‘Bir el ağzımızı kapatmaya çalışırken nasıl barış olacak?’
‘Bir el ağzımızı kapatmaya çalışırken nasıl barış olacak?’
‘Bir el ağzımızı kapatmaya çalışırken nasıl barış olacak?’
Van Kadın Derneği’nde (VAKAD) çalışma yürüten Sosyolog Aylin Çelik, Başbakanın “silahlar sussun fikirler konuşsun” sözlerine atıfta bulunarak, binlerce insanın “fikirlerini konuşturduğu” için halen cezaevinde olduğu çelişkiler yumağında barışın mümkün olamayacağının altını çizdi. Asıl meselenin Kürtlerin bundan sonraki siyasi ve sosyal yaşamını nasıl yürüteceği olduğuna dikkat çeken Çelik, “Bu yüzden barış tek taraflı değildir. Tokat atana diğer yanağını uzatmak demek de değildir. Zira bizlerin, muhalif ve kadın olarak bir yanağı çürümeye yüz tutacak kadar acıdı. Bir el, ağzımızı kapatmaya çalışıyor, ama o yanak orada tüm gerçekliğiyle ‘ben buradayım’ diyor” dedi.
Kürt sorununun geldiği aşamada kamuoyunda yürütülen tartışmalar kapsamında tutuklamalar, davalar, çatışmalar, kayıplar, faili meçhuller, toplu mezarlar, çocuk katliamları, fikir ve basın özgürlüğü önündeki engeller, kadınların mücadelesi, anti demokratik baskılar, uygulamalar, şiddet gibi bir yığın sorun da çözümün halkaları olarak bir bir ele alınıyor. Meselenin kaçınılmaz yanında duran bir diğer husus da kadınların yürüttüğü mücadele ve bu mücadelenin örgütlü yapılarına dönük baskı, tasfiye uygulamaları. 9 Nisan 2004’te kurulan ve o günden beri kadınlar için mücadele veren VAKAD, yıllardır devletin de baskısını hisseden sivil toplum örgütü olarak bu anti demokratik uygulamaların ve sürecin de muhatabı aynı zamanda.
Çeşitli raporlar, etkinlikler, kampanyalar gerçekleştiren VAKAD hakkında açılan davaların sonuncusu ise iki ay önce “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında açılan kapatma davası oldu. Ülkedeki temel haklar ve özgürlükler bağlamında demokrasi sorununun kadından yana muhatabı olan VAKAD’da çalışma yürüten Sosyolog Aylin Çelik, çözüm sürecine ilişkin fikirlerini ANF için konuşturdu.
9 dernekle birlikte haklarında açılan kapatma davasının ilk duruşmasının 4 Nisan’da görüldüğünü belirten Çelik, bu davanın "yeni" ama "bu biçimiyle" yeni olmadığını ifade etti. VAKAD olarak geniş çaplı bir kamuoyu yaratmaya çalıştıklarının altını çizen Çelik, “Bizim dışımızda kapatılması istenen 9 farklı dernek daha var. Avukatlarımız iddianamenin hukuka uygun olmadığını söylüyor. Çünkü ne iddianamede iddia edildiği gibi 3 Mayıs 2011 tarihinde dernekte bizim bilgimiz dahilinde bir arama yapıldı ne de gizli tanık beyanlarında ya da diğer ‘delil’lerde VAKAD'ın adı geçiyor” dedi.
