Şerik: Uluslararası komploya karşı gelişen direniş evrenseldir

Şerik: Uluslararası komplo amacına ulaşmadı. Önder Apo eşsiz direnişi ile komployu boşa çıkarttı. Önder Apo o koşullarda geliştirdiği yeni paradigma ile gerek PKK mücadelesine gerek dünya halklarına yeni ufuklar sundu, perspektifler oluşturuldu.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, "3 Dünya Savaşı’nın başladığı koşullar da reel sosyalizmin tarih sahnesinden çekildiği, kapitalist küresel sermaye güçlerinin aslında tek kutuplu dünya ilanında bulunduğu bir süreci anlatıyordu. Reel sosyalizmin çözülmesiyle, onun bıraktığı boşluk da bu küresel sermaye güçleri tarafından doldurulmak istendi. Küresel sermaye güçlerinin de başını çeken ABD’ydi.

Uluslararası komployu düzenleyen de aslında ABD, İngiltere ve İsrail oldu. Bu üçlünün uluslararası komployu düzenlerken ki temel amacı da kendi öncülüklerinde oluşturduğu müttefik güçleri ile Ortadoğu'ya bir müdahalede bulunmaktı. Önder Apo’nun rehin alınması da zaten bunun bir sonucuydu" diye konuştu.

PKK Merkez Komite üyesi Cemal Şerik ile 1998’de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla başlayan uluslararası komplonun 23. yılını, 6-7-8 Ekim Kobanê Serhildanının 6. yıldönümü ve 10 Ekim Ankara Gar katliamını konuştuk.

9 Ekim 1998’de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla başlayan uluslararası komplo 22. yılını dolduruyor. Kürt Halk Önderi uluslararası komployu boşa çıkarmak için 22 yıldır amansız bir mücadele yürütüyor. Komployla gerçekleştirilmek ve günümüzde tamamlanarak amacına ulaştırılmak istenen nedir?

Uluslararası komplonun üzerinden 22 yıl geçti. Fakat uluslararası komplo hala devam ediyor. Uluslararası komplo ile hangi amaçlara ulaşılmak istenmişse, uluslararası komplocu güçler aynı amaç etrafında İmralı’da Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecritle hedefine ulaşmak istiyor. Bunun karşısında da Önder Apo’nun uluslararası komplo karşısındaki direnişi her gün çok daha fazla boyutlanarak, geniş bir alana yayılarak devam ediyor. Geniş bir alana yayılan bu direniş gerçeği İmralı duvarlarını aşmış, Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu’yu içerisine almış bulunuyor. Sadece Ortadoğu ile de sınırlı değil. Tüm dünyayı içerisine alarak evrensel bir direnişe dönüşmüş bulunuyor.

Önder Apo komployu başında gördü ve buna karşı da değerlendirmelerini yaptı. Kürdistan halkına, Türkiye toplumuna, dağda gerillaya çağrıda bulundu. Bu temelde de hem kendisi komploya karşı bir direniş başlattı, hem de halkın bu komploya karşı mücadele içerisinde olması gerektiği yönünde çağrıda bulunmuş oldu. 9 Ekim ile Önder Apo bu direnişini başlattı. 9 Ekim’den günümüze kadar da bu direniş devam ediyor.

ÖNDER APO'NUN ÖĞRETİSİ DEVRİMCİLERİN GELECEĞİNİ YARATMA REHBERİ OLDU

Komplo ilk başladığı zaman Önder Apo’nun direnişi toplum tarafından, dağlarda gerilla tarafından karşılığını buldu. O günden itibaren halk sokaklara döküldü. Dağda gerilla fedai eylemlerde bulunmaya başladı. Zindanlarda tutsaklar ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla eylemler başlattı. Bu direniş o günle sınırlı kalmadı ve günümüze kadar gerçekleşen, giderek çığ gibi büyüyen bir direniş halini aldı. Şimdi sadece Kürdistan ile dağla da sınırlı değil, sadece Kürtlerin yaşadığı coğrafyalarla da ülkelerle de sınırlı değil.

