Av. İlikçioğlu: 'Cumhurbaşkanına hakaret'ten tutuklama AİHS'e aykırı

"Cumhurbaşkanına hakaret davaları” çerçevesinde her ay toplumun farklı kesimlerinden onlarca insan, adaletsiz bir biçimde gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Av. İlikçioğlu, 'Cumhurbaşkanına hakaret' iddiasıyla yargılanmaların AİHS açısından da hukuk dışı olduğuna dikkati çekti. Türkiye ve Azerbaycan dışında bu şekilde hapis cezası uygulayan ülke olmadığını hatırlatan Av. İlikçioğlu, "Bu tarz uygulamalar toplumdaki gerilim ve çatışmayı artırmaktan başka bir işe yaramaz" diye uyardı.

Cumhurbaşkanına hakaret davalarının AİHM tarafından ifade özgürlüğünün ihlali olarak yorumlandığını belirten Av. Atilla Deniz İlikçioğlu, söz konusu davalar sırasında gerek anayasa ve kanunlara gerek Türkiye’nin de tarafı olduğu İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyulmayarak hukuksuz ve keyfi kararlar alındığına dikkat çekti. 

"Cumhurbaşkanına hakaret davaları” çerçevesinde her ay toplumun farklı kesimlerinden onlarca insan, adaletsiz bir biçimde gözaltına alınıp tutuklanıyor. “Cumhurbaşkanı ve devlet büyüklerini” koruyan Türkiye Anayasası ve ceza kanunlarının insan hakları ve adalete uygunluğu bir kez daha tartışma konusu oldu.

'AİHS'E AYKIRI'

Avukat Atilla Deniz İlikçioğlu, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunun Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 299’da düzenlendiğini aktarırken, şunları söyledi: "İlgili maddeye göre Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası almaktadır. Fakat suçun alenen işlenmesi durumunda ceza 1/6 oranında artırılır ve bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine tabidir. Hakimler, Cumhurbaşkanına hakaret suçunu değerlendirirken TCK dışında Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) göz önünde bulundurarak bu şekilde karar vermeli."

AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davaların başında işkence yasağı, adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi konuların yer aldığına dikkati çeken Av. İlikçioğlu, şöyle devam etti: "Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ifade özgürlüğünden bahsetmiştir. Bu madeninin ilk paragrafında ifade özgürlüğünün kapsamı, ikinci paragrafında ise bu özgürlüğün hangi hallerde sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Ancak şunu da açık şekilde belirtmemiz gerekir ki; asıl olan ifade özgürlüğü,  istisna sınırlamadır, bu nedenle sınırlamaları dar yorumlamamak gerekir. Öte yandan Türkiye Anayasa’sının 10. maddesi (düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bu maddesine uygunluk göstermektedir."

“TCK’de, sıradan yurttaşlara karşı işlenen 'hakaret' suçu 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası şeklinde düzenlenmişken, 'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçunun 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiş olması AİHM kararlarında açık ve kesin bir dille ihlal olarak kabul edilmektedir.” diyen Av. İlikçioğlu, şunları ifade etti:

"AİHM içtihatlarına göre hakaret konusunda özel bir yasal düzenlemeyle daha fazla koruma sağlama kural olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ruhuna uygun değildir. Cumhurbaşkanı ya da diğer devlet görevlilerini korumak için özel bir yasa maddesi bulunması 'aşırı koruma olarak' düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu yaratır. Bu nedenle öncelikle sıradan bireyler ile devlet görevlileri arasındaki bu farklı uygulamanın ortadan kaldırılması gerekir ve yine AİHM karaları ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararlarında Cumhurbaşkanına ya da diğer devlet görevlilerine hakaret suçlarının hapis cezasıyla cezalandırılması başka bir deyişle, bu konunun ceza yargısı içinde yer alması “ihlal” olarak değerlendirilir. Bu yönüyle Cumhurbaşkanı ya da diğer devlet görevlilerine hakaret suçlarında öngörülen hapis cezasının kaldırılıp konunun yalnızca özel hukuk içinde tutması gerekir.”

