‘Bir araya gelme ihtiyacı ertelenemez bir hal aldı’

Son dönemde gençliğin sokaktaki direnişini değerlendiren EMEK Gençliğinden Deniz Soylu, “Gençliğin taleplerini sırtlayarak üniversitelerde, şehir meydanlarında bir araya gelme ihtiyacı artık yarına ertelenemez bir hal alarak karşımıza dikildi" dedi.

DENİZ SOYLU

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali sonrası başlayan süreçte yaşanan eylemlerde başta üniversite gençliği olmak üzere bütün kesimlerden gençlik kitleleri eylemlere yoğun bir katılım gösterdi.

Gençliğin eylemlere kitlesel katılımı ve özellikle siyasi olarak birbirinden ayrı duran gençlerin ortak bir konu hakkında ortak eylem yapmaları sosyalist örgütler açısından da dikkat çekici oldu. Özellikle sosyalist hareketin yeniden ortak mücadele tartışmalarına girdiği bir dönemde gençliğin kendi yaşamlarını savunmak için verdikleri ortak mücadele pratiği her açıdan dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu.

EMEK Gençliğinden Deniz Soylu gençlik içerisinde yaşanan tartışmaları ve gençliğin mücadele pratiğini ANF’ye değerlendirdi.

SERMAYENİN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA FAŞİST BİR DEVLET ÖRGÜTLENMESİ YAPILMAK İSTENİYOR

İktidarın aslında 19 Mart öncesi de sendikacıları, siyasetçileri tutukladığını, belediyelere kayyım atadığını belirten Soylu, iktidarın faşist bir devlet yapılanmasını büyüteceğinin sinyallerini verdiğini söyleyerek şöyle devam etti: “19 Mart’ın öncesinde de saray yönetiminin içerde ve dışarıda sıkışmış olduğu tabloyu saldırılarının dozunu artırarak çeşitli baskı ve yasaklarla aşmaya çalıştığına şahit olmuştuk. Sömürü düzeninin devamlılığını sağlamak adına kemer sıkma politikalarıyla krizi emekçilerin, öğrencilerin sırtına yüklemiş; bunun karşısında oluşan toplumsal muhalefetin karşısında da sermayenin çıkarlarının tesisi için faşist bir devlet örgütlenmesinin inşasını hızlandıracak adımlarını büyüteceğinin sinyallerini vermişti. Böylelikle bu sürece yalnız İmamoğlu’nun diploma iptali ve gözaltı operasyonlarıyla gelinmediğini görebiliriz.

Tek adam yönetimi 19 Mart öncesi siyasetçileri, gazetecileri, sendikacıları tutuklarken; baroları, meslek odalarını kuşatarak grevleri yasaklamış, belediyelere kayyumlar atayıp halkın iradesini ayaklar altına almıştı. Devlet Denetleme Kurulu’nun yetkilerinin genişletip hiçbir dayanağı olmaksızın yürütülen terör soruşturmaları gibi peşi sıra adımlarla, Cumhurbaşkanlığı makamına ve sermayedarların çıkarlarına kimsenin erişmemesi için her geçen gün saldırıların kapsamını genişletmekteydi. Bir yandan da ağır enflasyon koşullarının hızla yoksullaştırdığı, OVP ve 12. Kalkınma Planı gibi savaş planlarıyla yürütülen ekonomik programıyla birlikte; geleceği çalınmış, kötü eğitim, diplomalı işsizlik, barınma ve geçinme sorunları, Mesem sömürüsü, çok düşük ücretler, özgürlüklerin kısıtlanması gibi sayısız sorunla kuşatılmış bizler için bardak taşmıştır. Saray yönetimi, içinde bulunduğu sıkışmışlığı ve Erdoğan-Şimşek kemer sıkma programının işçi-emekçileri ve onun genç kuşaklarını açlık ve işsizlik cenderesiyle kuşatmışlığından dolaylı artan hoşnutsuzluğu, kendi iktidarına ikna edemediği yerde baskı ve zorla sağlamaya çalıştı, çalışıyor.

İçerde bizlere uyguladığı giderek artan boyutlarda baskı ve şiddet politikalarındaki saldırganlığının yanında, dışarıda ise ABD ve batılı emperyalistlerle, Türkiye sermayesinin ilişkilerini, bağımlılığını arttırmak üzere tüm yumuşaklığıyla müzakerelere devam ediyorlar. 19 Mart’tan sonra da gençlik hareketinin karşısında, benzer bir saldırganlıkla pozisyon aldı. Patronlar ve onların temsilcisi tek adam yönetiminin bugünümüze ve geleceğimize yönelik saldırıların yoğunlaştığı bu eşik, aynı zamanda işçi ve emekçilerin, gençlerin birliğini kuvvetlendirip kendi cephesini kurmanın imkanlarını yaratmıştı. Beyazıt’tan Saraçhane’ye, üniversitelerimize uzanan 19 Mart’ın gelişini, Gaziantep tekstil işçilerinin eylemlerinde, Birleşik Metal-İş’e üye işçilerin yasaklara rağmen grev ve eylemlerine devam etmesinde görmüştük. Tüm bunlar düşünüldüğünde gençliğin taleplerini sırtlayarak üniversitelerde, şehir meydanlarında bir araya gelme ihtiyacı artık yarına ertelenemez bir hal alarak karşımıza dikildi.”

