Coşacak: Türkiye CPT raporuna aykırı hareket ediyor

Avukat Fuat Coşacak, "İmralı’da sistematik bir işkence vardır, en ağır üst boyuta taşındığını görüyoruz" diyerek tecride son verilmesi gerektiğini söyledi.

15 Şubat 1999 yılından bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Tecridin sona ermesi için siyasi tutsaklar 27 Kasım'dan bu yana açlık grevi eyleminde. 2001 ve 2015 yılları arasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan Hukukçu Fuat Coşacak, uzun yıllardır süren tecrit uygulamalarını, işkenceyi, kötü muameleyi ANF’ye değerlendirdi.

‘HUKUKUN TEMELİ YOK EDİLİYOR’

Dünya düzeninin hukukla yürütüldüğünü ve bunun tarihsel alt yapısının olduğunu dile getiren Coşacak, "Dolayısıyla tecrit, işkence ve kötü muamele işlemlerine baktığımızda bunların tarihi geçmişini bilmekte yarar var. 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren bir kaotik ortam oluştu. Bu kaotik ortamdan çıkışın çeşitli çareleri arandı, dolayısıyla o çarelere başlarken ana sebep temel insan hak ve hukukunu güvenceye almak. İnsanın varlığını koruması, maddi ve manevi bütünlüğü korumak üzerine bir sistem oluşturuldu. Kaotik ortamdan çıkmak için uluslararası hukuk bir düzenlemeye gitti.

1966 Medeni haklar sözleşmesinin 7. Maddesi insan hakları kavramında, işkence, kötü muamele ve tecrit yasaklanmıştır. Bununla yetinilmemiş 1950 insan hakları ve hukukun korunmasına dair Avrupa sözleşmesi var. 1966 tarihli sözleşmeyi, 1950 tarihli sözleşmenin devamı olarak telaki edebiliriz. 1998 tarihli uluslararası ceza mahkemesi Roma statüsü var. Biraz önce saydığımız temel kavramlar, hak, hukuk ve adaletin korunması yönünde çok önemli belgelerdir.

Bunların ortak özelliği ve yaklaşımı şudur. Tüm insanların kanun önünde, anayasa önünde eşit olma hak hukukunu içine alıp kapsaması şeklindedir. Bunu böyle değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan kişiden kişiye hukuk uygulanmayacağıdır, bunun dışına çıkmak keyfidir, insan hak ve hukukun dışına çıkmak adaletin temelini yok etmek demektir. Öz olarak anayasa karşısında insanların eşit bir statüye sahip olması gerekiyor. Bu yaklaşım ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya, insana göre değişmez. Buna ket vurulamaz, insana göre hukuk uygulanmaz. Bunu her platformda dile getirmemiz lazım" diye konuştu.

‘İMRALI’DA SİSTEMATİK BİR İŞKENCE UYGULANMAKTADIR’

İmralı sisteminin sürekli kendini yeniden ürettiğini, olumsuz anlamda geriye giden bir gidişatın olduğunu vurgulayan Coşacak, şunları belirtti: "Burada asıl mevzu nedir?... İmralı’da sistematik bir işkence vardır, en ağır üst boyuta taşındığını görüyoruz. Bu tespit uluslararası kurumların tespitidir. Burada oluşan durum nedir? İmralı’da yaşayan insanların temel hak ve hürriyetleri, anayasal eşitliği ihlal edilmektedir. Tüm demokratik kurumların yasal bir biçimde buna karşı duruş beklemesi insani bir durumdur.

Burada bir ceza var ve infaz kanuna göre hareket edilmesi gerekiyor. Bu kişiden kişiye göre değişmez. Riayet edilmeyen hususlar nedir? Aile görüşmesi, avukat görüşmesi ve vasi görüşmesi engellenmiştir. Bununla yetinmemiş telefonla görüşme, mektup ve faks benzeri tüm iletişim araçları yasaklanmıştır. Bu da bir izolasyonu getiriyor. Bunun hukukta karşılığı kötü muameledir, işkencedir. Zaten mevcut durum varken, devletin resmi kurumları dahil kamuoyunu, uluslararası kamuoyunu tatmin edecek bir cevap vermekten uzaklar. Bu temel insan haklarına aykırıdır, bu tecridi aşan mutlak bir tecrittir. Birey ve fertlerin maddi ve manevi bütünlüğünü ortaya kaldırmaya yönelik bir uygulamadır. Oluşan sonuçlar çok ağır olacaktır.

Şimdi biz İmralı sistemini bu çerçevede değerlendirdikten sonra diyebiliriz ki, tutuklu ve hükümlülerin belli hakları var. Temiz havada egzersiz, diğer tutsaklarla sohbet etmek gibi hakları vardır. Bu 'Ben seni öldürmüyorum ama yavaş yavaş ölüme gönderiyorum’ demektir. Hem psikolojik hem fiziksel olarak topluma iadesi gerekmektedir. Karşımıza çıkan keyfi bir durum var. Bu durumda uluslararası hukuku, ulusal hukuku kökten karşımıza almış oluyoruz. Çerçevemiz budur ve bunun dışına çıkmamak gerekiyor."

