Yeni Özgür Politika gazetesinin yayınladığı habere göre, Avrupa’da yaşayan bir Kürt gencinin anlatımları, Türk devletinin ajanlaştırma faaliyetini gözler önüne serdi.
Fransa’da yaşayan Kürt genci E.A., Türk devletinin kendisini nasıl ajanlaştırdığını ve Kürt kurumları hakkında bilgi vermeye zorladığını gazetemize anlattı. E.A.’nın anlatımları, bir yandan Türk devletinin Kürt gençlerini ajanlaştırma çalışmalarının devam ettiğini gösterirken, diğer yandan ise akıllara aynı soruyu getirdi: Avrupa’da çalışma yürüten Kürt kurumları hakkında bu kadar istihbarat toplanmasındaki amaç nedir? Türk devleti, Avrupa’da neye hazırlanıyor?
GÖZALTINDA ÇÖZÜLMEYLE BAŞLADI
Urfa’da, 1993 yılında doğan E.A., yurtsever bir ailenin çocuğu. Ailesinden amcası da dahil 5 kişi, Kürt Özgürlük Hareketi saflarında şehit düşmüş.
Çocukluğu köyde, ilk gençliği ise Antep’te geçen E.A. da 2010 yılından itibaren politik çalışmalar yapmaya başlıyor. Antep’te Barış ve Demokrasi Partisi’nin gençlik çalışmalarına katılan E.A., liselerde faaliyet yürütüyor. Şubat 2011’de ise evi basılıyor, gözaltına alınıyor ve Antep Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürülüyor. Bundan sonrasını E.A., şu cümlelerle anlatıyor:
“Önce beni nezarete aldılar. İki defa sorguladılar. Birinci sorgulamada hiçbir şey demedim. Sonra beni karanlık bir odaya götürdüler. Orada biraz dövdüler, tehdit ettiler. Aileni öldürürüz, seni çok iyi tanıyoruz... Buna benzer şeyler. Sonra bir müddet orada kaldım ve tekrar gelip bu kez sorgu odasına götürdüler. Sorgu sırasında baskılara çok fazla direnemedim ve çözüldük. 6 arkadaşın adını verdim. Sadece isimlerini söyledim onlara. Beni yeniden nezarete götürdüler. Tekrar geldiklerinde ise zorla bir kağıt imzalattılar. O kağıdı sonradan okudum. Benim örgüt üyesi olduğum ve arkadaşlarımın adı yazılıydı. Sonra o kağıt, ifade tutanağı olarak dosyada yer aldı.”
Savcılığa çıkarıldıktan sonra her şeyi reddeden E.A., mahkemede tutuklanıyor. Antep H Tipi Cezaevi’ne götürülüyor. PKK dava tutsaklarıyla birlikte değil, başka bir bölümde, “tarafsızlar” bölümünde kalıyorlar.
‘KENDİMİ SORGULADIM’
E.A., bu dönemde gözaltında çözüldüğü ve arkadaşlarının ismini verdiği için pişman olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “İçeride hep kendimi sorguladım. ‘Neden teslim oldum, neden direnemedim’ diye her gün yoğunlaştım. Karşıma çıkan cevap hep aynıydı: Düşmanın baskılarına karşı yanlış pratik ve irade zayıflığı... Daha sonra ise tam olarak partileşemedim. Eğer partileşseydim bunun doğru olmayan bu şeyi yapmayacaktım.”
‘UMUT VERDİ’ BİRKERE...
E.A. ve arkadaşları, 3 aylık bir tutukluluk ardından tahliye ediliyor. Okuduğu liseye geri dönen E.A., bu sırada üniversiteye hazırlanıyor. Ancak gözaltında bir kez çözülerek ‘umut verdiği’ polisler, peşini bırakmıyor. E.A., bu sırada da bir kez ajanlık teklif ettiklerini ama kabul etmediğini söylüyor.
Bu dönemde üniversiteye başlayan E.A., kuzeni de KCK dosyasından tutuklanınca, yurtdışına çıkmaya karar veriyor. Ailesi bir ‘şebeke’ ile anlaşıyor ve ilk olarak Almanya’nın Hamburg kentine geliyor. Fakat Almanya’da ilticasının kabul edilmesinin zor olacağını düşünerek Fransa’ya gidiyor ve akrabalarının yardımıyla ilticaya başvuruyor. Bir yıl içinde oturumunu alan E.A., bu sırada işe de başlıyor, hayatını yavaş yavaş düzene oturtuyor. Bu dönem ardından Kürt derneğinde siyasi çalışmalara da dahil oluyor, gençlik ve basın-yayın çalışması yapıyor. İşte tam bugünlerde Türk İstihbaratı, E.A. ile irtibat kuruyor. E.A., bunun nasıl gerçekleştiğini şöyle anlatıyor:
‘PARİS SORUMLULARINI GÖNDER!’
