'DAİŞ faşistleri ile faşistlere karşı savaşanlar aynı yasada yargılanıyor'
'DAİŞ faşistleri ile faşistlere karşı savaşanlar aynı yasada yargılanıyor'
'DAİŞ faşistleri ile faşistlere karşı savaşanlar aynı yasada yargılanıyor'
MAF-DAD ve Azadi öncülüğünde Almanya’nın Bonn kentinde dün başlayan Üçüncü Uluslararası Konferans’ bugün de devam etti. Terör tanımı ve terör listelerine karşı ‘Hukuksal ve Politik Çözüm Arayışları’ başlıklı bugünkü son oturumunun ilk ayağında ‘Terör’ ve ‘Terörizm’ söylemlerine karşı yürütülen mücadelelerin analizi yapıldı.
MAF-DAD Genel Başkanı avukat Heike Geiswald tarafından yönetilen oturumda Alman Sol Parti (Die Linke) Federal Meclis Miletvekili Andrej Hunko ile ceza ve uluslararası davalara bakan Belçikalı avukat Jan Fermon birer sunum yaptı.
Jan Fermon, PKK’nin sanki sadece barış süreci ve DAİŞ ile mücadele ile birlikte ‘iyi örgüt’ olduğu imajının yaratılmamasını isterken, AB’nin mevcut terör yasalarının ‘hem DAİŞ faşistlerini, hem de onlara karşı savaşanları yargıladığının’ altını çizdi.
İlk sözü alan Andrej Hunko, Almanya’da uzun süre ‘terör’ ve ‘terörist’ kavramlarının tartışılmasını istediklerini, çünkü birçok askeri müdahalenin gerekçesi olarak ‘terörist aktivitelerin’ gösterildiğini hatırlattı. Hunko, mevcut tanım içerisinde 11 Eylül’den bu yana devletlerin yaptığı askeri müdahalelerin çoğunda ‘terör’ suçu işlenmiş olacağını ve ‘terörle mücadele’ adı altındaki kanunların bir değişim getirmediğini dile getirdi. Hunko, “2000 yılından bu yana ‘terör saldırılarında’ ölenlerin sayısı 1300 iken bugün 10 bine çıkmış durumda. Bu da terörle mücadele denilen şeyin boş sonuçlar verdiğini gösteriyor” dedi.
SORUNUN NEDEN ÇIKTIĞINI ANLAMADAN ‘TERÖRİST’ DENEMEZ
Terör teriminin devletlerin siyasetine göre belirlendiğini hatırlatan Andrej Hunko, “terörizm kelimeleri Avrupa Konseyi’nde de çok tartışılıyor. Ukrayna’da bir savaş çıktı ve Şubat 2014’deki cumhurbaşkanını devirmeye karşı doğuda bazı bölgeler işgal edildi. 2014’de aynı anda CIA şefi de Kiev’deydi ve bu hareketin terörist olarak adlandırılmaları isteniyordu” dedi.
Ukrayna’dan birçok milletvekilleri ‘terörist’ ayrılıkçı’ terimlerini kullanıyor. Bu bir sorundur ve bir çatışmanın sorunlarını yansıtırken, sorunların çözümünün kenara itildiğini belirten Hunko, sözlerini şöyle sürdürdü: “Batı’nın aslında Ukrayna krizini çözmek gibi bir projesi yok. Bu krizle beraber Rusya’yı baskı altında tutarak hem siyasi, hemde bölgesel bazda tutsak etmeye çalışmaktalar. Batı ülkeler Ukrayna krizini bir iç savaş gibi görmüyor ve daha çok Ukrayna’nın işgali gibi değerlendiriyor.”
2012’de tutuklu BDP milletvekilleriyle görüşmesinin ‘dilekçenin Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da verilmesinden dolayı’ reddedildiğini öğrendiğini söyleyen Hunko, kendisine bilgiyi veren HRW üyesi insan hakları savunucusunun dahi bundan kaynaklı sorun yaşayabileceğini gördüğünü dile getirdi. Hunko, özellikle aydınlar ve entellektüel kesim arasında bir araya getirilme sorunu olduğuna dikkat çekti.
