Barış’ın yolu neden Roboski’den geçer raporu

Barış’ın yolu neden Roboski’den geçer raporu

Roboskili aileler adına İstanbul’da Barış İçin Kadın Girişimi'nin düzenlediği barış konferansına ‘Barış’ın yolu neden Roboski’den geçer’ başlıklı bir rapor sunuldu.

Barış aktivistleri İbrahim Yaylalı ve Meral Geylani tarafından hazırlanan, Seyhan Ürek Alma tarafından okunan raporda, aralarında hakikatleri araştırma ve uzlaşma komisyonu, koruculuk sistemi lağvedilme ile toplu mezarların açığa çıkarılması gibi öneriler yer aldı. Raporu olduğu gibi yayınlıyoruz:

BARIŞ’IN YOLU NEDEN ROBOSKİ’DEN GEÇER

Öncelikle burada bulunan ve barışa sahiplenen tüm katılımcıları selamlıyoruz. Biz Roboski halkı olarak sürekli şekilde “Barış’ın yolu Roboski ’den geçer” diyoruz. Bu söylemimizi dile getirmemizin en büyük nedenlerinden biri elbette en son yaşadığımız katliamdır. Yaşadığımız katliam orta yerde öyle durmaktadır.

Yaşadığımız katliamı gerçekleştirenler, kendi çoğunluklarını elinde bulundurdukları bir alt komisyon oluşturdular, bir ay iki ay derken bizi aylarca oyaladılar ve nihai neye ulaştılar? Size yüksek sesle söylüyorum, bizim için hiçbir değeri olmayan bir rapordan başka hiçbir şeye ulaşamadılar.

Biz alt komisyonun içerisinde bulunan iyi niyetli ama sayıları yetersiz üyelere bir şey demiyoruz fakat bu raporun ne olacağını ne söyleyeceğini birçok kez yaptığımız ‘Perşembe Değerlendirmeleri’ nde dile getirdik. Biz çocuklarımızı, eşlerimizi, kardeşlerimizi ve babalarımızı katledenlerin bize adalet getiremeyeceğini biliyorduk. Bunun bilincinde adalet arayışımızı sürdürdük ve sürdürmeye devam edeceğiz.

Biz sürekli açıklamalarımızda Barışın yolu Roboski’ den geçer diyoruz. Bunu söylememizin tek nedeni yaşadığımız son katliam değil, biraz daha derinlemesine ve geçmişimize dönersek bizim sorunlarımız aslında barışın da anahtarı gibidir.

Roboski katliamında yaşamlarını yitirenlerin yakınları olan bizler, bu gün yaşadığımız yerlerde mülteci gibiyiz. Yaşamlarımızı sürdürdüğümüz yer Botan bölgesidir.  Otuz yıllık mücadelenin büyük sırtlayıcısı, taşıyıcısı olmuş bir bölgedir.  Bir o kadar da devlet yöneliminin olduğu ve nerede ise tüm köylerinin devlet tarafından saldırıya uğrayarak yakılarak boşatıldığı yerdir.

Biz de devlet tarafından kendi başımıza düşen yönelimiyle 86’lı yıllarda tanışıyoruz. Devlet Kürt halkının gelişen bu modern mücadele biçimine karşı, Kürt halkının karşısına öyle bir belayı sardı ki bugün hala onun getirdiği olumsuzluklarla mücadele veriyoruz. 1985 yılında Köyler kanununa bir madde ekleyerek önce 22 ilde geçici köy koruculuğunu uygulamaya soktu.  Daha sonra 1993 yılında diğer 13 il’i de dahil ederek 35 ilde koruculuk sistemini paramiliter bir endüstriye dönüştürdü. Gönüllüler ile birlikte 80 bin civarında sivil bir ordu oluşturulmuştur.

İlk denek bölge ise mücadelenin ilk yayıldığı yer olan içerisinde yaşadığımız bölge oldu. Bizim bölgemizde 86 yılında başlayarak günümüze kadar koruculuk sistemi devam etmektedir.

Katliam bölgesinde güncel anlamda bilgilendirmek gerekirse,

·Roboski de 70 korucu

·Zeviya’lılar da 25 korucu

·Bejuh (Gülyazı)da 300 korucu hala devlet adına koruculuk yapmaya devam etmektedir.

