‘AKP’nin baskıları gençleri ortak mücadeleye itti’
HDK Gençlik Meclisi üyesi Şevval Uzun, gençlik içerisinde pratik anlamda da ortaya çıkan ortak mücadelenin en önemli sebeplerinden birinin AKP’nin baskıcı politikaları olduğunu belirtti.
HDK Gençlik Meclisi üyesi Şevval Uzun, gençlik içerisinde pratik anlamda da ortaya çıkan ortak mücadelenin en önemli sebeplerinden birinin AKP’nin baskıcı politikaları olduğunu belirtti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan protestolarda, özellikle gençliğin sokağa çıkışı eylemlerin büyümesinde önemli rol oynadı. Üniversite gençliğinin başlattığı eylemler kısa sürede İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin birçok yerine yayıldı ve sadece üniversite gençliğiyle sınırlı kalmadı. Gençlik hareketinin uzun süre sonra bu denli kitlesel olarak alanlara çıkması ve sorunu sadece İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla sınırlı tutmaması, özellikle Türkiyeli sosyalist hareketlerin ortak mücadele zemininde bir araya gelmesinin de önünü açtı.
Halkların Demokratik Kongresi Gençlik Meclisi üyesi Şevval Uzun ile gençliğin eylemleri neden bu denli güçlü bir şekilde sahiplendiğini konuştuk.
Toplumsal yaşam içerisinde gençlikte biriken tahammülsüzlük ve belirsizliğin eylemlere katılımı artırdığını belirten Şevval Uzun, şunları söyledi:
“Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması sonrasında gençliğin sokağa çıkarak büyük bir tepki göstermesi, birden fazla sosyal, siyasal ve duygusal faktörün bir araya gelmesiyle açıklanabilir. Toplumsal yaşamın her noktasında oluşan tahammülsüzlük ve belirsizlik durumunun gençlikte var olması, bu tutuklamanın ve irade gasbının ortaya çıkmasıyla beraber, gençliğin içinde bulunan ateşe kıvılcım etkisi yarattı diyebiliriz. Artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan gençliğin buna ‘bir dur’ demek adına sokaklara dökülmesindeki sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Demokrasiye ve iradeye sahip çıkma duygusu.
Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde yaşanan kayyum ve kıyım politikalarına, batıda yaşayan taban hep bir kılıf bularak meşru gördü, ama İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını ve ardından tutuklanmasını, halkın oyuyla seçilmiş bir liderin hedef alınması olarak değerlendirdi. İktidarın artık sadece Kürdistan’da seçilmişlere değil, karşısında duran tüm kesimlere aynı politikaları işleve sokma durumu, gençlik arasında demokratik iradenin gasp edildiği algısını güçlendirdi.
Özellikle İmamoğlu’nun 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde iktidara karşı elde ettiği zaferler, onu gençlik nezdinde bir umut ve değişim sembolü haline getirmişti. Bu nedenle, onun hukuki süreçlerle saf dışı bırakılması, adaletsizlik ve otoriterleşme algısını pekiştirdi.
Bir diğer sebep olarak da gelecek kaygısı ve ekonomik krizi göstere biliriz. Uzun süredir ekonomik belirsizlik, işsizlik ve fırsat eşitsizliği gibi sorunlar yaşamın her alanında yer edinmiş durumda. Sokaklara dökülen gençliği, sadece İmamoğlu’na destek olmanın ötesinde, kendi geleceklerine sahip çıkma çabaları olarak ele almak daha doğru olacaktır. Tek adam rejimine karşı duyulan öfkeyi de bu sebepler içerisine alabiliriz. Yıllardır artan baskı politikaları, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, sosyal medya sansürleri ve niceleri rejime karşı öfkeyi doruklara taşımış durumdaydı.”
ÜNİVERSİTE KAMPÜSLERİNDEN SOKAKLARA TAŞAN EYLEMLER
Protestoların gençler arasında hızla yayılmasında sosyal medyanın rolünün büyük olduğunun altını çizen Şevval Uzun, “Sokaklardaki eylemlerde işkenceler, tacizler, küfürler ve nice yaşananlar, iktidarın medyaya dair sansür girişimlerine rağmen Twitter (X), Instagram, Tiktok ve diğer platformlar üzerinden herkese ulaşabildi. Yaşananlar, korku ve kaygı yaratmak yerine var olan öfkenin körüklenmesine sebebiyet verdi. Bu da hareketin dalga dalga büyümesini sağladı. Gençliğin bu büyük karşı koyuşunu, İmamoğlu’nun şahsından öte, 23 yıllık AKP iktidarının yarattığı birikmiş hayal kırıklıklarının, adalet arayışının ve değişim isteğinin bir dışa vurumu olarak nitelendirebiliriz. Üniversite kampüslerinden sokaklara taşan bu eylemler, gençlerin sadece tepkisel değil, aynı zamanda örgütlü ve kararlı bir şekilde direnç ve mücadele vermeye devam ettiklerini göstermektedir.
