Öcalan: Mutlaka kazanmalıyız

Öcalan: Kazanmak için büyük tecrübelerimizi yenilmez kılacağız. Düşmanın sinsi, alçakça ve yok edici planına karşı stratejik bir gelişmeyi sağlamalıyız. ‘Ya kazanacağız, ya kazanacağız’ diyerek yürümeli, savaşmalı ve mutlaka kazanmalıyız.

Kendiliğinden, sağ savunmacı veya sol sekter yaklaşımlarla hiç kimsenin, önemli gelişme dönemine olumsuz yansımasının kabul edilemeyeceğini; böyle bir dönemde herkesin çok iş yapabileceğini söyleyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Düşmanın özellikle dayattığı, alçakça katliamlarla sonuçlandırmak istediği tasfiye hareketine karşı, her düzeyde böylesine büyük bir güç kazanmakla, sadece düşmanın beklentilerini boşa çıkarmayı değil, onun Kürdistan üzerindeki insanlığa aykırı, ulusal ve toplumsal gelişmeye aykırı bütün yönelimlerinin ve politikalarının da sonu olabilecek bir gelişmeyi, aslında taktik değil, stratejik bir gelişmeyi sağlamakla karşı karşıya olduğumuzun derin bilincindeyiz. Amansız çabalarımızla pratiğe doğru yönelirsek kazanacağız” diyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, 20 Mayıs 1994’te işbirlikçilik ve egemen sistem üzerine yaptığı değerlendirmelerin bazı bölümlerini, güncelliğini koruduğu için paylaşıyoruz. Öcalan, değerlendirmesinin son bölümünde Kürdistan üzerine yapılan planların nasıl boşa çıkarılacağını anlatıyor. Öcalan, Türk özel savaş planının çok tehlikeli olduğuna işaret ederek, Güney’i bütünüyle devrimci yurtsever güçlere ve esas olarak da PKK’ye kapatma; Güneyli korucuları Kuzey’in üzerine sürerek bitirme, üstelik üç aylık bir süre içinde bunu tamamlama biçimindeki planla ulusal ve devrimci kazanımları toptan almanın hedeflendiğini söylüyor. Bu özel savaş planına karşı bir adım daha atacaklarını kaydeden Öcalan, devrimci tutumda biraz ısrarlı olanların bu planı kabul etmeleri veya düşünmeleri şurada kalsın, tüm güçleriyle buna karşı direneceklerinin ve kendi devrimci taktiklerini oturtmak isteyeceklerinin açık olduğunu ifade ediyor. Zaten PKK’nin buna hazırlıklı olduğunu ve fırsat kolladığını söyleyen Öcalan, deneyim ve çalışmalarına dikkat çekerek, “En önemlisi de Güney’de atılan bu son adımın bazı yurtsever güçlerce tepkiyle karşılanması, federe Kürt devleti diye tabir edilen birlikteliğin kuşku götürmesi, bir yerde işlemez duruma gelmesi ve devrimci duruma benzer bir durumu ortaya çıkarması görülecekti, değerlendirilecekti. Yapılan da bu oldu” diyor.

DEMOKRATİK VE ÖZGÜR KÜRDİSTAN

Öcalan, 1992’deki süreçle karşılaştırarak, şöyle devam ediyor: “1992’de, YNK ve KDP bize karşı birleşmişlerdi. Yine ABD’nin TC’ye desteği tamdı, NATO’nun desteği de öyleydi. Bu destekler şimdi eskisi kadar olmayabilir. Güney’deki birliktelik aşılmıştır. Bunlar, bizim iyi değerlendirebileceğimiz yeni durumları ifade ediyor. Kaldı ki Güneyli yurtsever güçler bizimle sıcak ilişkiler geliştirmek istiyor, ittifak arayışı içindeler. Kuşkusuz biz bunu değerlendireceğiz. Sonuçta bize karşı geliştirilmek istenen bu planı böylece daha ilk adımını atarken, başarısızlığa uğratmada aktif davranacağız. Zamanı ve zemini çok iyi kullanacağız. Sadece bu planı boşa çıkarmakla yetinmeyeceğiz, Güney’i muazzam bir devrimci gelişmenin zemini haline getireceğiz. Elverişli koşullarından dolayı Güney’i devrimci gelişmenin boy attığı bir alan düzeyine çıkarmak, Irak bütünlüğü içinde bir çözüme, demokratik ve özgür bir Kürdistan temelinde bir birlikteliğe de yol açmak amacımızdır.”

