AK-Partili AK-Kürt ve bayat argüman - Veysi Sarısözen

AK-Partili AK-Kürt ve bayat argüman - Veysi Sarısözen

Hüseyin Çelik, “müthiş bir AK-Parti’li AK-Kürt”… Bana sorarsanız, her konuşması, Kürt halkını barış sürecinden “soğutmak” amacı taşıyor. 

Kürdistan Federe bölgesinde çaktırmadan “çıtayı” yükseltmiş. Daha gerilla birliklerinin Kuzey’den Güney’e doğru hareketi başlamadan, hazret, oraya gidecekleri “silahsızlandırmak” için Güney Kürdistan’da “kulis” faaliyetini başlatmış. Bakın Barzani ve arkadaşlarına nasıl sesleniyor: 

"Buradaki 4-5 bin kişiyi, biz mi buraya davet etmişiz. Siz kendi memleketinizi bunlara açmışsınız. Onlar yıllardır burada kalıyorlar, yıllardır silahlı olarak dağda dolaşıyorlar. Yıllardır burayı üs olarak kullanıp, gelip Türkiye'ye saldırıyorlar. Biz mi onlara buraya gelin dedik. Onlar burayı seçmişler. Elbette buradaki silahlı PKK'li ‘unsurlar’, Irak Kürdistan'ı için de sizin için de bizim için de bölge için de tehdittir.”

Gördünüz mü AK-Kürt’ün yeni “tehdit” algısını?... Daha “barışın” “b”si ağzımızdan çıkmadan, Çelik Irak Kürdistan’ını Kandil’de bulunan PKK güçlerine karşı kışkırtıyor.

Bir yandan “Türkiye sınırlarının dışına çekilin” diyeceksiniz, daha çekilmeden, gerillanın çekileceği Güney’de, çekilecek olan gerillaya karşı “ortak mücadele” oyunları oynamaya başlayacaksınız…

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan’ın en doğal taleplerini ve sözlerini “barışın hassasiyetine” aykırı bulan şu AKP’nin yaptığı işe bakın siz. Çelik’in bu konuşmasını duyan gerillalar ne düşünür sizce? Şöyle demezler mi? “Bunlar hem bizden Güney’e çekilmemizi istiyor, hem de Güney’de bize karşı tehlikeli oyunlar peşinde koşuyor.”

Şükür ki, Güney yönetimi bu “oyunlara” gelecek gibi gözükmüyor. Daha geçenlerde Mesut Barzani, “Kürt ulusal konferansı için koşullar olgunlaştı” derken, Güneyli Kürtlerin, aradaki bütün ekonomik ilişkilere rağmen, “Osmanlı’da oyun çok” özdeyişinden hareket ettiklerini söylemiş oldu. 

Bu “AK-Kürt” geçenlerde de, “MHP ve BDP birbirinden beslenen partiler” diye bir inci yumurtladı. Bir yandan “Anayasa için” BDP’yle “işbirliğinden” söz edip, diğer yandan BDP’yi MHP’yle aynı kefeye koymak, AKP siyasetindeki samimiyet krizinin en büyük işaretidir. MHP, “vur de vuralım, öl de ölelim” diyenlere, “bunların da zamanı gelecek” diyen bir parti. BDP ise, Hükümet’le diyalog içinde, barış ve çözüm sürecinin en büyük öznelerinden birisi. Çelik bu tür laflarla çözüm sürecine hizmet mi ediyor, yoksa başka hesapların mı peşinde?

Ve bir de şu bayat argüman. Önce izninizle Çelik’ten bu “argüman”ı aktaracağım: 

“Türkiye'de Kürtlerin 3'te 2'si doğuda değil batıda yaşıyor. En fazla Kürt'ün yaşadığı illerden birisi İstanbul'dur. Bütün Akdeniz ve Ege sahilleri, Kürtler buralarda yaşıyor. Diyelim ki bir bölge yaptığınız zaman oradakiler ne olacak. 3'te 2 Kürt Türkiye'nin doğusunda değil, batısında yaşıyor.”

Diyelim ki öyle…Diyelim ki, köylerini yaktığınız, vurup kırdığınız, zorla “tehcir” ettiğiniz milyonlarca Kürt Kürdistan’dan Batı kentlerine göç etmiş olsun. Bu önce, sizin şimdi yönettiğiniz devletin “suçunun” kanıtıdır. Bu devlet, 1990 başından itibaren  bölgede “etnik temizlik” yapmıştır; halkı zorla göçe zorlamıştır. 