Hunko şöyle devam etti: “Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) üyesi olarak HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile birlikte verdiğimiz bir önergede, Türk-Kürt sorununun artık terörizm sorunu olarak görülmemesi, Türkiye ile ‘terörist PKK örgütü’ denmesi yerine PKK ve Türkiye denmesi, veya PKK aktivistleri denmesini istedik. Bizim için sürpriz oldu, zira büyük bir çoğunluk buna destek verdi ve AKPM ilk kez PKK’ye terörist demedi. Gerekçe olarak barış sürecinin var olduğunu ve bu tür terimlerin kullanılmasının süreci arkadan hançerlemek olduğunu söyledik. Tabii bu beraberinde hukuki bir sonuç getirmedi ancak AKPM raporunda terörist denmedi.”
Kobane ile birlikte Kürtlerle büyük bir sempati ve dayanışma olduğunu gördüklerini kaydeden Andrej Hunko, PKK’ye silah yardımı yapılması fikrinin de sağcı politikacı Volker Kauder tarafından gündeme getirildiğini hatırlattı.
Hunko buna yönelik olarak ise: “Biz de dedikki, bir yandan tartışıyorsunuz, silah verelim diye. Ama diğer taraftan halen kriminalize ediyorsunuz. Bu yanlıştır’ dedik” sözlerini sarfetti.
MÜNİH’TE YASAK OLAN NRW’DE HOŞ GÖRÜLDÜ
Almanya’daki PKK yasağının da tamamen siyasi motiflere dayandığının altını çizen Andrej Hunko, “bir milletvekilimiz Münih’te PKK bayrağı ile fotoğrafı çıktı ve milletvekili olmasına rağmen suç duyurusunda bulunuldu. Sonra ise tüm internet sayfası silindi. Tabii sonra ben kendim de NRW eyaletinde PKK bayrağı tuttum ama NRW polisi reaksiyon göstermedi. Bu da eyaletten eyalete tepkilerde değişim olduğunu gösteriyor. Sonra zaten 10 vekile karşı dava açıldı ve hepsinin Facebook’daki resimleri silindi. Bana göre, biz sonunda kazanacağız, bir dilekçe verdik ve 2 hafta içinde cevap alınacak” dedi.
Die Linke milletvekili son olarak, PKK’nin AB’nin terör listesinden çıkarılması durumunda dahi esas hedefin listenin tümüyle kaldırılması olduğunu söyledi. Hunko son olarak şöyle dedi: “Listenin tümüyle yürütme tarafından, meclislerce hazırlanmış olması dolayısıyla kaldırılmasına karar verilmelidir. Hukuki bir liste değildir ve hükümetler bu konuda karar veremezler. Örneğin Ukrayna’da CIA desteğiyle bir savaşın terörizm olarak adlandırılması; Neden bu insanlar daha çok Rusya’ya yakınlar diye tartışmadan böyle bir sonuca varmak olmaz. Sosyal, siyasal sebeplerin ne olduğunu anlamak lazım. Ayrıca terörizm tartışmalarında uluslararası düzeyde bir paradigma değişikliği gerekiyor.”
JAN FERMON: DAİŞ FAŞİSTLERİ İLE ONLARIN FAŞİZMİNE KARŞI SAVAŞANLAR AYNI KANUNDAN YARGILANIYOR
Uluslararası birçok örgütün davalarına giren Belçika’lı avukat Jan Fermon ise, birçok davadan verdiği örneklerle ‘terör örgütü’ davalarının anlamsızlığına vurgu yaptı. PKK’nin hiçbir zaman terör örgütü olmadığını dile getiren Fermon, “sadece son dönemdeki süreçsel değişimlere dayanarak PKK’nin listeden çıkarılmasının istenmesinin, örgütün daha önce ‘kötü’ olduğunu kabul etmek anlamına geleceğinin altını çizdi.
Terörizm terimi üzerine tartışmaların 1937 yılından bu yana var olduğunu hatırlatan Jan Fermon, devletlerin çıkarları temelinde bir tanımın yapıldığını ve meselenin siyasi boyutu olduğuna dikkat çekerken, “Terör olağanüstü durumu ortaya çıkarır ve olağanüstü kanun ve yaptırımlara yol açar. Bu eleştiri çok fazla duyulmasa da çok absürd durumlara varacak şekilde oldu. Örneğin: 2012’de doğrudan terör imgesi diye bir şey çıkardılar. Eğer dolaylı olarak terörden bahsediyorsam, hakim benim ne kastettiğimi tahmin ederek beni kriminalize edebilir. Yani hakim söylemediğim bir şeyi iddia edebilir. Kamu önünde söylediğim bir şeyi delinin biri duyarsa ben damga yiyip, tümüyle terör suçlusu olabilirim”dedi.
