Buldan: HDP demokrasinin yıkılmayan kalesidir

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Gare'de yaşananların kırılma noktası olduğunu belirterek, savaş politikasında ısrar eden tüm iktidarlar gibi AKP'nin de gidici olduğunu söyledi. Buldan, HDP'nin demokrasinin yıkılmayan kalesi olduğunu belirtti.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Buldan, son günlerde iktidarın HDP’yi suçlamak amacıyla gündeme getirdiği iddialara cevap verdi ve Gare’de yaşananlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 Buldan'ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

"İki gün önce, 21 Şubat Dünya Anadili Gününü kutladık. Bu vesileyle tek dil dışında hiçbir dile yaşam alanı tanınmayan Türkiye’de varlık mücadelesi veren, dünyadaki çok renkliliği ve sesliliği yansıtan, dünyamızı güzelleştiren bütün halkların Anadili Gününü buradan kutluyoruz.
Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına saldırıdır. Bir kez daha anadili uğruna mücadele verenleri buradan grubumuz adına saygıyla, sevgiyle selamlıyoruz.
Anadilini savunmanın en güçlü yolunun anadili ile yaşamak olduğunun bilinciyle bizler de partimiz içinde Kürtçe eğitim programı başlattık ve tüm arkadaşlarıma öğrenecekleri dillerde başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun.
Anadilinde eğitimi teminat altına alma mücadelesine devam edeceğiz.
İktidarda olmanın sorumluluğu, insanları ölü değil canlı olarak getirmektir.

GARE'DE YAŞANANLAR

Sevgili arkadaşlarım, iktidar hesap vermekten kaçsa da Gare’yi konuşmaya, hesap sormaya devam edeceğiz. Çünkü Gare çok önemli bir kırılma noktasıdır. Şu an iktidarda bir başka parti olsaydı ve AKP muhalefette olsaydı, Gare için kıyameti koparmaz mıydı? Elbette koparırdı. 'Ölümlerin sorumlusu bu iktidardır' demez miydi, elbette ki derdi. Biz de aynısını yapıyoruz, halk adına hesap soruyoruz. Sormaya da devam edeceğimizi ilan ediyoruz!
İktidarda olmanın sorumluluğu, insanları ölü değil canlı olarak getirmektir. Bu nedenle AKP iktidarı, Gare’de yaptıklarından da, yapmadıklarından da sorumludur. Gare, savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışan iktidarın ülkeyi ne gibi felaketler içerisine sürükleyeceğinin açık bir örneğidir.
Siyasi kibir ve güç gösterisi nedeniyle kendi vatandaşlarının hayatını hiçe sayan anlayışı herkes Gare’de bir kez daha gördü. Kamuoyunun, HDP’nin ve muhalefetin geçmişte olduğu gibi o insanların kurtarılması için neden adım atılmadığı sorusuna iktidar aradan geçen bir haftada yanıt vermiş değildir. Çünkü bu sorudan kaçıyorlar, Gare’den kaçıyorlar. Çünkü suçlular. İktidar Gare meselesinde suçludur.
Amaçlarının Gare’de o insanları kurtarmak olmadığı ayan beyan ortadadır. Amaçları bu olsaydı yöntem bu olmazdı, operasyon değil diyalog yolunu seçerlerdi. Bu yol geçmiş dönemde 335 insanı diyalog yoluyla Türkiye’ye getirildiğini, ailelerine sağ salim teslim edildiğini bizlere kanıtlamıştır. 2015’te bizzat benim de içinde bulunduğum bir heyet, alıkonulan insanları, Lice’de 3 uzman çavuşu girişimleri sonucu aldı ve Lice Kaymakamlığına teslim etti. Biri nişanlıydı, bizi nişanına davet etti. Biri yeni evliydi, doğan çocuğuna bizlerden birinin isim vermesini istedi. O 13 insanın getirilmesi için de hükümete çağrı yaptığımızı, girişimlerde bulunduğumuzu söylememize rağmen bizi dikkate almadılar, istemediler.
Gare’de 13 insanı siyasi hesaplarına feda ettiler.

