Dağlar ne söylüyor: PKK savaşmasaydı, bugün barışı tartışamazdık

PKK’nin fesih ve silah bırakma kararını değerlendiren gerillalar, silah bırakmayı bir teslimiyet olarak değil daha kapsamlı bir mücadele olarak gördüklerine, PKK’nin verdiği savaş sayesinde bugün barışın tartışıldığına dikkat çekti.

GERİLLALAR VE SÜREÇ

Önder Apo, 27 Şubat’ta tüm dünyanın dikkatini çeken tarihi bir çağrıda bulundu. Çağrısında; Kürt sorununun şiddet zemininden demokratik siyaset ve hukuk zeminine çekilebilmesi için, ilk şart olarak PKK’nin kongresini toplayarak kendini feshetmesini ve silahları bırakması gerektiğini belirtti.

Bu çağrıya yanıt olarak PKK yönetimi, 1 Mart’tan itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan etti.

Böylece tartışmaların fitili ateşlenmiş oldu: Şaşıranlar, duygulananlar oldu, manipülasyon yapanlar ve anlamaya çalışanlar oldu. Kısacası herkes konuştu. Özellikle her cenahtan yetkili kim varsa bu konuda konuştu. Elbette konuşulması gereken bir konuydu. Hatta konuşulmalıydı da.

Biz de bu konuyu bir grup gerilla ile konuşmak istedik.

Önce tanıştık. Biri upuzun saçlı, esmer bir Arap kızı; ismi Sena Minbic. Bir diğeri, gözleri yaprak yeşili olan, Xorasanlı bir Kürt kızı; ismi Binevşa Berwar. Üçüncü söyleşi yapacağımız gerilla ise Şirnex doğumlu, güler yüzlü Siyaroj Gabar’dı.

Tanışma faslından sonra söyleşiyi dışarıda yapmaya karar verip dışarı çıktık. Daha tomurcukları yeni patlamış ağaçların altında, çember şeklinde oturduk. Böylece Siyaroj ile söyleşimize başlamış olduk.

Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrıyı nasıl karşıladınız?

Siyaroj Gabar: Her insanın çağrıyı karşılama biçimi farklıydı. Bu, bizim için de geçerliydi. Bazılarımız duygulandı, bazılarımız şaşırdı, bazılarımız ise Önder Apo’nun zamanında anlaşılamamış olmasına hayıflandı. Ama ortak bir şey vardı: Hepimiz, Önder Apo’dan bir haber almış olmanın sevincini yaşadık. Yıllarca uygulanan insanlık dışı tecritten dolayı onu merak ediyorduk.

Bütün dünya, Önder Apo çağrıda ne demiş diye dikkat kesilirken, gerilla arkadaşlar Önderliğin fotoğrafına kilitlenmişti. Önderliğimizin fotoğrafını görmek hepimizde tarifsiz duygular yarattı.

Tabii ki çağrı, çok cesur ve tarihi bir çağrıydı. Bu çağrıyı anlayanlar ve doğru bir şekilde uygulayanlar, insanlık tarihinde büyük başarı sahibi olacaktır. Anlamayanlar ise Üçüncü Dünya Savaşı’nın kurbanı olmaktan kurtulamayacaktır. 

İmralı dan böyle bir çağrı bekliyor muydunuz?

Siyaroj Gabar: Aslında İmralı’dan böyle bir çağrı beklememek tuhaf karşılanmalıdır. Çünkü Önder APO, 1990’lı yıllarından beri böyle bir arayışa sahiptir.  ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ olarak kamuoyuna duyurulan ama aynı zamanda demokratik dönüşüm ve yeniden yapılanma süreci olarak da tanımlanabilecek bu süreç, Önder APO’nun ve hareketimizin 50 yıllık mücadelesinin bir sonucudur.

Bu mücadelenin içinde Kürt halkının muazzam bir emeği var. Gerillanın 41 yıllık savaşı, 26 yıllık İmralı direnişi var. Aslında bu çağrı, yeni bir çağrı değil; Önder Apo defalarca buna benzer çağrılar yaptı. Önderliğimizin çağrısı üzerine barış grupları Türkiye’ye gitmiş, ancak tutuklanmışlardı. Yine defalarca ateşkes ilan edildi ve bu ateşkeslere verilen cevap, topyekûn imha savaşını derinleştirme yaklaşımı oldu.

