Cemal Şerik: ‘Alışmak’ sömürgeciler ve Erdoğan’ı cesaretlendiriyor

PKK Yürütme Konseyi Cemal Şerik, katliamlara karşı sessiz kalan kesimleri eleştirerek katliamlara toplumun “alıştırıldığını” ve bunun sömürgecilere ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’a cesaret verdiğini söyledi.

Şerik, 1993 yılında Sivas’ta Madımak Otelinde gerçekleşen katliamın yıldönümünde, aynı koşulların bugün de var olduğunu belirterek Kürt ve Türk halkının ortak cephede mücadele etmesinin önemine vurgu yaptı.

Şerik, Sivas Katliamı, Alevi toplumu özelinde Türkiye ve Kürdistan hakları üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu anlattı.

Sivas katliamının üzerinden tam 23 yıl geçti. Katliam hangi koşullarda gelişti?

Madımak’ta katledilen 33 devrimci ve demokrat canı saygıyla bir kez daha anıyoruz. Aradan 23 yıl geçmesine rağmen Madımak katliamı hala hafızalardaki canlılığını koruyor. Madımak katliamını unutmak mümkün değil. Bu katliamı Madımak’ta gerçekleştirenler tüm insanlığın gözü önünde kendi gerçekliklerini ifade etti.

Madımak katliamı, yakılan ateşlerin eşiğinde atılan sloganlarla, kendinden geçmiş ruhların harekete geçmesiyle gerçekleştirilen bir katliamdı. Sivas Madımak katliamını sadece insanlığa karşı işlenen bir katliam olarak da görmemek gerekir. Elbette insanlık için bir utanç olarak gösterilecek yönü bulunan, bu katliamın hafızalarda bu yönüyle silinmemesi gerekir. Fakat bununla birlikte siyasal yönlerinin de ortaya konulması, ortaya çıkardığı sonuçlarının da iyi bilinmesi gerekir. Çünkü Madımak katliamında siyasal sonuçlar doğru bilinmese, o günkü katliamın niye bu kadar vahşi bir şekilde gerçekleştiğini ve neden insanlık tarihine bir kara leke olarak geçtiğini de anlamak mümkün olmayacak. Bu katliamı gerçekleştirenlerin önüne koymuş oldukları büyük hedefleri vardı. Hedeflerine ulaşmak için böylesi bir katliamı gerçekleştirdiler. Madımak katliamının gerçekleştiği koşullar, o günkü Türkiye ve Kürdistan’da yaşananlar çerçevesinde anlamını buluyor. O günkü koşulların doğru anlaşılması ve doğru tespit edilmesi gerekir.

1990’lı yılların başında yürütülen siyaseti yakından takip edenler, o günkü toplumsal gelişmeleri yakından izleyenler iyi bilirler. 1990’ların başlarında Türkiye ve Kürdistan’da faili meçhul cinayetlerinin yoğun gerçekleştiği bir dönemi anlatır. Sadece faili meçhul cinayetleri değil, aynı zamanda büyük katliamların gerçekleştiği yıllardır da. 1992’ de Nusaybin’de, Kerboran’da, Cizre’de, Şirnak’ta büyük katliamlar yaşandı. Halkın Newroz gösterileri sömürgeciler tarafından katliamlarla boğuldu. Madımak katliamında bunda bir yıl sonra 1993’ün 2 Temmuz’unda gerçekleşti. O açıdan, o süreçte gerçekleştirilen katliamlardan ayrı olarak düşünmek mümkün değildir.

Fakat Madımak katliamının farklı olan yönleri de vardı. Farklı olan yönlerin başında da Alevilere yönelik olarak gerçekleştirilen bir katliam olma gerçekliği söz konusu. Tabi sadece bu da değil aynı zamanda katliamın gerçekleştiği bölgenin Kürdistan ve Türkiye coğrafyasının sınırlarını oluşturduğu ve o günkü koşullarda da Kürdistan’da gerilla mücadelesinin Türkiyelileşmesi diye bir gerçeklik söz konusuydu. İşte Madımak katliamı tüm bu gerçekliklere karşılık olarak gerçekleştirildi. O günkü gerçekleşen faili meçhuller ve kitle katliamlarının bir parçası, diğeri de Alevilere yönelik gerçekleşen bir katliam olma gerçekliği söz konusu. Bir diğeri de Kürdistan’ da gerçekleşen devrimci ve demokrasi mücadelesinin Türkiyelileşme gerçeği söz konusuydu. İşte Madımak katliamı tüm bu gerçekliklere karşı, Türk sömürgecilerinin gerçekleştirmiş olduğu bir katliam olarak tarihteki yerini aldı.