‘CPT RAPORUNA AYKIRI HAREKET EDİLİYOR’

CPT'nin 2020 yılında yaptığı incelemelerden sonra hükümete sunduğu raporu hatırlatan Coşacak, "CPT diyor ki; 'İmralı hem bir baskı hem de demokrasi laboratuvarıdır. Orada temel haklar ayaklar altına alınmış. Orada yaşayan insan grubunun birbiriyle iletişimi kesilmiştir ve bundan mutlaka vazgeçilmelidir.' Bu da gösteriyor ki mutlak tecrit, işkence ve kötü muamele her durumda karşı çıkılması gereken bir insan hak ihlalidir. Bunu da değerlendirdikten sonra İmralı’daki işleyişe baktığımız zaman tüm görüşme hakları elinden alınmış, iletişim araçlarına ket vurulmuş ve bu 25 yıla yakın bir süredir devam ediyor ve süreklilik arz etmektedir.

Nitekim her tutuklu, hükümlünün kullanabileceği haklar İmralı’da 20 yılda bir kez uygulanmıştır. Şahıs ve birey ayrımı yapılmaksızın mevcut yasaları uygulamak zorundalar. Hukuk düzeni hak, hukuk ve adalet ayakları olan üçlü masa gibidir. Bir ayağı olmadığı zaman masa devrilecektir. Islahat fermanından bu yana devam eden uluslararası hukukunu yerine getirme anlayışını yok etmek istiyorlar, bu nedenle buna karşı gelmek lazım. İmralı’daki uygulamalar baktığımız zaman hem dünyada hem Avrupa’da son derece önem arz eden CPT diyor ki: 'Orada bulunan tüm hükümlüler mutlak tecrit altındadır.'

Peki devlet açısından bu nedir?... 'Burada meşru bir güvenlik kaygımız var bu yüzden bunu uyguluyoruz' diyorlar. Bir adada tüm dünya ile bağlantısı kesilmiş bir insan grubunun yaşadığı yerde meşru güvenlik gerekçelerimiz var diyorsunuz. Oysa bu bir hukuksuzluktur, bundan vazgeçilmelidir. CPT değerlendirmesinde kamuoyuna ve devlete bir rapor sunuyor: 'Vasi, Aile ve avukat görüşmesi mutlaka sağlanmalıdır.' Bunu biz söylemiyoruz, bu heyetin çağrısıdır. Burada hükümete çağrı yapılıyor. Bu yapılan işlemler hukuki tabir anlamıyla insan haklarına aykırıdır, insan onurunu zedeleyecek bir durumdur. Cezaevi kurumu bir ıslahtır ve burada bulunan bir kişinin fiziksel ve psikolojik olarak topluma iade edilmesi oldukça önemlidir" İfadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK GEREKÇESİ YOK HÜKMÜNDEDİR’

CPT’nin bununla yetinmediğini ve bunu AB Parlamenterler Meclisine de sunduğunu söyleyen Coşacak, "Bu raporu onaylıyorlar. Hukuki anlamda tecridi savunma, tecridi görmeme, dolambaçlı olarak tecridin arkasında durulduğunu görüyoruz. Bu nedenle dünya üzerindeki bireyler, şahıslara göre işlem yapılmadan tecridin son bulması gerekiyor. Tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşulların ıslah edilmesi gerekiyor.

İmralı üzerinden baktığımızda AİHM 2004 tarihinde bir içtihat veriyor. Orada hükmü kesinleşen her kim olursa olsun, tahliye olma umudu ve hakkı var. Bu umut hakkı ihlal edilemez. İçtihadın özü şu; 'Ölünceye kadar cezaevinde tutmanın insan hakkı ihlali' olduğu söyleniyor. Her ne kadar meşru güvenlik kaygısı ile bunlar yapılmış olsa da bakıldığında bu yok hükmündedir" dedi.

‘DEVLET ÖLDÜRMÜYOR, YAVAŞ YAVAŞ YOK EDİYOR’

Devletin amacını anlatan Coşacak, cezaevindeki sorunların sadece tecrit, işkence ve kötü muamele ile açıklanamayacağını vurguladı. Açlık grevlerinin yasal bir hak olduğunun altını çizen Coşacak, "Tutsakların özgür iradeleriyle başvurdukları bir haktır. Hükümet ve ilgili taraf bu açlık grevini ortadan kaldıracak arayışlar içine girmeli. Sebepler tespit edilmeli ve sonuca ulaşılmalıdır. Hükümet tarafından uygulayıcıların talepleri göz önünde bulundurmak suretiyle açlık grevlerinin ortadan kaldırılması kanun gereğidir.

