'Büyük Marmara Okyanusu' Ve 'Kosterdeki Barbaros' -Veysi Sarısözen

'Büyük Marmara Okyanusu' Ve 'Kosterdeki Barbaros' -Veysi Sarısözen

Abdullah Öcalan’a karşı uygulanan tecrit kanun dışıdır. Hiçbir kanun maddesine, hiçbir hukuki gerekçeye, hiçbir infaz uygulama yönetmeliðine dayanmamaktadır. O nedenle suçtur. Suç olduðu için, bu suçu işleyenler suçludur. Ve biz bu suçun alçakça ve namussuzca bir suç olduðunu hiç çekinmeden en yüksek sesle dile getirmeliyiz.

“Bu kadar kesin nasıl konuşuyorsun?” diyenler olabilir. “Hükümetin ve Adalet Bakanlıðının belki bir hukuki dayanaðı vardır” diye düşünülebilir. “Sen hukukçu musun, nereden biliyorsun bu tecritin hukuki bakımdan bir dayanaðı olmadıðını”diyenler de çıkabilir.

Bu tür konuşanlara karşı, şu sıralar moda olan “yalakalık” yöntemini benimsesem, diyeceðim ki, “Sevgili muarızlar, size saygı duyuyorum, gözlerinizden öpüyorum, hepinizin saadeti için Allahtan duacıyım” falan gibi pasaklı laflar edebilirim. Ama etmeyeceðim. Böyle soruları soranlar, hatta aklından geçirenler ahlak düşkünü insanlardır.

Aylardır süren tecritin en küçük bir hukuki dayanaðı olsaydı, Hükümet bugüne kadar bu hukuki dayanaðı dile getirmez miydi? “Öcalan örgüte talimat verdi, bu falanca maddeye göre suçtur, o nedenle ona tecrit uyguluyorum” diye kendini savunmaz mıydı? Ne böyle bir hukuki dayanak ortaya koyabiliyor ne de kendini bir hukuki dayanakla savunabiliyor.

Böyle bir dayanaða sahip olmadıðını bildiði için, malum bir “yasa” tertibine girişti. “Öcalan’a mahsus yasa” çıkartmaya kalkıştı. “Örgüte talimat veren hükümlünün Avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşmesine altı ay yasaklama getirmek” için hazırlanan yasa taslaðını, her ne olduysa geri çekmek zorunda kaldı. Böylece Öcalan’a karşı uygulanan kanun dışı tecride yasal dayanak saðlama yeltenişi de boşa çıktı.

Şimdi bu tecrit hiçbir kanuna, yönetmeliði, hukuka dayanmıyor.

Dayanmadıðı içindir ki, hükümet bu alçakça ve namussuzca uygulamaya hukuk, yasa, anayasa dışında bir “gerekçe” aramak zorunda kalıyor.

Arayıp da nasıl bir gerekçe buluyor?

Bulduðu iki gerekçe şu:

Hava bozuk…

Koster bozuk…

Hükümetin elinde tek bir, örneðin darbecilerin darbelerini anayasaya deðil de, bilmem ne yönetmeliðinin, bilmem kaçıncı maddesine dayandırması gibi kıytırık bir dayanak olsaydı, hiç böyle “hava bozuk, koster bozuk” maskaralıðıortaya dökülür müydü? “Ýç Hizmet Yönetmeliðinin bilmem ne maddesinin, falancaşıkkının, fişmekanca dip notuna” dayanarak, “Öcalan’a tecrit uygulanıyor” diyerek işin içinden çıkılırdı.

Ama yok. Ortada hukuk yok. Kanun yok. Rezillik var.

Hava bozuk…

Koster bozuk…

Sanırsınız ki, Ýmralı Adası, Bermuda Üçgeni’nde bir yerde. Dev dalgaların, tsunamilerin ortalıðı Nuh Tufanına çevirdiði bir Okyanusya adasıdır. Zavallı Koster çaresiz kalmakta, bu deryayı aşıp, Ýmralı’ya ulaşması mümkün olmamaktadır.

Hava bozuk, diyenlerin niyetleri bozuktur. Bu bozukluk siyasi ahlakın bozulması, kokuşmasıdır.

Ya koster?

O da bozuk? Hani siz Osmanlı torunlarıydınız? Barbaros ahfadıydınız? Gemilerinizin yakılmasını sakalınızın kesilmesi sayan, “kesilen kol uzamaz, kırpılan sakal durduðu yerde durmaz” diye kasideler yazan ve Akdeniz’in sahib-i aslisi olduðunu iddia eden, “Karadeniz, Karadeniz, gelen düşman deðil biziz” diye inim inim inleyen, “her Türk anasının karnından bir Amiral olarak doðduðu için, fazlalık Amiralleri kulaklarından tutup dört duvar arasına kapatan “denizci bir milletin” “uzantılarıydınız.”

Ne oldu size böyle! Bir kosteri dokuz aydır tamir edemiyorsunuz ha…

Evet. Böyle. Türkiye’de savaşa son verecek ve Kürt sorununda tüm bölge ve hatta dünya halklarının çıkarına bir çözüme ulaşılmasında kilit durumunda olan bir insana karşı uygulanan tecritin iki nedeni böyle…

Bizim bir komşumuzun, biraz zihin engelli bir çocuðu var. Özel bir okula gidiyor. Babası anlattı: “Baba demiş, Öcalan’ın yakınları neden Ýmralı Adasına gidemiyor?” Baba “Evladım hava bozuk oluyor, Koster bozuk oluyor, o nedenle Ýmralı’ya ulaşılamıyor?” Çocuk biraz düşünmüş: “Yani baba, Adadaki askerlere yiyecekleri paraşütle mi atılıyormuş?”

Eðer bu hükümetin elinde suyunun suyu kabilinden dayanabileceði en küçük bir hukuki dayanak, uysa da uymasa da gerekçe olarak öne sürebileceði bir “mecelle” cümlesi olsaydı, hiç böyle, zihin özürlü çocuðu bile ikna etmeyen aptalca, salakça. Sefilce ve rezilce gerekçelere sıðınmak zorunda kalır mıydı?

Ey, araştırmacı gazeteciler? Şu işi bir ele alsanıza! Tecritin sürdüðü aylar boyunca, gün gün, saat saat ve dakika dakika “Büyük Marmara Okyanısunda” meydana gelen ve kosterin Ýmralı’ya gidişine imkan vermeyen fırtınaların bir dökümünü ortaya koysanıza…

Ve hemen hergün bir işçinin yaşamını yitirdiði tersaneleri bir ziyaret edip, şu “bozuk” Koster’deki aşılamayan “arıza” hakkında söyleşiler yapsanıza… “Kosterdeki çözülemeyen arızanın sırrı…” “Kosterin uskurundaki hırıltının arkasındaki gerçek”, “Koster kaptanının oturduðu koltuðun çıkan çivisi” türünde manşetlerle bu konuya el atsanıza…

Gazetelerde yine manşetler… Asker cenazeleri… “Kınalı kuzu”gözyaşları…

Aðlayıp, baðırıp, çaðıracaðınıza, kanı durduracak insana karşı Hükümetinizin uyguladıðı tecride ve bu tecridin dayandıðı “Hava bozuk, koster bozuk” rezaletine karşı çıksanıza…

ANF NEWS AGENCY