ANALİZ

Darbe mekaniği ve demokrasi ihtiyacı...-Mehmet Reşid

Darbecileri suçlamalı ve tarihin çöp sepetine atmalıyız. Ancak ülkeyi hep darbeye açık tutan Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü de artık aşmalıyız.

Aslında bu hafta 24 Temmuz 2015te Ahmet Davutoğlu hükümetinin başlattığı topyekûn özel savaş saldırısının bir yıllık sonuçları üzerinde yazmayı planlıyordum. Bir yıldır Kürdistan’da kent ve kasabaların yakılıp yıkılmasının Türkiye toplumuna ve devletine ne kazandırıp ne kaybettirdiğini sormayı düşünüyordum. Belki bazıları üzerinde durur ve sonuçları vicdanlıca ve akıllıca değerlendirir diye.

Çünkü 24 Temmuz saldırısı temelinde geçen bir yılın Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini görmek zor değildir. Belki Tayyip Erdoğan’ı bir yıl daha iktidarda tuttu, ancak binlerce gencin hayatını kaybetmesine ve yaşanan ağır tahribata yol açtı. Daha da önemlisi, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşam ortamına en ağır darbeyi vurdu.

Kürtlere gelince, kuşkusuz ağır bedel ödediler, kentleri ve kasabaları yakılıp yıkıldı, tarihleri tahrip oldu, hakarete uğradılar ve çok sayıda şehit ve yaralı verdiler. Maddi olarak çok şey kaybettiler, ancak manevi olarak da çok şey kazandılar. AKP’nin faşist saldırılarına karşı direniş Kürtleri manevi olarak çok güçlendirdi. Başı dik, onurlu ve gururlu duruşları daha da gelişti.

Dolayısıyla geçen bir yılın kazananının Kürt özgürlük direnişi olduğu tartışmasızdır. Öyle ki, bir yılın sonunda AKP hükümetini izlediği politikaları değiştirmek zorunda bıraktı. Kürt sorununu çözülmesi zorunlu bir noktaya getirdi. Artık Kürt sorunu çözülmeden ve Türkiye demokratikleşmeden bir adım bile atılamayacak bir noktaya gelindi.

İşte bunları yazmayı düşünüyor ve planlıyordum. Ancak son bir yılın en açık ve çarpıcı sonucu 15-16 Temmuz gecesi ortaya çıktı. Darbe mekaniği yeniden işledi, ordu ve devlet içinde yeni bir askeri darbe girişimi gündeme geldi. Gece yarısından itibaren Türkiye sokakları yoğun bir çatışmaya sahne oldu. Basından öğrendiğimize göre Tayyip Erdoğan’ın sarayı bombalandı, Meclis’e bombalar atıldı, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı tutuklanmaya çalışıldı.

Bu yazıyı hazırladığımız sırada olaylar henüz durmamış ve netleşmemiştir. Nerelerin bombalandığı, ne kadar insanın ölüp yaralandığı ve sonucun tam nasıl olduğu belli değildir. Ancak ordu içindeki bir grubun askeri darbe girişiminde bulunduğu ve darbenin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hedeflediği ifade edilmektedir. Tayyip Erdoğan ve AKP yönetiminin darbeyi bastırdığı ve duruma hakim olduğu belirtilmektedir.

Olayın nasıl geliştiğini ve sonuçlandığını tam bilemiyoruz. Fakat ortada bir askeri darbe girişiminin olduğunu ve yoğun iç çatışmaların yaşandığını biliyoruz. Yine darbecilerin başarısız kaldığını da görüyoruz. Bunlar şimdiden kesinleşmiş sonuçlar oluyor. Ve bu çerçevede bazı değerlendirmeler yapabilecek durumda bulunuyoruz.

Öncelikle şunu belirtelim: Kuşkusuz devrimci-demokratlar olarak ve yine direnen Kürtler olarak bir askeri darbeden yana olacak değiliz. Çok iyi biliniyor ki, biz darbenin her türüne karşıyız. Askeri olanına da, sivil olanına da karşıyız. Kimden gelirse gelsin, tüm darbeler herkesten önce bizi karşısında buluyor. Darbelerle sorunların çözüleceğine inanmıyoruz. 