Yine Önder Apo’nun çağrısı üzerine, aktif savaş alanlarındaki gerilla güçleri (hem 1999 hem de 2013 yıllarında) savaş alanlarından çekildi, Türk devleti ve özel savaş kliği bu boşluğu fırsat bilip Kürdistan coğrafyasına barajlar yaparak, ormanları yok ederek ve kalekollar kurarak cevap verdi. Aynı zamanda Kürt halkının ahlakıyla oynayıp asimilasyonu, fuhuşu ve uyuşturucuyu yaygınlaştırdı.

Türk devleti, şimdiye kadar her barış çağrısına komplocu yaklaşan, suistimal eden ve barış ihtimalini imha politikalarıyla darbeleyen bir tutum sergileyerek bütün barış fırsatlarını heba etti. Umarız bu kez öyle olmaz.

Kısacası, Önderliğimizin barış arayışı bizi şaşırtmadı. Ama Bahçeli’nin avaz avaz bağırıp “Tecrit kaldırılsın, Öcalan meclise gelsin, konuşsun” demesi şaşırtıcıydı. Bahçeli’nin bu tutumu, sebep ve sonuçlarıyla çok derin bir araştırma konusudur.

Çağrı sonrasında sizin için ne değişti?

Siyaroj Gabar: Bizim için değişen şey, kendimizi daha fazla sorgulamak oldu. Önder Apo’yu ne kadar anladık ne kadar elini güçlendirdik? Savunmalarında belirttiği yüzlerce toplumsal projeyi ne kadar uyguladık gibi sorgulamalarımız derinleşti. Hem bizde hem de devlet cephesinde sorgulanacak, sonuç çıkarılacak çokça konu var.

Biz kendi cephemizde bu süreçte bu sorgulamaları yaptık. Tartışıyoruz; diğer devrim deneyimlerini, uzlaşma, barış ve müzakere süreçlerini tartışıyoruz. IRA, ETA, Güney Afrika ve Oslo’da deneyimlenen bazı anlaşmaları tartışıyor, sonuçlar çıkarmak istiyoruz. Önderliğin savunmalarını tekrar okuyoruz. Hem savaşın hem de barışın militanı olma konularını tartışıyoruz.

Ama ne tartışırsak tartışalım, temel ölçümüz Önderliğimizin özgürlüğüne odaklıdır. Çünkü bizim için barış, Önderliğimiz ile buluşmaktır.

Önder Apo, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla ne hedefliyor?

Sena Minbic: Reber Apo’nun ne yapmak istediği kavrandığında, yani daha somut bakıldığında, Üçüncü Dünya Savaşı’nın seyrine müdahale ettiği görülecektir. Mesele ulusal yok oluşu çoktan aşmıştır. Sorun, bir insanlık sorunudur. Kürt'ü yeniden yaratan, Ortadoğu halklarını bir araya getiren ve kadın devrimi yapan Önderliğimiz, şimdi de bütün insanlığı bir araya getirmek ve barış içinde yaşatmak istiyor.

Peki sizce PKK amaçlarına ulaştı mı?

Sena Minbic: Amaçtan ne kastettiğimiz önemlidir. PKK’nin de uzun, orta ve kısa vadeli amaç ve hedefleri var. Genel anlamda amacımız; insanlığın, kadınların ve doğanın kendi özüyle yaşayabilmesidir.

PKK’nin en eski amacı, Kürt varlığını ispatlamaktı; ispatladı. Mücadele alanları açmaktı; açtı. Kadın inkarına başkaldırmaktı; kaldırdı. Halkları ortak demokrasi ve eşitlik ortamında buluşturmaktı; buluşturdu. Bunun gibi binlerce başarıya ulaşmış amaçtan söz edilebilir.

PKK’nin tarihini araştıranlar, PKK’nin aslında çoktan bütün hedeflerine ulaşarak kendisini tamamlamış olduğunu görecektir.

PKK silahlı mücadele dışında bir yöntemle de bu hedeflere ulaşamaz mıydı?

Sena Minbic: Türkiye gibi katı zihniyete sahip bir devlet karşımızda olmasaydı, ulaşırdık. Dünyanın başka bir yerinde, PKK’nin talepleri birer insanlık, demokrasi, kadın özgürlüğü ve ekoloji projesi olarak algılanabilirdi. Ama söz konusu, bölünme fobisi yaşayan, inkârcı, asimilasyoncu Türkiye devleti olunca, silahlı mücadele kaçınılmaz oldu.

PKK, esas olarak Geliyê Zîlan, Dersim ve adını sayamadığımız onlarca katliama karşı bir çıkıştır. Ortadoğu’nun en eski ve köklü halklarından biri olan Kürtlerin inkarını ve bu kültürle beslenmiş, kökleşmiş ve sonra da evrenselleşmiş Ortadoğu kültürü ve kimliğinin inkarını ve parçalanmasını kabul etmediği için savaştı.