“Mayıs Ayı Şehitleri Anma Turnuvası’na az bir süre kalmıştı. Bana Facebook’tan Murat adında biri -soyadı yazmıyordu- tehdit mesajı yolladı. Profil fotoğrafı polis rozetiydi, kaldığı yerin Antep olduğu yazıyordu. Mesajında kişisel bilgilerim vardı. Bana ‘Aileni öldürürüz; kardeşini, ablanı çok iyi tanıyoruz; seni çok iyi tanıyoruz, Every’de yaşıyorsun’ gibi ifadeler vardı. Çok korktum ve ne yapabileceğimi düşünmedim. Bana, ‘Paris’i kim yönlendiriyor? Gençlikten kim sorumlu?’ diye sordu, fotoğraflarını istedi. Önce kabul etmedim ama sonra ailemin yaşadığı yeri açık adres şeklinde verince korktum, irademe sahip çıkamadım. Kabul ettim. Bana yaptığım takdirde tehditin kalkacağını söyledi. Mayıs Ayı Şehitleri Anma Turnuvası’nda fotoğraflarını çekip gönderdim, bir de isimlerini verdim.
Sonra benden o fotoğrafı Paris’teki Türkiye Büyükelçiliği’ne de göndermemi istedi. Bana ekran fotosunu göndererek nasıl yapacağımı tarif etti. Ben de fotoğrafı hem ona hem de Türk Büyükelçiliği’ne gönderdim. Daha sonra benden hesap bilgilerimi istedi, ben de gönderdim. Ona para için yapmadığımı, sadece tehditin kalması için yaptığımı söyledim. Bana, ‘Tehdit yavaş yavaş kalkıyor’ dedi. Hesaba nerden geldiğini bilmediğim bir miktar para geldi. 380 Euro. Arada farklı yerlerdeki postanelerden hesabımı kontrol ediyordum.”
MANNHEİM’DA DA YAPIYOR
Bu olaydan sonra kişisel meseleleri dolayısıyla Fransa’dan ayrıldığını ve Almanya’nın Mannheim kentine taşındığını anlatan E.A., bu sırada ‘Murat’ isimli Türk İstihbaratı elemanının kendisine yeniden ulaştığını söylüyor. Mannheim’da dernek çalışmalarını yürütenlerin isimlerini de ‘Murat’a gönderen E.A., ardından Berlin’deki akrabalarının yanına gidiyor. Burada da derneğe gidip geliyor ama buradaki hiç kimsenin adını veya fotoğrafını göndermediğini iddia ediyor.
‘İHANETİN FARKINA VARDIM, PİŞMANIM’
Köln’de düzenlenen Kürt Kültür Festivali öncesinde düzenlenen Uzun Yürüyüş’e de katılan E.A.’ya bu dönemde ‘Murat’ isimli İstihbarat elemanı ulaşmaya devam ediyor. Dönem dönem Facebook üzerinden ‘Murat’ ile görüşem E.A., bu dönemde yine kendini sorgulamaya başladığını söylüyor. Bu sorgulama sonucunda E.A., başından geçenleri anlatma kararı alıyor ve bu mektubu yazıyor.
Yaptıklarından dolayı pişmanlık duyan E.A., mektubunu şu sözlerle noktalıyor: “Değerlere, şehitlere, Önderliğe, ülkeme, aileme, yani güzel olan ne varsa ona layık olamadım. Çabaladım ama pratiğim ortada. Cezaevinden bu yana hep pişmanlık duydum. İhanet kişiliğimi öldürmek, temizlenmek istiyorum... Düşman gerçekliğine anlam vermeye başladım. Benim temel sorunum irade eksikliği, düşman gerçeğini tam olarak kavramamadır. Kendimi toparlayacağım, daha çok yoğunlaşacağım; dürüst, sağlam kişiliğe ve değerlere sahip olmak için kendimle savaşacağım. Yaptığım ihanetin farkına vardım.”
TÜRK DEVLETİ NEDEN BİLGİ TOPLUYOR? ALMANYA BUNA KARŞI NE YAPIYOR?
Geçtiğimiz günlerde gazetemizin hakkındaki bilgi ve belgelere ulaşarak deşifre ettiği Türk İstihbaratı’nın haber elemanı Mehmet Fatih Sayan’ın faaliyeti de, E.A.’nın anlatımları da zaten bilinen Türk devletinin Avrupa’daki Kürt kurumları hakkında bilgi toplama niyetini açığa vuruyor. Soru şu: Bu bilgilerle ne yapılmak isteniyor? Bilgiler, nasıl bir havuzda, hangi operasyonel faaliyetler için toplanıyor?
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Muhammed Taha Gergerlioğlu başta olmak üzere 4 Türk ajanın yargılandığı ve Erdoğan-Merkel görüşmesi ardından geçtiğimiz yılın bu aylarında kapatılan “Türk ajanlar davasını“ bu kapsamda hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. O dava, bataklığın kendisiyle ilgili önemli bilgiler içeriyordu; bu nedenle Türkiye-Almanya pazarlığında önemli bir unsura dönüştü ve komik kefaletlerle kapatıldı.