Koruculuk sistemi

1: Koruculuk sistemi ile devlet Kürdistan da kalmayı başarmıştır. Yabancısı olduğu bu bölgede ancak oranın yerlisi olan insanlarla yol alabileceğini biliyordu.

2: Koruculuk sistemi ile devlet Kürt halkını ikiye bölmeyi planlanmıştı. Kürdistan’ın feodal yapısını iyi bilen ve onu o şekilde muhafaza eden devlet önce gönülsüz bile başlamış olsa, zamanla karşılıklı çatışmalar ile kan davasına dönüşeceğini iyi bildiği koruculuğu her yerde teşvik etmiştir. Hatta bunu birçok korucu aşireti itiraf bile etmiştir. Devletin ve Kürt halkının yanında kümelenen insanlar olarak Kürt halkını bölmeyi ve savaşı bu şekliyle sürdürebileceğini düşünmüştür.  Bu yönüyle de bakıldığında devletin belli başarılar elde ettiğini görüyoruz.

3:Koruculuk sistemini kabul eden bölgelerde gittikçe Kürt ulusal bilincinin zayıfladığını ve o bölgelerde daha çok her şeyi ile sistemin varlığını görebiliyorsunuz. Bu hal de Kürt halkının birliğini oluşturmada zorlukların olmasını doğuruyor.

4:Buralarda modern Kürt kimliğinin silikleştiğini görürken, değerlerinden kopartılan ve yozlaştırılan insanların suç makinesi gibi çalıştığını, hem Kürdistan da yaşayanlar hem de basına yansıyanlardan koruculuk sisteminin neye dönüştüğünü Türk kamuoyu da iyi bilmektedir. İç işleri bakanlığının 1992-2009 verilerine bakıldığında bunu açıkça görebilmekteyiz, 17 yıllık sürede 5200 suç işlenmiştir bilançoda olmayan yok gibidir. Bunların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyoruz:

·183 ölüm

·50 infaz

·259 yaralama

·562 işkence

·14 köy yakma

·294 silahlı saldırı

·22 adam kaçırma

·Taciz, tecavüz 12

·Gasp 70

5: Koruculukla ve köy boşaltmaların bizim için ün büyük dezavantajı büyük çoğunlukla üretimden koparıldık.  Bir süre bunu hazmedememekte yavaş yavaş böylesi bir yaşamı kabul ettik.  Bugün belki küçük bir kesim hariç koruculuğun, bir araştırmaya göre de %81’i işsizlikten kaynaklı olduğunu ortaya konuluyor.  Bizim gözlemimizde kendi bölgemizde böyle olduğu yönündedir.  Koruculuk devasa bir endüstriye dönüşmüştür.  Çoğu insan, savaşı üreten bu sistemin işçisi gibi çalışmaktadır.  Yaşadığımız bölgeye, barıştan söz edilen bir dönemde hükümet, el altından çalışılarak 60 korucu kadrosu daha vermiştir.

Bize koruculukla beraber devlet tarafından dayatılan bunu takip eden ikinci en büyük yaşadığımız olgu köy boşaltmaları dayatmasıyla karşı karşıya kaldık

Köy boşaltmaları

Bölgemizde 90 yıllardan başlayarak ona yakın köy kendi rızalarının dışında PKK gerillaları bahane edilerek, önce tehdit edilerek, sonrasında bir çok zulümlü işkenceler yapılarak insanlarımıza, hatta o yıllarda tutuklanarak Diyarbakır, Mardin çeşitli hapishanelere gönderilerek, aşamalı olarak köylerimiz yakılarak yıkılarak ve bombalanarak boşaltıldı.

Tüm Kürdistan’da ise 4500 köy boşaltıldığını biliyoruz.  PKK gerillaları ile mücadele adı adlında yaşadığımız birçok yer mayınlandı.

Türkiye devleti Ottowa anlaşması gereği, kabul ettiği ve mayınların kaldırılması ile ilgili hazırladığı “TC 2010 madde 7 Raporu”nda çoğu Kürdistan’da olmak üzere 977.407 mayın bulunmaktadır. Bu mayınlar yüzünden birçok yakınımız hayatını ve birçoğu da birçok uzvunu kaybetmiştir.

Boşaltılan ve yakılan köylerden birini size örnek vermek istiyoruz.