Nitekim 15-16 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi de herkesten önce bizleri karşısında buldu. Askeri darbe girişimine karşı en kesin tutumu ve herkesten önce devrimci-demokratik güçler aldı. Kürt kentleri askeri darbeyi protesto eden yüz binlerle dolup taştı. Elbette demokrasinin öncüsü olanlar darbe karşısında sessiz kalamazlardı. Onlarca yıldır asker ve polis terörüne maruz kalanlar, onlardan medet umar duruma düşemezlerdi.

Bu çerçevede söz konusu darbe girişimine herkesten önce karşı durduk. Fakat pratikte böyle bir tutum almakla birlikte, içinde bulunduğumuz süreçte böyle bir askeri darbenin neden gündeme geldiğini sorup değerlendirmekten de geri durmadık. Evet darbe kötü ve gericidir, darbelere karşı olmak gerekir, ancak darbeleri ortaya çıkaran siyasi-askeri ortamı da iyi analiz edip değiştirmeyi bilmek gerekir.

Şu gerçek çok iyi biliniyor ki, askeri-sivil her darbe uygun zeminde ortaya çıkar. Bu zemin de diktatörlüktür. Dolayısıyla darbeler diktatörlüklerin olduğu siyasi-askeri ortamlarda yaşanır. Demokrasilerde sorunlar siyaset yöntemiyle çözüldüğü için, darbeler zemin bulamaz. Demek ki darbelerin zemini diktatörlükler, panzehiri ise demokrasilerdir.

Örneğin Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ı hatırlayalım. Neredeyse her ay bir darbe girişimi oluyordu. Her hafta bir katliam yaşanıyordu. Her sabah uyanan kişiler, önce Irak’ta ne olduğunu ve Saddam Hüseyin’in durumunu soruyordu.

Şimdi Türkiye’de darbe girişiminde bulunanlar kötüdür, ancak böyle bir darbe girişimine zemin sunan siyasi-askeri durum da iyi değildir. Demokratik bir zemin olma özelliği taşımamaktadır. Bu tür darbe girişimlerine maruz kaldığına göre, demokrasi değil diktatörlüktür. Tayyip Erdoğan yönetimi altında sürekli darbe girişimi gündemde olduğuna göre, o halde Tayyip Erdoğan yönetimi açık bir diktatörlüktür.

Darbecileri suçlamalı ve tarihin çöp sepetine atmalıyız. Ancak ülkeyi hep darbeye açık tutan Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü de artık aşmalıyız. Darbe mekaniğini ortadan kaldırabilmek için, ona zemin olan diktatörlüğü ortadan kaldırmamız gerekir. Darbenin panzehiri her zaman demokrasidir. Ülke darbe girişimine maruz kaldığına göre, o halde demokrasi ihtiyacı her şeyden fazladır.

Şu gerçek artık net bir biçimde ortaya çıkmıştır: Tayyip Erdoğan ve AKP Yönetimiyle Türkiye darbelere maruz kalmaktan kurtulamaz. Çünkü bu yönetim demokratik değil, diktatörlüktür. Dahası kendisi de sivil darbecidir. Bugünkü darbe girişimi, Tayyip Erdoğan yönetimi tarafından geliştirilen 24 Temmuz 2015 faşist saldırısından ayrı değildir. Tersine onun içinde ve bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yine 1 Kasım 2015 sivil faşist darbesiyle de kopmaz bağlara sahiptir.

Demek ki darbelerden kurtuluşun tek çaresi diktatörlüğün aşılması ve demokrasiye ulaşılmasıdır. Tek çare demokratik devrimdir. Onun da anahtarı Kürt sorununun çözümüdür. Kürt sorununun çözümü temelinde yaşanacak olan demokratikleşme her türlü darbe mekaniğini ortadan kaldıracaktır.

AKP yönetimi Kürt sorununun çözümünden uzaklaştığında, PKK Lideri Abdullah Öcalan “Türkiye’nin darbe mekaniğine girdiğini” belirtmiş ve buna karşı uyanık olunmasını istemişti. Bugünkü olaylar PKK Lideri’ni bir kez daha doğruladı. O halde PKK Lideri’nin Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönündeki görüşlerini de dikkate almak gerekiyor. Darbelerle birlikte onun zemini olan diktatörlüğü aşmanın yolu da buradan geçiyor.

Kaynak: Özgür Gündem