Önder Apo’nun rehine koşullarında geliştirdiği öğreti tüm dünyada devrimcilerin, sosyalistlerin, kapitalist modernite karşıtı olan herkesin geleceğini yaratma mücadelesinin bir rehberi haline geldi. Bu mücadelede çok büyük somut kazanımlar oldu. Rojava Devrimi bunun somut bir göstergesiydi. Dört parça Kürdistan’da gelişen özgürlük mücadelemiz bunun somut bir göstergesiydi. Şimdi bu somut göstergeler büyük kazanımlar şeklinde kendisini zafer aşamasına doğru götürüyor.

Komployu gerçekleştiren güçler 3. Dünya Savaşı kapsamında çeşitli alanlarda bugün çelişkiler yaşıyor. Bu durum neyi ifade ediyor?

Uluslararası komplo, 3. Dünya Savaşı gerçekliği içerisinde anlam bulmuştu. 3 Dünya Savaşı’nın başladığı koşullar da reel sosyalizmin tarih sahnesinden çekildiği, kapitalist küresel sermaye güçlerinin aslında tek kutuplu dünya ilanında bulunduğu bir süreci anlatıyordu. Reel sosyalizmin çözülmesiyle, onun bıraktığı boşluk da bu küresel sermaye güçleri tarafından doldurulmak istendi. Küresel sermaye güçlerinin de başını çeken ABD’ydi. Uluslararası komployu düzenleyen de aslında ABD, İngiltere ve İsrail oldu. Bu üçlünün uluslararası komployu düzenlerken ki temel amacı da kendi öncülüklerinde oluşturduğu müttefik güçleri ile Ortadoğu'ya bir müdahalede bulunmaktı. Önder Apo’nun rehin alınması da zaten bunun bir sonucuydu.

O nedenle o günkü koşullarda uluslararası komplocu güçler etraflarında geniş bir çevre oluşturdular. Mısır’ı, Yunanistan’ı, Rusya’yı uluslararası komploya dahil ettiler. Ve bu komploda da Türkiye’ye zindan bekçiliği görevini verdiler. Bu açıdan uluslararası komplo bu yönüyle geniş bir suç ortaklığı içerisinde gerçekleştirildi. Avrupa devletleri de uluslararası K-komploya ortak oldular. Önder Apo Suriye’den ayrıldığında Yunanistan hükümeti Önderliğe vermiş olduğu sözlerinin gereklerini yerine getirmedi. Rusya’nın verdiği sözler vardı. Rusya vermiş olduğu sözlerin gereklerini yerine getirmedi.

Önderlik Avrupa'ya geçti. Avrupa’da da büyük engellerle karşılaştı. İtalya hükümeti büyük baskılar altına alındı. İtalya’ya karşı uluslararası alanda yaptırımlar uygulanmaya çalışıldı. Ve Önderlik İtalya’dan ayrılmak zorunda bırakıldı. Önderlik İtalya’dan ayrıldıktan sonra binmiş olduğu uçağın Avrupa topraklarına inmesinin önüne geçildi. Tüm Avrupa devletleri bu suça ortak oldular. Bu suç sadece adı geçen ülkelerle, devletlerle de sınırlı değildi.

KOMPLODA İŞBİRLİKÇİ KÜRTLERE DE ÖNEMLİ ROLLER VERİLDİ

Uluslararası komplonun içerisinde işbirlikçi Kürtlere de önemli bir şekilde rol verildi. Aslında Amerika’da 1998’in 17 Eylül’ünde Washington’da yapılan anlaşma uluslararası komplonun uygulamaya konulmasında atılan son imza anlamına geldi. Atılan bu son imzada ABD ile işbirlikçi çevreler o imzanın sahipleri oldu.

O nedenle uluslararası komplo geniş bir konsensüsle komplocu güçlerle işbirlikçilerin ortak olarak yürüttüğü bir komplo olarak tarih içerisinde yer aldı. Önder Apo’nun, PKK’nin ortaya çıkardığı bir Kürt gerçekliğinden bahsediyoruz. Bu Kürt karşıtlığı temelinde gerçekleşti. Ve bu Kürt karşıtlığı içerisinde de bu güçlerin hepsi bir araya geldi. Eğer komplo o gün amacına ulaşsaydı uluslararası komplocu güçler kendi aralarında birbirlerine bulunmuş oldukları vaatlerin gereklerini yerine getireceklerdi.