Paris ve Ortadoğu’daki olaylara bakıldığında kamuoyu önünde kimsenin ‘bir terörle mücadele yasasına ihtiyacımız yok’ diyemediğine dikkat çeken Jan Fermon, “uluslararası sözleşmeler, kendi ceza hukukumuzun olduğunu ve tüm bu suçları yargılamak için yeteceğini söyleyemiyorlar. Boğaz kesen kişilerle onları buna teşvik eden faşistler, eleman ve mali destek sağlayanlar ve propaganda yapanları bu kanunla suçlayabilirsiniz. Ama aynı kanunla onlara karşı savaşan, faşistlere karşı savaşanlara maddi ve manevi destek sağlayanları da aynı kanunla değerlendirebilirsiniz. Böyle absürd bir durum olur, abesle iştigaldir.
Bu hukuki durum tamamen çelişki içerisindedir, eğer bir hukuki belge tamamen absürd ve aptalca bir durum yaratıyorsa, Ortadoğu’daki durumu da aslında gösterecektir bize” dedi.
Terörle mücadele yasalarının siyasileştirilmesi ve hem DAİŞ teröristlerini hem de ona karşı mücadele edenleri cezalandırılması nedeniyle absürd olduğunu tekrar tekrar dile getiren Jan Fermon, şöyle devam etti: “Paris’te (Charlie Hebdo) olan bir suçtur ve mevcut ceza hukukunda bu kişileri cezalandırmak zaten mümkündür. Brüksel’de Müze’ye saldıran kişi DAİŞ ile ilgisi olduğu iddia ediliyor, ama ceza hukuku kapsamında zaten en ağır cezayı alacak. Yani ek bir terörle mücadele yasasına gerek yok. Sol örgütler için bildiri dağıtan bir kişi Belçika’da terörist olarak yargılanıyor.
Uluslararası insancıl hukuk, savaş hukuku vs derken elimizde hukuki enstrümanlar var ve bunlar yeterlidir. Nürnberg Mahkemeleri’nden kalma hukuki enstrümanlar var ve bunlar uluslararası hukuka karşı işlenmiş suçlardır. Cenevre Konvansiyonu var, vs. Yani terörle mücadele yasalarının çıkardığı kafa karışıklıklarından kurtulabiliriz.
Mevcut durumda devletin kendisi terörle mücadele kanununa tabi tutulamaz, zira devlete karşı işlenen suçlara yöneliktir. Avrupa’da ise bu daha açıkça devletin varlığına yönelik suçları kapsıyor. Devletler tarafından işlenen insan hakları suçları, DAİŞ’e destek veren devletlerin de cezalandırılması gibi. Ama uluslararası insancıl hukuk ‘devlet’ ve ‘devlet olmayan’ ların suçları diye ayırıryor. DAİŞ gibi olabilir, veya devletlerin desteğiyle oluşan suçlar olabilri. Uluslararası hukuk bu kapsamda işlenen her türlü suçun cezalandırılması için bir fırsat olabilir.”
‘BARIŞA ŞANS VERMEK İSTİYORSAK TERÖRİST DEMEMELİYİZ’
Jan Fermon, çözüm süreci ve yine DAİŞ barbarlığına karşı mücadelenin PKK’nin Terör örgütleri listesinden çıkartılmasına gerekçe gösterilmesinin iyi niyetli, ancak yanlış bir mantık olduğunun altını çizdi. Fermon şu uyarıda bulundu: “PKK birdenbire ‘iyi çocuklar grubu’ oldu demeyelim. İşte barış süreci var, Kobane var, DAİŞ’e karşı savaş var vs. O zaman eskiden kötüydü de şimdi iyi oldu gibi bir imaj oluşuyor.
Ben PKK’yi 25 yıldır tanıyorum ve bununla bağlantılandırmayalım, ama sadece ‘iyi PKK’ demeyelim. PKK üyeleri suçta işlemiş olabilir, eskiden teröristti de şimdi değil, bunu kesinlikle reddediyorum.”
