‘AKP, dıştalayıcı ve ötekileştiren dilini terk etmeli’

‘AKP, dıştalayıcı ve ötekileştiren dilini terk etmeli’

Türkiye Barış Meclisi Sekreteryası’ndan Hakan Tahmaz, Kürt sorununun barışçıl çözümü için AKP'yi dıştalayıcı ve ötekileştiren dilini terk etmeye ve mevcut görüşme sürecini mümkün olduğunca şeffaf hale getirilmeye çağırdı. Tahmaz, “AKP ve Başbakan çözüm dilini esas alırsa, medyada üzerine düşeni yaparsa çözüme daha da yakınlaşmış oluruz. Kendimize güvenmeliyiz. Bu nedenle sivil toplumun da sürece önemli katkıları olmalıdır. Diyarbakır’daki 3 Kürt kadın siyasetçinin cenaze töreninde açılan dövizde verilen mesajda olduğu gibi; savaşın kazananı barışın kaybedeni olmaz” dedi. 

AKP iktidarının Kürt sorununda "çözüm" adı altıda dayattığı "yeni" süreci ANF’ye değerlendiren Türkiye Barış Meclisi Sekreteryası’ndan Hakan Tahmaz, İmralı’da Öcalan ile yürütülen görüşmelerin  özlemi duyulan barışın kapısını ciddi bir biçimde araladığını ifade etti. Toplumun neredeyse bütün kesimlerinde farklı ölçülerde var olan güvensizliği, korkuyu, tedirginliği ve kaygıyı gidererek süreci  ilerletmek, huzur ve güveni artıracak bir yaklaşım olarak ele aldıklarını kaydeden Tahmaz, süreçten olumlu.

Sürecin mümkün olduğu kadar şeffaf hale getirilmesinin büyük bir ihtiyaç olduğunu vurgulayan Tahmaz, “TBMM’den başlayarak, çözüme katkı sunabilecek bütün taraf ve kesimleri sürecin parçası haline getirmek demokratik, adil ve kalıcı çözümü kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. Bizler bu doğrultuda atılacak demokratik adımları, adresine bakmadan sahipleneceğiz. Hiç kuşku yok ki, bu büyük sorunun çözümü istisnasız herkese büyük sorumluluk ve görevler yüklemektedir. Bunun bilincinde olan ve yıllardır bu doğrultuda çaba gösteren insanlar olarak,  geçmişten çıkarılan dersler ışığında herkesi bu zorlu büyük yürüyüşe katılmaya, destek olmaya, sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Bu yoldan yürünerek barış ve refah içinde, demokratik ve yeni bir Türkiye’ye ulaşabiliriz” diye konuştu.

‘HEYET SENARYOLARI BOŞ ÇIKTI’

Türkiye Barış Meclisi olarak sorunun taraflarının 18 ay sonra yeniden konuşarak çözüm arama çabalarını çok önemsediklerini, değer verdiklerini ve teretdütsdüz desteklediklerini söyleyen Tahmaz, sorunun silah, şiddet,  baskı ve tehdide dayalı halletme arayışları ve çabalarının yerini söze, konuşmaya, diyaloga bırakmış olmasının bu doğrultudaki arayışları desteklediklerini ifade etti.

“Ancak sürecin bütünlüklü değerlendirilmesini yapabilmek için elimizde yeterlilik yok. Ne PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ne düşündüğünü tam olarak  biliyoruz. Ne de hükümetin nasıl bir çözüm düşündüğüne dair bilgiye sahip değiliz” diyen Tahmaz, ortalıkta çok fazla senaryo olduğunu belirtti. Tahmaz, bir aylık sürecin bu senaryoların büyük bölümünü yalanladığını ifade ederek, “Mesela medya organları hergün İmralı’ya bir heyet gönderiyor. Ama hepsi boş çıktı” dedi.

‘AKP, ÖTEKİLEŞTİRİCİ VE DIŞTALAYICI DİLİ TERK ETMELİ’

Yine de sürece umutla bakılmasına vesile olacak veya barış umudunun büyütülmesi için teşvik eden pozitif gelişmelerin de söz konusu olduğunu  belirten Tahmaz, şöyle konuştu: "Diyarbakır’da yapılan cenaze töreninde acılı ortamda ortaya konulan barış iradesi ve toplumun ezici çoğunluğunun barış sürecini desteklediğinin açığa çıkmış olması, Türk milliyetçilerinin ve statükocularının yanlız başlarına kalmış olmaları gibi gelişmeler hayati derecede önemli gelişmelerdir. Keza Başbakanın sürece ve görüşmelere Oslo'dan farklı olarak sahip çıkması kayda değer gelişmedir. Yeterli ve gerekli düzeyde olmasa da AK Parti yetkililerinin bir prçada olsa dilindeki değişimi hesaba katmak gerek. Ancak halen çözüm sürecine girmemiz için yapılması gereken sıçrama yapılmış değil. Halen egemen olan dil ötekileştirici, hükümdar, otoriter ve tekçi. Bu bakımdan Oslo sürecinden ders çıkarılmadığını görmek kaygıların sürmesine yol açıyor. Bu değişimin kolay olmadığının  farkındayız ancak güvensizliğin giderilmesinin açık ve net bir çabayla mümkün olacağını da unutmamak gerek. AK Parti’nin rotasının açık olmamasına, dilindeki ciddi problem de eklenince sorun daha da büyüyor. AK Parti önce ötekileştirici ve dışlayıcı dili terk etmelidir."

