Barışın sağlanması için kadınlar önemli rol oynayabilir

Barışın sağlanması için kadınlar önemli rol oynayabilir

İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen bir panelde konuşan Prof. Peter Wallensten kalıcı bir barışın sağlanması için kadınların önemli rol oynayabileceklerini söyledi. Liberya’da imzalanan 9 barış anlaşmasının başarısızlıkla sonuçlandığı halde kadın hareketinin devreye girmesinden sonra yapılan 10. anlaşmanın çatışmalara son verdiğine dikkat çekti.

İsveç’in başkenti Stockholm aynı gün Dünya ve Avrupa’daki savaş ve çatışmaların ele alındığı iki ayrı panele ev sahipliği yaptı.

‘İsveç Dış Politika Enstitüsü’ tarafından “Avrupa’nın yan bahçesinde ‘Dondurulmuş’ çatışmalar” temasıyla düzenlenen ilk panelde Azerbaycan-Ermenistan, Gürcistan-Rusya, Yunanistan-Türkiye arasındaki anlaşmazlıklar ele alınırken, İşçi Eğitim Birliği’nin organize ettiği ikinci panelde Dünyadaki çatışmaların nedenleri ve çözüm yolları tartışıldı.

“Tarihsel perspektifle Dünyadaki çatışmaların nedenleri ve çözüm yolları” temalı panele Uppsala Universitesi Barış ve Çatışma Enstitüsü Başkanı Prof. Peter Wallensten, İsveç’in eski Birleşmiş Milletler Temsilcisi ve eski Bakan Pierre Schori, eski Çevre Bakanı Prof. Lena Sommestad konuşmacı olarak katıldı.

1960’lı yıllardan bu yana savaş ve çatışmalarla ilgili kapsamlı araştırmalar yapan Prof. Wallensten silahlı çatışmaların iki devlet arasında yaşanacağı gibi bir ülkede sisteme muhalefet eden gruplarla devlet arasında da olabileceğini söyledi ve çatışmaların her zaman iki tarafı olduğuna dikkat çekti.

Enstitü bünyesinde yaptıkları araştırmaların silahlı çatışmaların 1948’den 2011 yılına kadar giderek arttığını, 1992 yılında 50 silahlı çatışmayla en üst noktaya yükselirken, daha sonra düşme eğilimi gösterdiği ve 2011 yılında 37’ye düştüğünü gösterdiğini söyledi. Medyada her gün yapılan yayınların savaş ve çatışmaların arttığı izlenimini vermesine rağmen yaptıkları araştırmaların tersini, çatışmaların azaldığını gösterdiğini belirtti.

1950’li yıllarda ortaya çıkan anlaşmazlıkların kısa süre içinde savaşa dönüştüğü halde günümüzde çatışmaların savaşa dönüşme riskinin azaldığını, 2011 yılı içinde 6 ülkede; Afganistan, Irak, Somali, Suriye, Libya ve Kongo’da savaş olduğunu söyledi. 37 anlaşmazlık ve çatışmadan sadece 6’sının savaş olarak kabul edilebileceğini, diğerlerinin çatışma şeklinde tanımlanması gerektiğini ifade etti. 2011 yılında çatışmalardan sadece birinin iki ülke arasında yaşandığını, geriye kalan çatışmaların ülkelerin sistemlerinden hoşnutsuzluk duyan “isyancılarla” devlet arasında olduğuna dikkat çekti.

1950’li yıllara kıyasla ülke içinde silaha sarılarak devlete karşı mücadele eğiliminin arttığını, bunun hükümetlerin baskıcı politikalarından kaynaklanacağı gibi, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklerin artmasından da kaynaklanabileceğini ifade etti.

Şu sıralar en şiddetli çatışmaların Suriye’de yaşandığını, ancak oradaki çatışmaların isyancılarla devlet arasındaki çatışma olarak görülemeyeceğini, bir çok ülkenin bu çatışmaya taraf olduğuna ve her iki tarafı da silahlandırdıklarına dikkat çekti. Bu tutumun savaşı daha da tırmandırdığı ve sorunun müzakere ile çözümünü güçleştirdiği tesbitinde bulundu.

Wallensten bazı çatışmaların uzun süre devam etmesine rağmen anlaşma ile sonuçlandığını, 2011 yılında Sudan’da yapılan bir barış anlaşması sonucu Güney Sudan’ın kurulduğunu söyledi.

