Öztürk: İktidar Kobanê’ye saldırarak ömrünü uzatmaya çalışıyor

DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, sunabileceği hiçbir argüman kalmayan iktidarın, Kürtler ve insanlık için sembol olmuş Kobanê’ye ve Rojava’ya saldırarak ömrünü uzatmaya çalıştığını vurgulayarak, burada muhalefetin takınacağı tavrın önemli olduğunu söyledi.

Taksim’deki bombalı saldırının hemen ardından, henüz şüpheliler dahi yakalanmamışken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Kobanê’ye işaret etmesi dikkat çekmişti. PKK ve YPG’nin saldırının kendileriyle hiçbir alakası olmadığını açıklamasına, gözaltına alınıp tutuklanan zanlıların profillerine, çelişkili ifadelerine, hatta iktidarın desteklediği ÖSO gruplarına da atıfta bulunmalarına rağmen, dikiş tutmayan bu senaryo üzerinde durulması birçok soru işaretlerini beraberinde getirmişti. Bundan 1 hafta sonra Türkiye’nin Kobanê’ye saldırması hakkında ANF’ye değerlendirmelerde bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, AKP-MHP iktidarının kendi sistemini sürdürmek için Kürtlere yönelik hem ülke içerisinde hem dışarısında bir savaş ve yok etme politikası uyguladığını vurguladı.

‘KOBANÊ’NİN HEDEF ALINMASININ İKİ BOYUTU VAR’

Taksim saldırısından tam 1 hafta sonra Soylu tarafından işaret edilen Kobanê başta olmak üzere Rojava’ya Türkiye tarafından hava saldırısı düzenlenmesinin tesadüf olmadığını vurgulayan Öztürk, özellikle Kobanê’yi hedef almalarının iki boyutu olduğuna dikkat çekti. Öztürk şöyle konuştu: “Kobanê, DAİŞ çetelerine karşı kadınların öncülüğünde kahramanca bir direniş sergileyip destan yazdı. Bu anlamda DAİŞ’in sonunun başlangıcı Kobanê oldu. Bu süreçte başbakan olan şimdiki cumhurbaşkanı Erdoğan gülerek, ‘Kobanê düştü, düşecek’ açıklamasını yapmıştı ama Kobanê düşmedi. Kobanê hem Kürdistan’ın dört parçasında ulusal bilinci yükseltti, hem de insanlık değerlerini ayaklar altına alan DAİŞ çetelerinin yenilgisinin başlangıcı oldu. İktidar bütün imkanlarını kullanmasına rağmen Kobanê’yi ve Rojava’yı düşüremedi. İkinci boyutu ise, iktidar Kürtlere karşı topyekun bir savaş başlatmış durumda. Ve bu savaş üzerinden iktidarlarını devam ettirmek istiyorlar. Bunu da anayasayı, uluslararası hukuku ayaklar altına alarak yapıyorlar.”

‘SALDIRI PLANI YENİ DEĞİL, 1 YILDIR GÜNDEMDE’

İktidarın bugüne kadar uyguladığı hiçbir yöntemden netice alamadığını dile getiren Öztürk, Güney Kürdistan’da işgal girişiminde bulunduklarını, kimyasal silahtan insansızlaştırma politikalarına kadar her şeyi denediklerini söyledi. Öztürk, Kobanê’ye yönelik saldırı planının yeni değil tam 1 yıldır gündemde olduğunu ve zaman zaman açıktan da ifade edildiğini hatırlattı. Bugün Kürtler ve insanlık açısından sembol olan Kobanê’ye saldırmalarının sürdürdükleri savaş siyasetinin iflas ettiğinin göstergesi olduğunu vurgulayan Öztürk, “Tüm işgal girişimlerine rağmen iktidarın Kürt’ü, Kürdistan halkını sindiremeyeceği, korkutamayacağı, geri adım attıramayacağı Kobanê direnişinin 8. yılında tekrar ortaya çıkmıştır” dedi.

