Afrin’e yönelik saldırıların arka planı ve Türkiye’nin rolü

Afrin’e yönelik saldırıların arka planı ve Türkiye’nin rolü

25 Mayıs’ta Afrin’e yönelik gerçekleştirilen saldırılar bazı yönleriyle açığa çıkmış olsa da arka planında ise çok daha farklı planlar olduğu son günlerde meydana gelen gelişmeler gösteriyor. Yine bu saldırıların planının Türkiye'de yapıldığına dair yapılan değerlendirmeler biraz daha netleşiyor.

Başını Suriye orduirzdan ayrılıp muhalefet güçlerine katılan iki tanınmış ismi Tuğgeneral Mustafa Şêx ile Suriye’nin ilk astronotu Muhammed Farıs’ın çektiği bir grup Suriye devrimini radikal İslami grupların denetiminden çıkarmak için “Bilimsel Kanat” adıyla bir hareket başlatmışlardı. Bu girişimleri elbette ki başta ABD, Rusya olmak üzere birçok uluslararası güç tarafından planlanmış ve desteklerini almıştı. Bu grup ilk toplantısını Mart ayı başında Idlıp’ta gerçekleştirerek ardından yapacakları ikinci ve üçüncü toplantılardan sonra kongreye gitme kararı almıştı. Mustafa Şêx,  Kürtlerle yani YPG’den bazı yöneticilerle yaptığı görüşmelerle başlatmıştı. Zira Kürtlerin Suriye devriminde oynadığı rolü çok iyi görmüştü. Suriye de devrim adına yola çıkanların girdiği çıkmaz ve sapmadan ancak Kürtlerin kurtarabileceğini anlamıştı.

O yüzden grubun ikinci toplantısı ise 27 Mart tarihinde Raka, Idlıp, Hama, Humus, Halep ve çevresi, Hasekê ile Latkiye’den yaklaşık 200 ÖSO askeri meclis üyesi ile YPG yöneticilerinden Abdo Çilo ve Mahir Botan’ın da katılımıyla gerçekleşti. Toplantıyı Tuğgeneral Mustafa Şêx, Anedan Şeriat Mahkemesi Başkanı Şeyh Yusuf ve Halep çevresi Genel Şeriat Mahkemesi Başkanı Eski Şam Yargıtay Başkanı Hüseyin Hanedi yürüttü. Toplantı Mustafa Şêx’in ayın başında Idlıp’ta gerçekleşen toplantıda hazırladıkları belgeyi okumasıyla başladı. Daha önceki toplantıda alınan kararlar Suriye devrimi için önemli noktalar içeriyordu.

Toplantıda Mustafa Şêx önceki toplantıda alınan kararları okumaya geçmeden önce kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında uluslararası güçler tarafından ÖSO hırsız, cinayet şebekesi görüldüğü, hiçbir ciddiyeti ve prestijinin kalmadığı yine radikal İslami grupların Suriye devriminin başına bela oldukları ve onlardan temizlenmesi gerektiği bunun için Idlıp toplantısını kastederek gerçekleştirdikleri toplantıda bu yönlü önemli kararlar aldıklarını söyledi. Ardından M. Şêx tarafından bir önceki yani Idlıp’ta gerçekleştirilen toplantıda alınan kararlar okunarak üzerinde tartışılmaya başlandı. Toplantıya katılan Cephet El Nasra ve Liva Tevhit ve diğer bazı küçük radikal İslami gruplardan temsilciler belgenin bazı maddelerine muhalefet etti. Özellikle de radikal İslami grupların Suriye devriminin başına bela oldukları, devrim üzerindeki etkinliklerinin kırılması gerektiği noktalara ilişkin yoğun muhalefette bulundular. Ancak muhalefetleri sonuçları değiştirmeye yetmedi.

TOPLANTIDA ALINAN İKİ ÖNEMLİ KARAR

Mustafa Şêx toplantıdan iki önemli karar çıkarmak istiyordu. Birincisi yeni bir Harekat Komutanlığı komitesi kurulmasıydı. Toplantıdan bu iki komitenin oluşturulması kararı alındı. Ancak bu kararlarla birlikte önemli başka noktalarda da anlaşma sağlandı. Alınan kararların başında suçu ne olursa olsun savaşta esir alınanlara savaş esirleri muamelesi yapılması yer alıyordu. İkinci önemli karar ise oluşacak dış ilişkiler komitesinden habersiz hiçbir grup uluslararası güçlerden para, silah vb herhangi bir yardım almayacaktı. Alanlar aldıkları ülkenin ajanları sayılarak Harekat Komutanlığı Komitesi şemsiyesi altında oluşturulan birlikten atılacak ve hatta ona karşı savaş ilan edilecekti.

