Bilmez: Ankara AK'nin İmralı raporuna uymak zorunda

Avukat İbrahim Bilmez, Türkiye’nin AKPM Daimi Komitesi’nin İmralı tecridinin kaldırılması yönündeki raporunu uygulamak zorunda olduğunu  belirterek “Aksi takdirde Türkiye’nin Avrupa Konseyi sisteminden tamamen çıkartılması gündeme gelecektir" dedi.

Müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüşemeyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, CPT’den sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Daimi Komitesi’nin (AKPM) hazırladığı raporda, İmralı tecridinin kaldırılması yönünde ek madde eklemesini ANF’ye değerlendirdi. Bilmez, bu raporun, Türkiye’nin zaten kurumsal olarak hiçbir zaman oturtulmamış olan hukuk devleti ilkesinden tümden uzaklaşmasının temelinde İmralı tecridinin yattığını ortaya koyduğunu söyledi.

CPT raporu sonrası Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Daimi Komitesi (AKPM) Türkiye’ye ilişkin izleme raporuna İmralı tecridinin kaldırılması yönünde bir madde ekledi. Bu ne anlama geliyor?

AKPM’nin raporuna böyle bir madde eklemesi son derece önemlidir. Türkiye’nin yaptığı hukuksuzlukların artık görmezden gelinemez bir noktaya geldiğinin kanıtıdır. CPT’nin raporunun da takip edildiğini gösteriyor ve tecridin artık Avrupa’da da tartışılan bir gündem haline geldiğini gösteriyor.

‘AKPM RAPORU BAĞLAYICIDIR’

Türkiye açısından bu rapor bağlayıcı bir nitelik taşıyor mu?

Evet, şüphesiz ki taşıyor çünkü Türkiye Avrupa Konseyi üyesi bir devlettir; Avrupa Konseyi’nin kuruluş sözleşmesi ve insan hakları sözleşmesi başta olmak üzere temel sözleşmelerinin büyük bir çoğunluğunu imzalamıştır. Bu açıdan rapor bağlayıcıdır. Zaten, Türkiye temel insan hakları konusunda 2017 yılında tekrar izleme sürecine alınmıştır. Ve 23 Ekim’de yayınlanan AKPM Daimi Komitesi’nin onayladığı rapor, genel olarak temel haklar ve özgürlükler konusunda Türkiye’nin ciddi ve sürekli bir geriye gidiş sürecinde olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca raporun spesifik olarak İmralı’daki hukuksuzluklara değinmiş olması, Türkiye’nin zaten kurumsal olarak hiçbir zaman oturtulmamış olan hukuk devleti ilkesinden tümden uzaklaşmasının temelinde aslında İmralı tecridinin yattığını ortaya koymaktadır. Türkiye eninde sonunda bu raporun gereklerini yerine getirmek zorundadır, aksi takdirde Avrupa Konseyi sisteminden tamamen çıkartılması bile gündeme gelecektir. Olası böyle bir durum da Türkiye’nin insan hakları liginde küme düşmesi demektir. Bunun da ekonomi dahil birçok can acıtıcı sonucu olacaktır.

‘AKIL ALMAZ YASAK!’

-CPT’nin raporunun hemen ardından müvekkiliniz Öcalan hakkında 6 aylık avukat yasağı kararı verildi. Bunun CPT raporunun ardından gelmesi sizce bağlantılı mıdır ?

CPT’nin son raporu önemli tespitlerle tecridin kaldırılmasına dair hükümete öneriler içeriyordu. Bu rapordan hemen sonra, Bursa İnfaz Hakimliği tarafından böyle bir yasak kararının verilmesi bizim açımızdan akıl almaz ve izah edilmez bir durumdur. Hükümet rapordaki önerileri yerine getireceğine, aksine yeni yasaklama kararları vererek adeta CPT’ye meydan okumaktadır. Bu da Türkiye’nin Avrupa sistemindeki durumuyla ilgili tartışmaları daha da hızlandıracaktır.