Kürtçe Zeviya, Türkçe ise Tarlabaşı köyü

Zeviya köyünü seçmemizdeki en büyük özellik: Roboski katliamında yaşamını yitirenlerin çoğu Şimdi Gülyazı köyü Şantiye mahallesinde oturan Zeviya’lılardır. Tabii Zeviya ile beraber, Hilal, Mijin, Hodani, Şexan, Şuveyt, Ziravek, Neve, Şiriz, Evil, Alış köyleri de boşaltılan ve yakılan köyler arasındadır

Zeviya köyü(Tarlabaşı)

Şırnax ili Qliban ilçesine bağlı bir köydür. Burada yaşayan halk geçmişten günümüze hiçbir zaman kendi halkına silahını doğrulmayı kabul etmemiştir. Bu modern Kürt hareketi olmadan da öyle idi. O yıllardan önce de Zeviya halkı Peşmerge’ ye yardım ediyor diye, Peşmerge bölgesine gidiyor denilerek, birçok saldırıya maruz kalmıştır.

Modern Kürt hareketi ortaya çıktıktan sonra da aynı hal bu sefer aynı şeylere gerilla ya sahip çıktığı için görmüştür.  Sene 1991 yılını gösterdiğinde, Zeviya halkına koruculuk baskıları başlıyor, tabii bununla beraber her türlü saldırıda beraberinde geliyor, en çok güçlerine giden ise çıplak soydurularak kadınların önünde askerler tarafından koşturulmalarıdır.  Öyle çok işkence seansları var ki, en son 93 yılında gerillanın o bölgede bir karakola eylem yapması bahane edilerek üç karakolun topu köyün üstüne çevrilerek 150 topla köy vuruluyor.  Zeviya’lı erkekler dağa, kadınlar ve yaşlılar ise mezarlığa saklandıklarından sadece bir katırın yaralanmasıyla ucuz kurtulabiliyorlar.  Diğer on köyde benzeri şeyleri yaşamışlardır.

Sonrası bilindik görüntüler yanık evlerin dumanı eşliğinde köylerini boşaltmak zorunda kalıyorlar.  Roboski de boşaltılmış bir askeri birliğe zorla sokuluyorlar ve korucu yani kan bedeli verilmeden bırakılmıyorlar.  Zeviya köyü kırk hanedir ve her haneden bir korucu alır askerler ve sonra bırakılırlar.  Köylerine dönmelerine izin verilmez.  İki sene çadırlarda yaşadıktan sonra mülteci kampından farksız olmayan Şantiye mahallesine dere yatağına üstelikte kendi paralarıyla o bölgenin satın alınmasıyla yerleştirilirler.  Katliamda yaşamlarını yitirmiş ve yakınları Roboski’de ve Bejuh ta yaşayan ailelerin başına da bunun benzeri birçok olayın yaşandığı biliniyor.

Katliamdan önce de zorunlu korucu oldukları halde BDP ve öncesinde ki aynı anlayıştaki partileri desteklediklerinden dolayı sürekli baskı gördüler.  Yaşadıkları yerlere hiçbir devlet imkânı sevk edilmedi. Bu gün bile bakarsanız yaşadığımız yerlerin mülteci kampından bile daha kötü durumda olduğunu görürsünüz.

Barış tüm bu söylediklerimizden sonra neden mi Roboski’ den geçer diyoruz, çünkü Roboski Kürdistan’dır ve Roboski Halkı tüm bu yaşadıklarını ne olursa olsun Kürt kimliğine sahip çıktığı için yaşamıştır.  Yaşadığı tüm sorunlar bu gün Kürdistan’da birçok bölgede yaşandığını bilmektedir.  Barış’ında yukarıda gösterilen sorunların çözüldüğünde geleceğini savunmaktadır. O sebeple bizim sürekli yaptığımız vurgu ile barışın yolu Roboski’ den geçer diyoruz.

Ekolojik sorunlar

Roboski’de belediye olmaması nedeni ile çöp ve suların kirlenmesi sorununu yaşamaktayız.  Kapitalizmin en Barbar yaklaşımı savaşlarda ortaya çıkar.  Köy boşaltmalarında kullanılan bombalar doğayı yaralamış ve Roboski katliamında kullanılan kimyasallar sağlık açısından kişileri ve doğayı etkilemiştir.  Çok yakınımızda yapımı yıllardır süren baraj çalışmaları ulaşımımızı çok büyük şekilde zorlaştırmakta ve doğayı da yok etmektedir.

