DAİŞ’in yenilgisi Tayyip’in yenilgisidir

Erdoğan istediği kadar her gün Fırat’ın doğusuna gireceğim, diye bağırsın. İktidarını ayakta tutmak için şovenizmi şahlandırsın! Kim saldırırsa saldırsın Kürtler sonuna kadar direnecek ve özgür alanlarını koruyacaktır.

Tayyip Erdoğan gittiği her yerde Rojava Devrimi’ni, Kuzey Suriye Federasyonu’nu, YPG, YPJ ve QSD savaşçılarını hedef gösteriyor. Bu önemli oranda bir psikolojik savaştır. Rojava Devrimi ve Kuzey Suriye’nin sadece Suriye için değil tüm Ortadoğu için örnek bir model haline geldiğini; Türkiye’deki faşizmin kara yüzünü daha fazla teşhir ettiğini görüyor. Bu nedenle sürekli Rojava Devrimi aleyhinde çeşitli laflar ederek kuşku yaratmaya çalışıyor. Böylece bu devrimin özgürlükçü ve demokratik karakterinin yayılmasının önüne geçmeye çalışıyor. Öte yandan AKP-MHP faşizmi o kadar zor durumdadır ki, zor ayakta duruyor. Suriye’de Rojava Kürdistanı’nı ve oradaki demokratik sistemi düşman gösterip şovenizmi canlı tutarak iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor. Şuraya buraya sahte kabadayılık yapması da bu nedenledir.

Erdoğan Suriye’de beslediği insanlık dışı çeteler üzerinden politika yürütüyor. Bu çeteler Suriye’deki tek sermayesi olmuş. Bunu herkes görüyor. Bir gün mutlaka bunun kefaretini ağır ödeyecektir. Türkiye’nin şuraya, buraya saldıracak gücü yok. Ancak Suriye’de ayağa kalkan halkın evlatlarının yolunu şaşırtarak onları Suriye’nin başına bela etmiştir. Onları Suriye’de yıkım gücü olarak kullanmıştır. Beslediği çetelerle istediği amacına ulaşamayınca onları pazarlama ve şantaj aracı olarak kullanma yoluna gitmiştir. Kürtlerin ve Arap müttefiklerinin Cerablus’u alıp Kobanê ile Efrîn kantonu arasını kontrol edeceğini görünce Halep’teki çeteleri satma karşılığında Cerablus ve Bab’a girmiştir. Eğer Rusya izin vermese ve ABD göz yummasaydı buralara giremezdi. Yine beslediği çeteleri Rusya’ya satarak Efrîn’i işgal etti. Eğer Rusya herkese kapatmış olduğu hava sahasını açmasaydı Türkiye karadan giremezdi. Çünkü karadan girse bozguna uğrardı. Yoksa Türkiye’nin öyle kabadayılık yaparak buralara girme gücü yoktur.

Şimdi çoğunluğu Arap savaşçıların oluşturduğu QSD güçleri Derazor’un doğusunu DAİŞ’ten alınca Türkiye yine Demokratik Suriye Güçleri’ni(QSD) hedef göstermiştir. DAİŞ Crablus’ta, Tıl Abyad’ta olduğunda memnun olan AKP iktidarı Kürtler ve müttefikleri Araplar buralara girdiğinde veya girmek istediğinde nasıl bağırdıysa, şimdi de Derazor alanı demokratik güçlerin eline geçince bu güçleri tehdit ediyor. Aslında DAİŞ ve El Nusracı olduğunu açıkça gösteriyor. Türkiye’nin DAİŞ ve El Nusra’yla ilişkisinin görülmesi yanında Kürt düşmanlığı da bir daha açığa çıkıyor. Türkiye Kürtlere düşmanlık yapmak için herkesle dost olur. AKP-MHP faşizmi dostluğunu ve düşmanlığını Kürtlere göre belirliyor. Kürt soykırımına destek vermeyen Türkiye’nin düşmanı; Kürt soykırımına destek verenler de dost oluyor. Bunu sadece Kürtler değil, tüm dünya görüyor. Zaten kim Türkiye’den taviz koparmak istiyorsa Kürtlere karşı olumsuz politika içine giriyor. Türkiye de Kürt karşıtlığı yapan hangi ülke olursa olsun Türkiye’yi pazarlıyor.