Yunanistan’a vaatlerde bulundular. Ege sorununun, adalar sorununun çözüleceğini söylediler. Rusya'ya mavi akım projesini sundular. O günkü bulunduğu ekonomik ve siyasal sıkışmışlıkta rahat nefes aldırabileceklerini belirttiler. Fakat komplo amacına ulaşmadı. Önder Apo eşsiz direnişiyle komployu boşa çıkarttı. Önder Apo o koşullarda geliştirdiği yeni paradigma ile gerek PKK mücadelesine gerek dünya halklarına yeni ufuklar sundu. Perspektifler oluşturuldu. Bunlar mücadelede yeni kazanımların oluşması anlamına geldi. Ki bunun bir sonucu olarak, Kürdistan’da 1 Haziran 2004 yılında devrimci hamle başlatıldı. Bu hamle aslında komplocu güçlere karşı verilen en anlamlı bir cevaptı. Komplonun boşa çıkarıldığının ilk resmi ilanı anlamına geldi.

Güney Kürdistan’da da özgürlük seçeneği güçlendi. Rojhilat Kürdistan’ında da özgürlük seçeneği güçlendi. Ve Rojava’da özgürlük seçeneği kendisini 19 Temmuz Devrimi’nde zafere ulaştırdı. Kürdistan halkı önünde yeni bir seçenek ortaya çıkarttı.

KOMPLOCU GÜÇLER BİRBİRLERİNE VERDİKLERİ SÖZLERİ TUTMADILAR

Komplocu güçlerin PKK karşısında, Kürdistan halkı karşısında, Önderlik şahsında uygulamaya koymuş oldukları o komplo içerisindeki birliklerini de kaybetmeye başladılar. Kendi aralarında birbirlerine vermiş oldukları sözlerin gereklerini yerine getiremediler. Birbirlerine söz verenler şimdi karşı karşıya geldiler. Soykırımcı TC devleti Yunanistan’a sözler vermişti, yerine getiremedi. Mısır’la şimdi karşı karşıya geldiler. Rusya ile de temelde şu anda karşı karşıya geldiler. ABD beslediği büyüttüğü canavarı kontrol altına alma zorunda kendisini hissetmeye başladı.

Komployu en fazla destekleyen güçlerden biri de Almanya’ydı. Almanya bile Türkiye’ye verdiği destekte kendini gözden geçirme ihtiyacı duyar hale geldi. Bu uluslararası komployu gerçekleştiren güçlerin de kendi gerçekliğini anlatıyor. Gelinen aşamada uluslararası komplonun vardığı boyut bu olurken aslında görülmesi gereken en önemli hususlardan biri de şu; Önderlik direnişi ile komployu boşa çıkarttı. PKK mücadelesi ile komployu boşa çıkarttı. Kürdistan halkı Önderliğini sahiplenerek komployu boşa çıkardı. Şimdi komplo Ortadoğu kapsamı içerisine alındı. Sadece Ortadoğu ile de sınırlı kalmadı, Ortadoğu’nun çevresine yayıldı.

Bugün Kuzey Afrika uluslararası komplonun yayılan alanlarından biri haline geldi. Azerbaycan-Ermenistan sınırı, Kafkasya uluslararası komplonun yayılma alanlarından biri haline geldi. Ulaşmak istenen amaç ise küresel sermaye güçlerinin dünyada oluşturmaya çalıştığı yeni dünya düzenini sağlamaktı. Şimdi uluslararası komplo bu aşamaya gelmiş durumda. Komploya destek verenler, o komploya karşı bir mücadele etme gerçeği ile karşı karşıya gelmiş durumdalar.

22 yıldır Kürt halkı, özgürlük hareketi ve dostları komploya karşı kesintisiz bir mücadele yürütüyor. KCK’nin başlatmış olduğu hamlenin ardından KCDK-E’nin 10 Ekim’i "Önder Apo’ya küresel özgürlük günü" ilan etmesi ne anlama geliyor?

