Dakalı: Halk desteğini kaybeden iktidar tecridi ağırlaştırdı

Halk desteğini kaybeden iktidarın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi ağırlaştırdığını belirten Av. Dakalı, tecridin sona ermesi için açlık grevinde olan tutsakların taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğini söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Tecridin sona ermesi için tutsaklar da 27 Kasım'dan bu yana süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemindeler. ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Halise Dakalı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit ve açlık grevine ilişkin ANF'ye konuştu. Kürt Halk Önderi Öcalan'ın uzun yıllardır ağır bir tecrit altında tutulduğuna dikkat çeken Dakalı, İmralı Cezaevi'ndeki uygulamaların, Türkiye’nin hem kendi kanunlarının hem de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin açık ve ağır bir şekilde ihlali olduğunu ifade etti.

Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecrit ağırlaşarak devam ediyor. 22 yıldır aralıksız süren tecrit son yıllarda AKP hükümeti tarafından farklı boyutlara taşındı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve neye bağlıyorsunuz?

AKP hükümeti iktidar olduğu süreçte periyodik olarak dışa ve içe dönük farklı siyasi söylem ve pratik uygulamalar içinde oldu. Bir dönem ilerici demokrat oldu, bir dönem muhafazakar (ılımlı İslamcı) oldu, şimdi de milliyetçi muhafazakar olmuş durumda. Tamamıyla günün koşullarına göre kendini iktidarda tutma çabası ile hareket etti. “Çözüm sürecinde” aile ve heyetin adaya gidişleri, sayın Öcalan’ın söylemlerinin açık bir şekilde halklara ulaşması uzun yıllardır devletin Öcalan'a yönelik yarattığı algılarda değişiklikler olmasına yol açtı.

Halklar, Öcalan’a dair devletin yarattığı algı dışında aslında halkların yararına, ülkenin demokratikleşmesi kaygıları ile hareket ettiğini gördü. Öcalan’ın önerileri ve çözümleri Ortadoğu sorununa barışçıl yollarla çözümlerin gelişmesine hizmet ediyor. Bu söylemlere karşı geliştirilen politikalar boşa çıkıyor ve iktidar halk desteğini kaybediyordu. Bu nedenle önce çözüm süreci bitirildi, sonra tecrit durumu derinleştirildi. Mutlak tecrit politikalarının uygulanması ile Türkiye halklarına ciddi bir baskı politikası devreye konuldu. Yaratılan korku atmosferi ve uygulanan milliyetçi politikalarla kaybedilen kitle desteğini sağlamaya çalışıyorlar.

Türkiye cezaevlerine ilişkin raporunu 6 Ağustos’ta açıklayan CPT, İmralı’da tecrit ve işkence olduğuna dikkat çekti. Raporda İmralı’da kalan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve diğer 3 ismin düzenli aile ve avukat ziyaretlerinin yapılabildiği, "kalıcı bir sistem" oluşturulması ve uygulanan tutukluluk rejiminin tamamen gözden geçirilmesi gerektiği kaydedildi. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

İmralı Hapishanesi, bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir sistemin sayın Öcalan şahsında uygulanmasıdır. İmralı hapishanesindeki uygulamalarını tek başına bir devletin infaz hukuku rejiminin eksik veya hukuka aykırı uygulaması olarak görmek ve kabul etmek mümkün değildir. Tecridi, hukuksal boyutu dışında iktidar ve yönetme tekniği olarak görmek gerekir. Sayın Öcalan şahsında uygulanan ağır tecrit koşullarının bir yönetme tekniği olduğunun ve aşama aşama toplumun tüm kesimlerine, hücrelerimize işlercesine uygulandığı bugün herkes deneyimlemektedir.

CPT’nin son raporunda bir kez daha İmralı hapishanesindeki uygulamaların tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu ve bu uygulamalardan vazgeçilmesi gerekliliği bir kez daha dile getirildi. Tecrit içinde tecritin uygulandığı İmralı Hapishanesinde “haftalık 168 saatin 159 saatinin” hücrelerde geçirildiği, açık hava egzersizleri ve diğer organize etkinlikler sırasında bir araya gelmeye ilişkin kısıtlamaları meşru kılacak bir güvenlik kaygısının olamayacağı belirtilmiştir. Daha önceki raporlarında ve AİHM kararı ile de ağırlaştırılmış hapis cezasına ilişkin kanuni düzenlemelerin revize edilmesi zaruretini bir kez daha dile getirmiş, bununla birlikte İmralı hapishanesinde katı bir biçimde uygulanan avukat ve aile görüş yasaklarına dayanak olarak gösterilen disiplin cezası verilmesi uygulamasına da son verilmesi gerekliliğini bildirmiştir.