‘AMAÇ SUSTURMAK’
Davanın sivil toplum örgütlerine yönelik uyarı olduğunu düşündüklerini kaydeden Çelik, şöyle konuştu: “VAKAD özelinde konuşmak gerekirse biz resmi kurumların yapmakla yükümlü oldukları konuları doğrudan dile getiriyoruz. Deprem sonrası kiminin organizasyonsuzluk kiminin deneyimsizlik kiminin politik tavır olarak değerlendirdiği durumları biz muhataplarına yüksek sesle dile getirdik. Yine aynı şekilde hükümetin resmi olmasa da fiiliyatta yasaklanmasına neden olduğu kürtaj, sezaryen konularında sözümüzü sakınmadık. Tecavüz sonucu hamile kalan bir kadının kürtajı için savcıyla defalarca görüştük. Savcının görevini yerine getirmediğini belirttik. En son Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan gelen müfettişler vasıtasıyla kadın kürtaj olabildi. Avukatımızın değerlendirmesine göre bu tavrımız, mücadelemiz de pek hoşa gitmedi. Fakat yürüttüğümüz çalışmalar son derece şeffaf. Hangi alanda çalıştığımız ve bağımsız olduğumuz çok net görünür. Fakat VAKAD’ı bir şekilde durdurmak istediler diye düşünüyoruz. Son yıllarda durdurmak, susturmak istedikleri isimlere yaptıklarını yapıp, dava açtılar. Süreç, barış kelimelerinin günde 100 kez kullanıldığı bir döneme gelmesi manidar oldu bu davanın. ‘Terörün Finansmanının Önlenmesi Kanunu’nun ilk denemesi Van'da derneklere yöneltildi. Buradan alınacak sonuca göre bu kanunun kullanım alanı genişleyecek ya da sona erecektir diye düşünüyorum.”
BARIŞ NASIL OLACAK?
Daha önce “Kürt açılımı”, “demokratik açılım” kavramlarıyla AKP hükümetinin bir şeyler yapmaya çalıştığını dile getiren Çelik, “Şimdi de yıllardır Kürtlerin çoğunlukla espri malzemesi haline getirdiği ‘süreç’ kavramını kullanıyor. Kürtlere dair bir şey varsa bu süreçte o da süreç kelimesinin kendisidir.
Yapılanlar ve söylenenler arasında büyük bir uçurum var bana göre. Bir yandan barıştan söz edilirken diğer yandan binlerce insan cezaevlerinde –çoğu henüz ilk duruşmaya bile çıkmamışken- yaşamaya çalışıyor. Van KCK tutukluları savcının ‘Sanıkların tamamını örgüt üyesi olmak gerekçesiyle tutuklanmalarını istedik. Ancak tutuklama sırasında üyesi oldukları düşündüğüm PKK’nin kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini düşündüğümüzden dolayı toplumsal barışı zedelenmekten dolayı tutuklanmasını talep etmiştik, ancak gelinen aşamada örgüt eylemlerine son verdiği ya da böyle bir karar aldığı görülmektedir. Van Cumhuriyet Savcılığı olarak da bunu göz önünde bulundurarak, toplumsal barışa zarar verecekleri gerekçemiz ortadan kalktığından dolayı sanıkların toplu tahliye edilmesine karar verilmesini talep ediyoruz’ beyanıyla tahliye edildiler. Bu beyan dahi sürece dair çok şey söylüyor. Kişilere değil ama topluma güveniyoruz demek hem çok garip hem de şimdiye kadar içerde tutulmalarının ne kadar esnek nedenlere dayandığını gösteriyor. Mersin KCK davasındaki tahliyelerde de durum farklı değildi. Bir anda insanlar içeriye alındı, sonra bir anda bırakıldılar. Arada ne değişti? Bu sorunun cevabını hükümet bulduğu takdirde süreç kavramı anlam kazanacaktır” dedi.
‘GERİ ÇEKİLME YASAL DÜZENLEMEYLE OLMALI’
Bu dönemin sadece silahlı çatışmanın sona ermesi olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Çelik, en azından bundan ibaret olmaması gerektiğini, bunun çoğunlukla atlandığını ifade etti. “Evet sıcak savaş 30 yılı aşkındır sürüyor; ama Kürtlerin hak, kimlik mücadelesi çok daha uzun yıllardır devam ediyor” diyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Binlerce insan öldü, milyonlarca insan doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilendi. Ama bunlar neden yaşandı unutmamalı. Ölümler olmamalı evet; ama yaşamak da mümkün olmalı. Varoluş mücadelesi veren bir halkın siyasi ve sosyal olarak hayatını sürdürmesi bundan sonra nasıl mümkün olacak, bunun cevabına bakılmalı. Bunun için de Kürtlerin siyasi olarak mücadeleye devam etmesi gerekiyor. Çatışma dönemi bitecek ve sonra her şey düzelecek mi? Çatışma dönemi neden başladı, bu nedenlerin sonuçları elde edildi mi diye bakmak gerek. Siyasal alanda mücadele daha uzun süre devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakıldığında Kürtlerle ilgili meseleler ‘nedense’ hep son anda değişikliğe uğramıştır, söylenen sözler kayıtlardan dahi silinmiştir. Bu yüzden de bu dönemde devlet tarafından söylenen her sözün kayıt altına alınması gerekir. En başta da gerillaların silah bırakması ve geri çekilmesi yasal düzenlemeyle olmalı.