GENÇLİK OKULLARDA VE MEYDANLARDA ORTAK TALEPLER ETRAFINDA TOPLANDI

Özellikle üniversitelerde gençliğin ortak talepler çevresinde birleşmek için uzun süredir tartışmalar yürüttüğünü dile getiren Soylu, sorunun kaynağını iyi tespit etmek gerektiğini belirterek, “Sadece 19 Mart sonrası değil, kadın cinayetlerine, asansör facialarına karşı gençliğin ördüğü eylemliliklerde de ortak talepleri etrafında da hareket etiğini görmüştük. Aynı koşullarda yaşayan, sınıfsal pozisyonların neredeyse aynı sorunlar yığınına tekabül ettiği bir dünyadan gelenlerin mücadele pratiği de elbette ortaklaşır. Bu yüzden yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, değişmesi üzerine dillendirdikleri ortak talepleri, aynı zamanda bir araya gelişlerini ve nasıl hareket edeceklerini belirleyen kıstasların başat olanıdır diyebiliriz. Böylelikle bugününü ve geleceğini kazanmak için “demokratik üniversite, demokratik Türkiye” diyen bizler de İstanbul Üniversite’sinden ODTÜ’ye, Dokuz Eylül’den Yıldız Teknik’e, Galatasaray’dan Anadolu Üniversite’sine pek çok okulda; ülkedeki ve üniversitelerindeki antidemokratik uygulamalara karşı boykotlar örgütleyip boykot-öğrenci temsilcilikleri kurduk, güçlendirdik.

Okullarda ve şehir meydanlarında ortak talepleri etrafında bir araya gelen gençlik, en geniş birliğini kurmaya çalışırken elbette gençliğin mücadelesini bölmeye, kendi dar grupçu, salt protestocu hesaplarıyla sınırlamaya çalışanlar da oldu. Emek Gençliği’nin buradaki rolü ise on binlerce gencin mücadelesi örmeye çalışırken, bir yandan da hareketi sistemli ve hedefli bir rotaya sokarak gençliğin kendi mücadele mekanizmalarını, temsilciliklerini kurmaya sevk ve idare etmek oldu. Çünkü gençliğin başka bir memleket isteğinin gerçekleşmesi, salt reçetelerle, iradi tepkimelerle değil; kalıcı, istikrarlı mekanizmalarını kurduğu ve hedefine ulaşırken hangi taktik hamleleri yapacağının tartışılabildiği örgütlülüğe kavuşması gerektiği gerçekliğiyle orantılıydı. Kısaca işçi ve emekçilerin genç kuşaklarının bugünkü sorunlarının kaynağı olan kapitalist sistem ve temsilcisi tek adam iktidarına karşı mücadelesi, dil, din, renk fark etmeksizin bir araya gelmesi ihtiyacını beraberinde getirdi. Ve karşısındaki örgütlülüğe karşı, kazanmaya aday kendi birlik varyantlarının en güçlüsünün de ancak ortak talepleriyle hareket edecek en geniş birliğinde olduğu deneyimini elde etmesiyle beraber önemi bir kez daha açığa çıkmış oldu” diye konuştu.

MÜCADELEMİZİ İKTİDARIN SALDIRILARINA KARŞI BİRLİKTE BÜYÜTMELİYİZ

Tek adam rejiminin saldırılarının uzun süredir devam ettiğini vurgulayan Soylu, özellikle üniversitelerde öğrencilerin fişlendiğini, disiplin soruşturmalarından geçirildiği söyleyerek konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Tüm bunların gençliğin mücadelesine çeşitli şekillerde etkisi olabilir. Ancak, talepleri etrafında her bir öğrencinin karar alma süreçlerine katıldığı boykot-öğrenci temsilciliklerini kuran, baskılarla nasıl mücadele edebileceğini tartışıp kararlar alan gençliğin kendi cephesi bunu aşmaya da kadir. Biliyoruz ki saray yönetiminin baskı ve yasaklarıyla ancak onları yenecek daha güçlü bir seferberlik ve örgütlülükle cevap verebiliriz. Mücadelemiz, nasıl İBB’ye kayyum atanmasının engellenmesine, valililik yasaklarının delinip geçilmesine olanak sağladıysa, sırada örgütlülüğümüzü güçlendirip saray yönetiminin politikalarını üniversitelerde, mahallelerde, iş yerlerimizde hedef alarak halkın iradesinin gasp edilmesiyle belediyelere atanan kayyımların durdurulması, demokratik haklarımıza yönelik saldırıların son bulması, iktidar yargısı eliyle tutuklanan, gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılması talepleri etrafında mücadeleyi büyütmeliyiz.

Bu saldırıların karşısına, üniversitelerde tek adamın kuklası atanmış rektörlerin istifa etmesini, antidemokratik uygulamaların son bulmasını, üniversitelerde polis ablukasının kaldırılmasını talep ederek kurtuluş mücadele, özgürlük örgütlülükte şiarını koymalıyız. Tek adam yönetiminin baskı ve saldırıları devam edecek. Bu yüzden sorunların tek çözüm yerinin sandık olmadığını, sandık iradesinin gasp edildiği yerde onun bile korunmasının genel bir eylemle, birleşmiş bir halk hareketiyle yenilebileceğini kurtuluş sokakta diyerek haykırmıştık. Bununla birlikte okul boykotu çağrımızı takip eden, burjuva muhalefetin, çeşitli şirketlerin markalarına yönelik tüketimden gelen gücü kullanma çağrısı haklı ama yeterli değildir. Tek adam yönetimine son vermek, işçi ve emekçilerin genç kuşakları, işçi, üniversiteli, liseli gençler olarak birliğimizin niteliğini ve etkisini güçlendirmek için hedefimizi üretimden gelen gücün kullanılmasına, genel greve seferber etmeliyiz.”