Uluslararası komploya karşı başından itibaren mücadele de uluslararasıydı, evrenseldi. Bu Önder Apo şahsında somutlaşmıştı. PKK şahsında somutlaşmıştı. Kürdistan halkı şahsında somutlaşmıştı. Uluslararası komploya karşı gelişen direniş evrenseldi. Evrensel olan bu direnişe, evrensel boyutta katılımlar da ortaya çıktı. Aslında mevcut süreçte uluslararası komploya evrensel düzeyde konan karşı koyuşlar başında olması gerekenlerdi. Başında olması gerekenler, şimdi uluslararası komploya karşı geliştirilen direnişle ulaşılan bir sonuç anlamına geldi. Bu sonuç kendisini en somut anlamda Rojava Devrimi’nde gösterdi. Rojava Devrimi adı üzerinde Rojava Devrimi, ama aynı zamanda dünya devrimiydi. Böylesi bir özellik ifade eden bir devrim evrenseldir. Evrensel olan bu devrim evrensel anlamda savunulmaya başlandı.

Gelinen aşamada da uluslararası komploya karşı sürdürülen direniş evrensel boyut halini aldı. Uluslararası alanda Kürt dostları Önder Apo’nun paradigmasına sahip çıkan aydın, entelektüel, akademisyenler, örgütlü siyasi güçler, toplum uluslararası alanda da Önderlik öğretisine sahip çıkar hale geldi. Önderlik üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı mücadele eder hale geldi. Dünyanın her tarafında mücadeleler var. İngiltere’nin en büyük sendikalarından olan işçi örgütlenmeleri Önder Apo’nun özgürlüğü için kampanyalar başlattı. Uluslararası alanda Önder Apo’nun özgürlüğü için konferanslar düzenleniyor.

Sadece siyasal, entelektüel, akademik düzeyde işçi örgütlerinin, aydın çevrelerin geliştirdikleri mücadelelerle sınırlı değil. Sanatsal-kültürel düzeyde de Önderliğe sahip çıkılıyor. Önderlik öğretisi uluslararası düzeyde sanatsal-kültürel olarak da yaşatılmaya çalışılıyor. İşte geçtiğimiz günlerde Meksikalı bir sanatçı Önderlikle ilgili opera düzenledi. Bunun dışında Önderlikle ilgili kitap yazımları var. Önderlikle ilgili çeşitli projeler geliştiriliyor. Bunların hepsi uluslararası komploya karşı Önderlik etrafında bir araya gelen yeni bir mücadele sürecinin başlaması anlamına geliyor.

KCDK-E’nin Önderliğin özgürlüğü temelinde 10 Ekim’i evrensel bir gün olarak ilan etmesi, o günde herkesin Önderlik etrafında bir çember oluşturularak harekete geçilmesini istemesinin temel amacı da aslında ortaya çıkmış olan bu gerçekliğe bir biçim kazandırma, bir çerçeve kazandırma anlamına geliyor. 10 Ekim’in Önderliğin özgürlüğü için evrensel bir gün olarak ilan edilmesi de aslında bunun varmış olduğu somut bir aşamayı gösteriyor.

6-8 Ekim Kobanê serhildanının 6. yıldönümüne giriyoruz. 6-8 Ekim serhildanı Kobanê’de DAİŞ karşısında kazanılan zaferde bir dönüm noktası oldu. 6-8 Ekim serhildanına giden süreçte belirleyici olan neydi? Bu serhildanlar nasıl bir sonuç yarattı?

Uluslararası komplonun bugün varmış olduğu boyut soykırımcı TC devletinin uluslararası komplo karşısında içine girdiği çözümsüzlüğün bir göstergesi anlamına da geldi. O nedenledir ki gerek küresel sermaye güçleri gerekse de uluslararası komploda zindan bekçiliği verilmiş olan TC devleti yaşamış oldukları bu çözümsüzlüğü kendi lehine çevirmek için de karşı hamleleri gündeme getirdiler. 3. Dünya Savaşı ne kadar geniş bir alana yayılırsa uluslararası komplo da o kadar amacına ulaşır şeklinde bir stratejiyi devreye koydular. TC şu anda uluslararası komploda sadece bekçi değil aynı zamanda da bir koçbaşıdır. Bir koçbaşı olarak da herkese saldırıyor.