“TCK’nin 127. maddesinde; isnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır şeklinde düzenlenmiştir” ifadelerinde bulunan Av. İlikçioğlu, şunları da dile getirdi:

"Türkiye’deki yargı uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, hakarete uğrayan Cumhurbaşkanının yargı dokunulmazlığının bulunması; Cumhurbaşkanı aleyhine ifade edilen isnadın doğru olup olmadığının etkin bir şekilde araştırılmadığı, araştırılamadığı açıktır. Yine Anayasa’sının 39. maddesi; kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir düzenlemesine rağmen ceza mahkemelerinde bu anayasal düzenlemenin göz önünde bulundurulmadığından mahkemeler bu yönde bir talep olması halinde dahi talebi reddetmektedir. Cumhurbaşkanına, görev ve hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili isnatlarda isnadın doğruluğunun araştırılması zorunludur. Bu doğrultuda hakaret suçundan dolayı yargılamayı üstlenen mahkeme hem hakaret davasını sonuçlandırmalı hem de edinilen bulgulara göre gerekirse suç duyurusunda bulunmalıdır. Bu durum tüm mahkemelerin anayasal görevidir."

'CUMHURBAŞKANININ KİM OLDUĞU ÖNEMLİ!'

Cumhurbaşkanına hakaret suçunda Cumhurbaşkanının kim olduğunun da önem arz ettiğine işaret eden Av. İlikçioğlu, şu değerlendirmede bulundu:

“Cumhuriyet tarihinde Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanan sayısı 12. Cumhurbaşkanı dönemine kadar sıfırken bu rakam şu an önü tutulamaz bir şekilde artış göstermekte.  Tutuklamayı düzenleyen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun maddeleri bu denli açıkken bir avukat, çocuk ya da yurttaş Cumhurbaşkanına hakaret suçundan nasıl tutuklanabilir? Ya da yaşanan durumlardan örnek verecek olursak; bir avukatın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut deliller nelerdir? 'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçundan tutuklanmayı düzenleyen 100. maddenin 3. fıkrasında sayılan suçlardan biri de olmadığına göre, henüz kovuşturma” izni verilip verilmeyeceği dahi belli olmayan bir dava dosyasında bir avukatın, çocuğun ya da yurttaşın tutuklanması nasıl açıklanabilir? Tutuklama kararı veren mahkemeler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 'Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir' düzenlemesini barındıran 19. maddesini doğrudan doğruya ihlal etmektedir. Ya da başka bir açıdan yaklaşalım; TCK’nin 127. maddesinde yer alan 'Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır' düzenlemesi yargı dokunulmazlığı olan kişi tarafından nasıl uygulama alanı bulacak? Hakaret davasında karar verebilmek için milletvekili olan ve yargı dokunulmazlığı bulunan kişinin yargılanması nasıl yapılacak? Bu durum bile Türk yargı sisteminin içinde bulunduğu durumu göz önüne koymaktadır."

'TÜRKİYE VE AZERBAYCAN DIŞINDA YOK'

Dünya üzerinde Türkiye ve Azerbaycan dışında “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu nedeniyle hapis cezası uygulayan ülke olmadığını hatırlatan Av. İlikçioğlu, “Hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu düzenlemesiyle Cumhurbaşkanlığının ve temsil ettiği makamın şeref varlığı korunmak istenmiştir ancak TCK 301. maddesine göre; Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini alenen aşağılayan kişiye dahi 6 ay ile 2 yıl ceza verilmekteyken Cumhurbaşkanının şeref varlığının temsil ettiği ve başkanlığını yaptığı Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik bir hakaretten daha ağır bir cezayı gerektirmesiyse oldukça düşündürücüdür" dedi.

Avukat Atilla Deniz İlikçioğlu, son olarak şunları ifade etti: "Hukuk devleti ilkesi gereği tüm Türkiye’deki tüm halkların hak ettikleri özgürlük, hukuki güvenlik ve adaletin sağlanması gerekip, kişiden kişiye değişen hukuk uygulamalarının sistemimizde yer almaması gerekir. Bu ülkenin büyük bir ülke olup birbirinden çok farklı özellikler taşıyan bir halk zenginliğinin bulunduğunu be nedenle de herkesi aynı şekilde düşünmeye zorlamanın hiçbir sonuç vermeyeceğini görmemiz gerek. Bu tarz uygulamalar toplumdaki gerilim ve çatışmayı artırmaktan başka bir işe yaramaz."

...