Baluken: Koruculuk yasal düzenlemelerde ilk sırada olmalı
Baluken: Koruculuk yasal düzenlemelerde ilk sırada olmalı
Baluken: Koruculuk yasal düzenlemelerde ilk sırada olmalı
Kürt sorununda çözüm sürecinde geride kalan 8 aylık dönemde ciddi adımlar atmayan AKP, sorunun temel gündemlerinden olan koruculuk sistemini lağvetmek bir yana koruculukta yeni kadrolar açıyor. Koruculuk sistemine ilişkin parlamentoda çalışmalar yapmış olan BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, “Çözümün önünde ciddi bir engel olan koruculuk sistemi, eğer çözüm olacaksa yasal düzenlemeler sıralamasında ilk sırada yer almalı. Koruculuk lağvedilmediği takdirde çözümün önü tıkatılmış olur. Bu nedenle güven ortamını güçlendirecek adımlar atmak hükümetin başlıca icraatı olmalı” dedi.
Kürt sorununda çözümün “yeni” olarak adlandırılan süreçte geride kalan 8 ayda ortada duran tek şey yapılması gerekenlerin sözde kalışı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda çözüm süreci “hızla ilerliyor!” Ancak tablo söylenenin aksine yerinde sayarken, Kürtler ve kamuoyunun beklentileri de bir türlü hayata geçmiyor. Bu beklentilerin başında da Kürtlerin yaşadığı coğrafyada 28 yıldır kangren olan koruculuk sisteminin kaldırılması geliyor.
26 Mart 1985'te yürürlüğe konulan koruculuk sisteminin Başbakan başta olmak üzere hükümet yetkililerinin “koruculuk lağvedilecek” yönündeki açıklamaların aksine uygulamalar devam ediyor. Son olarak geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Muammer Güler; 46 bin 113 köy korucusu bulunduğunu belirtti. GÖÇ-DER’in koruculuk raporunda korucu sayısının en fazla olduğu yerler Şırnak (8 bin 832), Hakkari (7 bin 90) ve Bitlis (5 bin 531) olarak belirtiliyor.
ÖZ VE SÖZ ÇELİŞKİSİ TAM GAZ
Ocak 2013’de “Silahlar sussun fikirler konuşsun” diyen AKP hükümeti, bu söylemine tezat bir uygulamayla Mart 2013’te Van’ın Çatak ve Gürpınar ilçelerinde 280, Bitlis’te 600, Hakkari’de 110, Muş’ta 95, Ağrı’da 25, Siirt’te 120, Diyarbakır’da 250, Batman’da 100, Mardin’de 80, Bingöl’de bin 800 ve Urfa’da 90 korucu kadrosu açtı. ‘Silahlar sussun’ diyen AKP’nin öte yandan silahlandırma çalışmaları dikkat çekiyor.
KÖYE GERİ DÖNÜŞLER ÖNÜNDE ENGEL
Cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, taciz, tecavüz, gasp, insan kaçırma, infaz gibi vakalarla bir suç örgütüne dönüşen koruculuk sistemi, topraklarından zorla göçertilenlerin geri dönüşü önünde de engel. Verilere göre köylerine ya da yerleşim alanlarına dönememeleri önündeki engelin koruculuk olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 65.9. Korucuların boşaltılan köylerde ya da arazilerde işgal ettikleri alanları terk etmemek için adam öldürmeye varan şiddet eylemleri de köye geri dönüşler önündeki temel engellerin başında geliyor.
TABLO HERŞEYİ ÖZETLİYOR
İHD’nin verilerine göre son 4 yılda korucular devletin silahıyla 91 kişiyi öldürdü. İHD Diyarbakır Şubesi tarafından yayınlanan “Köy Korucuları Tarafından Gerçekleştirilen İnsan Hakları İhlallerine İlişkin Özel Rapor Bilançosu”nda 38 köy yakma, 14 köy boşaltma, 12 taciz ve tecavüz, 22 insan kaçırma, 294 silahlı saldırı; 176 kişiyi silahlı saldırılar sonucu yaralama, 132 kişiyi silahlı saldırılar sonucu öldürme, 2 kayıp olayı, 50 infaz, 70 gasp, 454 işkence ve kötü muamele, 9 intihara sebebiyet verme, 17 ormanlık alanı yakma suçlarını işledikleri belirtiliyor. Bu çarpıcı bilgiler koruculuk sisteminin sürecin sağlıklı ilerlemesi ve çatışmasızlık ortamının devamlılığının sağlanması için ikinci aşamada atılması gereken adımın aciliyetini de gösteriyor.