Gerek Kürdistan’da gerekse Türkiye’de oluşturulan AKP-MHP faşist rejimi de bunun bir ifadesidir. Şu anda rollerini, görevlerini buna göre yerine getiriyor. Ve böylesi bir görevi yerine getirmek için de Türkiye’de kendisine göre bir ulusal mutabakat oluşturmak istiyor. O ulusal mutabakat da ırkçılık, milliyetçilik temelinde gerçekleştiriliyor. Irkçı, milliyetçi bir havayı, ortamı yaratabilmesi için de sağa sola saldırmayı önüne hep hedef olarak koyuyor. Şimdi temel olarak önüne koymuş olduğu hedef de yine Kürtlerdir. Mutlak tecridin derinleştirilmesinin nedeni zaten budur. Toplum üzerindeki geliştirilen saldırıların nedeni ve Kürtlere ait mücadelenin ortaya çıkartmış olduğu değerlere saldırmalarının nedeni de budur.

Şimdi bu saldırıları derinleştirdiği bir süreçte 6-8 Ekim 2014’te yaşanan Kobanê direnişinin Türkiye’de, Kürdistan’da varmış olduğu boyutu gerekçe göstererek başlatmış olduğu bir saldırıdır. Sorun 6-8 Ekim sürecinde yaşanan saldırılar değildir. O saldırılarda zaten direniş amacına ulaşmıştır. O amacına ulaşan direniş DAİŞ yenilgisinin de bir başlangıcı olmuştur. O amacına ulaşan direniş TC-DAİŞ ortaklığını ortaya koymuştur. Sadece TC’nin DAİŞ ile olan ortaklığını ortaya koymakla kalmamış aynı zamanda bunu uluslararası alanda da teşhir etmiştir. DAİŞ’e karşı mücadele TC’ye karşı mücadeledir gerçeğini ortaya koymuştur. O açıdan 6-8 Ekim direnişi, Kobanê direnişleri amacına ulaşan bir direniştir. TC’yi ciddi şekilde darbelemiştir. Darbelenen TC geri adım atmak zorunda kalmıştır.

6-8 Ekim serhildanlarının yıldönümünde AKP-MHP faşist ittifakı eliyle HDP’ye dönük siyasi soykırım saldırılarının bir yenisi başlatıldı. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu saldırılara karşı nasıl bir mücadele yürütülmelidir?

TC’nin 6-8 Ekim direnişi sonucunda yaşadığı yenilgiyi kabul edip-etmeme gibi bir tercih hakkı yok. Öyle bir lüksü yok. 6-8 Ekim’de TC yenilmiştir. Şimdi kendine göre yenilgiyi yaşadığı noktada bir zafer havası yaratmak istiyor. Bu bir aldatmacadır. Bu bir psikolojik savaştır. Psikolojik savaş nedir; sadece toplumun bilincini yönlendirmek değil, aynı zamanda bir bilinç oluşturmaktır. Geçmişteki yaşananlara ilişkin olarak da yenilgiden bir bilinç oluşturmak istiyor. Eğer böyle bir bilinç oluşturursa o oluşturmuş olduğu bilinç üzerinde de önümüzdeki dönemde geliştireceği politikalara kendine göre imkan sağlamak istiyor. Koşul sağlamak istiyor.

