‘Bu bir kazanımdır ama sonuç değildir’

Açlık grevi eylemcilerinden Uğur Onur, sonucun mücadele ile kazanılmış bir zafer olduğunu söylese de bunun bir nihayet olmadığının da altını çiziyor.

Maltepe 2 Nolu Cezaevi’nde kalan Uğur Onur, 10 Ocak 2019’da açlık grevine başladı. Açlık grevi süresince büyük şeylere tanık olduklarını dile getiren Onur, direnişin zafere götüreceği inancı ile hareket ettiklerini kısmen de olsa tecridi kırdıklarının altını çiziyor. Onur cezaevlerinde verdikleri mücadelenin en önemli etkeninin ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu mücadele değerleri olduğunu söylüyor.

DİRENİŞ HER ZAMAN ZAFERE GÖTÜRÜR

“Tecridin kısmen de olsa kaldırılmış olması, Önder Apo’nun yaratmış olduğu mücadele değerlerinin zindanlarda beden bulmasıyla alakalıdır. Bu süreçte kronik olarak açlık hissetmiş olsak da manevi bağlamda hiç olmadığımız kadar doygunluğa ulaştığımız bir zamandı. Bu süreç içerisinde bizi ayakta tutuna en önemli etken mücadele tarihimizin değerleri ve halkımızdan aldığımız umut ışığıydı. Bugün kısmi de olsa tecridin kalkması direniş geleneğimizin ne denli büyük bir anlama sahip olduğunu ortaya koymuştur. Yaşadığımız bu yeni süreç, direnişin her zaman zafere götüreceği gerçeğiyle tarihin sayfalarına eklenmiştir.”

MÜCADELE BİR BÜTÜNDÜR

Eylemin hem sonuçları hem de bittikten sonra sürecin nasıl olacağına dair görüşlerini sorduğumuz Uğur Onur, esas olarak mücadelenin bir bütün olduğu yönünde bir cevap veriyor: “Toplumsal gerçekliğimiz ve Türkiye’nin siyasal konjonktürü göz önüne alındığında, Kürt halkının Türkiye ve Ortadoğu’daki barışın ve özgürlüğü öznesi pozisyonunda; bu hem uluslararası hem de bölgesel iktidarlar tarafından açık bir biçimde görülmüştür. Mücadelenin yönetilmesi farklı olabilir ama bu bir bütündür. Bu süreç bir kazanım ortaya çıkardı ama sonuç değildir. Çünkü mücadelemizin sonucu Önderliğimizin özgürlüğü ve Kürdistan devriminin olmasıyla mümkündür. Kürt halkı ve onun öncü gücü umudu ile bu sürecin yükünü omuzlayarak görevin yerine getirmiştir. Fakat tümden bir başarını gelişinin sağlanması için halkımızın öz gücüne dayalı bir mücadele perspektifi ile sürece yön vermek gerekir. Bunun en temel yöntemi ise Önder Apo’nun dile getirdiği her söylemi eyleme dönüştürmek ve onun paradigmasını halka her gün daha fazla anlatarak büyütmektir. Süreç bizler için kazanım olacak ve halkların özgürlüğü kazanacaktır. Yeter ki bunun inancı ile yürüyen bir birey ve toplum olma gerçekliğine ulaşalım.”

FAŞİZM KENDİNİ KORKU İLE İNŞA EDER

Onur, gerek süreç boyunca gerekse de eylem bitiminde devletin aldığı tutumu ise şöyle yorumluyor: “Her ne kadar cezaevlerinde prosedürlere dayalı kılıf uydurulmaya çalışılsa da bunun pratikteki yansıması çok farklı. Cezaevlerindeki hak ihlalleri her gün daha fazla artarken açlık grevlerinde bu oran daha da fazlaydı. Süreç bittikten sonra cezaevlerinde sağlığımız için çok ciddi adımlar atılmadı. Özellikle zamana yayma gibi yöntemlerle hastaneye dahi çıkarılmadığımız zamanlar oldu. Bu tecridi uygulayan bir rejimin cezaevlerindeki durumunun ne olduğuna dair birçok örnek verilebilir. Faşizm korkudur. Kendisini sürekli korku üzerinden inşa eder. Toplumda korku psikolojisini hâkim hale getirerek önünde hiçbir engelin olmasını istemez. Kendi korkularından dolayı özel savaş politikalarıyla başaramadıklarını fiziki ve faşist saldırganlık yöntemi ile hayata geçirmek ister. Devlet ahlakın bittiği yerdir. Bu yüzden bazı arkadaşlarımızın eylem sonrası darp gibi durumları yaşanması bunun yansımasıdır.”

MÜCADELEMİZ AĞRILARIMIZI YOK ETTİ

Eylem boyunca ne tür rahatsızlıklar geçirdiklerini anlatan Onur, bu süreçte birçok kez iradelerinin kırılmaya çalışıldığını ise şu sözlerle aktarıyor: “Bu süre zarfında ortaya çıkan rahatsızlıklar, kalpte sıkışma, midede sancı, baş dönmesi, kas ağrıları, ishal ve kabızlık gibi durumlardı. O dönem en ufak rahatsızlığımızda dahi sağlıkçıların yaklaşımı bizim problemlerimizi çözmek değil, bunu bir fırsata çevirerek eylemimizi kırmaya dayalıydı. Bu yüzden birçok noktada bizleri umutsuzluğa ve inançsızlığa sevk etmeye ya da sağlık sorunlarımızın bizlerde bireysel kaygı düşüncesine dönüşmesine çalışan söylemler oldu. Ama herkesin bildiği gibi bunlar bizler nezdinde herhangi bir belirleyiciliğe sahip değil. Çünkü moral değerlerimiz zaten bizi ayakta tutan şeylerdi. Mücadelemize olan inancımız yaşadığımız ağrıları da sancıları da yok etmeye yetti.”