Önerilerimiz:

1)Hakikatleri araştırma ve uzlaşma komisyonunun kurulması

Bizim deneyimlememizle sabit olan ve geçmiş birçok deneyimlemede gösteriyor ki, devlet işlediği cinayet ve katliamları aydınlatma gibi bir tutumu asla kendisi gerçekleştirmemektedir.  Bu konuda hem devlete adım attıracak, hemde barış sürecinde hızlı yol almamızı sağlayacak, bu komisyonların bir an önce kurulması önümüzde acil bir görev olarak durmaktadır.

2)Koruculuk sistemi lağvedilmelidir.

Koruculuk sistemini yukarıda anlatmaya çalıştık, Kürt halkının içine sızmak için savaş hükümetleri tarafından Truva atı vazifesi görmüştür.  Devletin gözetiminde Kürdistan da devasa bir çete örgütü durumuna gelmiştir.  Devlet’in bu anlamdaki tavrını anlamak güç, barış derken bölgemiz olan Şırnak’a 200 korucu kadrosu vermiştir.

·Bizim bu anlamda da daha öne çıkıp, barış sürecinde korucuların ikna edilerek görevlerini bırakmasını sağlamamız gerekmektedir.

·Devletin yarattığı bu devasa paramiliter endüstrüyü dağıtırken yeni sorunlara yol açmayacak, bu sistemi rehabilite ederek sonlandırmasını özendirilme çalışmalarına hız vermemiz gerekmektedir.

3) Toplu mezarlar gün yüzüne çıkarılmalıdır

Bizim bölgemizde kime sorsanız mutlaka size bir bölge de asker tarafından gömülmüş ya da çürümeye bırakılmış gerilla cenazesinden bahsedecektir. Kürdistan’ın dört bir tarafında 30 yıllık süren savaş sürecinde İHD’nin araştırmasına göre 450’ nin üzerinde toplu mezar var, hatta bu anlamda bir harita bile hazırlanmıştı. Bu duruma bağlı olarak bir çok anne mezarsız çocuklarına ağlamaktadır.

Toplu mezarlarla ilgili devletin tavrı başından itibaren mezarları saklamak yönünde olmuştur.  DevleteToplu mezarların açılması işlemlerinde BM tarafından kabul edilmiş olan Minnesota Otopsi Protokolü’nün uygulanması; çalışmalarda bağımsız uzmanların yer alması ve denetime açık olması sağlanmalıdır; Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) tarafından 2003 yılında yayımlanan “Uzman olmayanların ceset kalıntıları ve ölü hakkında bilgi yönetiminde yararlanabilecekleri başarılı uygulamalar” başlıklı kılavuzunun STK’ler tarafından uygulanmasına engel olunmamalıdır.

4) Köye dönüş için çalışmalar hızlandırılmalıdır

Bölgemizde köy boşaltmalarından kaynaklı devletin verdiği tazminatlar çok komik ve günü kurtarmak amacından öte gitmemektedir. Avrupa insan hakları mahkemesinin önüne gidişleri kesmek için çıkardığı yasadan sonra, gidişlerin olmayacağı rahatlığıyla, çok komik tazminatlarla biz olmasak bile birilerini kandıracağını düşünmektedir. Şimdi sorsan devlete herhangi bir engel yok köyünüze dönebilirsiniz kolaylığını utanmadan, sakınmadan söyleyebilir.  İşin bu kadar kolay olmadığını buraya katılan tüm katılımcılar da iyi biliyordur. Ayrıca köyümüzden 1990 yıllarında zorunlu göç nedeni ile Güney Kürdistan’daki Mahmur kampında mülteci olarak yaşayanlar bulunmaktadır.  Köyde hala toprakları olan bu kişiler barış olduğunda geri gelmek istemektedirler.  Bu konuda da çalışmalar yapılmalı ve köylerine dönmek isteyenler desteklenmelidir.  