Filipinler’deki barış müzakerelerinden örneklerle konuya değinen Fermon, PKK ile müzakere yürütülmesi dolayısıyla ‘terör’ suçlamasının da kabul edilmemesi gerektiğini vurguladı. Fermon konuya ilişkin şu sözleri söyledi: “Bir hareketi terörist ilan ettiğinizde yarattığınız şartlar müzakereyi imkansız kılar ve eşit bir müzakere yapamazsınız. Ama eğer müzakere varsa, iki tarafın meşru olduğu bir şey olur. Eğer ‘devletin yaptığı iyidir, diğer tarafınki suçtur’ derseniz, gerçek bir müzakere olmaz.
Barışa bir şans vermek istiyorsak eğer ki, ben Filipinlerde danışmanlık yaptım, devlet tarafı diğer tarafı ‘terörist’ olarak tanımamalıdır. Her iki tarafın da birbirinin meşruluğunu kabul etmesi gerekir. Kürt arkadaşlar ve davaya sempati duyanlar buna dikkat etmelidir.
‘KÜRTLERİN OMUZUNA BÜYÜK BİR YÜK YÜKLÜYORUZ’
Çok daha geniş bir perspektifte, sadece Kürtler için değil de, bunun esaslı geniş bir sorun olduğunu, çatışmaya girmiş diğer örgütler için de büyük bir tartışma olacağını belirtmek gerekir. Yeryüzünün her tarafında baskıcı rejimlere karşı savaşıyorsunuz, ve Kürtler özelinde bir de DAİŞ var. Ama tüm buna rğamen terörizm tartışması da yine sizlerin omuzunda.
Şu anda Kürtlerin omuzuna büyük bir yük yüklüyoruz, ama bu kaçınılmaz bir fırsat, PKK’nin diskrimine edilmemesi çok önemli. Terörle mücadeleye ilişkin tartışmaların çok daha geniş bir çerçevede ele alınması gerekir diye düşünüyorum. BM Şartı, İnsan Hakları Sözleşmesi vs hepsi faşizme karşı mücadelenin sonucunda ortaya çıkmıştır. Cenevre Sözleşmesi bir yere kadar savaş suçlarının cezalandırılmasını sağlıyor ve faşizme karşı mücadele sonrası oluşmuştur. Ne kadar tek taraflı olsa da, örneğin Paris yada Balkanlar devletler tarafından kurtarılmadı, anti-faşist hareketler kurtardı.”
Jan Fermon, AB terör listesindeki birçok örgütün sadece gazete haberlerine dayanılarak listeye alındığını söylerken, buna örnek olarak da İran Halkın Mücahitleri örgütünü gösterdi.
‘AB DEVLETLERİ ZORLUK ÇIKMASIN DİYE LİSTELERİ ONAYLIYOR’
Fermon, eski bir Filipinli devrimci muhalifin yargılandığı davada da Avrupa Konseyi’nin bu kişi üzerinden örgütü terör listesine almasının oldukça absürd olduğunu kaydetti. Fermon şu bilgileri verdi: “AB Konseyi tarafından bu listelemeye sunulan gerekçeler tamamıyla absürddü. Bir Hollanda mahkemesinin kararı vardı ve bu karar sadece aslında o kişinin iltica talebiyle ilgiliydi ve terörle alakalı değildi. O kişiye teröristtir ve bu kişiye iltica vermeyeceğiz denmiş. Ama AB Konseyi’nin buna dayanarak bu sonuca varması çok saçmaydı.
Kendilerine sorduğumuzda, ‘Böyle bir saçmalığı kabul ediyor musunuz?’ diye, ‘evet biliyoruz’ dediler. ‘Evet, saçmalık kabul ediyoruz Her bir devlet kendi terörist listeleriyle geliyor, biz onlara bakıyoruz. Çok siyasi olarak imkansız olan yoksa içlerinde hepsini beraber zımbalıyoruz. Ben Fransızların kararını tartışırsam, o da benimkini tartışır. Her ülkenin getirdiği ‘Kötü Adamları’ getiriyorlar ve koyuyolar’ demişti bize. Yani listeler ciddi bir tartışmaya dayanmıyor.”