Bu bir.

İkincisine gelirsek…Kürtlerin çok büyük kitlelerinin Kürdistan dışında yaşıyor olması ile Kuzey Kürdistan’da “özerk bir bölge” oluşturma arasında ne gibi bir bağ var?

Çelik diyor ki, eğer böyle bir “bölge” kurulursa, Kürtlerin 3’te 2’si ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. İsteyen istediği yerde yaşamaya devam edecek. Kürtlerin diyelim ki “çoğunluğu” İstanbul’da yaşıyor olsun. Bu, Güney Kürdistan’daki Kürtlerin özerklik talebini çürütmez. 

Çelik’in bunu anlaması için, onu Azerbaycan’a ve sonra da İran’a göndermek ve bu konuda eğitimden geçirmek yararlı olur. 
Azeri nüfusunun çoğunluğu Azerbaycan’da mı yaşıyor? 

Hayır.

Azeri nüfusunun çoğunluğu İran’da yaşıyor. 

Azeri nüfusunun çoğunluğu İran’da yaşıyor diye, Sovyetler yıkıldığında, hiç kimsenin aklına, “Azerbaycan devleti kurulursa, İran’daki Azeri çoğunluk ne olacak acaba” gibi saçma sapan sorular gelmedi. 

Bugün Aserbaycan diye bir devlet var. Bölge bile değil. Yani İran’da yaşayan Azerilerin Azerbaycan’daki amca, teyze çocuklarını, hısım akrabalarını görebilmeleri için İran devletinden “izin” almaları gerekmekte. 

Türkiye’de ise Özerk Kürdistan demek, “ayrı devlet” demek olmadığına göre, bu “özerk” bölgede, Kürtlerin onda biri bile yaşıyor olsa, bu özerkliğin mümkün olmadığını göstermez. 

Özerklik, yaşanan yerellerde, çoğunluğun talep etmesi halinde devletin uygulaması gereken bir “yerel yönetim” biçimi. Marmara bölgesi halkı yarın birleşip, “biz artık Ankara’nın bürokratik merkeziyetçiliğinden sıkıldık, kendi işlerimizi kendimiz yapmak istiyoruz” dese, Marmara bölgesine “özerklik” hakkı tanınmalı. Bu Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kuzey Kürdistan için haydi haydi geçerli.

Azerilerin çoğunluğu İran’dayken, Azerilerin “bölge” filan değil, “devlet” olmasını anlayan Çelik, Kuzey Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin “devlet” filan değil, “bölge” olmasını neden anlamıyor.  

Formül basit: Her yerde özerklik. Kürtler de Türkler gibi “çoğunlukta” oldukları yerlerde kendilerini, bütün diğer halklarla birlikte özerk yönetimler aracılığı ile yönetecek. Türklerin arasında azınlıkta olan Kürtler ve Kürtlerin arasında azınlıkta olan Türkler, kısaca bütün azınlıklar da kültürel özerklikten yararlanacak…Lozan icabı yani…

Çelik ise, Barzani’yi “kandırmaya” kalkışıyor. Şöyle diyor: “Türkiye için demokratikleşme can simidi ve kurtarıcıdır, burası  (yani Güney Kürdistan) için federasyon.”

Çok kurnazca. Ama zekice değil. Çünkü Kürtler o “demokratikleşmeyi”, hem herkes için, hem de demokratik özerklik amacına “silahsız yoldan” yürümek için istiyor. Çelik ne dediğinin farkında mı, bilmiyorum. Ama şu açık: Çelik “demokratikleşme”yi “özerkliğin” karşısına koyuyor. Madem “demokratikleşeceğiz, özerklik olmaz” gibi bir şey söylemiş oluyor. 
İyi de, “özerklik olmaz” diyen bir “demokratikleşme” nasıl bir demokratikleşme böyle?

Her neyse…

Başbakan Yardımcısı Çelik, ona buna laf yetiştireyim derken, Tayyip Erdoğan’ın ağır bir risk altına girdiği çözüm sürecine zarar verdiğini anlamalı ve kendi “soydaşı” Kürtleri ahmak yerine koymaktan, özerklik taleplerini “ama Kürtlerin çoğunluğu İstanbul’da” türü bayat argümanlarla çürütmeye çalışmaktan, Barzani’ye “evet size federasyon uygundur, bizde olmaz, bizde demokratikleşme yeterlidir” diye “pazarlık” yapmaktan vaz geçmelidir.