Haziran 2009’da dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e, ‘Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nca sunulan raporda yer alan “İlerleyen zaman içinde kendisi bölgede sosyal bir sorun haline gelmiştir. Korucular, devletten maaş aldıkları terörle mücadele konusunu bir tarafa bırakıp, kendi kişisel, ailesel sorunlarını devletin verdiği silahlarla çözme yoluna gitmeye başlamışlardır. Koruculuk kademeli olarak tasfiye edilmelidir” ibaresine rağmen aradan geçen 4 yıla karşın halen bir adım atılmış değil.
AB İLERLEME RAPORLARI DİKKATE ALINMIYOR
Konjonkturel olarak politikaları değişkenlik gösteren AB ise Türkiye’nin üyelik müzakereleri sürecindeki ilerleme raporlarında da köy koruculuğunun kaldırılması yönünde öneriler sunuyor. 2010 yılı ilerleme raporunda köy koruculuğu problemine dair hiçbir adımın atılmadığı ve koruculuk sisteminin endişe sebebi olduğuna vurgu yapılırken, benzer ifadelerle 2011 ve 2012 ilerleme raporlarında da konunun altı çiziliyor.
SÖZLER DEĞİL SAMİMİYET VE SOMUT ADIMLAR ZAMANI
“Çözüm süreci tamamlandığında 45 bin silahlı korucunun ne olacağına ilişkin İçişleri Bakanı Güler, “Çözüm süreci ile birlikte bu ihtiyaç ortadan kalktığında, Köy Kanunu’nun 74. maddesinde belirtilen kısmı kalmak üzere, zaman içinde tasfiye edilecektir” sözlerinin ardından halen adım atılması bekleniyor. Benzer yönde bir açıklamayı da Başbakan Erdoğan, 26 Haziran’da Akil İnsanlar Heyeti’yle yaptığı toplantı esnasında dile getirdi. Ancak bu açıklamaların söz-eylem arasındaki tutarsızlığının ise ikinci aşamada son bulması istenen başlıca hususlardan. Başbakan, yine Akil İnsanlar toplantısında "Yeni karakol yapımları yok. Korucu alımları da olmayacak" açıklamasının aksine bu yılın başından itibaren bölgede yoğunlaşan askeri birlikler, mühimmat sevkıyatı ve karakol yapımlarına yeni korucu alımlarının da eklendiği kamuoyunca biliniyor.
BALUKEN: HÜKÜMET GÜVEN ORTAMINI GÜÇLENDİRMELİ
Koruculuğa ilişkin parlamentoda da çalışmaları bulunan BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, bugüne kadar hükümetin somut ciddi adımlar atması gerektiğini belirterek, koruculuğun lağvedilmesini birinci aşamanın parçası olarak gördüklerini vurguladı. Birinci aşamada bölgenin bir bütün olarak silahlardan arındırılması ve demokratik tartışma zemininin yaratılmasının amaçlandığını kaydeden Baluken, “Gerillanın sınır dışına çıkışı dışında 80 bini bulan paramiliter gücün lağvedilmesi sivilleşme ve demokratikleşme açısından önemli katkı sağlardı. Koruculukla aynı zamanda JİTEM ve kontrgerilla tarzı örgütlenmiş paramiliter güçlerin hükümet tarafından lağvedilmesi halka güven açısından katkılar sağlardı. Maalesef hükümet gereken hassasiyeti göstermedi. Aslında ikinci aşamanın demokratikleşmeyle ilgili yasal ve anayasal düzenlemeler kısmına geçmeden bu adımların atılması durumunda taraflar arasındaki güvensizliğin aşılmasında önemli bir katkı ortaya çıkacaktı” diye konuştu.
‘ÇÖZÜM ÖNÜNDE ENGEL’
Kürt sorununun ortada koruculuk sistemi ya da JİTEM gibi kontr yapılar varken çözülemeyeceğinin altını çizen Baluken, “Sistemin lağvedilmesi korucuların toplumsal yaşama tekrar entegre edilmesinin yolları aranmalıdır. Bu konuda Kürt tarafının ciddi çalışmaları var. DTK’nin çalışmalarıyla koruculara çağrı yapıldı. Aslında korucuların da bu anlayışta olduğunu ortaya koyuyor bu çalışma. Koruculuğun kalkması durumunda elinde silah olan korucuların aslında bu görevi yapmak istemediğini, yaşam güvencesi sağlanırsa toplumsal helalleşme sağlanırsa geçmişle yüzleşeceğini bölgedeki gezilerimizde net gözlemliyoruz. Bu temel gündem olup hızla hayata geçirilmelidir. Bir taraf gereğini yerine getiriyor, diğer taraf silahlı güçleri muhafaza etmek yeni karakollar, güvenlik barajlarıyla sanki silahlı unsurun çeperini genişletme algısı sürece zarar veren bir durumdur” dedi.