Bu girişim o dönemde Suriye ve Rojava’da ABD ve Rusya başta olmak üzere uluslararası güçlerin Suriye devrimini radikal İslami grupların denetiminden çıkarma ve gelecekteki Suriye ordusunun temellerini atma amaçlı yine bu güçler tarafından başlatılan bir müdahale olarak değerlendirilmişti. Zira aynı toplantıda Selim İdris tartışmaya açıldı. Anedan Askeri Meclis Üyeleri Ebul Xeyr ile Muhammed Abdurrahman ısrarla “Selim İdris neden bu toplantıda yok” diye muhalefet ediyorlardı. Israrları adeta hesap sormak için kendisi bu toplantıda olmalıydı noktasına getiriyorlardı. Bazı temsilciler ise onun bu toplantıda olmasına gerek olmadığını söylüyorlardı. Selim İdris o dönemde zor günlerini yaşıyordu. Zira ABD tarafından ilan edilen ancak kabul görmeyen Gasan Hito hükümetinin ilan edildiği toplantıda yer almıştı. Ve bir de İslami gruplara karşı mücadele etme sözüyle bu güçlerden büyük destek almasına rağmen bu konuda ciddi bir gelişme kaydetmemesi yıldızını söndürmüştü. Zaten bu yüzden gerek Suriye içinden bazı kesimler gerekse Rojavadan bazı siyasi çevreler tarafından bu toplantı ve ardından gerçekleşecek kongre bir nevi Selim İdris’e müdahale biçiminde değerlendiriliyordu.

Sert tartışmaların ardından toplantıdan Askeri Harekat Komitesi ile Dış İlişkiler komitesini oluşturma kararı çıktı. Askeri Harekat Komitesinde 13 kişiden oluşuyordu dış ilişkiler komitesinde ise 7 üye bulunuyordu. Askeri Harekat komitesi için yapılan oylamada YPG yönetiminden Abdo Çilo ve Mahir Botan da seçildi. Bu komite daha çok askeri alanda hakimiyeti olanlar yer alıyordu. Dış ilişkiler komitesinde ise siyasi, dini ve yargı alanında olan insanlar vardı. Mustafa Şêx Askeri Hareket Komitesinin başına Muhammed Farıs’ı önerdi. Delegelerden bazıları Dış İlişkiler Komitesinin başkanlığına da Mustafa Şêx’i önerdiler. Mustafa Şêx aynı toplantıda yapılan oylama ile komite başkanlığına seçildi. Muhammed Farıs’ın komite başkanlığı seçimi ise bir ay sonra Atme’de yapılacak toplantıda yardımcılarını da seçmek koşuluyla bırakıldı.

Toplantıya Mustakbel Teyyar yani Mişal Temo’nun grubundan da Abdulaziz Temo katılmıştı. Ancak Kütleri YPG temsil ettiği için kendisi sadece Hasekê’den ÖSO adına bir temsilci olarak katılmakla kaldı. Zaten toplantının ortasında İstanbul’da işim var gitmek gerekiyor diyerek gitmek isterken bazı temsilciler “şimdi gidip Türkiye’ye toplantımız hakkında bilgi verecek” diyerek gitmesine karşı çıktı. Ancak Mustafa Şêx gidebilir istediği şekilde de bilgi verebilir birde bizim vereceğimiz bilgi var diyerek gitmesine izin verirken, aslında toplantı hakkında başta Türkiye olmak üzere birçok güce aktaracağının da imasında bulundu. Zira toplantı boyunca da bazı ülkeler bize silah ve para yardımında bulunmak istiyorlar ancak yapacakları yardımların kime gittiklerini bilmek istediklerini tekrarlayıp durdu.

Bu toplantılar serisinin üçüncüsü bir ay sonra Atme’de yapıldı. Nisan ayında Atme’de gerçekleşen toplantıda Muhammed Farıs Harekat Komutanlığı Komitesinin başkanı olarak seçildi. İki yardımcısından biri olarak da YPG Askeri Konsey Üyesi Mahir Botan seçildi. Türkiye YPG’nin bu işin içinde olduğunu görünce yeniden başta Selahattin Bedrettin olmak üzere birçok Kürt işbirlikçisini yeniden harekete geçirdi. Çünkü baştan beri Özgür Kürdün Rojava’da elde ettiği kazanımları kabul etmedi. Ve bu kazanımları başka güçlerin denetimine geçirmek için Serêkani’den başlayarak birçok alana dönük planlar yaptı. Ve o alanlardan üreterek harekete geçirmeye çalıştığı kesimleri palazlandırmaya çalıştı.