İMRALI'DA SİSTEMATİK BİR İŞKENCE VAR

Ancak CPT’nin raporuna karşılık Türkiye’nin cevabı yeni kısıtlama kararları verilerek yapılan tüm aile, vasi ve avukat görüşme taleplerinin reddedilmesi şeklinde tezahür etmiştir. Daha önce hava koşulları ve teknik şartlar gerekçe gösterilerek engellenen aile, vasi ve avukat görüş talepleri, son süreçte infaz hakimliği ve cezaevi idaresi disiplin kurulu kararları gerekçe gösterilerek engellenmeye devam edilmektedir. Üstelik bu kararlara karşı mutlak bir şekilde erişim sınırlaması getirilmekte, kararlara karşı hukuksal başvuru yollarının tüketilmesi engellenerek bir de Türkiye Anayasası’nın 40. Maddesi ile korunan etkili hukuk yollarına başvurma hakkı ihlal edilmiştir.

Bugün İmralı Hapishanesinde uygulanan ağır tecrit, Türkiye’nin hem kendi kanunlarının hem de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin açık ve ağır bir şekilde ihlalidir. Zaten tek kişilik hücrelerden oluşan İmralı Hapishanesinde BM mahpuslara ilişkin ilkeler bütününün 15. Maddesinin “…. bir kimsenin dış dünyayla ve özellikle ailesi ve avukatıyla iletişim kurması yaklaşık bir-iki günden daha uzun süre engellenemez” hükmünü ile BM Ceza ve Adalet Komisyonu’nca 2015 yılında kabul edilen Mandela Kurallarında ise, hiçbir koşulda aile ve avukat ziyaretinin yasaklanamayacağı, hücre cezasına doğrudan başvurulmaması, zorunlu ise 15 günü asla geçmemesi gerekliliği yönündeki ilkeler hiçe sayılarak verilen hücre cezaları, aile, vasi ve avukat görüş haklarının kanuni dayanaktan yoksun ve hukuka aykırı olarak engellenmesi, telefon, mektup ve haberleşmenin istisnasız bir engellenmesi açık bir şekilde sistematik bir işkence uygulamasıdır.

Kürdistan ve Türkiye’de birçok hukukçu, siyasetçi ve yazar, raporu yayınlayan CPT’nin İmralı’daki bu koşulların değişmesi için Türkiye’ye hiçbir yaptırım uygulamadığını belirtiyorlar. CPT’nin sorumluluğunu yerine getirmesi için neler yapılmalı?

CPT önceden rutin ziyaretlerde bulunan, raporlarını gecikmeksizin açıklayan, tespitlerinde net iken; günümüzde raporlarında muğlak ifadelerin yer aldığı hatta söz konusu İmralı Hapishanesi olduğunda ziyaret noktasında çekingen kalan, ziyaret gerçekleştirse dahi raporlarını yıllar sonra kamuoyu baskısı ile açıklayan bir yer haline geldi. CPT’nin yapı olarak devletlerden oluşması, beraberinde diplomatik ilişkileri de getiriyor. Dolayısıyla yer yer net, yer yer ise stratejik davranmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.

Sorumluluk noktasında ise CPT’nin İşkencenin ve Gayri insani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi çerçevesinde tıpkı bu sözleşmeye imzacı olan devletler gibi sorumlulukları mevcuttur. Yani bu sözleşme yalnızca kağıt üzerinde kalmaktan çıkarılmalıdır. CPT’ye üye devletler nasıl bu sözleşme ile bağlı ise CPT’nin de bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin tespitinde net bir tavrının olması gerekir.

Tecridin kırılması Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları için nasıl bir öneme sahip?