‘BU SALDIRILAR İÇ SİYASETİ DİZAYN ETMEYE DÖNÜK’

İktidarın bütün bu saldırılarının esas olarak iç siyaseti dizayn etmeye dönük olduğunu belirten Öztürk, bu konuda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kamuoyuna sızan tapelerdeki, “Gerekirse Türkiye’ye iki füze attırırız. Bu şekilde Suriye'ye gireriz” sözlerini hatırlattı. Taksim İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırının ardından da henüz şüpheliler dahi yakalanmadan Kobanê’ye işaret edilmesinin bu siyasetin bir parçası olduğunu ifade eden Öztürk, “Nitekim bütün gelişmeler Taksim’deki saldırının Suriye’de kendilerinin desteklediği, maaşlarını ödedikleri cihatçı çeteler tarafından yapıldığını ortaya koyuyor. Ama burada adres şaşırtarak aslında özellikle HDP’ye ve HDP’nin dostlarına verilen desteği yok etmeyi ve milliyetçi kesimi konsolide etmeyi amaçlıyorlar. Kaybettikleri gücü tekrar toparlamak için hem HDP ve dostlarına verilen desteğin önünü kesmeyi hem de milliyetçi kesimi konsolide etmeyi amaçlıyorlar. Bunu böyle okumak gerek” diye konuştu.

‘SAVAŞ ÜZERİNDEN MUHALEFETİ HİZAYA GETİRME HEDEFİ VAR’

Taksim’deki saldırının tam da çözüm süreci spekülasyonlarının yapıldığı bir atmosferde gerçekleştirilmesini de değerlendiren Öztürk, Kürtlere yönelik saldırılar ve cezaevlerindeki tecrit ve zulüm uygulamaları ortadayken çözüm sürecinden bahsetmenin mümkün olmadığını vurguladı. Bu tür söylemlerin Kürtlerin ve dostlarının verdikleri mücadeleyi aşağıya çekmeye yönelik olduğunu vurgulayan Öztürk, şunları kaydetti: “Çözüm süreci varmış gibi bir beklenti yaratmak aslında bir umut yaratıp, hem Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’a uygulanan ağır tecrit koşullarına hem savaşa karşı giderek yükselen tepkileri bastırmaya yönelik. Artık iktidarın elinde sunabileceği bir argüman kalmamıştır. Neye ihtiyacı var; savaşa ihtiyacı var. Savaş üzerinden bütün muhalefeti hizaya getirme hedefleri var ve bu şekilde biten iktidarlarının ömrünü uzatmaya çalışıyorlar.”

‘ABD’NİN BİLGİSİ DAHİLİNDE, ONAY İSE RUSYA’DAN’

Bu anlamda Taksim senaryosunun tamamen saldırıya gerekçe uydurma kılıfı olduğunu belirten Öztürk, ABD ve Rusya tarafından daha önce Kuzey ve Doğu Suriye’ye herhangi bir saldırıya izin verilmediğini, ancak bu senaryo sonrası Rusya’dan onay alındığına dikkat çekti. Zaten Rojava’ya yönelik böyle bir saldırının ABD ve Rusya’dan bağımsız yapılamayacağının altını çizen Öztürk, Türkiye’nin saldırılar için Suriye’de kullandığı hava sahasının zaten Rusya’nın kontrolünde olduğunu belirtti. Amerika’nın da saldırıdan bilgisi olduğunu vurgulayan Öztürk, saldırıdan iki gün önce kendi vatandaşlarını uyardığını anımsattı. Rusya açısından bu kadar kullanışlı bir hükümetin daha önce Türkiye’ye hiç gelmediğini ifade eden Öztürk, Rusya’nın da Türkiye’yi yanında tutmak noktasında saldırıya onay verdiğini söyledi.

‘KÜRTLERİ HESABA KATMAMA DÖNEMİ GEÇTİ ARTIK!’

Öztürk, Ortadoğu coğrafyasında Rusya’nın da, ABD’nin de Kürtlerin kazanımlarını kendi menfaatleri doğrultusunda bir koz olarak gördüklerini söyledi. Kürtlerin Kobanê, Kuzey ve Doğu Suriye’de verdikleri mücadele sonucunda dünyada güç olduklarını kaydeden Öztürk, “Bugün Kürtleri hesaba katmadan Rusya izin verecek, ABD’nin bilgisi dahilinde olacak ya da başka bir gün Amerika buna izin verecek, bunlar netice alınacak durumlar değil. Yani bu hesapları yaparken Kürtlerin de bir gelecek hesabının olduğunu bilmeleri gerekiyor. Sadece Türkiye’de değil Ortadoğu coğrafyasında da Kürtlersiz hesap yapmak, Kürtler üzerine hesap yapmak sonuç vermeyecek. Kürtleri yok etmek, Kürtleri kullanmak, o dönemler geçti artık. Kürtler de artık her açıdan bir güçtür. Bu hesaplar belki AKP-MHP iktidarını ve Türkiye’deki faşistlerin gönlünü hoş edebilir ama ileriki dönemlerde bu çok büyük sıkıntıları ve sorunları Türkiye’nin başına getirecek. Çünkü Türkiye orada suç işliyor, gazetecileri ve sivilleri vuruyor. Bu konuda Rusya hesap vermeyecek, bunun faturası Türkiye ve Türkiye halklarına çıkacak” dedi.

