Dede: Kapatma davası çöktürme planının parçası

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, HDP'yi kapatma davasının çöktürme planının parçası olduğunu belirtti. Dede, iktidarın Deniz Poyraz'ın katilini sahiplendiğini vurgulayarak, "Faşizmin kalıcı hale gelmesine izin vermeyeceğiz" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, partisinin kapatılması istemiyle hazırlanan iddianamenin Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kabul edilmesine ilişkin ANF’ye değerlendirmede bulundu.

HDP İzmir binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesine dikkat çeken Dede, katile olan yaklaşımın AKP-MHP iktidarının Kürtler üzerindeki politikaları ile örtüşen bir yaklaşım olduğunu kaydetti. HDP’nin kurulduğu günden bu yana barışın partisi olduğunu ifade eden Dede, mücadele etmeye devam edecekleri mesajını vererek, “Ne olursa olsun bu topraklarda faşizmin kalıcı hale gelmesi mümkün olmayacak” dedi.

‘İLK İDDİANAMEDEN FARKLI DEĞİL'

AYM’nin, HDP’yi kapatma istemiyle hazırlanan iddianameyi kabul etmesini hukuki açıdan ilginç bulduğunu ifade eden Dede, şunları söyledi:

"Yeni hazırlanan iddianame henüz bize resmi olarak tebliğ edilmedi. Ancak basından edindiğimiz kadarıyla inceleme imkanı bulduk ve incelediğimiz iddianamenin aslında ilk iddianameden çok farklı olmadığını daha ilk incelemede fark ettik. Yani ilk iddianamede 685 arkadaşımıza siyaset yasağı isteniyordu, sadece bu sayıda bir düşme var. Yine her bir arkadaşımız açısından tüm soruşturmaları değil, belli başlı soruşturmaları iddianameye koyulmak suretiyle bir sadeleştirme durumu var. İlk iddianamedeki absürtlükler, diğer taraftan AYM’nin iade gerekçesine dayanak oluşturan unsurlar aynen varlığını koruyor. HDP’nin odak olma durumunu savcı ispat edebilmiş değil. Yer verdiği delillerle HDP’nin odak haline gelmesi arasında nasıl bir bağı olduğunu belirtmemiş. Yanlış kişilere iddianamede yer verildiğine tanıklık ediyoruz. Diğer taraftan işte beraat ile sonuçlanmış olmasına rağmen kovuşturmaları, davaları iddianameye koymuş olduğuna tanıklık ediyoruz. Hatta Anayasa Mahkemesi'nin daha önce önüne gelen bir olayda ihlal kararı verdiği olayları bile Yargıtay cumhuriyet başsavcısı HDP’nin kapatılmasının gerekçesi olarak AYM'ye sunmuş durumdadır.”

‘ÇÖKTÜRME PLANININ DEVAMI'

Kapatma davasını tek başına ele almamak gerektiğini vurgulayan Dede, İzmir il binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesinin tesadüf olmadığını, Kobanê Davası’nın da iktidarın çöktürme planlarının devamı olduğunu şu sözlerle anlattı:

“Biz açıkçası en başından itibaren AYM'nin hukuk üstünlüğüne sahip çıkacağına ilişkin inancımızı korumak istediğimizi belirtmiştik. İlk iddianamenin iadesi ile de bu inancımız güçlenmişti. Ancak ikinci iddianamenin kabul edilmesiyle birlikte elbette bizim de aklımızda soru işaretleri oluşmadı değil. HDP’yi kapatma davasını tek başına bir olgu olarak ele almıyoruz. Devam etmekte olan 6-8 Ekim kumpas davası, yine bu dava devam ederken İzmir il binamızda sevgili Deniz’e yönelik geliştirilen katliam ve aslında bir bütün olarak 2014 yılında Milli Güvenlik Kurulunda tartışılıp kabul edilen çöktürme planının bir devamı niteliğinde olduğunun çok farkındayız. Dolayısıyla Kobanê kumpas davası, Deniz’in katledilmesi ve ardından iddianamenin kabul edilmesi elbette bizce tesadüf değil. Adına çöktürme, çökertme planı dedikleri planda arzu ettikleri aslında şuydu; hem yargı eliyle hem de katliamlarla, yıkımlarla özelde Kürt halkını, genelde de Türkiye’deki muhalif güçleri ve bunların bileşkesi olarak HDP’yi mücadele edemez konuma düşürmek ve bu duruma getirmek için büyük bir çaba sarf ettiler. Ancak gelinen beş altı yıllık süre sonunda hala hem Kürtler açısından hem HDP açısından hem de Türkiye’deki tüm muhalif güçler -ki bunların içerisinde belki en direngen güç olarak öne çıkan kadınlar, kadın mücadelesidir- açısından diz çökmediklerini, mücadelelerinden vazgeçmediklerini gördüler.”

