Almanya ikinci dünya savaşı sonrası adeta küllerinden doğdu. Hitler faşizminin neden olduğu yıkımının sonuçlarını ortadan kaldırmak için bir taraftan ABD'nin başını çektiği batı dünyasının siyasal-ekonomik desteğini aldı, diğer taraftan savaşta kaybettiği iş gücünü telefi etmek için Türkiye, İtalya, Yugoslavya, İspanya gibi ülkelerden ucuz iş gücü transfer etti. 60'lı yılların başında on binlerce işçi Türkiye'den Almanya'ya geldi. Almanya'yı ''acı vatan'' belleyen işçilerin bir kısmı ise Türkiye'nin egemenliği altındaki Bakurê Kürdistan'dan geldi.
ÇOK KÜLTÜRLÜ ALMANYA GERÇEĞİ
Artık 70'lı yılların sonuna doğru Almanya'da sayıları milyonları bulan ''yabancılar'' vardı. Farklı etnik, inanç ve kültürel kodları olan bu insanlar sadece dominant olan Alman toplumu içinde ''gönüllü'' olarak entegre olmadılar. Aynı ölçüde olmasa da Almanya'nın da dokusunu değiştirdiler. Emekleri ile ülkenin yeniden yapılanmasına muazzam katılar yaptılar. Kültür, gelenek, dil, inanç ve hatta renkleriyle Almanya'ya zenginlik getirdiler. Almanya'nın çok kültürlü bir toplum haline dönüşmesine yol açtılar.
İlk başta gelen on binlerce işçi, daha sonra bunları takip eden eş ve çocukları, siyasi ve insani nedenlerden dolayı savaş bölgelerinden gelen sığınmacılar ile birlikte son 30 yıl içinde göçmenler hatırı sayılır bir kütleye ulaştılar. Bugün 80 milyon nüfusu olan Almanya'nın yaklaşık yüzde 20'sini göçmenler oluşturuyor.
Uzun dönem siyasi iktidarlar Almanya'nın çok kültürlü ve göçmen ülkesi olduğu gerçeğini kabul etmediler. Bunun yerine ciddi sakıncaları bugün daha net görünen ayrımcı bir politika benimsendiler. Göçmenler toplamda ''yabancılar'' kategorisi altında ayrımcılığa, hatta ırkçılığa maruz kaldı. Sağlıklı ve herkesin yararına olan, karşılıklı eşitliğe dayanan bir entegrasyon yerine benimsenen bu politika aynı zamanda ruhsal anlamda başka dar-milliyetçi hatta ırkçı ''mahallerin'' oluşmasına yol açtı. Türk getosu bunun başını çekiyor.
KÜRTLERE KARŞI TÜRK IRKÇILIĞI TÖLERE EDİLDİ
Bunun diğer bir nedeni ise Almanya işi Ankara ile halletmeye çalıştı. Türk devletinin ırkçı hassasiyetlerini hoş gördü. Kürtlerin kimliğini resmen tanımadı. Bunun yerine Almanya'da da Kürtleri ''Türk'' olarak gördü. Kürdistan'daki Türk devletinin yürüttüğü soykırım savaşına destek verdi. Kürtlerin siyasal ve kültürel çalışmalarını ise çoğu kez de Türk devletinin isteği doğrultusunda baskı altına aldı.
Almanya Kürtleri baskı altına alırken, Türk devletinin Türkiyeli göçmenler arasında çok kültürlülüğü zehirleyen faaliyetlerine göz yumdu veya görmedi. Burada TC'nin ırkçı, şoven, başka halkların haklarına saygısı olmayan, Kürt, Ermeni Asuri-Süryani, Yahudi, Hıristiyan, hatta Alman düşmanı bir nesil yetiştirdiğini, bunun için açık ve gizli faaliyetlerini ya tam görmedi veya işine geldiği için tölere etti.
50 yılı aşkındır Almanya'da varlık gösteren Türk göçmenlerin arasında ırkçılığın ve başka halklara, inançlara düşmanlığın bu kadar tavan yapmasının bir nedeni de bu yanlış politikalar oldu.
Almanya'daki Türk toplumunu esir alan bu ırkçık artık bugün hem Almanya'nın güvenliği ve ahengi bakımından, hem de ülkede yaşayan Kürtler, Ermeni, Asuri-Süryani ve Yahudi toplulukları için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Bunu anlamak için çok köklü araştırmalara ihtiyaç yoktur. En son sözüm ona darbeye karşı, ancak öz itibariyle Erdoğan'ı desteklemek için yapılan mitinge bakmak yetecektir. Kaldı ki bu miting Erdoğan'ı desteklemeyi de aşmış, tümüyle ırkçı ve faşist sembol ve sloganların egemen olduğu bir gösteriye dönüşmüştür. Örneğin gösteride Türk ırkının üstünlüğüne yapılan vurgular, intikam çağrıları, idam talebi sadece bunlardan bir kaçıdır.
Her kesin bilmesi gereken gerçek ise şudur: Almanya yasalarına göre de suç olan bu tür ırkçı gösteriler bir sivil toplum işi değil.
IRKÇI ÖRGÜTLENMENİN ADI ''SİVİL TOPLUM' OLDU
Bu işin arkasındaki esas güç Türk istihbaratıdır. Sivil toplum adı altında kurulan dernekler, vakıflar, camiler Almanya'da çok kültürlü toplum gerçeğinin tam aksi istikametinde bir faaliyet içinde oldukları bilinmektedir. 90'lı yılların başında Türk koordinasyon kurulları adı altında bu iş kotarılmaya çalışıldı. Şimdi buna birde 'Avrupalı Türk Demokratlar'' gibi isim yakıştıran Türk istihbaratının paravan kuruluşlar yapıyor. Ülkü Ocakları gibi açık faşist örgütlenmelere birde Osmanlı Ocakları katıldı.
