Amed’de ‘Bahar Söyleşileri’ başladı

Amed’de ‘Bahar Söyleşileri’ başladı

Felsefeciler Derneği Amed Şubesi, üç ay boyunca üç farklı söyleşi ile kentin ve bölgenin güncel konularının tartışılacağı “Bahar söyleşileri” programına başladı. "Kürdistan'da toplumsal cinsiyet ve sorunları" konulu panelde konuşan Artuklu Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim üyesi Ayşe Küçükkırca, etnik çelişkilerin Kürt işçilerin yaşamlarında en az toplumsal cinsiyet kadar belirleyici olduğunu belirtti.

Felsefeciler Derneği Amed Şubesi bahar mevsimi boyunca her ay farklı bir konu başlığı ile gerçekleştireceği “Bahar Söyleşileri” programına Sümerpark Cep Sinema Salonu'nda "Kürdistan'da toplumsal cinsiyet ve sorunları" konulu panel düzenleyerek başladı.

Program kapsamında Mart, Nisan ve Mayıs aylarında gerçekleştirilecek üç farklı söyleşi ile kentin ve bölgenin güncel konuları tartışılacak. İlk konusu 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle  “Kürdistan’ da Toplumsal Cinsiyet ve Sorunları” olan programda,  Yrd. Doç. Dr. Ayşe Küçükkırca, "Toplumsal Cinsiyet, Sınıf ve Etnisite Ekseninde Kürt Mevsimlik Tarım İşçileri”, Araştırma görevlisi Asena Pala’nın, “Zorunlu Göç ve Kadınların Kentsel Deneyimleri”,  Hebun LGBT’den Ümit Manay ise, “Kürdistan'da Homofobi ve Transfobi” başlıkları altında sunumlar yaptılar.

Yrd. Doç. Dr. Ayşe Küçükkırca,  "Toplumsal Cinsiyet, Sınıf ve Etnisite Ekseninde Kürt Mevsimlik Tarım İşçileri” başlığı altında yaptığı sunumda, mevsimlik işçiliğin sınıfsal olduğu kadar etnik ve toplumsal cinsiyet içerikli çelişkiler de içerdiğini kaydetti.

Mevsimlik göç ve bu göç sırasında karşılaşılan sorunlara değinen Küçükkırca, 1990’lı yılların sonu ile 2000’li yılların başlarının mevsimlik işçiler açısından araştırılması gereken bir dönem olduğunu söyledi.  Yaptığı alan araştırması üzerinden örnekler vererek konuşmasını sürdüren Küçükkırca, 2000’den sonra mevsimlik işçilerin pazarlık güçlerini kaybettiğini belirterek işçilerin 1990’lı yıllardan sonra değişen koşullarına dikkat çekti. Küçükkırca bu değişikliğin nedenini ise yine kendi yaptığı araştırmalara dayanarak, “Zorunlu göçle beraber artan işçi sayısının işçilerin aleyhine kullanmaktan kaynaklanıyor” diye açıkladı.

Sunumunu ekonomik sömürüler, toplumsal cinsiyet ve etnik çelişkiler adı altında 3’e ayırarak sürdüren Küçükkırca, “Ekonomik sömürü feodal ilişkilerle beraber devam ediyor hatta güçleniyor” diye kaydetti. Karadeniz bölgesinde Kürt işçilerin karşı karşıya kaldığı ekonomik sömürüleri örneklendirerek anlatan Küçükkırca, “Mevsimlik işçilik sınıfsal ve etnik sömürünün kesiştiği bir noktada durmaktadır. Kürdistan’dan gelen işçilerin Kürt oldukları için ücret eşitsizliğine maruz kaldıklarını söylemek yanlış olmaz” dedi.

KÜÇÜKKIRCA: DEVLET DİLİNİN DEĞİŞMESİ GEREK

Toplumsal cinsiyete ilişkin ise,  “Cinsiyet farkı kadınlara ekstra 3-4 saate mal olmaktadır” diyerek kadın emek sömürüsünün özel alan sorunun çözümü ile mümkün olacağını belirtti.

Küçükkırca, mevsimlik işçilerin karşılaştığı etnik çelişkilere ilişkin olarak da, “Etnik çelişkiler adalet ve ücrete dayalı olduğu gibi mekana da dayalıdır” ifadesini kullandı. Etnik çelişkilerin daha çok mekânsal denetim olarak kendini gösterdiğini söyleyen Küçükkırca, 2010 yılında yapılan bir toplantı Kürt mevsimlik işçilerinin PKK’ye destek verdiği gerekçesiyle Karadeniz’e alınmayarak şehrin dışına atıldığını belirtti. Küçükkırca, “Devlet dilinin değişmesi gerek” ifadesini kullandığı sunumunu, “Mevsimlik işçilik sınıfsal bir olgu olarak görülmesine rağmen yapısal sorunlar nedeniyle aynı derecede etkili etnik ve toplumsal cinsiyet bakışının da olmasıdır” diyerek tamamladı.

Araştırma görevlisi Asena Pala’nın, “Zorunlu Göç ve Kadınların Kentsel Deneyimleri”ne ilişkin yaptığı sunumda, zorunlu göçün tüm toplumsal olgular gibi cinsiyetçi bir olgu olarak algılanması gerektiğini vurguladı. Feminist Antropolojisinde toplumsal cinsiyet olgusunun nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgi veren Pala, kalkınmada kadına yaklaşım ve Kürdistan’da devlet eliyle gerçekleşen zorunlu göçe de dikkat çekti.

‘NEDEN ÖLDÜRECEK KADAR NEFRET EDİYORSUNUZ?’

Hebun LGBT bireylerinden Ümit Manay ise, “Kürdistan' da Homofobi ve Transfobi” başlığı altında yaptığı sunumda ailede öğretilmiş yanlış bilgilere değinerek aile yaklaşımının öneminin altını çizdi. Manay, “Erkek egemen zihniyet ve ataerkil sistemden dolayı lgbt bireyleri kimliklerini açıklayamıyor” dedi ve lgbt bireylerinin kimliklerini açıkladıkları durumlarda ise maruz kaldıkları uygulamaları hatırlattı. Lgbt bireylerine ilişkin anayasada bir düzenleme olmadığına da dikkat çeken Manay, “Zaten anayasa da biz ölüyüz” ifadesini kullandı.

Lgbt bireylerinin psikoloji ve barınma, sosyal yaşam konusunda da yaşadıkları sorunlara değinen Manay, barınma konusunda en fazla trans kadınların sıkıntı çektiğini söyledi. Manay, nüfus cüzdanlarının pembe ve mavi ayrımını da doğru bulmadığını belirttiği sunumunda, toplumun ve Türk basının lgbt bireylerine yaklaşımını eleştirdi. Manay, “Trans bireyleri ailelerinin sahip çıkmaması ve iş bulamamaları nedeniyle seks işçiliğine kurban ediliyor. Kolluk kuvvetleri bu çerçevede trans bireylerinin evlerine girerek anayasada olmamasına rağmen ceza kesiyor” diye devam ettirdiği sunumunda, “Lgbt bireylerinden neden öldürecek kadar nefret ediyorsunuz?” diye sordu.

Yapılan sunumların ardından panel soru cevap olarak devam etti.