‘BU SALDIRILAR DAİŞ ÇETELERİNİ DE CESARETLENDİRİYOR’

Bu anlamda Demokratik Suriye Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin yaptığı, “Sonuçları herkesi etkileyecek” uyarısını da değerlendiren Öztürk, bombardımanın yapıldığı bölgenin sonuç itibariyle Suriye toprakları olduğunu ve bu durumun sadece Kürtleri ilgilendirmediğini hatırlattı. Bu tür saldırıların DAİŞ çetelerini de cesaretlendirdiğine dikkat çeken Öztürk, karadan yapılacak olası bir saldırının bu çeteleri daha da güçlendireceği uyarısında bulundu. Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası güçlere derhal harekete geçme çağrısında bulunan Öztürk, şöyle konuştu: “DAİŞ çetelerinden herkes korkarken, onlarla mücadele eden ve sonlarını getiren bugün bombalanan halkımız oldu. Dolayısıyla bu tür saldırılara karşı hem sınır güvenliği noktasında hem de uçuşa yasak bölge açısından BM’nin devreye girmesi gerekiyor. Burada işlenen suç sadece Kürtlere karşı değil, bir insanlık suçudur. Bu insanlık suçunun hesabını da başta BM olmak üzere tüm uluslararası kurumların sorması gerekiyor. Kürtlerin kendini ispatlamasına gerek yok, neyi savunduysalar bunu zaten ortaya koydular. İnsanlık bugün dünyada rahat uyuyorsa bu Kürtlerin DAİŞ çetelerine karşı verdiği mücadele sonucundadır. Büyük bedellerle bu direniş verildi. Dolayısıyla burada sadece Kürtlere değil, insanlığa sahip çıkmak gerekiyor. Herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi lazım.”

‘KENDİNE MUHALEFET DİYORSAN KÜRT MESELESİNDE DE İKİ KELİME EDECEKSİN’

Söz konusu Kürt meselesi olduğunda kör ve sağırları oynayan Türkiye’deki ana muhalefeti de eleştiren Öztürk, bugüne kadar muhalefet bu kirli siyasete karşı çıksaydı, bugün farklı bir noktada olunabileceğini söyledi. Özellikle 8 yıldır Kürtlere yönelik insanlık suçlarının yoğunlaştığını hatırlatan Öztürk, şunları kaydetti: “Bu çürümüş sistemle ilerlemek artık mümkün değil. Gelinen noktada ne demokrasiden ne insan haklarından ne de ekonomiden bahsedebiliriz. Bugün ülkeyi bu noktaya getiren, iktidarın Kürt meselesinde sadece çözümsüzlük üreten Kürt düşmanı politikalarıdır. Biz öldürüldük, hapsedildik, sürgün edildik, ilkesel olarak neredeysek aynı yerdeyiz, değişen bir şey olmadı. Ama bu durumdan Türkiye halkları etkilendi. Dolayısıyla kendine muhalefet diyorsan Kürt meselesinde de iki kelime edeceksin. Meseleyi çözme noktasında söylemler geliştirmeleri lazım. Bu yapılmadığı sürece hiçbir şey değişmez. DTK olarak sözümüz iktidara değil, çünkü onlar zaten Kürt düşmanlığı yapıyor, onlar zaten 100 yıl önce kurulan sistemi temsil ediyor, bizim sözümüz bir şeyleri değiştireceğini vaat eden muhalefetedir, onların takınacağı tavır önemli. Yani aynı sistem devam edecekse hiçbir değişmeyeceği gibi, var olan sorunlar daha da derinleşir. Sadece şapka değişmiş olur. Sayın Öcalan’ın dediği gibi, ‘Şapkanın rengi değişiyor ama kafa aynı kafaysa bir şey değişmez’ diyor. Yani o açıdan eğer AKP-MHP iktidarı yenilgiye uğratılmak isteniliyorsa, kendini alternatif olarak gösterenlerin de hem Kürtlere hem de Türkiye halklarına yönelik olumlu bir söylem geliştirmesi lazım. Yoksa dediğim gibi var olan sistem devam eder ve bu sorun çözülmez.”