5 ) Ekolojik sorunların çözümü

·Baraj yapımları durdurulmalıdır

·Ağaçlandırma yapılmalı ve toprağın bozulan yapısının düzeltilmesi doğal ve ekolojik tarıma geçilmesi

Köye dönüşler için

·Koruculuk sistemi dağıtılmış olmalıdır,

·Devlet köylerde ajanlaştırmaya son vermelidir

·Köyün mutlaka alt yapı sorunu halledilmelidir

·Birçok Kürdistan köyleri yakılıp yıkılmıştır.  Devletin mutlaka barınak sorununu çözmesi gerekmektedir.

·Üretim alanları köylülerimizin nerede ise tümüyle yok edilmiştir. Devlet tarım ve hayvancılık alanında mutlaka bu anlamda düzenlemeler yapmak zorundadır.

·Okul, sağlık merkezi, hastane hizmetleri sağlanmalıdır

·Türkiye’nin 2003 yılında altına imza attığı Ottowa anlaşması gereği ve yine mayınların 2014 yılına kadar kaldıracağı taahhüdünü bir an önce yerine getirilmesi için, devletin altına girdiği bu hükümlülüğü hatırlatmak ve mayınların temizlenmesi için her türlü teşviki yapmak gerekiyor

4) Kadınların bölgemizde yaşadığı sorunlar

 Bu sorun bölgemizde tüm sıcaklığıyla giderilmesi gereken ana sorun olarak gündemimizde olması gerekiyor. Kadın birçok bölgede olduğu gibi ev yaşamının dışında varlığı yok gibidir.  Kadın bölgemizde nerede ise dilsiz gibidir.  Kadınlar köy toplantılarına katılmamakta ve karar mekanizması erkeklerin elinde tutulmaktadır.  Kadının barış sürecine kazandırılması için kadını yaşama bölgemizde mutlaka kazandırmak gereklidir.

Bölgemizde görünen sorunlar ve çözümleri

·Bölgemizde çok eşli evlilik yaygın görülmektedir ve bu tip evlendirilmelerin önüne geçilmelidir.  Bölgemizde çocuk gelinlere yaygın olarak rastlamak mümkündür.

·Ev yaşamı da dâhil, kadının sosyal siyasal yaşamda mutlaka eşit düzeye gelecek çalışmalara bir an önce hız verilmelidir

·Kadın merkezleri, kooperatifleri bölgemizde özendirilmelidir.

5)Sosyal travma çalışmaları mutlaka hızlandırılmalıdır.

Bölgemizde travmaya dönük sorunlarımız 

Çocuk travması ilgili görünen sorunlar

Bölgemiz otuz yıllık savaşı tüm sıcaklığı ile yaşamıştır. Savaşın travmatik izlerini bölgemizde her yerde kolaylıkla rastlamak mümkündür. Bir de üzerine en son katliamı eklerseniz, bu anlamda ne kadar acil anlamda çalışmaların bölgemizde başlaması gerektiği daha anlaşılır duruma gelecektir.

Devlet bu yanıyla hiçbir çalışma yürütmediği gibi, çeşitli yol ve yöntemlerle bize yardımcı olmaya gelen insan ya da kurumların çalışmalarını engellemeye çalışmaktadır.

Bejuh ta çocuklarımıza dayak atan öğretmen hatta basına yansımıştır. Bunun için hiçbir idari yaptırım görmedi. Birçok laf edeceksin hükümet adına ve orada bir büyük katliam yaşanacak, kardeşleri ağabeyleri, babaları katliamda yaşamını yitirecek çocuklarımız ve oraya özel eğitimli, bu anlamda donanımlı birileri göndermek yerine dayakçı eğitmenini koruyacak hiçbir şey yapmayacaksın ve inanın bu başka hangi ülkede böyledir bilmiyorum.

Gönüllü insanlar çocukların yaşadığı travmayı hafifletmek için köyde çalışma yapmak isteyecek, sen ona kucağını açacakken devlet olarak, peki ne yapıyorsun, askeri gücünle 300 lira emekli maaşı verdiğin kişiyi tehdit ederek, yerin çalışmayı yapacak gönüllülere verilmesini önlüyorsun.

Katliamcı devlet olunca bunlarda çok normal oluyor, katliamı tecrit etme çabasından diğer şeylere haliyle zaman bulamıyor.  Büyükler bu bölgede öyle şeyler yaşamışlar ki bu zamana kadar.  Bu travma zamana yayılarak ancak çözülebilir.

