Demokrasi Konferansı: Demokrasi olmadan hiçbir sorun çözülmez

Demokrasi Konferansı’nda söz alan gruplar, demokrasi ve barış olmadan hiçbir sorunun çözülmeyeceğine dikkat çekti, savaşın herkesi etkilediğini belirtti.

Toplumun talepleri ve mücadelelerini ortaklaştırmayı hedefleyen ve uzun zamandır hazırlıkları devam eden Demokrasi Konferansı sürüyor. Rıza Türmen’in konuşmasından sonra konferansta Emek Çalışma Grubu söz aldı. Emek Çalışma Grubu adına konuşan Özgür Karabulut, neo-liberal programa uyarlanma adımlarının AKP ile büyük bir hız kazandığını ifade ederek, 2002’den bugüne çalışma yaşamına yönelik Cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde bir dizi yasal değişiklik yapıldığını hatırlattı.

'SAVAŞ BİZİ YOKSULLAŞTIRIYOR'

Karabulut, "Savaşa ve şiddete ayrılan kaynakların bizlerin yoksullaşmasında önemli bir payının olduğunu biliyoruz. Çok çeşitli kaynaklardan savaş ve silahlanma için harcama yapılmaktadır. Silahlanmaya çok büyük kaynakların ayrılmakta ve bu nedenle de yaşama koşullarımız daha da zorlaşmaktadır. Öte yandan, savaş ve şiddet ortamı işçi sınıfı ve emekçilerin taleplerini görünmez kılmakta, yaşanan siyasal baskı ortamı hak aramayı zorlaştırmakta, her hak arayışımız zor ve şiddetle bastırılmaktadır. Bu nedenle, barış işçi sınıfının en temel talepleri arasındadır” diye belirtti.

Ardından konuşan Kod-29 ile işten atılan Mesut Toprak, hukuksuzlukları ve yaşadıkları zorlukları anlatarak, AKP’nin çıkardığı yasalarla işverenler korurken, işçileri açlık ve ölüme mahkum ettiğini belirtti.

İnşaat işçisi Ömer Çelik de konferansın halkların hak konferansı olduğunu dile getirerek, “Ana dilde eğitim, demokratik bir ülke ve eşit yurttaşlık mücadelesi veren Deniz Poyraz yoldaşımız katledildi. Onu katledilen sistem şunu iyi bilsin, masada kahvaltısı yarım kalmış olabilir ama demokratik bir ülke mücadelesi sonuna kadar devam edecektir” ifadelerini kullandı.

Bilim Akademi Çalışma Grubu’nun hazırladığı bildirgeyi okuyan Beyzade Sayın, akademi ve bilim dünyasında yaşanan sorunları anlatarak, üniversitenin kendi değişiminin öznesi olmak bir yana, dışarıdan dayatılan değişmelere (müdahalelere) bile direnme gücü bulunmadığını vurguladı.

Bu durumun üniversitelerin tam bir kısır döngü içine saplanıp kaldığını gösterdiğini kaydeden Sayın, şöyle devam etti: “Bir üniversitenin olması gerektiği gibi özerk ve özgür değildir; bu yüzden üretken ve yaratıcı değildir. Üniversite, üretken ve yaratıcı olamadığı için de özgür düşüncenin ve özerk kurumsallaşmanın önündeki engelleri kaldırıp demokrasiyi ve toplumsal/kültürel ortamı yeşertecek gücü bulamamaktadır. Bu kısır döngü sonucu olarak herkesin herkese benzediği üniversitede, düşünce ve eylem tembelliği başat bir nitelik kazanmaktadır. Kuşku ve eleştiri üniversiteden kovulmuş; itaat ve biat asli norm haline gelmiş ve dolayısıyla suskunluk ve teslimiyet egemen olmuştur.”

Sayın, akademi ve bilim alanında yaşanan sorunlara ilişkin çözüm önerilerini sıralayarak, konuşmasını sonlandırdı.

‘HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR'

Ardından Ekonomide Demokrasi Çalışma Grubu adına hazırlanan bildiri okundu. Bildiriyi okuyan Mert Karabacak, demokrasi mücadelesini güçlü bir yeniden dağıtımcı-bölüştürücü ekonomik programla birlikte ele alabilmenin, demokrasinin ve kamusal olanın geleceğinin savunulması açısından hayati bir önem taşıdığını kaydetti.

Türkiye’nin içinden geçtiği otoriterleşme sürecinin de benzer dinamiklerden beslendiğini dile getiren Karabacak, “Siyasi gücünü; insanın, doğanın, kadının karşılığı ödenmeyen emeğinin, özcesi yaşamın talan edilmesi yoluyla sermaye birikimini her ne pahasına olursa olsun büyütmek için kullanan tek adam rejimi, meşruiyetini büyük oranda neoliberal projenin derinleştirilmesini, emekçi sınıfların rızasını devşirerek yürütme kapasitesinden alageldi” diye konuştu.

Karabacak, iktidara sırtını dönen emekçi kesimlerin kararsızlık çemberinden çıkarılarak demokrasi mücadelesine kazanılabilmesinde ise yukarıda anılan çerçevede eşitlikçi, yeniden paylaşımcı ve güvencesizlikle mücadeleyi merkeze alan, şirketleri, finansal oyunları ve karlarını değil insanı ve doğayı önceleyen bir ekonomik demokrasi programının rolünün büyük olacağını vurguladı.

KADINLARIN TALEPLERİ

Kadın Çalışma Grubu adına hazırlanan bildiriyi okuyan Cemile Baklacı, savaş politikalarının kadınların eşit yurttaşlık haklarını kullanılmaz hale getirdiğine dikkati çekerek, kadın işsizliği ve yoksulluğunun tavan yaptığını belirtti. Devlet ve erkek şiddetinin suç ortakları olduğunu vurgulayan Baklacı, kazanılmış kadın haklarına dönük saldırıların arttığını ifade etti. Kadınların taleplerinin demokrasinin olmazsa olmaz kriterleri arasında olduğuna işaret etti. Baklacı, “Yalnızca Türkiye’de değil bütün dünyada kadınlar mücadele için birlikte hareket etmenin, mücadelenin etki alanını genişletmenin yol ve yöntemlerini bulmaya çalışırken, aynı zamanda, büyük toplumsal hareketlerin ve geniş katılımlı, gündem değiştirici eylemlerin sürükleyicileri oluyorlar. Arjantin’den Sudan’a, Hindistan’dan İspanya’ya yoksulluğa, kötü yaşam koşulları dayatmasına, işsizliğe, şiddete, kadın cinayetlerine, eşitsizliğe, ayrımcı politikalara karşı sokakta büyüyen kadın mücadelesi dalgası daha iyi bir yaşam, eşit bir varoluş ve herkes için özgürlük talebi için deneyim biriktiriyor” diye konuştu. Baklacı son olarak, kadınların taleplerini sıraladı.

Konuşmaların ardından konferansa ara verildi.