Türk ve Kürt halkı bu katliamcı zihniyete karşı nasıl bir mücadele zemini içerisinde olmalı?

Madımak katliamı unutulmamalı. Eğer unutulursa onun sömürgeciler tarafından hangi amaç doğrultusunda gerçekleştiği de unutulur. Eğer unutulursa bugün Türk sömürgecilerin yapmış olduklarına anlam vermekte olanaksız hale gelir. Bu açıdan Madımak katliamı hiçbir zaman unutulmamalı. Bugün Kürdistan’da katliamlar var. Bugünde Alevilere yönelik özel politikalar söz konusu. Bugün de Kürdistan’da gelişen devrimci ve demokrasi mücadelesinin Türkiyelileşmesi diye bir gerçeklik söz konusu. O açıdan Madımak katliamının gerçekleştiği koşullarla, günümüzdeki koşullar bu anlamda birbirine benzerlik arz ediyor.

O süreçte katliamlar gerçekleştirenler amaçlarına belli yönleriyle ulaşmışlardır. Çünkü büyük katliamlar gerçekleştirdiler. Alevilerin demokrasi mücadelesini ya da Alevilerin kendi kimliğiyle demokrasi mücadelesinin içerisinde yer almalarını engellemek için, Alevileri belli yönleriyle bastırmak istemişlerdir. Bununla belli bir mesafe kat ettiler. Faili meçhuller ve katliamlarla o günkü koşullarda gelişen özgürlük mücadelesinin önünü almaya çalıştılar. Yine Türkiye’de devrimci, demokrat ve aydın olarak bilinen birçok insan katledildi. Bununla birlikte Türkiye toplumunun aydınlanmasının önüne geçmeye çalıştılar. O günkü koşullarda bu politikalarla belli bir mesafede kat ettiler. Eğer günümüzde sömürgecilerin bu yönlü politikalarını boşa çıkartmak istiyorsak, bu anlamda o süreçteki yaptıklarından sonuçlar çıkartarak, günümüzü anlamlandırmak, yaşananlara da cevap olmak durumundayız. Madımak katliamının yeni bir yıl dönümünde, böylesi bir gerçeği doğru anlamlandırarak, aynı yönelimlerin bir daha yaşamamasına olanak vermemekle karşı karşıyayız. Böylesi bir gerçeklik önümüze görev ve anlaşılması gereken bir gerçeklik olarak duruyor. Bugün de Kürdistan’ın birçok yerinde binlerce insan kaybediliyor. Kitle katliamları gerçekleştiriliyor. Sur’da, Cizre’de bu gerçekleşti. Şimdi de Lice’de bu katliam gerçekleşiyor. Dağlar, köyler bombalanıyor, insanlar yerlerinden, yurtlarından edilmeye çalışılıyor. Yine bununla birlikte Alevilere yönelik özel politikalar devreye konulmuş durumda.

Terolarda yaşananlara karşı toplumsal refleksleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maraş Terolarda Alevilere yönelik çok özel bir politika var. Kürdistan’ın birçok bölgesinde Terolar benzeri, kampların oluşturulması yönünde girişimler söz konusudur. O nedenledir ki günümüzdeki yapılanları anlamak, aynı zamanda Madımak katliamından günümüz koşullarında gerekli sonuçları çıkarmak anlamına geliyor. Belki kamuoyunda belli duyarlılıklar oluşturulabilir. Ama bu katliamların önüne geçmekle duyarlılık oluşturmakta yeterli değil. Bu katliamların önüne geçmek, ona karşı gerekli olan devrimci, demokratik tutumu alabilmekle mümkündür. Eğer devrimci, demokratik tutum belirlenebilirse, bunun gerekleri yerine getirilirse ancak o zaman katliamların önüne geçilebilir. Terolar benzeri yeni savaş kamplarının açılmasının önüne geçilebilir. Yine Madımak’taki gibi gerçekleşen katliamların önüne geçmek mümkün olabilir. Faili meçhullerin önünü alma olanaklı hale gelebilir. Bunun için sadece değerlendirme yapmak, sadece tutum belirlemek, açıklama yapmak sadece duyarlılık oluşturmakla mümkün değil. Bununla sınırlı kalınırsa, katliamların önüne geçmek mümkün olmayacaktır. Türk devletinin özellikle şöyle bir özelliği var. ‘Siz istediğiniz kadar konuşun, biz bildiğimizi yaparız. Daha sonra sesiniz kesilir’ diyor. Devlet bunu bilerek kendi politikasında ısrarlı bir yaklaşım içerisine giriyor. O açıdan bu politikaların boşa çıkartılması, ona karşı güçlü bir karşı koyuşla mümkündür. Bu güçlü karşı koyuş nasıl gerçekleşecek. Bunun üzerinde durulması, bunun pratiğinin yapılması gerekir.

