Daðlıca’da en az 8 askerin öldüðü gerilla eylemi ardından Türk medyasında yine komplo teorileri başladı. AKP iktidarının tüm toplumsal muhalefete yönelik faşizan baskılarından baðımsız bir şekilde yapılan teoriler, Hollywood filmlerine bile taş çıkarır cinsten.
Sorunun özünden ve çözümden uzak hararetli tartışmalar, bu çatışmalara neden halen çözüm olunmadıðının da trajik bir ifadesi oluyor. Türkiye’de “gazeteci”, “aydın” ya da “analist” geçinen çok sayıda kişi, “et ve tırnak gibiyiz” dedikleri Kürtler ve mücadelelerine ne kadar yabancı olduklarını da gözler önüne seriyor.
Ancak iktidar yanlısı dar ve çözümsüz tartışmaların, düşüncelerini ifade edenlerin cezaevlerine doldurulduðu ve medyanın hiç olmadıðı kadar iktidara baðımlı olduðu bir dönemde yaşanması çok da şaşırtıcı deðil.
Daðlıca olayını çözdüðünü sananlardan biri de Taraf’ın polis yazarı Emre Uslu. Alelacele klavyenin başına geçip, neredeyse bütün küresel sorunları “Daðlıca” eylemine baðlamış. Öyle ki, “bu eylem sera gazı indirimine karşı alınan tedbirlere vurulmuş bir darbedir” demediði kalmış.
Son günlerde devlet lehine gelişen bütün gelişmeleri alt alta sıralayarak Daðlıca eyleminin tüm bunlara karşı yapılmış bir saldırı olduðunu savunan Uslu, mantıklı teorilere imza attıðını düşünmüş olmalı.
Uslu’ya göre PKK barış istemiyor, bu eylem Karayılan’a, barışa, Leyla Zana’ya, Barzani’ye ve dünyanın “en barışçıl insanı” Erdoðan’a karşı. Büyük olasılıkla bir de bütün bunları yazmak için “çok kafa yorduðunu” düşünüyordur.
Emre Uslu ve benzerlerinin AKP rejiminin faşizan baskılarından kopuk bir şekilde yaptıðı komplo teorileri de doðal olarak realiteden kopuk duruyor. Televizyon ekranlarında “zamanlama” diyerek konuya başlayanlar da, geçen zaman içinde ne kadar eylem gerçekleştiðini görmeyerek ne kadar “zaman dışı” olduklarını gösteriyorlar.
Oysa, ilk kez çatışma olmuyor, hemen her gün çatışma ve ölüm haberleri geliyor. Ýktidarın denetimindeki medyanın bu çatışmaları ve kayıpları görmemesi, çatışmaların olmadıðı anlamına gelmiyor.
HPG’nin verdiði bilançoları bile bir yana bırakırsak, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski Genel Başkan Yardımcısı ve Ýstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in açıklaması var. Tekin, Haziran başında basından gizlenmiş olsa da 3 ayda 150’nin üzerinde askerin öldüðünü söylemişti.
Türk ordusu bununla birlikte her yerde gerillaya karşı operasyon yürütürken, Güney Kürdistan’da PKK denetimindeki alanları da hemen her gün bombalıyor. Eðer ille de bir komplo teorisi üretilecekse, çatışmasız gün yok gibi, mutlaka bu eylemlerden biri, güncel siyasi bir gelişmeye denk gelecektir. Bu durumda her eylemden bir komplo üretmek için özel bir yeteneðe ihtiyaç yok.
Ayrıca, PKK’li yetkililer uzun bir süredir saldırılar karşısında direnişi yükseltecekleri mesajını veriyor. En son KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık 11 Haziran günü Yeni Özgür Politika gazetesinde yer alan açıklamasında AKP rejiminin saldırılarına dikkat çekerek, “Bu ortamda sadece AKP politikalarına karşı mücadeleden ve mücadelenin her yerde yükseltilmesinden söz edilebilir. Artık AKP’nin her saldırısına direnişle cevap vermek ve direnişi yükseltmekten başka bir şeyin düşünülmemesi gerekir. Bunun dışındaki her düşünce ve eðilim en hafif deyimle gaflettir” diyordu.
Ayrıca bugün ANF’de de yer alan HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal’ın Daðlıca eylemi sonrasına denk gelen mülakatından bile bir yıðın komplo teorisi üretilebilir. Oysa, sözkonusu olan sadece bir tesadüf. Önceden yapılmış ve bugün yayınlanmış bir mülakat. Yani bildiðimiz tesadüf.
Sürekli operasyon ve çatışma ortamında, PKK veya devletten gelen herhangi bir açıklamanın, bu tür olaylarla rastlaşması çok da garipsenecek bir durum deðil.
Bu çatışmaların neden 30 yıldır devam ettiði, Kürt sorununun da neden 90 yıldır çözülmediði derinliðine sorgulanmazken, onlarca yıllık çözümsüzlüðün bir sonucu olan Daðlıca eyleminin “zamanlaması”nın büyük gürültü koparması, çözümsüzlük yanlısı zihniyetlerin sorundan ne kadar kopuk olduðuna ve sorunun neden çözülmediðine de ışık tutuyor. Oysa devletin saldırıları ve çözümsüzlüðü karşısında bu tür eylemlerin olacaðını PKK’nin kendisi sürekli ifade ediyor.
Diðer yandan, eðer baðlantı kurulmak isteniyorsa, bu eylemin hangi olaylara denk geldiðini bir de şu cepheden ele alalım:
*Daðlıca eyleminden iki gün önce AKP rejiminin adalet sistemi sonucu Urfa’da bir katliam gerçekleşti. 16 Haziran günü Urfa cezaevinde 13 insan yanarak can verdi.
*7 Haziran günü Van’da BDP’li 6 belediye başkanı gözaltına alındı, 10 Haziran’da bunlardan üçü tutuklandı. Tutuklananlar arasında çok sayıda BDP’li yerel sorumlu da vardı.
*Sadece Haziran ayının ilk 15 günü içerisinde 330’u aşkın kişi gözaltına alındı, bunların yarısına yakını tutuklandı.
Bu sadece Haziran ayı içerisinde yaşanan aðır hak ihlallerinden bazıları. 2009 yılında başlayan yeni baskı kampanyasında onbinlerce insan gözaltına alındı. Sadece 2009-2011 arasındaki üç yılda ÝHD’ye göre 30 bine yakın gözaltı yaşandı.
Bugün 32’si belediye başkanı ve 6’sı vekil 200’e yakın BDP’li seçilmiş, 1500’ü aşkın lise öðrencisi, 700’ü aşkın üniversite öðrencisi, 500 BDP’li kadın aktivist, 100’e yakın gazeteci, 40 dolayında sendikacı ve bir o kadar avukat ile yüzlerce binlerce çocuk cezaevlerinde bulunuyor. Bu liste sürekli kabarıyor. Onlarca gözaltının yaşanmadıðı hafta yok gibi.