Hapishanenin doğuşu kitabında idam yerine insanları bir arada tutmak için böyle bir uygulama konulduğunu görüyoruz. Bunu yapmadığınız zaman ortada bir hukuksuzluk var demektir. Biz hak savunucuları olarak öz itibariyle bunları söylemeye devam edeceğiz. Devletin mantıksal bakış açısı önemlidir. Bu bakış açısı yaşama ve yaşatmak üzerine ise gerisi boştur. Şimdi eğer temel mantık, hukuk bakış açısı bunun aksine ise tersi uygulamalar devreye girer. “Öldürmüyorum ama yavaş yavaş öldürüyorum” şeklindeki mantık AKP’nin mantığıdır. Bunu ısrarla yürütüyorlar.

AİHM’in yapısına baktığımız zaman Avrupa Konseyi'ne bağlıdır ve bir yanıyla siyasal bir kurumdur. Devlet aralarındaki gizli ilişkiler, birbirlerini kollama, bir devletin yapmış olduğu hukuksuzluğu diğer devletlerin görmemesi Avrupa Konseyi üyesi olmanın bir gereği olarak görülebilir. Burada CPT raporunun esas alınmaması da böyle bir uygulamanın sonucudur. Buna uyulmasının sebebi Avrupa devletlerinin Türkiye'nin yasaklarını zımnen kabul ettiği olarak değerlendirebilir" ifadelerini kullandı.

‘HÜKÜMET HERŞEYİ HDP’NİN ÜSTÜNE YIKMAYA ÇALIŞIYOR’

Kürt sorununun çözümüne ilişkin düşüncelerini de dile getiren Coşacak, "Kürt sorunu diye tabir ettiğimiz sorun tarihsel bir sorundur. Suriye savaşı ve Arap baharının gelişmesinden sonra Kürt sorunu uluslararası boyut kazanmıştır. Bu sorunu çözmek için siyasal iktidar ortaya bir iradeye koyması lazım. Oslo görüşmeleri bizzat devletin hazırladığı, katıldığı, ilgili tarafların arabuluculuk yaptığı bir görüşmedir. Bununla beraber ortam bir şekilde düzeldi ve barış umudu zirve yaptı. Bununla yetinilmedi 2013 çözüm süreci başladı. Türkiye toplumu tarafından davul zurna ile karşılandı. Bu çok güzel bir durumdu.

Temel hak ve hürriyetler kısıtlanmayacak, ölüm olmayacak ve tüm insanlar geleceğini görecekti. Doğru bir şeydi ve bunda ısrar edilmesi gerekiyor. Çözüm süreci yeniden geliştirebilir ama mutlaka suretle geliştirilmesi lazım. Bu sorun nasıl çözülecek, ilgili taraflar bu işi çözecek. Bu nedenle siyasi iktidar herhangi bir seçim stresine girmeden bir çözüm arayışına girmelidir. Taraflar, sayın Öcalan ve HDP heyeti ne yapmış… Siyasal iktidarın bilgisi dahilinde her şey görüşülmüş.

Güncel iktidar şu anda Kürt sorununu HDP’nin üzerine akmış. Devlet aklı ne demek, tarafsız, bağımsız olabilmek demektir. HDP bu sorunu yaratan bir kurum değildir ve HDP tek başına da bu sorunu çözemez. Olayın uluslararası boyutlara gelmesi tarihsel bir süreçtir. HDP yasalara göre kurulmuş bir partidir. Bu nedenle Kürt sorununu HDP üzerine yığmak doğru değildir. HDP’nin bu sorunun bir tarafı olmadığı net ve açıktır. HDP kalktı, PKK'ye çağrı yapsa bile PKK’yi çözüme götürecek bir gücü var mı?... HDP sadece bir öneri sunulabilir. Bu talebi karşılayacak ya da karşılamayacak olan PKK’dir" diye konuştu.

‘FARKLILIKLAR İÇİNDE BİRLİK SORUNU ÇÖZEBİLİR’

"Suriye savaşında heyetin yaptığı görüşmede basına yansıyan Abdullah Öcalan’ın tüm açıklamaları yaşamak ve yaşatmak üzerinedir" diyen Coşacak, sözlerini şöyle sonlandırıldı: "Ortadoğu demokratikleştiğinde Kürt sorunu haliyle çözülecektir. Sayın Öcalan diyor ki, bir çözüm olacaksa anayasal çerçevede oluşmalıdır. Yani burada gelen açıklamaların Kürt sorununu çözümsüzlüğüne götürecek bir durum yoktur. Sayın Öcalan Eşme ruhu ile Kürt ve Türklerin tarihsel olarak aynı coğrafyada yaşadığını ve farklılıklar içinde bir birliğin sağlanabileceğini söylüyor.

Üniter devlet yapısını bozmaksızın farklılık içinde birlikle bu sorunun çözülebileceğini söyledi. Korkmadan bu iradenin ortaya konulması gerekiyor. Bunu yapacak devlettir, isterse yapar. Bunu yapmazsa sayın Öcalan’ın dediği gibi artık ne kendisi ne de devlet müdahale edebilir. Bu sorun içinden çıkılamayacak hale gelir. Bu tavrın dikkate alınması gerekiyor. Bunu yapmadığın zaman tarihsel olarak ötelenmiş sorun olacak."