Farklı düşüncelere sahip insanların ortak bir amaç doğrultusunda bir arada olmasının sebebi, AKP iktidarının varlığıydı. AKP iktidarına karşı birlik olma gerekliliğini idrak etmiş olan gençlik hareketi, mücadelenin ileriye taşınması ve çözümün buradan geçtiğini bildiğinden, ne kadar farklı düşüncelere sahip olunsa da şu anki konjonktürde ortak mücadele verilmesini sağladı. Ortak mücadele, bu farklılıkları bir zenginlik haline getirerek gençliğin ‘biz’ duygusunu pekiştirdi ve hareketin kapsayıcılığını artırdı. Bu da eylemlerin kitleselleşmesinde kritik bir rol oynadı. Geçmişten günümüze bakıldığında, faşist zihniyete sahip yapılar bu birlikteliği bozmak adına bulundukları tüm alanlarda provokasyon yaratmaya çalıştı, ama yaşanan süreç buna alan açmadı.
Şu an için mücadele alanının sokaklardan üniversitelere taşınmasıyla beraber, daha demokratik bir kitle ve devrimci duygularla mücadele pratiği inşa edilmeye çalışılmakta. Tüm bu yaşananlara bakıldığında, ortak mücadele; eylemlerin dağınık ve spontane olmaktan çıkıp, daha organize bir yapıya evrilmesini sağladı ve neticesinde talepler netleştirildi.
Örneğin, İmamoğlu’nun serbest bırakılması, bu süreçte tutuklanan sıra arkadaşlarının özgürlüğü, demokratik hakların korunması gibi talepler, taktikleri çeşitlendirdi (sokak protestoları, üniversitelerde boykotlar, basın açıklamaları) ve kaynaklarını birleştirdi. Bu ortaklaşma, hareketin sadece bir öfke patlaması değil, aynı zamanda bilinçli bir siyasal duruşa evrilmesini de sağladı” diye konuştu.
‘PROTESTOLARIN İLK GÜNLERİNDEKİ COŞKU YERİNİ ÖRGÜTLÜ BİR DİRENİŞE BIRAKTI’
İktidarın özellikle gençlik hareketinin öncülerine yönelik saldırıyı, bir geri çekilmenin yaşanması için yaptığını sözlerine ekleyen Şevval Uzun, toplum içerisinde belli bir yılgınlığın yeniden oluşmaya başladığını, ancak gençlik için bunu söylemenin yanlış olacağını dile getirdi.
Şevval Uzun, sözlerini şöyle tamamladı: “İktidarın gençlik hareketinin öncülerine yönelik saldırıları, polis müdahaleleriyle yaklaşık 2 bin kişinin gözaltına alındığı ve 300’ünün tutuklandığı bir ortamda, bir duraksama ya da geri çekilme yaşanacakmış gibi bir durum oluşturulmaya, gençler arasında korku ve belirsizlik hissi yayılmaya çalışıldı. Ancak iktidarın umduğunun tam tersi bir gerçeklik ortaya çıktı. Her baskın, gözaltı ve tutuklama, biriken öfkeyi harladı.
Lakin, sosyal medyada sansürün artması, 700’den fazla hesabın engellenmesi ve ana akım medyanın protestoları görmezden gelmesi, gençliğin sesini duyurma kanallarını daralttı. Bu durum, bazı gençlerde ‘ne yaparsak yapalım değişmeyecek’ algısına yol açtı.
Ancak yılgınlığın tüm gençliği kapsadığı söylenemez. Protestoların ilk haftalarındaki coşku, yerini daha temkinli ama kararlı bir direnişe bıraktı. Var olan eylemlerin sönümlenmesi için bayram tatili dahi uzatıldı ama gençlik, iktidarın baskılarının kendilerini susturamayacağını kanıtlamak istercesine eylemlerini çeşitlendirerek sürekliliğini sağladı.
2 Nisan’daki tüketim boykotu, ekonomik baskı yaratma amacıyla geniş kesimlerin katılımıyla gerçekleştirildi. Bundan sonra da sokaklarda var olmaya devam edilecek. Örgütlenmeler de boykotlar da üniversitelere taşınmış durumda. Bu durum, kitlelerin yaptığı eylemlerin ve boykotların dağınık ve spontane oluşundan çıkarılarak, daha örgütlü ve ortak bir talep doğrultusunda bir araya gelinerek sürekliliğin sağlanması amaçlanıyor.
Hareketin dağılması önlenirken uzun vadeli bir stratejiye evrilebilme yolları da aranmakta. Gençlik, diğer toplumsal kesimlerle (işçiler, kadınlar, emekçiler) birliktelikler kurarak, hareketin daha geniş kesimleri de içerisine almasıyla kapsayıcılığını artırmak istemekte. Zaten heterojen bir yapıya sahip bu kitleler, çeşitliliği avantaja çevirerek gençliğin yalnızlaşmasını önlemeyi ve baskılara karşı daha sağlam ve geniş bir cephe oluşturulmak istenmektedir.”