'VARLIKLARINI HDP'NİN YOKLUĞUNA BAĞLADILAR'

Siyasi amaçlarına ulaşamayınca ne yaptılar? Dört bir koldan HDP’ye saldırmaya başladılar. “HDP kapatılsın” korosu her gün gürültü çıkarmaya, Kürt düşmanlığı yapmaya, nefret iklimini yaymaya devam ediyor. Varlıklarını, adeta HDP’nin yokluğuna bağlamış durumdalar. Bu iktidar kendi varlığını HDP’nin yokluğuna bağlamış durumdadır. HDP’siz bir Türkiye’de varlık sürdürebileceklerini sanıyorlar.
31 Mart’ta siyaset çöplüğüne gönderilen AKP’li utanmadan HDP seçmenine beddua ediyor.
Bunların bir de fotoğrafçı bakanları var; gezdiği çukur kanallarında yalan rüzgârı estiren bir bakanları var, bir fotoğraf bakanı var! Ona, yaptıklarına, söylediklerine, attığı iftiralara ben buradan cevap vereceğim. Çözüm sürecinde Kandil’e yaptığımız onlarca ziyaretin fotoğrafları üzerinden algı yaratma telaşında. Fotoğraflara birazdan geleceğim ama bu da yetmiyor, bir vekil arkadaşımıza açıkça iftira atmaktan geri durmuyor.
Vekilimizin Gare’ye gittiği kuyruklu bir yalandır.
Bizim milletvekilimizin Gare’de ne işi var? Bizim vekillerimizin gidebileceği o bölgede tek bir yer vardır, o da Barzani ile görüşme yapmak için Erbil’dir. Siyasi partilerle görüşme yapmak için vekillerimiz zaman zaman Erbil'e giderler. Bunun dışında da yurt dışına çıkarlar, Avrupa’ya, Amerika’ya giderler.
Bu telaş kendi suçlarını gizleme telaşıdır. Dilan arkadaşımız da dün kamuoyuna detaylı açıklamalarda bulundu ve bu iftirayı atanı kanıtlamaya çağırdı. Ben de aynı çağrıyı yapıyorum: İspatlayın, ispatlayamazsanız müfterisiniz!
Bunlar yalanla, özellikle iftiraya sarılarak düştükçe düşüyorlar, bu acizlik içinde adeta yerlerde sürünüyorlar. Allah kimseyi böyle şaşırtmasın ve böylesi bir acizliğin içerisine düşürmesin.
Dünyadaki en derin çukur Ankara’daki iktidarın içine düştüğü çukurmuş.
Bize yönelik iftira, kumpas ve saldırı kampanyası aynı Cemaat döneminin yöntemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Belli ki bunlar, Cemaatteki abilerinden çok dersler almışlar, çok şeyler öğrenmişler. Bu fotoğrafları gösteren bakanın derdi Erdoğan’ın koltuğuna açıkça göz dikmiş olmasıdır.
Kendi içinizdeki iktidar ve koltuk kavgasını açık yapın.
O fotoğrafları keşke televizyonlara çıkmadan önce Genel Başkanına sorsaydın, Recep Tayyip Erdoğan’a gösterseydin önce. “Bunlar Kandil’e gidiyor, neler yapıyor” diye ondan sonra deseydin. Erdoğan o süreçte ne olduğunu bildiği için keşke önce ona gösterseydin. Kendisi o süreci gayet iyi bilir.
Bu zata aynı birilerine anlatır gibi tane tane şimdi anlatıyorum: Bak iyi dinle, iyi öğren o dönemde neler olduğunu. Biz, çözüm sürecini üç ayak üzerinden yürüttük. Birinci ayak İmralı’ydı, ikinci ayak Kandil’di üçüncü ayak hükümet-devlet kanadıydı. O süreçte İmralı’da Sayın Öcalan’la yaptığımız her görüşme, devletin ve hükümetin bilgisi ve onayı dâhilinde yapılmıştır. İmralı ziyaretinden sonra yine devlet ve hükümetin onayıyla bizler Kandil’e gidiyorduk. Kandil’de yapılan görüşmelerin sonuçlarını devlet ve hükümet heyetine döndüğümüzde aktarıyorduk. Devlet heyeti ise, bu bilgileri biz İmralı’ya gitmeden kendisi bu bilgileri götürüyor, Sayın Öcalan’la paylaşıyordu.  
Sonra heyetimiz İmralı’ya gidiyordu ve yani Sayın Öcalan devlet heyeti ile yaptığı görüşmenin çerçevesini bize aktırıyordu. Biz sonra devletin bilgisi ve onayı dahilinde bu bilgileri Kandil’e ve PKK yetkililerine aktırıyorduk. Olay budur. Görüşme trafiği aynen böyle işledi. Hatta bir anekdotu da buradan paylaşmak istiyorum. Birine kapak olsun diye bu anekdotu paylaşıyorum.
Kandil görüşmelerini devletin güvenlik amaçlı uçurduğu İHA’ların altında gerçekleştirdik.
Evet, o Kandil görüşmelerini devletin güvenlik amaçlı uçurduğu İHA’ların altında gerçekleştirdik. Bütün bunlar devlet kayıtlarında mevcuttur. Çünkü her yaptığımız görüşme Kandil görüşmeleri de, hükümet ve devlet yetkilileri ile yaptığımız görüşmeler de kayıtlarda mevcuttur. Ne bir fazlasını, ne bir eksiğini söylüyorum. Bu benim siyasi ve ahlaki terbiyeme yakışmaz.
Senin Genel Başkanın, Kandil’den getireceğimiz mektubu heyecanla bekliyordu Soylu Efendi!
Başka bir fotoğraf daha var. İmralı’daki bu fotoğrafı kim çekti? Kim getirip bu fotoğrafı bize verdi? Soylu bunu açıklasın. Bir başka fotoğraf. Hükümet ve devlet yetkileriyle 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının fotoğrafı. Bunu da biz çekmedik, yetkililer ve temsilen gelen insanlar çekti.
Her 3 fotoğraf üzerinden bu çağrıyı İçişleri Bakanı’na yapıyoruz. Bu 3 fotoğrafın amacı aynıydı kimler tarafından çekildiği belliydi. Dolmabahçe Mutabakatının yapıldığı gün ince bir detay var. O salonda kimin nerede oturacağını belirleyen bizzat Erdoğan’dı.
İftira ve yalanlara sarılarak sorumluluktan kurtulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz
Çözüm sürecinde yaptıklarımızı bugün olsa gene yaparız.
Çözüm sürecinde bize neler vadedildiğini zamanı geldiğinde açıklayacağız.
Ne yaparsanız yapın, HDP’ye ne kadar saldırırsanız saldırın, hukuksuzluklarınızın suçlarınızın üzerini örtemeyecekseniz. Bize attığınız çamur, üzerimize asla yapışmaz ama o çamur elinizde kalmaya devam edecektir.