İŞBİRLİKÇİLİĞİN DEĞİL, DİRENİŞİN ÜSSÜ

Güney’i, işbirlikçilere ve TC’nin özel savaşına destek veren bir alan değil, tersine buna başarıyla karşı koyan, sağlam bir direniş cephesi, onun geri üssü durumuna getirme amacında olduklarını kaydeden Öcalan, Güney halkının da devrimin dayanacağı bir halk olarak rolünü oynayacağını ifade ediyor. Buna engel teşkil eden tutum, örgüt ve onun önderliğinin aşılacağını söyleyen Öcalan, şunların altını çiziyor: “Eğer bir birliktelik isteniliyorsa bu halkın yurtseverliği, düşmanın çıkarlarına alet olmayan ve düşmanın iradesini durduran bir temelde olacaktır. KDP ve Barzani önderliği ya bu çerçeveyi kabul edecek ya da aşılmayı göze alacaktır. Ya yurtsever demokratik hareketin genel çıkarlarına tabi olurlar ve düşmanla ilişkilerini sınırlandırırlar ya da ortadan kaldırılır veya bu savaşımın sonunda başlarına gelecek olanları kabul eder, kaderlerine razı olurlar. Bizim yaklaşımımız böyledir. Bu, yalnız Güney’deki savaş için geçerli değildir, bütün Kürdistan’ı ilgilendiren bir savaştır. Bunun arkasındaki güç, Türkiye’dir. Bu, tüm Kürdistan geneline karşı oynanan bir oyundur. Dolayısıyla hiç kimse ‘PKK neden Güney’e karışıyor’ diyemez. Aslında Güney’e karışmıyoruz, Güney’deki halkın yurtsever demokratik çıkarlarına destek sunuyoruz. Biz bir destek gücüyüz; bize karşı geliştirilen bir planın boşa çıkarılmasının savaşçı gücüyüz. Buradaki savaşım son derece meşru, vazgeçilmez bir savaştır.”

PKK’NİN TAKTİK ESNEKLİĞİ

Burada da belirleyici olanın, aslında öz gücün, taktiksel olarak iyi değerlendirilmesi olduğunu vurgulayan Öcalan, eğer Güney Savaşı’ndaki gibi devrimci taktikler daraltılmazsa, sağ savunmacı veya intiharvari sol sekter anlayışlar etkili olmazsa, kendi düzenli ve planlı taktiksel gelişmelerini sürdürürlerse bu süreçten kesinlikle başarılı çıkabileceklerini söylüyor. PKK’nin taktik esnekliğinin her türlü olumsuzluğa da her türlü gelişme ve olumluluğa da cevap verebileceğini belirten Öcalan, öyle ciddi bir çıkmaz görmediklerini dile getiriyor. Öcalan, şöyle sürdürüyor: “Bazıları bizi kendi darlıkları içinde boğmaya götürmezlerse, savaş kurallarına ters düşmezlerse ve kendilerini teslimiyete yatırmazlarsa; kararlı, direnişçi ve gerilla yöntemine ağırlık veren bir yaklaşım sonuç alır. Sonuç aldığında çok ciddi siyasal gelişmelere yol açar. Kürt federe devletinin içeriği değişir, buna devrimci bir atılım kazandırabiliriz. Bu da halkın muazzam nefes alma ve güç kazanması anlamına gelir. Bu, federe oluşumun daha da bağımsız ve özgür, kendi iradesiyle gelişen ve güçlenen bir kurum haline gelmesine yol açar; bu anlamda Kürdistan geneline de katkı sunabilir. Gelişmeleri bu temelde zorlayacağız. Bu, aynı zamanda Kürdistan için geniş bir inisiyatif olduğu gibi, onu uluslararası düzeye taşırır; bir tür bağımsız bir güç gibi değerlendirilmesine ve muazzam bir diplomasiye yol açmaya götürür. Türkiye üzerinde ağır etkide bulunur. Onun Kürdistan’a dayattığı imha planını boşa çıkarmakla kalmaz, devrimci savaş planlarımızın güç kazanmasına da yol açar. Boğuntuya değil soluk almaya, gerilemeye değil ilerlemeye ve yayılmaya hizmet eder. Zaten Güney’e gelen Kuzey halkı da var. Kuzey daha şimdiden Güney halkıyla fiziksel anlamda da birleşmiştir. İki parçadaki halkın bir biçimde birleşmesi gerekiyor. 1990’da Güney halkının Kuzey’le tanışması, şimdi de Kuzey halkının Güney halkıyla bütünleşmesi ortaya çıkıyor. Bunun uluslararası sonuçları da olacaktır. Bunun BM’in desteğine yol açması da söz konusudur.”