Ana dil okullarda zorunlu hale getirilmelidir

Çocukların yaşadığı en büyük travmalardan biri Kürt halkını inkâr eden devlet yüzünden gerçekleşmiştir. Bizim bölgemizde çocuklar ilkokul dönemine kadar anadilleriyle yaşamlarını sürdürmektedirler.  Çocuk gelişiminde ise bu yılların önemini çok iyi bilmekteyiz.  Tüm algı ve karakter sistemini çocuklarımız kendi anadilinde geliştirmektedir.  Devletin İlkokuluna bir yıl kala, televizyonların başına çocuklarımızı esir ediyor, okul dilini öğrensinler diye nerede ise o zamana kadar yaptıklarımızın yanlış olduğuna çocuklarımızı ikna etmeye çalışıyoruz.  Devletin bu inkârcı tutumu yüzünden kendi çocuklarımızın sağlık yaşamını alt üst edecek şeyleri yapmak zorunda kalıyoruz.  Bundan büyük travmayı düşünemiyoruz. Okullara gönderilen sözde eğitimciler bu durumu anlamamak üzerine yetiştirildiklerini görüyoruz. Çocuklarımızın birçoğu bu yüzden okula gitmemeyi tercih ediyorlar.

Büyüklerin yaşadığı travmatik sorunlar

Kadının yaşadığı travma

Bölgemizde yaşayan kadın bu savaş sürecinde çocuklardan sonra travmayı en derinlemesine yaşayan kesimdir. Bunun böyle olmasına neden olan şeylerden birini kadın erkek eşitsizliği beslerken, bölgemizde feodalizm omuzlarından kalkmayan bir karabasan gibidir.

Bölgemizde Korucuların ve Korucu olmayanların yaşadığı travma

Birde koruculuk sisteminin ikiye böldüğü bir sosyal yapıdan bahsediyoruz. Koruculuk sistemi nefret üzerine kurulu bir sistem ve kötülük üzerine, insanların yabancılaşmasıyla kabullenebileceği bir sistem, ve bunu her ne pahasına olursa olsun kabullenmeyen, tüm yaşamlarını bunu üzerine kuran bir yaklaşım mevcuttur.

Tekrardan bu insanların normalleşmesini sağlayabilecek bir çalışma olması gerekir.  Örneğin size sık yaşadığımız bir durumu aktaralım. Korucunun kendisine değil, çünkü ne olursa olsun o bir seçim ile karşı karşıya idi. Devletin yanında yer alır ya da almaz böyle bir seçeneği var, fakat korucu çocuklarına bile korucu olmayan ailelerin yaklaşımı, sanki seçimi çocuk yapmış gibi aynı muameleyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu korkunç bir algı kaybıdır, bu çözülmeden mesela yan yana yaşam nasıl düşünülebilir değil mi?

Bölgemizde travmaya dönük çözüm önerilerimiz

·Kürdistan’ın bir travma haritası çıkarılmalıdır.

·Hiç gecikmeden travma merkezleri oluşturulmalıdır.

·Sosyal siyasal yapılanmalar bölgede bu anlamda yeniden düzenlenmelidir

·Kürt halkının sadece bir kısmına uygulanan bir tedavi süreci değil, mutlaka korucular ve aileleri de bu işleme tabi olmalıdırlar.

·Yaşadığımız bölge ve tüm Kürtlerin yaşadığı bölgelerde anadilinde eğitim zorunlu hale getirilmelidir

·Roboski katliamı acil anlamda bir müdahaleyi gerektiren durumdur. Hem büyükler için, hem de çocuklar için bu travma sürecini atlatacak önlemler geliştirilmelidir. Devletinde bu sürece tabi edilmesi sağlanılmalıdır.

Öncelikle sabrınıza teşekkür ediyorum. Kürdistan’da savaş çok zamandır devam ediyor, haliyle biriktirdiği sorunlar da bir o kadar oluyor. Ben biraz yaşadığımız sorun ve çözüm önerilerimizi Bejüh, Roboski ve Zeviya halkı adına size sunmuş oldum. Umarım bir nebze de olsa kongreye katkımızı sunmuşuzdur. Barış mutlaka onu üreten ellerimizle gelecektir."