TC’nin HDP’ye yönelik saldırıları karşısında tavır geliştirirken aslında yapılması gereken en önemli hususlardan biri de budur. TC’nin 6-8 Ekim’de yaşadığı yenilgiyi yaşanmamış gibi göstermek istemesinin önüne geçmektir. Bunun yolu da nasıl 6-8 Ekim’de Kobanê direnişi Kuzey Kürdistan’da, Türkiye’de büyük kitlesel karşı koyuşa dönüşmüşse şimdi de HDP’ye karşı geliştirilen bu saldırı karşısında aynı şekilde ona cevap vermektir. Ona cevap verirken 6-8 Ekim’deki yaşamış olduğu yenilgiyi sürekli olarak toplumun bilincinde canlı kılmaktır. Eğer bu canlı kılınmaz, sadece 6-8 Ekim direnişi bahane edilerek saldırıldı denilirse o noktada da TC’nin HDP’ye yönelik saldırılarına bilmeden güç verilmiş olur. Buna düşülmemesi gerekiyor.

Türk devleti DAİŞ ortaklığıyla özgürlük, demokrasi ve barıştan yana olan herkesi hedefleyerek katliamlar gerçekleştirdi. 10 Ekim Ankara Gar katliamı böylesi bir süreçte yaşandı. Bu katliamın amaçlarını ve sonuçlarını nasıl değerlendirmek gerekiyor?  

10 Ekim Ankara Garı Katliamını Kobanê direnişinden ayrı düşünmek mümkün değil. Kobanê direnişi sadece Rojava’da yaşanan bir direniş değildi. Rojava Devrimi’nin uluslararası alanda da savunulması, Kürdistan’daki halkın karşı koyuşuydu. Türkiye’deki emekçilerin karşı koyuşuydu. O açıdan Kobanê direnişi Rojava Devrimi’nin hem Türkiye’de hem Kürdistan’ın diğer parçalarında hem de uluslararası alandaki halklar nezdinde devrimci demokratik güçler nezdindeki bir savunusu anlamına geldi. TC devleti de, uluslararası komplocu güçler de aslında Kobanê direnişi karşısında yaşanan bu sahiplenmeye cevap vererek kendi tutumunu ortaya koydu.

DAİŞ’in saldırıları TC’nin tutumundan bağımsız değildi. TC’nin bizzat organize ettiği; Erdoğan’ın, Hakan Fidan’ın talimatları çerçevesinde gerçekleştirilen katliamlardı. Ve o katliamlar Türkiye’de de Kürdistan’da da karşılığını buldu, yansımasını buldu. 7 Haziran seçimleri öncesinde Amed’de gerçekleşen katliam bunun bir sonucuydu. Suruç Katliamı bunun bir sonucuydu. Antep katliamı bunun bir sonucuydu. 10 Ekim Katliamı da aslında o katliamların varmış olduğu bir aşamaydı. Ankara Garı Katliamı’nın bu zincirin bir halkası olduğu gerçeğinin iyi görülmesi gerekiyor. Aynı zamanda Türkiye emekçilerine verilen bir gözdağıydı. Türkiye tarihinde açık siyasal kimlikleriyle, ulusal kimlikleriyle, kültürel kimlikleriyle emekçiler birbirlerini kabul ederek bir araya gelmişlerdi. Aslında bu Kürdistan ve Türkiye halkları için en büyük kazanımlardan biriydi. Soykırımcı TC devletine Kürdistan ve Türkiye halklarının birlikte vermiş oldukları en güçlü bir cevaptı 10 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilen direniş.

TC devleti 10 Ekim’de Ankara’da olan o gösteride aslında kendi sonunu gördü. Kürdistan ve Türkiye halklarının, emekçilerinin kardeşliğine vermiş oldukları bir cevaptı. Onlar anısına verilecek en anlamlı yanıt da Kürdistan ve Türkiyeli emekçilerin birlikte ortak mücadelesinin geliştirilmesidir. Nasıl Kobanê direnişinde bir araya gelmişlerse Ankara’da Gar önünde bir araya gelmişlerse bu bir araya gelişi çok daha ileri boyutlara taşınmasının sağlanmasıdır. Bu olmalıdır. Eğer bu yapılırsa 10 Ekim günü Ankara Gar önünde şehit düşenlerin anısına da gerçek bağlılık gösterilmiş olacaktır. Bu vesileyle Amed’de, Suruç’ta, Antep’te, Ankara gar önünde yaşanan katliamlarda şehadete ulaşanları saygıyla anıyorum.