Bu yerlerde Almanya'da doğmuş ve büyümüş genç nesillere verilen eğitim, kültür tümüyle ırkçıdır. Türk medyası, gazete, TV, internet sayfalarının ağırlıklı bölümü bu ırkçı, halklar arası düşmanlığı körükleyen yayınlar yapmaktadır. Türk televizyonlarında sadece haberler ve tartışma programlarında değil, dizlerde dahi Kürtler, Ermeniler aşağılanmaktadır.
Ancak ne yazık ki Almaya hükümetleri hiç bir dönemde bu ırkçı faaliyetlere karşı ciddi tedbirler geliştirmediler. Devlet çıkarları gereği ırkçılığı, en çokta bu illetten çekmiş Almanya toprakları üzerinde yeşermesine yol verdiler.
Bu ''dernek'' ve kuruluşlarının bir kısmı eyalet ve federal düzeyde kabul görmekte, hatta maddi olarak bazı fonlarla desteklenmektedir.
Almanya'daki Türk toplumu içinde Kürt, Yahudi, Ermeni Asuri-Süryani, Hıristiyan ve Alman düşmanlığının çok yüksek olması yıllardır tölere edilen bu politikanın sonucudur.
KÜRT, ERMENİ, YAHUDİ DÜŞMANLIĞI HOŞGÖRÜLÜYOR
Hatta normal Alman okullarında bile Türklerin, Türkiye'den gelen farklı etnik ve inançlara sahip çocuklar üzerinde kurduğu mahalle baskısı bir çok yerde gerilime ve çatışmaya neden olmaktadır. Özellikle ilk ve orta düzeydeki okullarda Türk öğrencilerin Kürtlere ''neden Türk değilsiniz?'', Hıristiyan veya Alevi olanlara ''neden babanız anneniz Cuma namazına gelmiyor'' diyerek baskı kurmaya çalışması artık tekil olmaktan çıkmıştır. Bu ırkçı bir mahalle baskısıdır. kendiliğinde değil planlı ve örgütlü verilen eğitim sayesinde olmaktadır. Bir anlamda bilerek veya bilmeyerek Almanya topraklarında Kürt, Ermeni, Yahudi düşmanlığı hoş görülüyor.
Böyle olmadığını düşünenler olabilir. Bizim abarttığımızı iddia edenler olabilir. Bunu test etmek için kestirmeden bir yol öneriyorum: Almanya'nın herhangi bir şehrinde sokakta karşılaştığını farklı yaş grubuna mensup, farklı meslek ve cinsiyetten 5-10 Türk ile ayak üzeri bir kaç dakika sohbet etmeniz yetecektir.
Bunu açık söylemenin yararı gizli tutulmasından, üzeri örtülmesinde bin kat daha fazla.
BÖYLE PARADOKSU HİÇ BİR YERDE GÖRÜLMEDİ
Ortada bir paradoksun olduğu da kesin. Almanya'daki Türk toplumu saçının renginden, inanç, gelenek, kültür veya dilinden dolayı diğer göçmen topluluklar gibi ırkçı, neo-Nazi ve yabancı düşmanı hareket ve güçlerin hedefinde olan bir toplum. Ama aynı zamanda ırkçılığın en çok taraftar bulduğu, kendinden olmayan herkese karşı kin ve nefret duyan bir toplum. En azından ezici çoğunluğu böyle.
Her şey bir tarafa faşizm ve ırkçılıktan dolayı 9 milyon vatandaşını yitirmiş, Yahudiler başta olmak üzere başka halklara ve inançlara büyük acılar yaşatmış Almanya gibi bir ülkenin sokakların da, mahallerin de, gazete bayilerinde, sosyal paylaşım ağında, televizyon ekranlarında ırkçılığa müsaade edilmesi utanç vericidir. Almanya'da halen bir Türk gazetesinin Adolf Hitler'in ''Deutschland gehört den Deutschen'' yani ''Almanya Almanlarındır'' sloganını kendisine rehber edinerek ''Türkiye Türklerindir'' logosuyla çıkmasının hiç bir izahı yoktur.
TÜRK IRKÇILARI DAHA ÇOK RADİKALLEŞİYOR
Kaldı ki ırkçılığının esir aldığı Türk toplumu arasında giderekten cihatçı eğilimler ağırlık kazanmakta. DAİŞ ve El-Nusra gibi faşist-dinci örgütlenmeler bizzat bu kesimle arasında sempatiyle karşılanmakta ve taraftar bulmaktadır. Köln'deki son Türk ırkçılarının yaptığı kitlesel gösteride en çok "ya Allah bismillah Allahu ekber" atılması tesadüfü olmasa gerek. Avrupa ve Almanya'da son yapılan saldırılar sonrası bunun ne anlama geldiğini söylemeye gerek var mı?
Almanya hükümeti, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, medya ve kanaat önderleri artık yıllardır dipte olan ve son günlerde iyiden iyiye kendisini açığa vuran, Türk toplumunu bir ahtapot gibi sarmış bu ırkçı-Turancı örgütlenmenin taşıdığı tehlikeyi görmeliler.
Çünkü yarın çok geç olabilir.