DEVRİMCİ PLANIN ŞANSINI ARTIRIR

Bütün bunların Türkiye’nin bölge dengesini, statükosunu zorladıkça zorlayacağını belirten Öcalan, bütün bunları hiç şüphesiz işleyeceklerini; en önemlisi de askeri faaliyetlerini yoğunlaştıracaklarını, siyasal ve diplomatik alanı daha da zorlayacaklarını ifade ediyor. Bunun, devrimci planın şansını daha da artırdığını söyleyen Öcalan, şöyle konuşuyor: “Yani karşı devrimin planı, devrimci planı besleyebilir, devrimci plana dönüşebilir. Hayale kapılmıyoruz, en önemlisi de kendiliğinden bir gelişmeyi beklemiyoruz. Gelişmeler, tırnakla sökülüp ortaya çıkarılır. Bu gelişmeler, muazzam bir duyarlılıkla, görevlerin üzerine amansız yürümeyle ortaya çıkarılabilir. Kısaca, çok ciddi bir taktik adım olur ve sonuçları da hayli etkileyici bir biçimde ortaya çıkabilir. Özellikle siyasal sonuçları hem bölgede hem de uluslararası alanda derin olur. Bu da yepyeni bir dönemin içine girmek demektir. Bu, Kürdistan’ın uluslararası alanda kendisini kabul ettirdiği, statüsünü yarattığı, diplomasiye yol açtığı, belki de devlet statüsüne yakın bir kabul görmeyi yaşadığı durumun üzerine kurulacak bilinçli örgütsel ifadesine yol açacaktır.”

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ

Kürdistan Ulusal Kongresi veya temsilinin, onun hem içte hem de dıştaki temsilcilikleri daha fazla devrimin iradesinin hizmetinde veya onu dikkate alan, bireysel tarzları ve aşiret sınırlarını artık zorlayan, çağdaş, ulusal birlikteliği kabul eden kurumları ve onların kurallarını dikkate alan bir dönemin içine girilmesine yol açacağının altını çizen Öcalan, ısrarla şunları vurguluyor: “Her örgütü artık kendi bencil çıkarları yerine, ulusal bir temsili esas almaya ve ona bağlı olmaya götürür. Bu da yepyeni bir gelişme dönemi olacaktır. Buna da PKK öncülük ediyor, bunun çok önemli olanakları ortaya çıkıyor. Partimizin başlangıçtaki ideolojik ve politik önderliği, şimdi pratik önderlikle tamamlanıyor. Bu, kendini uluslararası alanda kabul ettirmesi ve meşrulaştırmasıyla kanıtlıyor. Hiç kuşkusuz bütün bunlar devrimci tasarım, plan ve perspektif düzeyinde ele alınıyor. Yaptığımız hazırlıklar, güçlerimizin hali hazırdaki mevzilenme durumu, bunun bir tasarıdan ibaret olmadığını, günlük olarak da hayata geçirilebildiğini gösteriyor. Bu konuda artık pratik bir öncülük görevi ile karşı karşıyayız. Daha olgun, daha sorumlu, bütün sonuçları önceden kestirebilen ve ona göre güne anlam verebilen, başta gerilla cephesi olmak üzere hemen her cephede, Kuzey’de ve Güney’de silahlı savaşımı geliştirme, yine siyasal birliktelikleri, Kuzey’de ve Güney’de cephesel birliktelikleri geliştirme, bunu diplomatik alana taşırma gibi önemli ve başarılabilecek ama gerçekten politik sanat biçiminde karşılanması gereken bir tarzda üzerine yürüyebileceğimiz görevlerle karşı karşıyayız.”