SALDIRININ BAŞLADIĞI GÜN AFRİN’DE KONGRE YAPILACAKTI

Atme’de gerçekleşen toplantıdan sonra oluşumun öncülüğünü yapan Mustafa Şêx ve Muhammed Farıs kongreye gideceklerdi. Bu kongreye ev sahipliğini ise Afrin yapacaktı. İşte tam da o sırada Afrin ve çevresine ÖSO’ya bağlı olduklarını söyleyen bazı gruplar tarafından saldırılar başlatıldı. Saldırılara kadar görünmeyen Selim İdris saldırıların ikinci gününde Azaz’da ABD’li senatör McCain ile görüştü. Zaten YPG Genel Komutanı Sipan Hemo bu görüşmeden önce Selim İdris’in Türkiye’de Selahattin Bedrettin ile birlikte Türkiye yetkilileriyle görüşerek genelde Rojava özelde ise Afrin’e yönelik saldırıların planını yaptıklarını açıklamıştı. Selahattin Bedrettin Komala ve Teyyar Mustakbel yani Mişal Temo’nun gruplarıyla yeni bir güç oluşturdukları adıyla Türkiye yetkilileriyle görüştü.

Plan uygulamaya geçirildikten sonra Selim İdris’in Azaz muhalefet ile görüşmesi bu saldırıların ABD ve öncülüğünde ve Türkiye koordinatörlüğünde başlatılıp yürütüldüğünü gösteriyor.

Saldırılar başlayınca yapılması planlanan kongre engellenmiş oldu. Ancak sadece bununla engellenmedi kongre. Zira Türkiye’nin de baştan beri içinde olduğu ancak özellikle bu dönemde bu oluşa müdahale etmeye ağırlığını koyduğu açığa çıktı. Afrin’e yönelik saldırıda bulunan gruplarla YPG arasında bir anlaşamaya varıldığının açıklandığı günlerde bu kongrenin Idlıp’ta yapıldığı içinde Türkiye’de saldırıların başlatan iki grubunun içinde yer aldığı Mustafa Şêx tarafından açıklanınca Türkiye’nin müdahalesinin ne denli derin olduğu anlaşılıyor. Zira bu saldırı ile asıl amaçlanan YPG’nin bu kongreye katılarak bu oluşum içinde yer almaması olduğu ortaya çıkıyor.

Afrin ve çevresine saldıran her ne kadar birçok grubun adı geçse ve yayınlanan bildiride çok sayıda grubun imzası atılmış olsa da başını Liva Tevhit ve Devl ül İslamiyê grubları çekti. Aslında son birkaç aya kadar Suriye’de silahlı grup olarak Devl ül İslamiyê diye bir grup yoktu. Bu grup çok sonradan ortaya çıkan bir gruptur. Geçen sene Serêkani saldırılarını başlattıktan sonra ABD ve bu yılda BM tarafından Terör listesine alınan Cephet El Nasra’nın kendini yeniden isimlendirmesidir Devl Ül İslamiyê. Her zaman olduğu gibi burada da bir kez daha Kürtlere yönelik saldırıların başını çektiği ortaya çıkıyor. Zira baştan Kürtlere yönelik saldırılar için Türkiye’den aldığı talimatları bu kez bir başka isimle yerine getiriyor Cephet El Nasra. Ancak hala aynı  isimle hareket etmeyi de elden bırakmıyor. Bu konuda en çarpıcı  sözleri yaşanan çatışmalarda arabuluculuk yapmak amacıyla YPG ile görüşmeler gerçekleştirmek için Afrin’e gelen Cerablus sorumlusu Haci Ahmet söylüyor. “Türkiye’ye görüşmelere gittiğimizde açıkça Kürtlerle savaşacaksanız yanımıza gelin. Savaşmayacaksanız yanımıza hiç gelmeyin ve bizden de herhangi bir destek istemeyin” diyerek Türkiye’nin Cephet El Nasra ve yeni versiyonu Devl Ül İslamiyê üzerinden Kürtlere yönelik oynadığı oyunları açıkça dile getiriyordu.