‘SÜREÇ ŞEFFAF HALE GETİRİLMELİ’

Bütün bunların AKP’nin ciddi bir idrak probleminin olduğunu gösterdiğini dile getiren Tahmaz, Başbakanın "Kürt sorunu yok, terör sorunu var" ya da "Öcalan ile görüşmeyi terörü bitirme görüşmesi" olarak topluma sunmasının Kürt sorununu kavramadığını ve idrak etmediğini gösterdiğini vurguladı. Nasıl bir çözüm öngörüldüğüne dair herhangi açık bilginin sözkonu olmadığını söyleyen Tahmaz, şunları belirtti:  "Bu açıdan somut bir adım atıldığını söylemek mümkün değil. Çözüm sürecinin gelişmesi Oslo sonrası derinleşen güvensizliği gidermeye hizmet edecek ve sürecin önünü açmak için AK Parti siyasal jest yapmalıdır.  Mesela Öcalan ile görüşmelerden sonuç alınmasını hızlandırmak ve kolaylaştırmak için Oslo sürecinden sonra çok sık dillendirilen Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi aslında olması gereken bir şeydir. Yine toplumun doğru bilgilenmesini sağlamak için sürecin mümkün olduğu kadar şeffaf hale getirilmesi gerekir. Son bir aydır yaşadıklarımız başka türlü bilgi kirliliğinin önüne geçmenin mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi. Bu sürece katılımın kanallarının açılması içinde gereklidir."

İmralı’da Öcalan ile yapılan görüşmelerin bir anlamda Kürt siyasal hareketinin iradesinin hükümet tarafından kabul edilmesi olduğunu vurgulayan Tahmaz, "Hükümet veya devlet 2011 Temmuz’unda başlattığı savaştan istediği sonucu alamamasının teyididir. Bu önemli bir aşamadır. Ancak bu kabul ediş, Kürt hareketi içersinde farklılık yaratmaya, farklı bileşenleri karşı karşıya getirme maksatıyla, iç güdüsüyle yapılıyor algısının oluşması çözümü zorlaştırmaktan başka bir sonuç doğurmaz" dedi. 

‘SİYASET VE MEDYANIN DİLİ ÇÖZÜME HİZMET ETMELİ’

Bugün toplumda çok ciddi bir barış ve çözüm iradesinin ortaya çıkmış durumda olduğunu ifade eden Tahmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kürt sorununun demokratik çözümü bu iradenin eşitlik ve adalet ekseninde biçim almasıyla gerçekleşecektir. Kürtlerin eşitlik talebine Kürt olmayanların, Kürtlerle eşitlenmek için harekete geçmeleriyle olabilir. Adalet ve eşitlik anlayışının ve duygusunun toplumda güçlenmesi sorunu medya ve siyasete önemli sorumluluk yüklüyor. Herşeyden önce nefret dilinin terk edilmesi gerekiyor. Siyasete ve medyaya egemen olan dil, farklı olanı ötekileştirici ve  linç kültürünü geliştirici bir dil. Ne yazık ki barışa ve çözüme hizmet etmiyor. Bilgi kirliğine ve toplumu manüple edici yaklaşımlar toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor, algıları yönlendiriyor. Bu durumdan nemalanmaya çalışmak barış veya çözüm isteğiyle tezatlık oluşturmaktadır. Yaraları kanatmaya devam ederek barış geliştirilemez. Bu bakımdan yükün çoğu sivil toplum örgütlerinin üzerinde. Barış  muktedirlerin yapacağı bir iş değil. Onları zorlayacak barışı aşağıdan yukarıya inşa edecek irade sivil toplum örgütlerinin ve bizim gibi barış güçlerinin sorumluluğudur. Şimdi barışa omuz vermenin tam zamanıdır. Korkularımzın, kaygılarımızın esiri olmamalıyız. Hiç kimse bize rağmen, alttakilere rağmen onun rızasını almadan hiç bir şey yapamayacağı gerçeğini aklımızdan çıkarmadığımız zaman barışa ulaşmak kolay olacaktır."

‘KENDİMİZE GÜVENMELİYİZ’

Tahmaz, Türkiye Barış Meclisi’nin 26 Ocak 2013 tarihinde Taksim Hill Otel’de “Barışa Omuz Veriyoruz” toplantısı yaparak, toplumun farklı kesimlerinden sendika, meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu, üniversite, medya, edebiyat, sanat ve iş dünyası temsilcilerinin Kürt meselesinde gelişen son sürece dair ortak düşünce ve temennilerini dile getirdiğini kaydetti. ,

Tahmaz, “106 imzalı bildiriyle ortaya konulan bu irade tamda sözünü ettiğim yaklaşımın bir arayışı olarak ortaya çıktı. Buna benzer iradelerin, çabaların çoğalması pıtrak gibi gelişmesi barışa bizi hızla ulaştırabilir. Başkalarının başardığını bu ülke insanları, bizim halklarımız neden başarmasın? Başkasına değil kendimize güvenmek bizi, toplumun barışa hazırlanması ve çözümün inşası için yeter” diye konuştu.

‘BARIŞIN KAYBEDENİ OLMAZ’

106 imzalı bu bildirideki iradeyi yaygınlaştırmayı önlerine en büyük hedef olarak koyduklarını ifade eden Tahmaz, “Çünkü yaşadıklarımız ve bildiklerimiz, konuşmaktan, müzakere etmekten ve görüşmekten başka çözüm yolunun olmadığını öğretti. 30 yılı savaşla geçirdik, bundan yorulmayanları şimdi üç beş yıl konuşmayı zaman kaybı olarak adlandırmaları ise tam bir apdallık olsa gerek. Diyarbakır’da cenaze töreninde bir Kürt yurttaşımızın  taşıdığı döviz herkese gerekli dersi veriyor. ‘Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz’. Hep birlikte kazanmak için daha fazla çaba sarf etmeliyiz” dedi.