YENİ TAKTİK HAMLE DÖNEMİNİN KAZANANI

Mevcut faaliyetlerin daha da kurumlaşması, daha eğitimli hale getirilmesi, daha sağlam, kolektif temsilciliklere ulaştırılmasının önemine işaret eden Öcalan, diğer güçlerle her düzeyde sağlayacakları birlikteliğinin önemi üzerinde duruyor. İdeolojik, politik ve pratiksel gelişmelerinin, bütün bunlara cevap verebileceğini kaydeden Öcalan, bu işlere Kürdistan çapında öncülük etmede hem iddialı hem de olanaklı kılabileceğini söylüyor. “İnanıyoruz ve yaptıklarımıza dayanarak söylüyoruz ki; yeni taktik hamle döneminde kazanan biz olacağız” diye Öcalan, şunları dile getiriyor: “Kazanmak için büyük tecrübelerimizin olumsuz yönlerini aşarak, olumlu yönlerini amansız bir biçimde hayata geçirerek yenilmez kılacağız. Halkımızın ve bütün yurtsever güçlerin büyük özlemle beklediği gelişmeleri ortaya çıkaracağız. Düşmanın bu sinsi, alçakça ve yok edici planına karşı verilecek büyük devrimci karşılık budur, büyük sorumluluk ve mutlaka başarılmak durumunda olan taktik budur. Artık içte ve dışta hiçbir engel bizi böylesine bir taktiği hayata geçirmekten alıkoymamalıdır. Engel teşkil eden ne varsa çok doğru ve yetkin bir tarzda üzerine gidilip aşılmalıdır ve sonuçta başarı sağlanmalıdır.

YA KAZANACAĞIZ YA KAZANACAĞIZ

Büyük bir özlemle böylesi bir aşamaya ulaşmaya çalışan partimiz, belki de ilk defa kendi özgür iradesiyle, halkımızın özgücüne dayalı olarak beklediği bir gelişmeyi, yine iddia ettiği oldukça haklı ve mutlaka sağlanması gereken bir gelişmeyi yaşayabilir. Fırsatı ve olanağı da değerlendirememe gibi bir hastalığa göz yummayız. Kendiliğinden, sağ savunmacı veya sol sekter yaklaşımlarla hiç kimsenin bu önemli gelişme dönemine olumsuz yansıması kabul edilemez. Böyle bir dönemde herkes çok iş yapabilir. Düşmanın özellikle dayattığı, alçakça katliamlarla sonuçlandırmak istediği tasfiye hareketine karşı, her düzeyde böylesine büyük bir güç kazanmakla, sadece düşmanın beklentilerini boşa çıkarmayı değil, onun Kürdistan üzerindeki insanlığa aykırı, ulusal ve toplumsal gelişmeye aykırı bütün yönelimlerinin ve politikalarının da sonu olabilecek bir gelişmeyi, aslında taktik değil, stratejik bir gelişmeyi sağlamakla karşı karşıya olduğumuzun derin bilincindeyiz.

Bütün bu değerlendirmelerin ortaya çıkardığı gelişme perspektifleri ve en önemlisi de amansız çabalarımızla pratiğe doğru yönelirsek, kazanacağız. Böylesine bir dönemde her zamankinden daha fazla hem bilinçli irademizle ortaya çıkardığımız hem de bazı bölgesel gelişmelerin daha çok hızlandırdığı bu olanakları çok iyi göreceğiz. Umut edilen, çok arzulanan ve oldukça da planlanan bu gelişme dönemi, bu yaklaşımla karşılanırsa özgür iradenin ve halkın, artık gerçekten kazanmak için çaba harcadığı ve destek verdiği bir dönem ve bu dönemin başarılı gelişmesi ortaya çıkacaktır. Bu dönemi böyle kazanmak, muhakkak büyük zorlukların üstesinden gelmekle olur; birçok şehidi olabilir. Gerçekten statüsü böyle olan ve hakkında böyle düşünülen bir ülke ve halk yaşamak istiyorsa, yine buna öncülük etmede iddialı olan bir parti sağlam öncülük etmek istiyorsa, bütün bu zorlukları önceden göz önüne getirmeli, zorlukları kadar fırsatları ve olanaklarını da iyi değerlendirmelidir. Her şeyiyle ‘Ya kazanacağız, ya kazanacağız’ diye hareket ederek savaşmalı, yürümeli ve mutlaka kazanmalıdır.”