GERGERLİOĞLU'NA SALDIRILAR

Bildiğiniz üzere milletvekilimiz, arkadaşımız Ömer Faruk Gergerlioğlu’na verilen haksız ve hukuksuz cezayı AKP’nin Yargıtay’daki ilgili dairesi jet hızıyla onayladı. Saray’dan talimat aldılar. Bütün bu hazırlıkların amacı bellidir; Gare’nin intikamını HDP’den almak istiyorlar. Kaybettikçe korkuyorlar, korktukça HDP’ye saldırıyorlar. Ama HDP’ye saldırdıkça kaybettiklerinin farkında değiller. Biz de diyoruz ki; elinizden geleni ardınıza koymayın, sizden korkan sizin gibi olsun.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türkiye’nin toplumunun vicdanıdır, sesidir, kulağıdır ya. Ayıptır günahtır yazıktır ya. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yaptığının zerresini sizin onlarca, yüzlerce milletvekilinizden teki yapmamıştır.
Ömer Faruk Gergerlioğlu Türkiye halklarının ve mazlumların vicdanıdır. Elbette sadece Ömer Faruk Gergerlioğlu değil hedef aldığınız; İnsan Hakları Derneği, Sevgili Eren Keskin ve Sevgili Şebnem Korur Fincancı, vicdanın ve hakikatin sesidirler. Bu sesi susturmaya gücünüz yetmeyecektir. Buradan bu saydığım isimlere ve aynı amaçla mücadele yürüten binlere, milyonlara kucak dolusu selam ve sevgilerimizi gönderiyorum. Onları bu onurlu barış yolunda yalnız bırakmayacağız.