Asya, Afrika, Güney Amerika’nın bir çok ülkesinde 1960-70’li yıllarda görülen çatışma ve savaşların son bulduğunu, 1989-2011 yılları arasında Dünyada 137 savaş ve çatışmanın olduğunu, bunlardan 100’nün sona erdiğini dile getirdi. Çatışma ve savaşı başlatan her iki tarafında zafer elde etmek hedefiyle çatıştığını, ancak bu güne kadar bu çatışmalardan sadece birinin, Sri Lanka Hükümetinin Tamilleri yenmesiyle sonuçlandığını, 40 çatışmanın müzakere sonucu çözüldüğünü belirtti. 137 çatışma olmasına rağmen 180 barış anlaşması yapıldığına dikkat çeken Wallensten bunun nedeni olarak da başarılı olmayan anlaşmaların yerine yeni anlaşmalar yapılmasını gösterdi. Liberya’da 9 ayrı barış anlaşması yapıldığı halde çatışmaların devam ettiğini, en son 2003 yılında imzalanan barış anlaşmasıyla çatışmaların tamamen durduğunu söyledi.

Barış anlaşmalarının başarılı olmamasının tarafları daha iyi barış anlaşmaları yapma arayışlarına söyleyen Wallensten böylesi durumlarda çatışan tarafların güçlü arabuluculara başvurduklarını ifade etti. Liberya’da kadın hareketinin devreye girmesi sonucu yapılan son anlaşmanın başarılı olduğunu ve Afrika’da ilk kez bir kadının devlet başkanlığına getirilmesine yol açtığını söyledi.

Kadınların barışın sağlanması için önemli bir rol oynayacaklarını vurgulayan Wallensten Liberya’nın deneyimlerinden ders çıkarılmasının önemine değindi.

İsveç’in eski Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Piere Schori Prof. Wallensten’in yaptığı istatistik çalışmaların Dünyada çatışmaların azaldığını gösterdiğini, ancak Dünyanın stabil olmadığını, durumun daha kötüye gidebileceğini ve çatışma ve savaşların artabileceğini söyledi.

İsrail’in İran’a saldırması durumunda bunun yol açacağı sonuçların, Hindistan-Pakistan arasındaki anlaşmazlığın, Çeçenya, Kongo gibi ülkelerde var olan anlaşmazlıkların kaygı verici olduğuna dikkat çekti. Latin Amerika’da geçmişte görülen politik şiddetin yerini kriminal şiddetin aldığını, ABD’de her yıl 10 bin insanın silahla öldürüldüğünü ve oralarda olanları küçük çapta bir savaş olarak gördüğünü söyledi.

“Nasıl bir barış istiyoruz?” diye soran Schori “ Kalıcı bir barış istiyoruz. Barış anlaşmalarının kalıcı olabilmesi için demokrasi, gelişme ve barış üzerine inşa edilmesi gerekir. Demokrasi getirmedikçe yapılacak anlaşma kalıcı olmaz. Gelişme olmadıkça da kalıcı barış sağlanmaz” şeklinde konuştu.

Çatışmaların yaşandığı ülkelerden barış anlaşması yapanların % 40’ının 10 yıl içinde yeniden çatışmalara sahne olduğunu belirten Schori “Gelişme ve halkın demokratik sürece katılımını sağlayamadıkları, ekonomik ve sosyal reformları yaşama geçiremedikleri, anlaşmasının imzalanmasından sonra dış dünyanın ilgisi azaldığı için barış anlaşmaları kalıcı olamadı” dedi.

Barışın sağlanması için Birleşmiş Milletler’in ciddi sorumlulukları olduğu gibi olanakları da olduğuna dikkat çeken Schori ancak BM’nin sorumluluklarını yerine getirmediğini ifade etti. Birleşmiş Milletler’in demokrasi ve barışın sağlanabilmesi için ambargo silahını da yeterince kullanmadığını söyledi.

Prof. Lena Sommestad, İsveç’in silahlanma, çatışma, barış gibi konularda önemli bilimsel çalışmalar yaptığını, Prof. Wallensten’in aktardığı bilgileri önemli bulduğunu ancak İsveç Hükümetinin bu bilgileri politik çalışmalarda kullanma becerisini göstermediğini söyledi.

Hükümetin bu bilgileri çatışmaların barışcıl bir biçimde çözümlenmesi için kullanamadığını, silahsızlanma ve barışın sağlanması gibi hayati önemdeki sorunları gündemine almadığını ifade etti. Bu nedenle bu görevi yerine getirmenin kendilerine ve diğer muhalefet partilerine düştüğünü söyledi. Geçmişte İsveç’in tarafsız bir politika izlediğini, çatışmalarda arabuluculuk görevi üstlendiğini hatırlatan Sommasted gelinen aşamada İsveç’in bu özelliklerini yitirdiğini dile getirdi.