‘YASAL DÜZENLEMELER GÖRÜŞÜLECEKSE İLK SIRADA OLMALI’
Bu konuda da demokratik tepkilerin önümüzdeki günlerde ortaya çıkmasının olumlu katkılar sunacağını ifade eden Baluken, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in “çözüm olursa koruculuk da lağvedilir” sözlerine karşılık bu konuda kesinlikle farklı düşündüklerini söyledi. “İkinci, üçüncü değil birinci aşamada silahların devreden çıkması ve demokratik tartışma zemininin güçlendirilmesi ekseninde düşünüyoruz” diyen Baluken, şunları dile getirdi: “Birinci aşama geçildi. İkinci aşama için çalışmalar Eylül’de meclis gündeminde olacak. Eylül’de Kürt sorununun çözümüne ilişkin yasal düzenlemeler görüşülecekse koruculuk ilk sırada olmalı. Korucuların geçmişte karıştığı ciddi suçlar var. Faili meçhul cinayetlerden işkence ve tecavüze kadar bir bütün olarak korucuların tamamını değerlendirmek doğru olmaz ancak halkın algısında bu şekilde sıkıntı söz konusu. Sorun çözülecekse bununla ilgili halkın güvenini şekillendirecek yasal düzenlemenin olması şart.”
Çözüm noktasında koruculuk sisteminin yarattığı sorunlar karşısında gerek yüzleşme gerekse de işlenen suçların hukuki yaptırıma tabi tutulması amacıyla GÖÇ-DER’in hazırladığı raporda da öne çıkan talep ve öneriler şöyleydi:
- Meclis tarafından oluşturulması gereken Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun bir parçası olarak köy korucularının işlediği suçların araştırılacağı bir alt komisyon kurulmalıdır.
- Suç işlediği tespit edilen koruculara yönelik gerekli hukuki yaptırımlar uygulamaya konulmalıdır.
- Korucular tarafından hakları gasp edilen kişilerin maddi ve manevi zararları karşılanmalıdır.
- Benzer şekilde korucuların köy yakmaları başta olmak üzere gasp, taciz, tecavüz gibi suçları işlemesine olanak sağlayan ya da göz yuman bağlı olduğu kolluk kuvvetlerinde sorumlu oldukları üstlerinin de gerekli soruşturma ve yargılanma sürecine tabi tutulması sağlanmalıdır.
- Bu tür güvenlik adı altında kolluk kuvvetlerine sağlanan yetkilerin koruculuk sisteminde olduğu gibi ağır sonuçlara sebebiyet verdiği göz önünde bulundurularak o dönemde kolluk kuvvetlerinin işlediği suçlar da açığa çıkarılmalıdır.
- Korucuların işlediği suçların tespiti ve cezalandırılması toplumsal barışa katkı sunacaktır.
- Bu başta köylerine geri dönmek isteyen insanların kaygılarını göreceli olarak giderecek ilk adım olacaktır. Hukuki sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesi, aynı zamanda geri dönüşler ve/veya koruculuğun tasfiyesinin ardından yaşanmasından korkulan olası toplumsal çatışma riskini de engellemiş olacaktır.
- Zorunlu göç sonrasında köylerini terk eden insanların evlerine, arazilerine çoğunlukla korucular el koymuştur. El konulan araziler oluşturulacak bağımsız heyetlerce tespit edilip hak sahiplerine iade edilmelidir.
- Araştırmanın ardından suça bulaşmadığı tespit edilen korucular ellerindeki silahları bırakmalı, gerekli rehabilitasyon hizmetlerinden faydalandırılmalı ve kazanmış oldukları haklar korunarak hizmet sektöründe veya benzer (kara yolları, hademelik, orman ekimi gibi) alanlarda istihdam edilmelidir.
- Tüm bu politikaların belirlenmesi ve işlerliğinin sağlanması sürecine şeffaflığın oluşturulabilmesi için sivil toplum örgütleri ve mağdurlar, talepleri dikkate alınarak aktif bir şekilde dahil edilmelidir.