‘SORUNUN KADINA DEĞEN YANINA DİKKAT ÇEKECEĞİZ’
Akil insanlar kavramının sorunlu bir kavram olduğunu belirten Çelik, “Akil olmak bu soruna müdahil olmayı, bu konu hakkında söz sahibi olmayı da beraberinde getirir mi? Bence hayır. Özellikle seçilen kişilere bakıldığında çoğunluğu AKP’ye yakın isimler. Belirli gazete çevreleri, verdikleri röportajlarla ‘marjinal’ görünenler listede. Çoğu ismin şaka olmasını dahi umdum. Şimdi bölge bölge geziyor akil insanlar. Gittikleri yörelerin en sevilen yemeklerinin donatıldığı sofralarda şehrin sivil toplum örgütleri, yerel yönetim üyeleri bir araya gelip ‘süreç’i konuşuyor. Van’da olanına biz de davetliyiz. Gidip akilliklerinden faydalanmayı düşünüyoruz. Bu sorunun kadına değen taraflarını dile getireceğiz o toplantıda. Fakat şu ana kadar aldığımız duyumlara göre akil insanlar bölgelerdeki nabzı düşürmekten ziyade daha da tırmandırıyor. Geçtiğimiz günlerde akil insanların olduğu bir toplantıda, komisyondan biri neden Türk bayrağı yok diye çıkış yaptı. Takdir edersiniz ki, bunu yapan kişinin sorunu ve çözümünü anladığına dair bir emare değil bu” diye kaydetti.
‘FİKİRLER KONUŞSUN’ TUTARSIZLIĞI SÜRÜYOR
Başbakan’ın “Silahlar sussun, fikirler konuşsun”, “Analar ağlamasın”, “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır”, “Milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız” ve “Tek millet, tek vatan, tek devlet” sözlerine atıfta bulunan Çelik, 2002 yılından bu yana söylenenler ve yapılanlara dair yüzlerce örnek verilebileceğini söyledi. AKP’yi diğer hükümetlerden ayıran en önemli özelliğin resmiyetle fiiliyatın hiçbir şekilde uymaması olduğunu kaydeden Çelik, “Yukarda verdiğim örneklerde söylemsel bir tutarsızlık var; ama biliyoruz ki söylem ve fiiliyat arasında daha da büyük bir tutarsızlık var. Siyasetçiler, muhalifler ‘çok’ konuştuğu için cezaevlerine konuyor. Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi arttırdığını söyleyip, kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimine devam eden bir hükümetle yaşıyoruz. Sivil toplum örgütlerine bu süreçte çok iş düşüyor deyip, sivil toplum örgütlerine kapatılma davası açılıyor. Dağdan insinler, mecliste siyaset yapsınlar deniyor ama siyaset yapabilecek herkesi teker teker pasivize etmeye çalışıyorlar” dedi.
‘BARIŞ TEK TARAFLI DEĞİLDİR’
Barışın tek taraflı olmadığının altını çizen Çelik, sözlerini şöyle noktaladı: “Tokat atana diğer yanağını uzatmak demek de değildir. Bizlerin, muhalif ve kadın olarak bir yanağı çürümeye yüz tutacak kadar acıdı. Şimdi diğer yanağımızı dönmemizi kimse beklemesin. Biz o çürüyen yanağımızı herkese gösterip, bakın buraya ne oldu, bunu kim yaptı görün diyoruz. Bunu derken bir el, ağzımızı kapatmaya çalışıyor; ama o yanak orada tüm gerçekliğiyle ‘ben buradayım’ diyor…”