'BU İDDİANAME İLE HDP’NİN KAPATILMASI MÜMKÜN DEĞİL'

Dede, çöktürme planlarında başarılı olamadıkları için HDP’yi ortadan kaldırmayı tercih ettiklerini belirterek, şöyle devam etti:

“HDP açısından en nihayetinde bir çöktürme durumu olamayacağını fark ettikleri noktada HDP’yi tamamen ortadan kaldırmak gibi bir yol seçtiler. Çünkü en nihayetinde biliyorsunuz uzun yıllardır kendisi de bir kapatma davası ile karşı karşıya kalmış olan AKP, parti kapatmayı bir yöntem olarak kabul etmediğini, doğru bulmadığını defalarca ifade etmişti. Bugün HDP’ye açılan bu kapatma davası aslında siyasi iktidarın çaresizliğinin bir göstergesidir. Siyaseten baş edemediği, Türkiye siyaseti açısından 'bertaraf edemediği' bir siyasi güce karşı yine yargı eliyle, Yargıtay cumhuriyet başsavcısı eliyle bir kapatma davası açmış oldu. Fakat biz şuna samimiyetle inanıyoruz; söz konusu iddianameyle, HDP’ye dönük açılan davanın iddianamesiyle HDP’nin kapatılması mümkün değil. Zaten kapatmaya konu edilebilecek eylemleri savcının bulması da mümkün değildi. Değil iki aylık bir süre yeni bir iddianame hazırlamak açısından AYM'ni ve toplumu ikna edecek deliller bulmak açısından yıllarca da uğraşsa HDP’nin odak haline geldiğini tespit edecek bir delil bulması mümkün değildir."

KUMPAS DAVALARININ FİNALİ Mİ?

Dede, şöyle devam etti:

"HDP’nin kuruluş amacı bölmekle ilgili parçalamakla ilgili değil. Tam tersine HDP, bütünleştirmek, bu coğrafyada yaşayan tüm toplumların tüm halkların birincil vatandaş statüsüne sahip olması hem çevresi ile hem doğasıyla ülkenin tüm kaynaklarıyla tüm doğal kültürel güzellikleri mirasıyla birlikte bir arada yaşayabilme umudunun mücadelesi, bunun adıdır. Dolayısıyla bunun aksi bir sonuç çıkarabilmeniz ya da bunun aksi bir delil elde edebilmeniz asla mümkün değil. Bu davanın bu sebeple reddedileceğine biz inanıyoruz. Hukuken böyle olması gerekir. Diğer taraftan bu davanın hukuki bir dava olmadığını en baştan itibaren ifade ediyoruz. Hem bu davanın hem de 5-6 yıldır partimize ve partililerimize yönelik geliştirilen yargı eliyle saldırıların her birini kumpas davası olduğunu sürekli ifade ediyoruz. Bu davanın da bu yönü var, bir kumpas davası. Belki de kumpas davalarının finali niteliğinde bir dava olduğunun altını çizmek gerekiyor.

'SAVAŞ POLİTİKASIYLA AYAKTALAR'

HDP, kurulduğu günden itibaren barışın partisiydi. Bu topraklar üzerinde onurlu bir barışın inşa edilebilmesinin taraflarından biri konumundaydı. Bu sebeple kurulduğu günden çok kısa bir süre sonra bu toplumsal rolünü oynayabilme becerisi sayesinde toplumun değişik kesimleri tarafından büyük bir mutlulukla karşılandı. Çok hızlı bir şekilde çok yüksek oy oranlarına ulaştı. Biz şunu biliyoruz; 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin gösterdiği başarı aslında Türkiye toplumunda yarattığı etkiyi tam olarak ortaya koymuyor. HDP ye oy vermeyen yüzde 87’lik kesimin bile çok büyük bir kesimi, bu ülkede barışın inşa edilmesinde önemli bir rolü olduğunu biliyordu ve HDP’ye büyük bir sempati ile yaklaşıyordu. Dolayısıyla hem tek tek HDP’lilere yönelik geliştirilen davalar, soruşturmalar, tutuklamalar ve katliamlar hem de HDP’nin tüzel kişiliğine dönük geliştirilen kapatma davası aslında bu ülkede, bu topraklarda Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel sorunlarının demokratik, barışçıl yollarla çözülmesine dönük bir saldırıdır. Zira şu an da iktidar güçleri AKP ve MHP, savaş politikaları ile ayakta duruyorlar, şu an beslendikleri rant kapılarının olanaklarını yaratabiliyorlar. Dolayısıyla bu ülkede barışı istemeyen, barışın yaratacağı demokratik ortamı istemeyen sadece devlet içerisinde kümelenmiş, bir iktidar içerisinde kümelenmiş ayrıcalıklı bir gruptur. Onun dışında toplumun hâlâ barışa duyduğu özlem, bu ülkenin temel sorunlarının demokratik yollarla çözümüne ilişkin duyduğu umut varlığını devam ediyor."

