Faşist şef Türkiye halklarına karşı bir özel savaş yürüttüğü gibi, dünya halklarına karşı da bir özel savaş yürütmektedir. Türk devleti normal bir devlet değildir; içeride de dışarıda da özel savaş uygulamaktadır. Bu açıdan Türkiye bir özel savaş devletidir. İçeride de dışarıda da kirli bir savaş yürütmektedir. Türk devleti 1924 yılından bu yana Kürtler üzerinde bir özel savaş devleti olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye’deki tüm sosyal, ekonomik, kültürel ve diğer politikalar Kürtleri soykırıma uğratmak için düzenlenmiştir. Dış politikası da buna göre şekillendirilmiştir. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türk devletinin bu özel savaş karakteri devam edecektir.
Kürtler üzerinde bir soykırım politikası yürütülmektedir. Soykırım politikası da bugün en ağır insanlık suçudur. Ancak Türk devleti dünyanın gözünün içine baka baka bu soykırım politikasını pervasızca sürdürmektedir. Özellikle Avrupa ve ABD gibi kapitalist ülkelerin temel değerinin çıkar olduğunu bildiğinden hem soykırım politikası yürütmekte, hem de dünyaya meydan okumaktadır. Artık öyle bir hal almıştır ki, her gün bu ülkelere hakaret etmekte, ama hiçbirisinden ses çıkmamaktadır. Türkiye “ben Kürtler üzerinde her uygulamayı yaparım, siz ses çıkaramazsınız” demektedir. Kürtler üzerinde soykırım politikası yürütmeyi ve bu temelde her türlü zulüm yapmayı kendine hak görmektedir. Bu nedenle Kürtlere yapılan zulme yönelik dışarıdan tepkiler gelince “bu kulağımdan girer, diğer kulağımdan çıkar” yaklaşımı göstermektedir. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı içeride de, Ortadoğu’da da, Avrupa’da da, tüm dünyada da “ben Kürtlere ne yaparsam sessiz kalacaksınız” diyor. Kendisi Kürtleri ortada kaldırma politikası izliyor. Bunu temel stratejisi yapmış, herkesin de bunu kabul etmesini istiyor. Kürt’ü yok etme politikasına destek olmayan herkesi de kendine düşman görüyor. Kürt düşmanlığını o düzeyde tırmandırmış ki, Kürtler için biraz olumlu konuşan herkesi ve her kesimi hedefliyor.
Kendi sınırları dışındaki Kürtlere düşmanlık yapan bir AKP iktidarı, kendi sınırları içindeki Kürtlere neler yapmaz ki! Elinden gelse Rojava Kurdistan’ındaki tüm Kürtleri bir kaşık suda boğacak. “Kobanê düştü düşecek” demiş, ama Rojava direnişçileri Tayyip Erdoğan’ın bu lafını ağzına tıkamışlardır. HDP ise 7 Haziran’da AKP’yi iktidardan düşürmüştür. HDP’ye bu nedenle düşmanlık yaptığı gibi, Kürt Özgürlük Hareketi’ne de, Erdoğan’ın öngördüğü hegemonik otoriter sistemi engellediği için düşmanlık yapmaktadır. Önder Apo, AKP demokratikleşme yönünde adım atarsan buna yardımcı oluruz, ancak hegemonik otoriter bir sistem kurmak istersen buna da karşı çıkarız, demiştir. Önder Apo AKP iktidarını ve Tayyip Erdoğan’ı defalarca otoriter bir sisteme yönelmemesi konusunda uyarmıştır. Bugün Erdoğan’ın Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik saldırısı, öngördüğü otoriter sisteme karşı çıkılması nedeniyledir. Kürtler tabii ki otoriter her sisteme karşı çıkacaklardır. Hegemonik otoriter her sistem en başta da Kürtler üzerinde zulüm uygulamaktadır. Erdoğan soykırımcı sömürgeci eski sistem dağılırken, yeni bir soykırımcı otoriter sistem kurmak için herkesin kendisine destek olmasını dayatmaktadır. Kendisinin hegemonik otoriter yeni bir sistem kurmasını kabul etmeyen herkesi düşman görmektedir. Aydınlara, yazarlara, demokratlara ve Cumhuriyet Gazetesine düşmanlığı da bu nedenledir.
Ben dışarıdan gelen eleştirileri dinlemem, bildiğim yolda yürürüm demek, tam da faşistlerin üslubudur. Tüm faşistler böyle üslup kullanır. “Dünyaya kafa tutmuş bir lider olarak” şovenist duyguları kabartılmış toplumun desteğini alır. Tayyip Erdoğan her gün toplumun şovenist duygularını kabartıyor, sonra da böyle demeçler vererek topluma kendisini alkışlatıyor. İşte dört dörtlük bir faşist şef! Bu faşist şefe göre insanlığın ortak değerleri yoktur. Kendisinin böyle değerlere uyma zorunluluğu yoktur. Faşist şefler sadece kendi değerlerine inanırlar. Bunun dışındaki her şeye düşmandırlar. Bu açıdan kendileri HDP’lileri tutuklamışsa bu doğrudur. Kim buna karşı çıkıyorsa düşmandır.
Faşist şef ne yapıyorsa doğrudur, çünkü onun için tek ölçü kendisidir; kendi söyledikleridir. Zaten faşist şefler kendi konuştukları her şeyi de Allah’ın kelamı ve kanun gibi görürler. Kim bunları eleştirirse, kim bu söylemlere karşı çıkarsa onlar kendilerine düşmanlık yapıyordur. Zaten faşistlerin kendileri dışında dostları yoktur. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur sözünü en fazla savunan şimdi Erdoğan’dır. Bu zihniyet ve ruh halinde olan birisi tabii ki Kürt düşmanı olacaktır. HDP’liler Türkiye’de demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü istedikleri için tutuklanmışlardır. Demokratikleşmeyi ve Kürt sorununun çözümünü istemek ise AKP’nin hegemonik otoriter sistem kurma kararına karşı çıkmaktır. Bu nedenle HDP’lileri sindirmek için bu tutuklamalar yapılmıştır. Böylece demokrasi güçlerinin ve Kürt halkının örgütlü bir gücü saf dışı edilmiş olacaktır. Nasıl ki basını susturarak önündeki engelleri temizleyip amacına ulaşmak istiyorsa, HDP’lilerin tutuklanmasını da aynı maksatla yapmaktadır.
Başbakan “HDP’liler teröre moral ve lojistik destek sunuyorlar” diyerek ne için tutukladıklarını açıklamıştır. Moral destek dedikleri halkla ilgilidir. Halkın moralini bozup iradelerini kırmak istiyorlar; ama HDP’yi bunun önünde engel görüyorlar. Lojistik destek dedikleri de HDP’nin demokratikleşmeyi ve Kürt sorununu gündemde tutmasıdır. Yani halk demokratikleşme ve Kürt sorunuyla ilgilenmemeli; bunlar toplumun gündeminden çıkarılmalı. O zaman Kürt Özgürlük Hareketi zayıflatılır, tasfiye edilir! Söyledikleri bunları ifade etmektedir. Özcesi nasıl ki 1990’lı yıllarda Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmek için Kürt halkına ve demokrasi güçlerine saldırılmışsa, şimdi de yapılan budur. Kendine göre suyu kurutup balığı öldürecekler. Bu nedenle su olarak düşündükleri halka ve halkın tüm örgütlerine saldırmaktadırlar. Buna karşı çıkılmasını da amaçlarına karşı olarak görüp dinlemem demektedir.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA