Bir sonuca ulaşıldığına, Kürt sorunu meselesinde hep böyle olmuştur, onun rehavetine kapılıyor. Örneğin diyalog süreci de böyleydi. Bittikten sonra ciddi bir yönelim, saldırı oldu. Bu pratikleri çok hafızamıza katmış değiliz. Rehavete kapılıyoruz. Bu yüzden de dönüp dönüp bu saldırılarla karşılaşabiliyoruz. Bu son bulmalı, cezaevlerine ses vermeliyiz."