‘HUKUKSUZLUĞA KILIF UYDURMA ÇABASI’

-Öcalan zaten yıllardır avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyor. Bu anlamda, bu görüşme yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Bu durum muhtemelen Türkiye’nin yaptığı hukuksuzluklara kendince kılıf uydurma çabasıdır. 27 Temmuz 2011’den bugüne sadece 2019’da beş avukat görüşmesi gerçekleştirildi. Kamuoyunun da çok iyi hatırlayacağı üzere bu beş görüşme de tecridin kaldırılmasına ilişkin DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde tüm cezaevlerinde yapılan açlık grevleri sonucunda gerçekleşebilmişti. 7 Ağustos 2019 tarihindeki son avukat görüşünden bugüne kadar her hafta yaptığımız başvurular reddedildi. Eylül 2020’ye kadar haftalık başvurularımıza hiçbir yanıt verilmezken, şimdi de 23 Eylül 2020’de verilen avukat yasağı kararı bize gerekçe olarak sunuluyor. Fakat bu çabaların hiçbirisi uygulanan insanlık dışı tecridi meşru ya da hukuki hale getiremez. Dediğim gibi artık Avrupa kurumları da raporlarında bu gerçeği dile getirmeye başladılar.

‘TECRİTTE GEÇEN HER GÜN İŞKENCEDİR!’

-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2014’te müvekkiliniz Öcalan’ın 2024’te mahkûmiyetinin yeniden gözden geçirilmesi kararını verdi. Son dönemlerde bu karar tekrar gündeme geldi. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrudur. AİHM verdiği bu kararla, aslında İmralı’da uygulanmakta olan infaz biçiminin kötü muamele ve işkence yasağı kapsamına girdiğini resmen tescillemiştir. AİHM 2014’te verdiği kararda, öz olarak hiçbir özgürleşme umudu olmadan ölünceye kadar hapiste tutma cezasını açıkça işkence olarak nitelendirmiştir. Hep söylediğimiz gibi, İmralı’da tecrit altında geçen her gün işkence anlamına gelmektedir. AİHM makul bir sürede bu cezanın gözden geçirilmesi ve belli bir süreyle sınırlandırılması gerektiğinin altını çizmektedir. Sadece Sayın Öcalan’ın dosyasında değil, Vinter-Birleşik Krallık Dosyası ve daha birçok dosyada benzer kararlar verilmiştir. Dolayısıyla Türkiye bu kararın gereğini yerine getirmek zorundadır. Bilindiği üzere, AİHM kararlarının uygulanmasından Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi sorumludur. Zaten bu konuda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi nezdinde girişimlerimiz 2014 yılından beri devam etmektedir. Türkiye ise ısrarla bu AİHM kararının gereğini yerine getirmek için yapmak zorunda olduğu yasal düzenlemeleri ertelemektedir. İdeolojik ve politik bagajları olan bazı çevrelerin zaman zaman müvekkilimiz üzerinden siyasi hesaplar yapmalarına yabancı değiliz. Aslında bu çevrelerin bu gündeme ilişkin yaptıkları tartışmalar bir yönüyle bir gerçeği ifade ediyor; çünkü evrensel hukuk ilkelerin gereği olarak herkes kanun ve yasalar önünde eşittir ve Sayın Öcalan da bundan müstesna değildir. Dolayısıyla onların da söylediği gibi, AİHM kararının gereğinin yerine getirilmesi kaçınılmazdır. Fakat diğer bir yönüyle de bu tartışmalar son derece etik dışıdır; çünkü bu çevreler müvekkilimizin 21 yıldır devam ettirdiği demokratik çözüm ve barış çabalarını kriminalize etmeye çalışmaktadır. Fakat bunlar beyhude çabalardır. Sayın Öcalan’ın barış çabaları artık bütün Türkiye toplumuna mal olmuştur; eninde sonunda hukukun gereği yerine getirilecek ve Türkiye özlediği demokrasi ve barış ortamına kavuşacaktır.