Ve eğer PKK savaşmasaydı, bugün barışı tartışamazdık.

‘FESİH BİR BİTİŞ DEĞİL, YENİ BİR BAŞLANGIÇ’

Bazı kesimler tarihi çağrıda hedeflerin minimal bir seviyeye çekildiğini söylüyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Binevşa Berwar: Evet, birçok kesim çağrının içinde Kürt sorununun çözümüne dönük hedeflerin küçültülmüş olduğunu düşünebilir. Ancak Önder Apo’yu tanıyanlar, gerçeği görür. Gerçekte, tüm Türkiye’yi içine alan hatta Ortadoğu’yu kapsayan bir hedef büyütme vardır. Herkes için çözüm esas alınmıştır, ki bu da tamamen Önderliğimizin sezgisel zekâsıyla politik öngörüsü ile alakalıdır.

Fesih ve silah bırakma konularında ne düşünüyorsunuz? Sizce gerçekleşme koşulları var mı?

Binevşa Berwar: Sadece fesih ve silah bırakma değil, bu sürece dair her şey, ciddi bir yaklaşımla olası ve mümkündür. Ciddi yaklaşılmadığında ve dünya ile bölge konjonktürü doğru okunmadığında, bu sürecin yenilmişi olarak tarih sahnesine çıkmak kaçınılmazdır.

Bizler fesih konusunu bir bitiş olarak değil, yeni bir dönemin başlangıcı olarak ele alıyoruz. Silah bırakmayı da bir teslimiyet olarak değil, daha kapsamlı bir mücadele olarak düşünüyoruz. Kaldı ki ortada bir müzakere yok; bu anlamda mücadele, her koşulda bizim için vazgeçilmezdir.

Sonuç olarak, bu dönüşüm yıllar önce gerçekleşmeliydi. Gerçekleşmemiş olması, tamamen Türk devletinin gayri ciddi tutumuyla alakalıdır. Bu nedenle, şimdi Önderliğimizin öngördüğü biçimde ve hızda bu sürece girmemiz önemlidir.

Peki bu kez umutlu musunuz? Bu süreç kalıcı bir barışa evrilir mi?

Binevşa Berwar: Umutlu olmak, mutlu ve güvende olmakla alakalıdır. Güvende miyiz? Hayır. Daha dün, atılacak kimyasallara karşı nasıl tedbirler alınmalı, nasıl maske takılmalı, oksijen ve gaz maskeleri nasıl kullanılmalı üzerine eğitim gördük. Her gün tepemizde uçaklar, keşif araçları dolaşıyor. Bazı alanlarımıza günde binlerce obüs ve havan topları atılıyor.

Daha bugün verilen tekmilde, Besê ve Mîtra adında iki kadın arkadaşımızın kimyasalla şehit olduğu bilgisini aldık. Türk devleti şu an bize şunu diyor: ‘Her gün tonluk kazanlar atacağım, kimyasallar atacağım ve siz bu koşullarda kongre yapın. Sizi her türlü silahla öldüreceğim, ama siz silah bırakın. Toplanıp kendinizi feshedin ama ben mecliste bir barış komisyonu bile toplama kudreti göstermeyeceğim.’

Kısacası, insan ancak ciddi adım atanları ciddiye alır. Bu konuda biz sadece Önderliğimize güveniyoruz. Bizi sadece Önderliğimizin sözleri bağlar. Bizim için esas olan, her koşulda mücadeledir. Umutsuz değiliz ama tedbirsiz de değiliz. Söylem ve eylemler bir olmadıkça güven gelişmez.”

Son birkaç ay önce hemen herkes onları, yani gerillaları konuşuyordu. Kimine göre bitmişlerdi, kimine göre teslim olup silahlarını da teslim etmeliydiler. Bazılarına göre ise devletin adaletine hesap vermeleri gerekiyordu. ‘Acaba onlar ne düşünüyor?’ diye sormadan, herkes konuşuyordu; çünkü bu zamanda konuşmak kolay, anlamak ise zordu.

Gördük ki, her şeye rağmen gerillalar vakur duruşlarını bozmuyor; sakin ve sabırlı yaklaşıyor. Tarihi sorumlulukların, demagojileri aşan bir gerçekliğe sahip olduklarını tekrar anlamış olduk. Verdikleri röportaj için gerillalara teşekkür edip ayrıldık.