FEDERAL BAŞSAVCI ANLATMIŞTI
“Hakan Fidan’ın Almanya’daki vekili” olarak tanımlanan Muhammed Taha Gergerlioğlu ile Göksel Güler ve Ahmet Duran Yüksel’in yakalanıp tutuklanması ardından davada görev alan Federal Başsavcı Bernd Steudl, sanıkların suçunu şöyle tanımlamıştı:
“Sanık Gergerlioğlu, bir Türk istihbaratının gezgin bir yönetici elemanıdır. Burada MİT söz konusudur. Bununla birlikte sanığın bu kurumun resmi olarak mensubu mu yoksa buraya istihbarat hizmeti hazırlayan ve/veya doğrudan Türk hükümeti veya herhangi bir hükümet üyesi için faaliyet gösteren gayriresmi hareket eden bir istihbarat grubunun mensubu mu olduğu açıklık kazanmamıştır. (...) Sanık Gergerlioğlu, en az 2013 Şubat’ından 17 Aralık 2014 tarihinde gözaltına alınmasına kadar Almanya’da birçok kez komplocu kaynaklarla buluşmuş, bunlar üzerinden burada yaşayan kişiler hakkında bilgi toplamış ve istihbarat hizmeti görevleri vermiştir.”
Bu sözler, bir Federal Başsavcı’nın sözleri. Anlaşılıyor ki, davanın binlerce sayfalık gizli dosyasında bulunan bilgiler, Avrupa’daki bir cinayet hazırlığını içeriyordu. “Doğrudan Türk hükümeti veya hükümetin bir üyesi için” ifadesi, bu “hizmetin” doğrudan Erdoğan’a yapıldığı kanaatini açığa çıkarıyor. “Komplocu kaynaklar” ise anlaşılan o ki tetikçilerden başkası değil. Bu bilgi toplama faaliyetinin en beklenen sonucu da cinayettir.
KONSOLOSTAN ‘TORPİL’ NİYE?
O davada yaşananlar, durumun Türk devleti açısından vahametini, ortaya çıkacak “kirli çamaşırların” önem derecesini ortaya koyuyordu.
Türk ajanların davası, iddianamenin okunmasıyla başladı. Fakat daha ilk duruşmadan Türk devletinin müdahale çabaları dikkat çekiyordu. Focus dergisinin iddiasına göre Karlsruhe Başkonsolosu Serhat Aksen, iddianame okunurken mahkeme salonuna girip okumayı yarıda keserek, “Vatandaşımın bu zor gününde yanında olmaya geldim” gibi şeyler söylüyor; iddianame okunmaya tekrar başladığında ise Federal Savcı’yı arayıp Türkiye’de profesör olduğunu söyleyen biri, Gergerlioğlu’nun “Erdoğan’ın nüfuzlu bir danışmanı” olduğunu hatırlatıyor. Focus bunları, mahkeme heyetine yönelik “ayağınızı denk alın, adamımıza zarar vermeyin” mesajı olarak yorumluyor.
25 duruşma sürmesi ve 23 Aralık 2015’te kapanması beklenen davanın alelacele kapanmasıyla ilgili herkesin aklından geçen ortak: Alman Şansölyesi Angela Merkel ile Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karardan bir hafta önceki görüşmesi sırasında Erdoğan, Almanya’nın talepleri karşılığında danışmanının davasının kapatılmasını istedi.
SORULAR...
Dava süreci boyunca mağdurlardan hiç kimsenin müdahil olmasına izin verilmedi. Dava, büyük bir gizlilik içinde yürütüldü. Dolayısıyla işlenen suçların mahiyeti, detayları hakkında kamuoyu, ancak sızdırılan belgeler üzerinden bilgi sahibi olabildi. Davanın alelacele ve hukuki kılıfla kapatılması geride -özellikle mağdurların ve dolayısıyla muhatapların kafasında- önemli sorular bıraktı:
- Alman devleti, ne karşılığında bu dosyanın üzerini örttü?
- Gergerlioğlu’nun buluştuğu Federal Başsavcı ağzından itiraf edilen Almanya’daki “komplocu kaynaklar” kimdir? Onlarla ilgili neden hiçbir soruşturma açılmadı? Faaliyetlerini sürdüren bu “komplocu kaynakların” nihai amacı nedir?
- Türk Büyükelçiliklerinin ve kurumlarının doğrudan desteğine mazhar olan, haklarındaki operasyonlarda “Türk İstihbaratı’yla ilişkisi” Alman soruşturma makamlarınca kabul edilen ve depolarından uyuşturucu ile silah çıkan Osmanen Germania gibi çeteleri yönetenler, kimler?
- Almanya’da hiçbir şiddet eylemine karışmayan PKK halen “terör örgütü” olarak addedilir ve 12 Kürt “PKK üyeliği” suçlamasıyla cezaevinde tutulurken, insan öldürmek hakkında planlar yapan, uyuşturucu ve silah depolayan, en ağır nefret suçlarını işleyerek Kürt düşmanlığı yapan ve sokakları karıştırmaya yeltenen bu gruplardan kaç kişi soruşturulmaktadır, kaçı cezalandırılmıştır?
* “Türk ajanlar” davasına ve Gergerlioğlu’na ilişkin detaylı bilgi için gazetemizde daha önce yayımlanan şu habere bakılabilir: https://goo.gl/wYfQAJ