Dağların haykırışı

Dağların haykırışları kulağımı çınlatıyor. Üst üste durmadan atılan bomba sesleri, burnuma gelen farklı kokular. Yoldaşlarımın sesini işitiyorum; bir de dağların haykırışını…

Gerilla, dağların kucağında direniyor. Dağlar ile gerilla arasında simbiyotik bir ilişki var. Dağlar onları koruyor, besliyor. Bazen bir ana gibi onları saklıyor. Bazen bir inziva yeri gibi yoğunlaştırıyor. Bazen de özgürlük yolcularına yol, yoldaş oluyor. Aynı şekilde gerilla da dağlarla yaşıyor. Dağlara en güzel, en değerli anlamı yükleyen gerilladır. Onu hisseden, onunla yaşamı anlamlı kılan ve tarihi onunla ana sığdıran yine gerilladır. O yüzden dağların başına ne gelirse özgürlük gerillasının da başına gelir.

BÜYÜK BİR RUH VE SEVGİ BAĞI

Gerilla ve dağlar arasında muazzam bir sevgi bağı gelişir. Bu bağ, ne ölümlü ne de ölümsüzdür. Tanrı ile insan arasında kalan ruhların bütünlüğü gibi… Bu büyük sevgi ruhla bütünlüğü kurar. Gerilla ülkesine, toprağına, dağlarına o kadar sevdalı ki; dağlarındaki her çiçeğe, akan her suya aşık... Ülkesinin her karış güzelliğine aşık olup savaştığı için yok edilmek isteniyor. Büyük sevginin bedeli bu kadar ağır veriliyor. Ülke, toprak, halk ve özgürlük sevgisi böylesine büyük bedeller istiyor. Gerilla, bu bedeli gözünü kırpmadan veriyor. Büyük sevgi ruhu ile dağlar arasındaki bütünlük yok olmasın diye savaşıyor. Bu sevgiden, sevginin getirdiği mücadele azminden düşman da haberdar. Elbette dağların, Baz ve Helbest’in yoldaşı olduğunu iyi biliyor. O yüzden Kurdistan’a, Kürtlere dair ne varsa bitirilmek isteniyor. Bunu gören, hisseden sadece gerilla mı? O yüzden sürecin normal olmadığını haykıran sadece gerilla mı?

YOK ETTİKÇE VAR OLDUK

‘Şu aralar ne çok ağladı dağlar’ diyor bir gerilla. Bu ağlayışı elbette yeni değil; Geliyê Tiyarê’de hissedilmişti yine bu ağlayış. 33 canın dağların kucağından alınması… Yine kimyasal kullanılmıştı. Atılan her bomba bir canı yakıyor ve dağların yüreğini deliyordu. Canı yanan gerilla, Dersim’de katledilen küçük bir kız çocuğun o anki son çırpınışlarını hissediyor ve sonra Geliyê Zîlan’a uğruyor. ‘Ne çok yok edildik. Onlar yok ettikçe var olduk’ diyor.

ÜZERİMİZ BETONLA KAPATILMASIN DİYE

6 aydan fazladır süren savaşın içerisinde artan kimyasal silahlar, dağların ruhunu ortadan kaldırıyor. Kayalıklar yıkılıyor, içinde yıllardır barınan canlılar yok oluyor. Art arda yürüyen pezkovîler patikaları göremez oldu. Ağaçların inim inim inleyişini kimseler duymuyor. Yalnızca onları hisseden, birlikte savaşan özgürlük savaşçılarıdır. Bir anneyi düşünün; gözünün önünde yavrusunun canı alınırsa neler yapar? Dağların ve gerillanın tarumar edilmesi kaç kişide bu duyguyu hissettiriyor? Atılan bir bombanın kaç canı incittiğini, cananı için savaşan canı aldığını kaç insan haykırabiliyor? Direniş haykırışlarını duyan dağlarımız gerillayı bırakmıyor. Gerilla da dağları… O dağların işgal edilmemesi, o toprakların kirletilmemesi için direniyor. Tekrardan yok olmamak için savaşıyor. Üzerimiz betonla kapatılmasın diye gerilla durmadan kimyasala maruz kalıyor.

UNUTANLAR TARİHİN YÜZÜNE BAKAMAZ

Bir halkın tüm umudunu bağrında taşıyan ve umudun gerçekleşmesi için tüm varlığını ortaya koyan gerilla, bugün tünellerin içinde büyük bir irade ile savaşmaktadır. Bu yolda Kürt halkının mücadelesi, çabası varlık ve yokluk savaşının sonucunu etkileyecektir. Halk kendi evlatlarına, umutlarına sahip çıkmazsa bu kaos içerisinde bir çıkış gerçekleştiremez. Kürt halkı gerilla ile var olur, gerilla da halkın mücadelesi ile birlik olur ve zafere ulaşır.

Dağların ruhunda özgürlük durmadan akar. Düşman vurdukça ve vuruldukça bu halkın kızları, oğulları özgürlük yolu daha da güzelleşiyor. Bu direniş ne kadar da güzelleştiriyor canları. Bu güzelliği görmeyenler, gerillanın Kurdistan ülkesinin yüreği olduğunu unutur. Unutanlar tarihin yüzüne hiçbir zaman bakamayacak olanlardır. Dağların haykırışını duymalıyız.