Türkiye’yi dünyaya pazarlayanlar şimdi kalkmışlar ABD Kürtlere psikolojik savaşı öğretiyor, yalanını uydurmuşlar. ABD ile her türlü ilişki içinde olan, stratejik silahları ABD’den alan, PKK’ye karşı ABD ve İsrail’in keşif uçaklarını kullanan, ABD’ye yüzlerce, hatta binlerce uzman gönderip eğiten Türkiye, şimdi ABD Rojava’da Kürtlere psikolojik savaş öğretiyor, demiş. Rojava’da Kürtlerin bir tane mütevazi televizyon kanalı var ama kendilerinin hepsi psikolojik savaş organı olan yüzlerce televizyon kanalları var. Türksat uydusunu bile Fransa uzaya atıyor. MİT müsteşarı Hakan Fidan bile ABD’den istihbarat eğitimi görmüş. MİT’in birçok elemanı ve sorumlusu ABD’ye gitmiş ve CIA içinde eğitilmiş. Ancak NATO ve Almanya desteğiyle ayakta kalan, sürekli ABD’ye ilişkiyi düzeltelim diye yalvaran Tayyip Erdoğan ve onun Soysuz içişleri bakanı ABD Rojava Kürtlerine psikolojik savaş eğitimi veriyor, Kürtleri ABD güçlendiriyor, diyerek kendi gerçeklerini gizlemeye çalışıyor. Kendisi dünyada herkesle kirli ilişki kuruyor ama Kürtlerin Rojava’da DAİŞ karşıtı koalisyonla objektif ilişki kurmasını hedef alıyor. Soysuz bu adamlara göre herkes Kürtlere düşman olmalı; Kürtlere yaptıkları soykırım uygulamalarına da herkes destek vermeli. İşte Soysuz’luk ve alçaklıkta bu kadar olur.

Erdoğan istediği kadar her gün Fırat’ın doğusuna gireceğim, diye bağırsın. İktidarını ayakta tutmak için şovenizmi şahlandırsın! Kim saldırırsa saldırsın Kürtler sonuna kadar direnecek ve özgür alanlarını koruyacaktır. Her gün hakaret ettiği Suriye’deki BAAS iktidarına birlikte Kürtleri ezelim, diyen Tayyip Erdoğan kimle ittifak yaparsa yapsın bu amaçlarına ulaşamayacaktır. Hatta İdlib’i de, Fırat’ın batısını da kaybedecektir. Şimdi Fırat’ın batısında etkisini korumak için ABD ile ortak davranıyor. ABD Türkiye üzerinden o alanda etkili olmak istiyor. Türkiye de bu alanda sadece ABD desteğiyle ayakta kalacağını görüp ABD’ye dayanmaya çalışıyor. Bu da Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirecek bir durumdur.

ABD önünde takla atanlar, NATO’ya dayanarak ayakta kalanlar, şimdi on yıllardır NATO ve ABD ile birlikte Bakurê Kürdistan’da ve birçok alanda savaştığı Kürtleri ABD ile ilişkileri olmakla suçluyorlar. Dünyada herkesle en kirli politikalar yürüten bir iktidar Rojava Kürtleri DAİŞ’e karşı savaşta birileriyle ilişki içinde olunca şöyle böyle diyorlar. AKP-MHP iktidarı ve onun Soysuz yetkilileri ne kadar uğraşsalar da kendilerinin insanlık ve Kürt düşmanı gerçeğini gizleyemezler.

Alevilerin en güzel özelliklerini kendinde temsil eden Pir Bektaş Piroğlu hakka yürümüştür. Gerçek Aleviliğin ve Alevi duruşunun ne olduğunu o herkese gösteriyordu. Aleviliği devlete bulaştıranları eleştiriyor, Aleviliğin zalime ve zulme karşı duruma olduğunu söylüyordu. Bu çerçevede Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Kobanê’ye saldırısı karşısında çağdaş Hüseyin ve Zeynepler olarak değerlendirdiği kadın ve erkek savaşçıları DAİŞ’e karşı mücadelelerinde destekliyordu. Bu nedenle Kobanê’ye kadar da gitmişti. Pir Bektaş, Aleviliği asimile edip özünden boşaltmak isteyenlere karşı da mücadele yürütüyordu. Bu açıdan Türkmen halkının piri Bektaş Piroğlu’nun hakka yürümesi Aleviler açısından bir kayıp olmuştur. Ailesine ve tüm Alevi halkına başsağlığı diliyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika