HDP Sözcüsü Bilgen, Türkiye'nin halihazırda 1930'lu yıllara benzediğine dikkat çekerek, "Devlet-parti ilişkisinin bu kadar iç içe geçtiğimi bir dönemi Türkiye 1930'larda yaşadı. Valilerin parti yöneticisi gibi yaptığı, aslında tersinden 1930'ların tekrarıdır" dedi. Zergelê'de sivillerin katledilmediğini ileri süren Arınç'a Roboski Katliamı'nı hatırlatan Bilgen, YPG/YPJ'lilerin cenazelerinin engellenmesine de tepki gösterdi.
HDP Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, HDP Genel Merkezi'nde gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
KESK üyelerinin TİS protestosu ve Barış Anneleri'nin eylemine dün yapılan polis saldırılarına tepki gösteren Bilgen, "Türkiye'nin sağduyu ve insanların kendisini ifade etmeye ihtiyacı olduğu böyle bir dönemde, demokratik haklara müdahale edilmesi sadece provokasyona hizmet eder" dedi.
'1930'LARA DÖNÜLDÜ'
Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aydınlar tarafından dile getirilen "Türkiye '90'lı yıllara mı dönüyor" şeklindeki kaygılara ikna edici bir cevap vermediğini söyleyen Bilgen, "Biz daha feci bir durumda olduğunu düşünüyoruz. '90'larda neler yaşandıysa işkence yoluyla ifade alınmasından, yargısız infazlara kadar ormanların yakılmasına kadar aynı şeylere maruz kaldığımız için aydınlar bu benzetmeyi yapıyorlar ancak, Türkiye'deki devlet, yönetim modeli aslında 1990 görünümlü ama 1930 model gibi. Devlet-parti ilişkisinin bu kadar iç içe geçtiğimi bir dönemi Türkiye 1930'larda yaşadı. Valilerin parti yöneticisi gibi yaptığı, aslında tersinden 1930'ların tekrarıdır. O dönemde de parti il sekreterleri tek parti döneminde olduğu için o ilin valisi görevini yapıyordu" diye konuştu.
Bilgen, söz konusu devlet-parti mantığının sadece Erdoğan'da olmadığını, başdanışmanı Burhan Kuzu'nun aynı mantıkta açıklamalar yaptığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: "Sayın Kuzu da demokrasi kültürünü, çok partili hayatı hazmedip hazmedemediğine yönelik çok net cümleler kurdu. Koalisyon kelimesini duyunca kaşıntı içine girdiğini ifade etti. Bir ülkede uzun süre Anayasa kürsüsünde akademisyen olarak çalışmış bir isim koalisyon kelimesinden kaşıntı duyuyorsa 'tek parti olsun temiz olsun' diyordur. Ama Sayın Kuzu hızını alamamış İngilizlerin 'kokuşmuş' parlamenter sisteminden kurtulmaktan bahsediyor. Ancak, Sayın Kuzu daha önce de Obama'ya acıdığını söylemişti, elindeki denge denetleme mekanizmaları konusunda. Kuzu'ya sormamız gerekiyor; sana uygun sistemi nereden bulacağız?"
ARINÇ'A HATIRLATMA: ROBOSKİ KATLİAMI!
Bilgen, Başbakan Yardımcısı Bülenç Arınç'ın Zergelê katliamında sivillerin ölmediği yönündeki açıklamalarına da tepki göstererek, Arınç'ın TSK'nin açıklamalarını tekrarladığını ifade etti. Bilgen, şöyle devam etti: "TSK operasyonlarında sivillerin ölmediğini söylüyor ama Dışişleri Bakanlığı öyle söylemiyor, 'Bu durum araştırılacak' diyor. Bu durum aslında bize ülkenin nasıl yönetildiğini göstermesi açısından ilginç bir fotoğraf veriyor. Sivil siyasetçiler silahlı kuvvetlerin tercümanlığını yapıyor, Dışişleri Bakanlığı da uluslararası kamuoyunu yönetmeye çalışıyor. Nitekim birçok uluslararası parti katliamı kınadı. Sivillerin ölüp ölmediği konusunda Arınç'a üzerinden 43 ay geçen Roboski katliamını hatırlatmak istiyoruz."
'MHP ÖFKESİNİ BİZE DEĞİL IŞİD'E GÖSTERSİN'
Bilgen, ırkçı parti MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, HDP ve HDP seçmenini hedef alan ve hakaretler içeren ifadelerine de değinerek, "MHP'li temsilciler bu öfkelerini bize yönelteceklerine Irak'ta Suriye'de tecavüze uğrayan katledilen Türkmenlerin sorumlularına yöneltsin. Onlara karşı şimdiye kadar ciddi bir tepkisi olmayan bir partinin, IŞİD konusunda bu kadar nefret dili taşımayan bir partinin, seçilmiş 80 vekili ile söylediklerini kendilerine iade ediyorum" dedi.
Bilgen, şunları kaydetti: "Seçimden sonra iktidar partisine altın tepside iktidarı sunanlara bir yol göstermek istiyoruz. İktidar partisinin seçim riski yaşamadan istikrarla ülkeyi yönetmesini istiyorlarsa ve bizimle de parlamentoda yan yana oturmak istemiyorlarsa yüzde 5 vekilleri istifa ettiğinde ön seçime gider, hem hükümet istikrarlı yönetme sorunu çözülmüş olur hem de bizimle yan yana oturmaktan kurtulmuş olurlar. Böyle yollar varken, hamasete, nefret söylemlerini girmek siyasi partiye yakışmaz. Bir partinin başkanı böyle konuşursa yavrukurtları gördükleri her bayrağa saldırır, her sembolü, her farklı yaklaşımı anlamadıkları her dili tehdit olarak, düşman olarak görürler. Linç ederler. Kendilerini polis, asker sanırlar. Bahçeli'nin memleketinde çok güzel bir atasözü var; 'Ağır otur, kamil kal. Ağır taşla dibek döverler, hafif taşla pislik temizlerler.' Türkiye siyasetçileri ifadelerini hangi sonuçlar doğuracağını bilerek konuşmalılar. Onların söylemleri sonucu bir kendini bilmezin parti yöneticilerine yönelik bir saldırının faturası onların üzerinde kalır."
CENAZELERİN ENGELLENMESİ
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bilgen, YPG/YPJ savaşçılarının cenazelerinin Bakanlar Kurulu kararıyla günlerdir Habur Sınır Kapısı'nda bekletilmesine ilişkin bir soruya, şu yanıtı verdi: "Cenaze ölen ili ilgili bir hukuku değil, kalanlarla ilgili bir hukuktur. İnsanların en tabi hakları, savaşların en kanlı, şiddetli, vahşi olduğu dönemlerde bile cenazelere, esirlere muamele konusunda oluşmuş bir hukuk var, insanlık tarihinin bu konuda ortaya çıkarttığı bir deneyim var. Şimdiye kadar, Anadolu ve çeşitli yerlerden Kobanê'ye destek için giden ve yaşamını yitirenlerin cenazeleri için Türkiye devleti herhangi bir sorun çıkartmazdı. Ama ne yazık ki üzerinden geçen bir buçuk haftaya rağmen bu cenazelerin gelişine dair bir tutum, tavır içine girilmedi. Demokratik İslam Kongresi'nden bir grup girişimde bulundu. Diyanet İşleri Başkanı ile görüşme yaptı. Cenaze törenlerinde güvenlik kaygısı gibi gerekçeleri mazeret göstermeden insanların çocuklarının cenazelerini kavuşması ve definlerin gerçekleşmesi tam da barış için bir fırsat olabileceğini, bu konuda sergilenecek sağduyu ve İslami tutumun daha fazla insanın hayatını kaybetmesini önleyecek bir fırsata dönüştürebilir diye düşünüyorum."