Günümüzdeki mücadele açısından Madımak katliamcılarına nasıl bir yanıt verilmeli?

Eğer güçlü bir duruş gerçekleşirse, orada katledilenlerin anılmasına gerçek yanıt verilmiş olacaktır. Bunun koşulları ve olanakları var. Türkiye ve Kürdistan’da devrimci, demokrat kesimlerin birlik sağlaması, bu yolda mücadele etmesi, bu katliamların önüne geçmesindeki atılacak en önemli adımlardan biridir. Bu konuda atılan adımlar var. Devrimci güçlerde bu konuda birlik yönünde adımlar atıyor. Halkların Birleşik Devrimci Hareketi bu anlamda önemli bir adımdır. Fakat bu kendi başına yeterli değildir. Bu devrimci güçlerin Mücadele birliğidir. Ama bunun yanında halkların birliği gerekir. Çeşitli toplumsal kesimlerin de birliği gerekir. Bu birlik yönünde de adımların atılması gerekir. Emek ve demokrasi bloğu, barış bloğu deniliyor. Emek, barış ve demokrasi bloğunun oluşturulmasında gerçekleştirilecek bu tür katliamların önüne geçmek için en önemli adımlardan biridir. Demokrasi, barış ve emek bloğunun içerisinde, Aleviler de kendi yerlerini alabilmelidir. Eğer Aleviler bu blok içerisinde yer alırsa, Alevilere yönelik katliamların önüne geçmekte olanaklı hale gelecek. Bugüne kadar Türk devleti sömürgecinin yapmış olduğu, insanları mezhepsel temelde birbirinden ayırmak olmuştur. Alevileri genel toplumsal mücadelenin dışında çıkmak için, içine girmiş olduğu kışkırtıcı çalışmalar olmuştur. Alevilerin bu daraltılmışlığı da engellemeleri gerekir. Alevileri daraltmaya, sınırlamaya yönelik bu girişimlerin engellenmesi de ancak demokrasi bloğu içerisinde yer almasıyla mümkündür. Alevi katliamlarının önüne ancak bu şekilde geçilebileceğinin bilinciyle hareket edilmesiyle mümkündür. O açındandır ki, günümüzde bu katliamların önüne geçmenin en temel biçimlerinden biri mutlaka sömürgeci rejime karşı, onun soykırımcı, katliamcı politikalarına karşı geniş bir demokrasi bloğu içerisinde mutlaka, bu katliamların hedefi haline gelen toplumsal kesimlerin, başta da Alevilerin yerlerini almasıyla mümkündür. Bununla birlikte sömürgecilerin, halkın tüm tepkilerine ve karşı koyuşlara rağmen, kendi politikalarında ısrar etmeleri söz konusudur.

Bu gün Terolarda bunu yapıyor. Terolarda halkın direnişi neredeyse üçüncü ayını doldurmak üzere. Aylardır insanlar Terolarda DAİŞ kamplarına karşı gösteriler yapıyor. Ama buna rağmen Türk devleti de orada kamp çalışmalarını nerdeyse bitirmek aşamasına geldi. Demek ki orada sadece gösteride bulunmak yetmiyor, buna karşı güçlü bir karşı koyuş gerekiyor. O türden kampların yapılmak istenen yerlerde halkın harekete geçirilmesi, direnmesi gerekir. Bu çeşitli yerlerde gelişen halk direnişleriyle, sömürgecilerin uygulamaya çalıştığı o politikalar boşa çıkatılabilir. Mesela Artvin Cerat tepelerinde doğa katledilmek istenildi. Halk gösteri yaptı, Cerat tepeye yönelik olarak askeri, polisi yığdılar ama geri çekilmek durumunda kaldılar. Onların mevcut kararlarını uygulamaktan vazgeçirmek lazım. Onları vazgeçirtmenin yolu direnmektir. Demek ki bu Türkiye devletinin son derece bilinçli olarak gerçekleştirdiği bir politikadır. Demokrasi, özgürlük mücadelesine karşı, halkların farklı toplumsal kesimlerin, inanç topluluklarının birlikte mücadele etmelerine karşı geliştirilen bilinçli bir politika ve bu politika da, sadece bir alanla sınırlı değil, daha geniş bir çerçevede uygulamak istediği bir politikadır. Elbette buna karşı mutlaka direnmek, direnişle yanıt vererek, onların atmış oldukları o adımdan geriye doğru adım attırmaya çalışmak gerekir. Ancak bu şekilde bu politikaların önüne geçilebilir. 

...