‘KATİLİ SAHİPLENDİLER'

İzmir’de katledilen Deniz Poyraz’ın katiline polisin yaklaşımına dikkat çeken Dede, bunun faşist iktidar blokunun Kürtler üzerinde uygulanan politikalarla nasıl örtüştüğünü de şu sözlerle açıkladı:

“Yaklaşık 5 yıldır Türkiye toplumu nefes alamaz hale getirilmişti. Fakat Deniz’e dönük geliştirilen katliam başka bir mesaj içeriyor ki sizler de takip etmişsinizdir. Deniz’in katledilmesinin ertesinde sosyal medyada tag çalışmaları başlatıldı. Bu katliamı öven ve destekleyen çalışmalar. Yine katilin gözaltına alınmasına ilişkin görüntüleri izledik. Polisin nasıl katile şefkatle yaklaştığını izledik. Aslında o katilin gerçekleştirdiği katliamla hükümetin genelde muhalifler özelde Kürtler üzerinde geliştirdiği politikaların nasıl örtüştüğünü bu katile, bu katliama dönük hükümetin ve özellikle de hükümetin küçük ortağının söylemlerinde gördük. Hem Deniz’e dönük katliam öncesinde hem sonrasında da devam etti. Özellikle MHP liderinin HDP’ye dönük, yine muhalif kesimlere dönük kışkırtıcı, ötekileştirici, hedef gösterici dilinin bu katliamla doğrudan bağlantısı vardır. MHP lideri biliyorsunuz ki HDP kapatma davasında da en çok ısrarcı olan kişidir. En nihayetinde şu hafızalara kazındı, ikinci kez iddianameyi hazırlayan Yargıtay cumhuriyet başsavcısı 'biz elimizden geleni yaptık' dedi.  Yargıtay cumhuriyet başsavcısı sadece HDP’ye dönük değil tüm siyasi partilerin faaliyetlerini takip eder ve anayasaya aykırı bir durum tespit ettiğinde bunun gereğini yerine getirir. Bu cumhuriyet başsavcısının doğal, olağan görevidir. Fakat 'biz elimizden geleni yaptık' söyleminden bir talimatla hareket ettiği, kendisine bir odak tarafından verilen özel bir görevi yerine getirmeye çalıştığını çok net bir biçimde anlıyoruz.”

‘TEHDİT MESAJLARI ALIYORUZ’

Katliamın ardından tehdit mesajlarına dair birçok başvuru yapıldığını söyleyen HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:

“Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesinden sonra birçok arkadaşımıza tehdit mesajları gittiğine biz şahit olduk. Hukuk Komisyonu olarak bize yapılan çok sayıda başvuru var, yine İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) yapılan çok sayıda başvuru var. Deniz Poyraz’ın katledilmesine vurgu yapılarak kişiler tehdit ediliyor, özellikle HDP’li arkadaşlarımız, kadın arkadaşlarımız, genç arkadaşlarımız tehdit ediliyor. Dolayısıyla burada topluma yeni bir mesaj veriliyor. Yeni bir konseptin devreye sokulabileceği, bu katliamların sadece Deniz’le sınırlı kalmayacağı. Ancak yaratmak istedikleri korku atmosferi oluşmadı toplumda. Yani ne bizler açısından ne HDP açısından böyle bir atmosferin oluşması söz konusu ne de toplum açısından onay verme ne de bu katliamın devamının gelebileceğine dair bir korku duyma gelişmedi. Her ne kadar 5 yıldır baskı altında tutuluyor olsa bile; bu topraklar üzerinde cesaretle ve fedakârca bu şiddet durumuna, bu savaş politikalarına, bu güvenlikçi politikalara karşı direnen, demokrasiyi olabildiğince güçlü bir şekilde savunan çok önemli bir kitle var. Bugün o vahşet çığlıkları atanlar, bugün o vahşet tweetlerini atanlar ülke toprakları üzerinde yaşayan insanların çok çok az bir kesimidir. Kendi içinde içten içe çürüyen, çatışan bir iktidar gerçekliği ile karşı karşıyayız. Evet, çok ağır bedeller ödendi ve ödeniyor. Çok büyük fedakârlıklar yapıldı ve yapılıyor fakat en nihayetinde biraz önce ifade ettiğim gibi tekrar söyleyeyim, bu topraklar üzerinde faşizmin kalıcı olması asla mümkün olamayacak.”