'GARE'NİN YAŞANDIĞI GÜN YANDAŞ ŞİRKET KURUYORLARDI'

Bu ülkede bütçe savaşa harcanmaktadır. Halkın parası Gare’ye bomba olarak yağdırılmaktadır. İçimizi acıtan intiharlara her gün yenisi eklenmektedir. Gare’nin yaşandığı gün, Cumhurbaşkanının kararıyla enerji alanında 3 yeni yandaş şirket daha kuruldu. Tabii Gare nedeniyle dikkatlerden kaçtı ama kurulan şirketlerin ortaklık yapısı başta olmak üzere tüm yetkiler Cumhurbaşkanına verildi. Kendilerine yeni bir rant kapısı daha açtılar. İhaleler bu şirketlere akacak.
Bunlar ne zaman vatan, millet, beka derse gözünüz mutlaka cebinizde olsun.
AKP 28 Şubat’ın mutabakat ve çözüm çizgisiyle değil 28 Şubat’ın darbeci geleneği ile uzlaştı.

'SİZ DE GİDECEKSİNİZ!'

İktidar ve devlet aklı 'Fırsat verilirse Kürt sorununu bir haftada çözerim' diyen Sayın Öcalan’la diyalog yollarını açmak yerine hukuk dışı tecrit politikasına yöneldi. Tecrit hukuksuzluğuna karşı cezaevlerindeki açlık grevleri bugün 89’uncu günündedir.  
Kürt sorununa 28 Şubat’ın çözüm paradigmasıyla değil, 15 Şubat’ın hukuksuz tecrit politikasıyla yaklaşan devlet ve siyaset aklı, Türkiye toplumuna her gün en ağır bedeli ödetmektedir. Siyaset çözüm için vardır. Kürt sorununu demokratik siyasetin alanından çıkarıp; askerin, polisin, yargının, hukuk dışı yapıların alanına sürükleyen iktidar aklına sormak istiyoruz: Siyasette niçin varsınız? Siyaset niye vardır? Parlamento niye vardır? 100 yıllık bir meseleyi, akılla, siyasetle çözmek yerine operasyonla, tankla, tüfekle ortadan kaldırmak isteyen zihniyetler, tarih boyunca başarılı olamadı. Bundan sonra da olamayacaktır. Bunun anlamanız için bu ülkenin daha ne kadar bedel ödemesi gerekiyor? Ölümler üzerine iktidar kurmak isteyenler bir bir gitti, siz de gideceksiniz!
Biz Türkiye’nin bu çözümsüzlük girdabından çıkması ve daha fazla bedel ödememesi için mücadele ediyoruz. Kürt sorunu, demokrasi ve adalet sorununun çözümü için demokratik siyaset yürütüyoruz. Tüm saldırı ve engellemelere rağmen demokratik siyasette ısrar ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Bu yoldan vazgeçmeyeceğiz.  
28 Şubat’ın tarihi mutabakat çizgisinden asla vazgeçmeyeceğiz
İktidar, çözüm sürecini bitirdi diye çözüm arayışlarımızdan, barış mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu ilkesel bir tutumdur. 28 Şubat’ın tarihi mutabakat çizgisinden asla vazgeçmeyeceğiz, bu yolu ısrarla savunmaya devam edeceğiz. Demokratik siyasetle, demokratik mücadeleyle ve toplumsal uzlaşıyla o mutabakatı mutlaka ama mutlaka başarıya ulaştıracağız.  

'ACİL İHTİYAÇ DEMOKRASİ VE ADALETTİR'

Türkiye halklarının en acil ihtiyacı barıştır, demokrasidir, adalettir. Bunun için 'Herkes İçin Adalet' kampanyasını geçtiğimiz günlerde başlattık. Yaptığımız her etkinlikte, çaldığımız her kapıda, buluştuğumuz her kesimle yaptığımız görüşmelerde başta kadınlar, işçiler, emekçiler, Kürtler ve Aleviler olmak üzere halkların talebinin yaşamın her alanda 'Adalet' olduğunu buradan bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz.
HDP demokrasinin yıkılmayan kalesi olmaya devam edecek."