Son dönemlerde ısrarla üzerinde durduğumuz bir husus var; İmralı’daki tecrit ülkenin her yerine yayıldı. Bugün KHK’ler ile getirilen düzenlemeler yıllardır İmralı Hapishanesi’nde adeta normal bir uygulama gibi süregeldi. Avukat görüşmelerinin kayda alınması, kısıtlı sürelerde havalandırmaya çıkılması, tek kanallı televizyon, tek frekanslı radyo… İmralı’daki uygulamalara olan sessizlik her birimizin hayatına sirayet etti. Dolayısıyla bugün mutlak tecridin son bulması Ortadoğu halkları için bir umuttur. Her görüşmesinde Kürt sorununda çözüm ve barışta ısrar etmiştir. Kısa bir dönem dahi olsa çatışmasızlık sürecinde bir nefes alabildi toplum. Bu nefesin daimi olması için de barışta ısrar iradesine sahip çıkmak gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak başlatılan açlık grevine ilişkin neler söylemek istersiniz?

Tıpkı geçtiğimiz dönemdeki açlık grevleri gibi bu dönemdeki açlık grevlerindeki temel talep var olan hukukun uygulanması, sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılmasıdır. Açlık grevi süreçleri her dönemde kritiktir ancak içinden geçtiğimiz salgın koşullarında daha da zor bir süreç olacağı kaçınılmaz. Bu nedenle yetkililerin talepler noktasında hızla harekete geçmesi kanaatindeyim.

Türkiye'de hapishaneler her zaman ağır hak ihlallerinin yaşandığı, iktidarın tüm tahakküm unsurlarının uygulamaya geçirildiği yerler olmuştur. Özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin asgari temel haklarının dahi hukuka aykırı uygulamalarla hiçe sayıldığı bir ortamda, haklı ve hukuka uygun taleplerin açlık grevleri ile ifade edilmesi bugün yine kendini göstermiştir.

Bugün siyasi tutuklular bedenini yasal bir hak için, tecridin kaldırılması için açlığa yatırmış durumda. İmralı Hapishanesi’nde sayın Öcalan şahsında uygulanan mutlak tecridin bugün toplumun her kesimine uygulanan ağır bir sindirme politikası olduğunu en çok kendilerine yönelik uygulamalarda gören mahpuslar, bir kez daha tecrit suçuna iktidarın son vermesi, adaletin ve özgür yaşam şartlarının gerçekleşmesi talebiyle açlık grevindeler.

TUTUKLULARIN TALEPLERİNİN KARŞILANMASI İÇİN GEREKLİ ADIMLAR ATILMALI

Hapishanelerde gerçekleşen hukuka aykırı ve insan onurunu hiçe sayan uygulamalar, oluşturulan yeni kanuni düzenlemelerle birlikte derinleşerek devam etmektedir. Ayrımcılık yasağına aykırı bir şekilde oluşturulup, uygulanan yeni kanuni düzenlemelerle tutuklular bir kez daha özgürlüklerinden mahrum bırakılmakta, bir kez daha cezalandırılmaya çalışılmaktadır. İnsanlık onuruna aykırı uygulamaların dayatıldığı, kişinin temel hak ve özgürlüklerinden keyfi karar ve düzenlemelerle mahrum bırakıldığı bir süreç içerisinde mahpusların açlık grevi eylemleri Anayasa ve AİHS ile koruma altına alınan ifade özgürlüğünün bir tezahürü olarak kabul edilmeli iken; tutuklular açlık grevinde olmaları sebebiyle disiplin cezalarına maruz bırakılmakta, tecrit şartlarında tutulmaktadır.

Temel sağlık haklarına erişimlerinin engellediği, çıplak arama, çift kelepçe ile hastaneye götürülme gibi insan onuruna aykırı uygulamalara maruz bırakılan, bulundukları odaların dahi 7/24 kamera ile izlendiği ve mahremiyet ile özel hayata ağır müdahalelerin gerçekleştirildiği, en temel yaşamsal ihtiyaçlara erişimlerinin engellendiği uygulamalara son verilmesi için açlık grevinde olan tutukluların haklı talepleri karşısında başta iktidar ve toplumun tüm kesimlerinin duyarlı olması, hükümet yetkililerince İmralı Hapishanesinde uygulanan mutlak tecride son verilerek tutukluların taleplerinin karşılanması için gerekli adımlar atılmalıdır.